KOMİSYON KONUŞMASI

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Başkanım, bir daha kesinlikle en son konuşmacı olmayacağım.

Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, çok kıymetli Bakanım, Bakan Yardımcılarım, çok değerli bürokratlarımız, basınımızın değerli temsilcileri, ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Sayın Başkanım, Bakanım hemşehrim olduğu için bize toleranslı davranacağınızı düşünüyorum.

Evet, arkadaşlar, gerçek zenginlik toprak altındaki kaynaklar değil, toprak üstündeki insan sermayesidir. Bizim de en büyük zenginliğimiz genç nüfusumuz ve insan sermayemizdir. Gençlerimizin sağlıklı, millî ve manevi değerlere sahip çıkacak bireyler olarak yetiştirilmesi, özgüvenlerinin yüksek olması AK iktidarlarımızın önceliklerindendir. Bugünün çocukları, yarının gençleri olacağından çocuklarımızın da en iyi şekilde yetiştirilmesi, gençliğe hazırlamamız lazımdır.

Evet, eğitim ta anne-babadan başlar. çocuklarımıza, yavrularımıza sahip çıkacağız ki gençlerimiz, yarın öbür gün kötü alışkanlıklar edinmeden önlerine geçelim çünkü çocuklarımızın kiminle gezdiğine, kiminle arkadaşlık yaptığına ve nerelere gittiğine dikkat etmemiz lazım. Bunu öncelikle aile bireyleri olarak bizler yapmamız lazım, daha sonra okulda, daha sonra gençlikte gittiği yerlere... Tabii ki çocuklarımız onları da yönlendirirler ama öncelikle bizlere çok büyük görev düşmektedir çünkü bülbülle arkadaşlık yaparsanız sizi güle, kargayla arkadaşlık yaparsanız sizi leşe götürür.

Değerli arkadaşlar, onun için, gençlerimizden yarın öbür gün ah, vah yapmamamız için çocukları mutlaka iyi eğitmemiz lazım, iyi ahlaklı olmaları lazım, güzel ahlakla yetiştirmemiz lazım. Kötü nedir, yanlış nedir, iyi nedir, doğru, kötü; bunların hepsini çocuklarımıza teker teker öğretmemiz lazım. Çocuklarımıza edepli olmayı öğretmemiz lazım çünkü "Güzeli güzel yapan edeptir, edepse güzeli sevmeye sebeptir."

Değerli arkadaşlar, gençlerimiz mutlaka yaşlarının gereği enerji dolu ama bu gençlerimiz bizim, her şeye karşı çıkmalı, her şeye itiraz etmeli gibi bir yaklaşıma da ben katılmıyorum. Gençlerimiz şunu bilecekler, şunu öğretmemiz lazım: Evet, tek de olsa, bir orduya karşı da olsa başlarını kaldıracaklar, doğrunun yanında olduklarını haykıracaklar ve dik duracaklar. Bunu öğretmemiz lazım. Kötünün yanında olmamaları gerektiğini kendileri bilecekler. "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır"ı eğer çocuklarımıza öğretirsek, yalan söylemenin, hakaret etmenin çok büyük kötülük olduğunu çocuklarımıza öğretirsek çocuklarımız büyüdüğünde ne tiyatroda ne sinemada ne stadyumda ne de mezuniyet törenlerinde büyüklerine karşı hakaret etmezler diye düşünüyorum çünkü kalp kırmanın büyük bir kötülük olduğunu o gençlerimiz bilirlerse hiç kimsenin kalbini kırmamak gerektiğini çok iyi bilirler.

Dolayısıyla, gençlerimizi donanımlı yetiştirmemiz lazım. Mademki en büyük sermayemiz beşerî sermaye, gençlerimizi, çocuklarımızı ta evimizden başlayarak, ellerinden tutarak, nerelere gidecekler, millî, manevi değerlere nasıl sahip çıkılır; bunları öğretmek, büyüklere saygı duymayı öğretmek, küçükleri sevmeyi öğretmek bence işin temeli, işin aslı ve yarınların garantisinin, teminatının da bu olduğu kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, bizler de AK PARTİ iktidarları olarak zaten bunları yapıyoruz.

