| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi(2/1186) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 05 .11.2018 |
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Yanıt verildi ama şunu söylemek istiyorum, kayıtlara geçmesi bakımından da önemli: Bakın, hukuk devleti olmanın ölçülerinden bir tanesi, daha doğrusu en önemlisi insanların kendisiyle ilgili uygulanacak hukuk konusunda önceden bir öngörü sahibi olmalarıdır. Hukuk devleti olmanın ölçülerinden biri, bir kez daha söylüyorum, insanların kendileriyle ilgili uygulanacak hukuk konusunda bir öngörü sahibi olmalarıdır yani okudukları metinden "Ne suçtur? Eğer bunu işlersem hangi cezayı alırım." diye bir öngörü sahibiyseler eğer o devlet hukuk devleti gibi algılanabilir. Bir ölçüdür sadece bu.
Burada, bu maddeyi okuduğumuz zaman 1927'nin koşullarında yazılmış. Dolayısıyla o zamanki ceza hukuku anlayışıyla doksan yıl sonraki ceza hukuku anlayışı, ceza muhakemesi hukuku anlayışı aynı değil. Doksan yıl geçmiş aradan. Dolayısıyla suç tanımı konusunda, ceza miktarı konusunda biz 1927'ye, cumhuriyetin ilk dönemine atıfta bulunamayız. Bugün açısından da söylüyorum, bakın, tekrar söylüyorum, cezanın altı sınırı ile üst sınırı arasındaki yüksek marj suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırıdır. 10 kat bir farkı, suçun türüne göre -ama hangi tür yazmamışsınız buraya, yazılmamış buraya- bir idari makama, bir memura yetki veriyoruz. Dolayısıyla, bakın, suç tanımı konusunda muğlaklık var, verilecek ceza bakımından, marj bakımından 10 kat fark yani olamaz böyle bir şey sonuç itibarıyla. Oradaki farkı sonuçta her türlü kötü niyetli, ondan sonra, cezanın uygulanması konusunda art niyetli düşünen herkese bir imkân tanımış olacağız ve bunu biz Komisyonda kendimiz, sonra da Genel Kurulda Meclis yapmış olacak. Ben bunu yapmayalım diyorum sadece. Dolayısıyla bir on dakika, on beş dakika ara verseniz yani bu maddeyi on dakikada doğru bir hâle getiririz sonuç itibarıyla. On beş dakikada getiririz hadi, ne olacak? Dünyanın sonu mu bu, Allah'ınızı seversiniz? Yani herkes bu kanunu mu bekliyor bütün Türkiye'de? Sabah çıkacak, bütün Türkiye düze çıkacak, böyle bir şey mi var? Ciddi söylüyorum, hakikaten. Yani bu kanun çıkacak, yarın Türkiye'de her şey bitecek. Böyle bir şey yok. Yanlış bir şey yapacağımıza geç yapalım; geç yapalım, doğrusunu yapalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Dili 1927 model.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Dolayısıyla bu ne acelecilik? Gerçekten, sanki bütün Türkiye, bütün dünya, Erdoğan ve Trump bu konuyu bekliyorlar! Gerçekten böyle bir şey yok. Kimse bunu beklemiyor, yarın beklemiyor en azından. Dolayısıyla düzgün yazalım hiç olmazsa. Elimizde şimdi, ne olacak? Yani kendi aranızda karar vermiş olabilirsiniz "Sabaha kadar görüşeceğiz, çıkacak çünkü biz çoğunluğuz, bunu çıkaracağız." Böyle bir şey yok. Hakikaten yanlış yapıyoruz, kendi elimizle yanlış yapıyoruz. Bunu yapmayalım hiç olmazsa. On dakika, on beş dakika ara verin, nefes alalım. "2 bin liradan 5 bin lira" diyelim, "10 bin liradan 15 bin." lira diyelim, tanımları bilmem ne yapalım. Yaparız bunu ya. İmhasını yazalım, müsaderesini yazalım aynı madde içerisinde. Bunları yapalım, bakın o zaman yazılmış ve eksik. Şimdi "Tamam, biz karar verdik, bu hafta içerisinde bu yasa çıkacak." falan. Yani zaten kanun hükmünde kararnameyle ihraç ettikleriniz dışarıdalar. Güvenlik soruşturmasıyla göreve başlayamayanlar başlamıyorlar zaten, bir yerde çalıştıkları da yok zaten, kimse iş vermiyor, merdiven altı sağlık kuruluşlarında çalışıyorlar, kaçak nöbet tutuyorlar falan yani başkalarının adlarına, reçete yazmıyorlar, başka bir şey yapmıyorlar. Bugünden yarına bizi aceleyle bu kanunu çıkartacak bir şey yok. Eğer özel, birileriyle anlaşma, ruhsat verilecek ilaçlar varsa, bilmem neler varsa, büyük karteller varsa, bizim bilmediğimiz işler varsa ayrı mesele yoksa bu kanun... Hani Meclisin faaliyeti bakımından çalışıyoruz, ne güzel, dünyaya gösteriyoruz, Türkiye'ye gösteriyoruz, yeni rejim, ondan sonra işte "Milletvekilleri teklif verdiler, görüşüyoruz." falan. Bunlar güzel, tamam da bu kadar eziyet etmemize gerek yok hem kendimize hem de bizden sonraki memurlara, eziyet etmemizin gereği yok.