| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b)Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Nükleer Düzenleme Kurumu ç)Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü d)Türkiye Atom Enerjisi Kurumu e)Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü f)Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü g)Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 02 .11.2018 |
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın Komisyon üyeleri, değerli bürokratlar ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Büyümenin, kalkınmanın, gelişmiş bir ülke olabilmenin temel dinamiklerinden birisi olan enerji, büyük ölçüde kendi imkânlarımızla temin edemediğimiz ve ithal etmek zorunda kaldığımız önemli bir girdidir. Bu durum, ülke olarak uzun vadeli enerji stratejisi çerçevesinde millî bir enerji politikası ortaya koymamızı zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevede, bize göre enerji ham maddelerinde dış bağımlılığın azaltılması, bunun için kömür ve yenilenebilir enerji kaynaklarının azami seviyede değerlendirilmesi, enerji ithalatında kaynak ve kaynak ülke çeşitliliğinin sağlanması, etkin bir talep yönetimiyle enerji arzının kesintisiz ve yeterli bir şekilde gerçekleştirilmesi, çevreye dost ve duyarlı bir anlayışla, gelişmiş atık kontrol ve bertarafına, havza ve kaynak planlamasına dayalı bir yaklaşımla enerjinin çevre ve insan sağlığına zarar vermeden üretilmesi, enerji verimliliğinin üretimden tüketime bütün alanlarda güçlü ve çeşitlendirilmiş finansal araçlarla desteklenmesi, yeni enerji teknolojilerini üretecek yetkinliğe ulaşılması gerekmektedir. Ekonomik ve sosyal gelişimin itici gücü olan ve hayat kalitesini artıran önemli faktörler arasında yer alan enerjiye olan talep, nüfus artışı, sanayileşme, kentleşme ve teknolojik gelişmelere paralel olarak şüphesiz artış göstermektedir.
Türkiye'nin 2016 yılında 137,9 milyon TEP'lik toplam birincil enerji tüketimi içinde fosil yakıtlar yüzde 85,2 paya sahiptir. Türkiye'de fosil yakıt tüketiminin yaklaşık yüzde 80'i ithalat yoluyla karşılanmakta ve dış ticaret açığındaki enerji ithalatı payı da yaklaşık yüzde 50-60 bandında seyretmektedir.
Petrol kökenli yakıtların rezervlerinin azalması ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle alternatif enerji kaynakları alanındaki çalışmalar, bilhassa yenilenebilir enerjiye geçiş önem kazanmıştır. Dünyanın yenilenebilir enerjiye ciddi bir eğilim gösterdiği dikkate alındığında -siz konuşmanızda da ifade ettiniz- Enerji Genel Müdürlüğünün, daha doğrusu Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğünün kapatılıp Enerji Genel Müdürlüğü içerisine alınması konuya verilen önemin azaldığını mı gösteriyor, yoksa başka bir sebebi mi var?
Türkiye, enerjide ithalata bağımlı bir ülke. Siz konuşmanızda Türkiye'de arz güvenliği sorunu olmadığına işaret ettiniz ancak enerji ithal ettiğimiz ülkelerin büyük ölçüde üç dört ülkeyle sınırlı olması ve yerli kaynaklarımızın da yetersiz olduğu dikkate alındığında bir arz güvenliği sorununun var olduğu anlaşılıyor. Hâlen doğal gaz ithalatımızın yüzde 51,9'u Rusya'dan, yüzde 16,7'si İran'dan, 11,8'i de Azerbaycan'dan yapılıyor. Yine, petrol ürünleri ve türevleri ithalatının da yüzde 26,9'u İran'dan, yüzde 18,8'i Rusya'dan, yüzde 16,5'u da Irak olmak üzere, yüzde 62,5'i üç ülke üzerinden yapılmaktadır.
Türkiye'nin, enerji ithalatını belli bir seviyede tutabilmesi için hem arz yönlü hem de talep yönlü tedbirleri arka arkaya hayata geçirmesi zorunluluk arz etmektedir. Talep tarafında enerji verimliliğinin yükseltilmesi, bunun için kapsamlı programlar yürütülmesi, arz tarafında ise yerli kaynakların enerji üretimindeki payının artırılması, ayrıca yurt içi ve yurt dışında fosil yakıt arama çalışmalarına ağırlık verilmesi temel politika olmalıdır.