Gençlerimizi üniversiteye geldiklerinde Kredi ve Yurtlarda barındırabilmek için elimizden bütün gayreti iktidarlarımız döneminde yaptık. Bakın, 2002'ye kadar 190 tane yurt varmış, 182.258 yatak kapasitemiz varmış ancak 2002-2018 arasındaysa değerli arkadaşlar, 667.141 yatak kapasitesine ulaşmışız. Değerli arkadaşlar, 2018 yılında da hatta 2021 yılına kadar da inşallah 882.950 kişilik kapasiteye ulaşmayı hedefliyoruz. Buradaki öğrencilerimizi otel konforunda, ana baba yuvası sıcaklığında ağırlamak istiyoruz buralarda. Her türlü sosyal faaliyeti önlerine seferber ediyoruz. Yeterli mi? Tabii ki yetmez. Daha iyisi, daha iyisi, daha iyisine ulaşmamız lazım. Ama bir de bizim bütçemiz var, bütçemizde dengeli, orantılı bir şekilde gitmemiz lazım. Hatta bu öğrencilerimize sabah ve akşam olmak üzere iki öğün de yemek çıkarıyoruz ve bunlara da ücret ödüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Başkan, beş dakikada toparlayayım.

BAŞKAN - Sayın Aydemir... Ama yarın Millî Eğitimde söz vermeyeceğim çünkü zaten beş dakikayı Millî Eğitimle ilgili kullandınız.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Tamam Sayın Başkan, üç dakikada toparlayalım. Kredi ve Yurtlara geldik.

BAŞKAN - Buyurun.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Başkanım, öğrencilerimize sabah akşam yemek veriyoruz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hakkınız on dakika, hakkınızı koruyun.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Garo, lütfen...

Şimdi, Sayın Bakanım, üniversiteyi kazanan öğrencilerimiz... Bütün talepleri karşılayamıyoruz çünkü kapasitemiz sınırlı, yatak sayımız sınırlı. Bazı öğrencilerimiz dışarıda kalıyorlar ve bu dışarıda kalan öğrencilerimiz maalesef sabah, akşam yemek ücretlerinden de faydalanamıyorlar. Bir, yurda giremiyorlar, dezavantajlı durumdalar; iki, yemek yardımı da alamıyorlar. Bunu nasıl formüle edelim de bu çocuklarımıza, dışarıda kalan çocuklarımıza hiç olmazsa bu yardımlardan faydalanma imkânı sağlayalım? Zaten yurtta kalamıyorlar, dezavantaj; bir de yemek yardımı yapmıyoruz, bir daha dezavantaj. Dolayısıyla, bunun önüne inşallah geçmeye çalışalım, bu çocuklarımızı dezavantajlı durumdan kurtaralım.

Arkadaşlar, spor tesisleşme yönünden de baktığımızda, 2002'yle kıyasladığımızda çok iyi bir noktaya geldiğimiz söylenebilir, rakamlara girmiyorum. Her tarafa stat yaptık, bir tanesini de Akhisar'ımıza yaptınız Sayın Bakanım. Emeği geçen, başta siz olmak üzere, Spor Bakanlığımıza, bürokratlarımıza, inşaat dairesine, hepsine ayrı ayrı huzurunuzda teşekkürü borç bilirim. Allah hepinizden razı olsun. Akhisar'ımız da sizin göğsünüzü kabartıyordur ülkeninkini kabarttığı gibi. İnşallah bu hafta da maçımız var.

Sayın Bakanım, iş bu noktaya geldiği zaman, şimdi, bakıyoruz, UEFA kriterlerine göre bazı kulüplerimizde transfer yasağı var. Bakıyoruz, kulüplerimizin yöneticileri çantalarını alıp UEFA'ya gidiyorlar, oturup masaya şu kadar borcunuz var, şu var, bu var diye bütçelerini görüşüyorlar. Ben diyorum ki: UEFA bu işe girmeden önce -UEFA'ya gitsinler ama- Bakanlık olarak biz bunların bütçelerine bakalım. Öyle bir yetkimiz var mı? Maliye Bakanlığı ve Spor Bakanlığı olarak bizler bu sistemi burada, Türkiye'de kuralım, kulüplerimize bakalım, transfer yasağını Avrupa'ya bırakmayalım ve bütçe dengesini oluşturalım. SGK borçları var, vergi borçları var, kulüpler ödeyemiyorlar. Ödeyenlere bakıyorsunuz, iki yakamız bir araya gelmiyor, sigorta borcumuzu ödüyoruz, vergimizi ödüyoruz, transfere gelince transfer yapamıyoruz. Biz 50 bin doların hesabını yapıyoruz ama büyük kulüpler 750 bin, 800 bin, 1 milyon dolar vererek futbolcularımızı da alıyorlar. Bu sefer, biz dezavatajlı duruma düşünüyoruz. Dolayısıyla, kulüplerimizi masaya yatırırken bütçelerine bakalım, Bakanlık olarak kriterleri biz burada koyalım; ondan sonra transfer yasağı varsa biz de bunları burada kendimiz koyalım.

