| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi(2/1186) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 05 .11.2018 |
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim. Öncelikle, Komisyon Başkanımıza ve yakınlarına sabır diliyorum.
Sayın Başkan, ben, öncelikle, sizin yönetme şeklinize karşı itirazlarımı söylemek durumundayım. Bu "Odaklan." lafından ve sözünden son derece irite oluyorum. Bana "Odaklan." demeyin.
BAŞKAN - Efendim, biz, meselenin genelini konuşurken sınırsız zaman tanıdık, şimdi zamanı iyi yönetmek adına mecburiyetten dolayı... Lütfen...
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Efendim, şöyle bir şey: Bakın, bu, siyaset tarzına da işlemiş; hayatın her biçimine, her alanına işlemiş. Yani muhataplarınızı, çizdiğiniz çerçeve içerisinde konuşmaya sevk etmek, o sınırda tutmak... Mesela, mahkemede, geçen hafta Çağlayan Adliyesinde, başkan, avukata diyor ki: "İddianameye odaklan. İddianamenin dışına çıkma."
Bakın, şöyle bir şey: Bu üslup...
BAŞKAN - Ama geneli hakkında konuşuyor olsak haklısınız efendim ama...
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Cevap vermezseniz... Ben sözümü söyleyeyim, tekrar siz söylerseniz.
BAŞKAN - Bana hitap ediyorsunuz efendim.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Tamam da ben sözümü bitireyim Sayın Başkanım. Zaten bu yönetim tarzınıza karşı söz aldım.
BAŞKAN - Peki, buyurun. Lütfen...
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Burası Parlamento, bizler de milletvekiliyiz. Maddeyle ilgili ne söyleyeceğimizi ne söylemeyeceğimizi biliriz, siz de beş dakika dinlersiniz, sabredersiniz. Zaten süreyi kısıtlamışsınız, "beş dakika" demişsiniz. Gerçi o da İç Tüzük'e aykırı.
Dolayısıyla "Odaklanın..." Yani Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde, bütün topluma itaat etme, rıza gösterme, razı olma tarzının başka bir şekli burada. Ben milletvekiliyim, konuşurum beş dakika. Bu kanunla ilgili genel şeyler söylerim veya 1'inci maddeyle ilgili başka bir şeyler söylerim; bunun takdiri size ait değildir, nasıl konuşacağımın takdiri. Dolayısıyla bu üsluptan yani edindiğiniz bu üsluptan, en azından Parlamento binası içerisinde vazgeçin. Hayatın her tarafında zaten dayatma var; mahkeme salonunda var, toplumun her yerinde var bu dayatmalar, burada vazgeçin. Biz de buna rıza göstermeyiz. Ben, en azından, rıza göstermem, onu söyleyeyim.
Ayakkabıyla ilgili bir şey anlatayım da biraz ortam yumuşasın en azından da... Adalet ve Kalkınma Partili eski bir milletvekili, komisyon başkanlığı da yapmış -42 numara mı, 50 numara mı ne işte, söylediniz ya siz- beş yıl boyunca da şoförüne hiçbir şey vermemiş yani ne bir paket çikolata ne gelen bir gömlek ne bir kravat falan. En son, bir ayakkabı gelmiş komisyon başkanına -bu, şoförler tarafından anlatılan bir efsane aynı zamanda ve gerçek- ve şoförüne sormuş, demiş: "Mahmut, senin ayak numaran kaç?" O da biliyor, milletvekili bundan kaçacak, vermeyecek yine, demiş: "Sayın Başkanım, 39'dan 44'e kadar olur."
Şunu ifade etmek istiyorum: Yani burada bizim ayağımıza göre, toplumun ayağına göre ayakkabı verin, sizden daha fazlasını istemeyelim. Dolayısıyla bakın, avukatken de yani baro başkanlığı falan yaptığım zaman da parlamenter değildim ama bu yasaların nasıl hazırlandığı konusunda aşağı yukarı bir fikrim vardı ve bu yasama uzmanlarını gelip burada tebrik etmek isterdim, nasıl bu kadar anlaşılmaz... Gerçekten üç sefer, beş sefer okudum ki ne yasaklanmış madde içinde ama şimdi o kadar çok umursamaz hâle geldiniz ki yasakları doğrudan doğruya toplumun böyle gözünün içine sokarcasına yapıyorsunuz. Mesela, 5'inci madde. Yani yasa yapma tekniği, kanun tekniği bakımından da bu 44 maddenin tümü o kadar çok özensiz hazırlanmış ki, pazarlaması iyi ama. Topluma çıksanız şimdi, işte "Sağlıkta şiddete hayır yasası..." Ama içinde doğrudan doğruya hekimlere, doktorlara ve bütün topluma uygulanan o kadar çok şiddet var ki, bu yasanın kendisinde yani. Şiddeti önlemek amacıyla çıktı ama doğrudan doğruya kendisi şiddet içeren, Parlamentonun iradesiyle insanları çalışamaz hâle getiren, sivil ölülere dönüştüren bir mekanizma aynı zamanda bunun içinde var.
Sayın Cumhurbaşkanını savunmak da bize kaldı, onu da söyleyeyim. Sayın Cumhurbaşkanına bu kadar çok eziyet etmeyin. Bu kadar çok yetkiyi niye onda topluyorsunuz?
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Ne günlere kaldık.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Evet yani her şeye "Cumhurbaşkanı" yazarak onun gözüne girmeye çalışıyor olabilirsiniz -bakın, biz ne kadar çok sayıyoruz- fakat gerçekten ona eziyet ediyorsunuz. İlaç temini konusundaki ruhsat yetkisini bile, normalde bir genel müdürün yapması gereken bir işlemi bile ya da bilemediniz, bir bakanlığın yapması gereken bir işlemi bile Cumhurbaşkanına veriyorsunuz. Hem dünya lideri yapacaksınız, dünya lideri olacak hem de gelecek, ruhsat işiyle uğraşacak. İkisi birbiriyle uyumlu değil. Bırakın, Türkiye'nin genel sorunlarıyla, dünyanın genel sorunlarıyla ilgilensin. Bu ruhsat işleriyle falan da bakanlar ilgilensin, onu da yapsınlar yani, başka bir şey yapmıyorlarsa eğer.
O nedenle, Sayın Cumhurbaşkanı adına da söylüyorum. Kendisi burada olsa "Beni çıkartın." derdi. Buna hiç gerek yok. Mahmut Bey'in dediği de doğru; "Cumhurbaşkanı" ibaresi yerine "Sağlık Bakanlığı" ibaresi geçerse çok daha doğru olur.
Teşekkür ederim.