İkincisi, futbol sahalarında gördüğümüz bazı istenmeyen olaylar. İnşallah, bunların önüne hep birlikte geçeriz diye düşünüyorum.

BAŞKAN - O olaylar olmasa futbolun tadı mı olur?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Bakanım, sabahleyin bütçe görüşmelerinde -ben fazla sözlerimi uzatmak istemiyorum, sabrınızı zorlamak istemiyorum Sayın Başkanım- Komisyon görüşmelerine başlamadan önce Sayın Paylan Sayıştayla alakalı usul hakkında bir söz istedi.

Sayın Paylan, bakınız, bir kişiyi itham etmek için...

BAŞKAN - Şimdi niye tartışma açıyorsunuz, anlamıyorum ki ya.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Başkanım, çok önemli bu.

İtham etmek için bir araştırmak lazım. Niye? Görevden alındı mı? Ayrıldı mı? İki dakika baktığınız zaman... Niye bu konuya girdim?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Araştırdım.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Bir saniye... Ben bitireyim, sonra.

Niye bu konuya girdim? Ben, KİT Komisyonunun Başkanlığını yapan bir arkadaşınızım. Sayıştayla hakikaten çok yakın çalışmalarımız oldu. Sayıştayda gruplar olur, bir kuruma giderken sadece 1 kişi gitmez, kurumun büyüklüğüne göre denetçiler birlikte giderler ve bunların bir grup başkanı olur. Raporlarını yaparlar ve bu rapor, okuma komisyonuna gelir yani 1 kişi ne yaparsa yapsın 1 kişinin elinde değildir bu raporlar, bir heyetin elindedir. Birisi gider, birisi gelir. Sayıştayımız köklü bir kurum. Arkadaşlar, belediyeler istemedi, Hükûmet istemedi diye bu öyle oldu, şöyle oldu demek kadar büyük bir haksızlık yok.

Bu arkadaşımız, zikrettiğiniz denetimden sorumlu Başkan Yardımcımız mart ayında ayrılmak istedi ama denetim raporları tamamlanmadığı için Sayıştay Başkanımız kendisinden rica etti "Lütfen, raporlar tamamlansın, sonra görevinizden ayrılın." "Yoruldum." diye kendisi beyan edince... Sayıştay Başkanımızı kırmayan bu kardeşimiz, arkadaşımız Sayıştay raporları tamamlandıktan sonra kendi isteğiyle ayrılmış.

BAŞKAN - Bir ay daha kırmayacaktı yani.

CAVİT ARI (Antalya) - Öyle ayrılırsa dikkat çeker tabii ki.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ama şu var: Arkadaşlar, bunu öğrenin, ondan sonra, bakın, Hükûmeti itham altında bırakıyorsunuz, Sayıştayı ve belediyeleri...

Bence kul hakkını bilseydik, kul hakkının eğitimini almış olsaydık biz bu konuşmayı sabahleyin yapmazdık. Önce araştıralım, niye ayrılmak istediğini öğrenelim, ondan sonra konuşalım.

Sayın Paylan, Bütçe Komisyonu üyesisiniz. Ben sizin hakikaten araştırarak konuşma yaptığınızı zannediyordum ama bundan sonra şüpheyle bakacağım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, çok ağır sataşma var.

BAŞKAN - Sözünüzü kesmedim, on dakikanız doldu.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Teşekkür ediyorum.

Bütçemizin bereketli olmasını, hayırlı olmasını Cehabı Allah'tan temenni ediyorum.