Kömür ve yenilenebilir enerji kaynaklarının azami seviyede değerlendirilmesi, enerji ithalatında kaynak ve kaynak ülke çeşitliliğinin sağlanması, etkin bir talep yönetimiyle enerji arzının kesintisiz ve yeterli bir şekilde gerçekleştirilmesi, çevreye dost ve duyarlı bir anlayışa, gelişmiş atık kontrol ve bertarafına, havza ve kaynak planlamasına dayalı bir yaklaşımla enerjinin çevre ve insan sağlığına zarar vermeden üretilmesi, enerji verimliliğinin üretimden tüketime bütün alanlarda güçlü ve çeşitlendirilmiş finansal araçlarla desteklenmesi, nükleer başta olmak üzere, yeni enerji teknolojilerini üretecek yetkinliğe ulaşılması gerekmektedir.
Referans fiyat oluşturulmasına imkân veren ve uzun vadeli alım satımların yapılabildiği bir enerji borsası Borsa İstanbul altında kurulmalıdır. Millî petrol, gaz şirketleri oluşturularak arama ve üretime hız verilmeli, enerji diplomasisi geliştirilmelidir.
Doğal gaz depolama alanlarının sayısı, depolama ve günlük enjeksiyon kapasiteleri artırılarak olağanüstü durumlara ve mevsimsel dalgalanmalara karşı yüksek yedek imkânı oluşturulmalı, ulusal petrol stok kapasitesinin artırılması için petrol stok ajansı kurulmalıdır.
Verimliliğe dönük kapsamlı çalışmaların olduğunu ve olumlu sonuçlar alındığını da biliyoruz. Bununla birlikte, enerji verimliliğine yönelik faaliyetler enerji politikalarının öncelikli konusu hâline getirilmelidir.
Havza planlaması çerçevesinde ekosistemi tahrip etme riski bulunan projelerin daha projelendirme aşamasında takibi yapılarak marjinal katkısı olası zararlarını aşan projelerin lisans almaları engellenmelidir. Bu konuda ÇED mevzuatı yeniden değerlendirilmelidir.
Madenler bakımından da bir arz güvenliği söz konusudur. Maden üretiminde katma değerli ürünler üretemiyoruz maalesef. Bu sebeple, ithal zorunluluğu olan madenlerde arz güvenliğini sağlamak amacıyla özel sektörün, Türk cumhuriyetleri başta olmak üzere, yurt dışında yatırım yapması desteklenmeli, altın, toryum, bor ve benzeri kıymetli madenlerin işlenmeden cevher olarak satılması yerine yüksek ileri teknoloji kullanarak katma değerli yeni ürünlere dönüştürülmesi suretiyle satılması, bu amaçla AR-GE faaliyetlerine daha fazla kaynak ayrılması gerekmektedir.
Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; Amerika'yla olan ilişkilerimiz çerçevesinde İran'la olan ilişkiler bakımından Amerika'nın bir yaptırımı söz konusu. 4 Kasım itibarıyla da yine İran'la iş yapan şirketler bakımından böylesi bir yaptırımın hayata geçeceği söyleniyor. kuşkusuz bizim açımızdan, devletimiz açısından Amerika'nın ne dediğinin, ne yaptığının önemi yok ancak Bakanlık olarak bu konuda olası riskleri de dikkate alarak bir tedbir alındı mı, mutlaka alındığına da inanıyoruz.
İkinci konu Doğu Akdeniz meselesi. Doğu Akdeniz'de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin doğal gaz arama faaliyetleri devam ediyor. Tartışmalı
bölgelerde bir oldubittiye fırsat verilmemesi, Türkiye'nin ve KKTC'nin çıkarları ve egemenlik haklarının ihlal edilmemesi için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne ve Yunanistan'a karşı sert bir tutum takınılması gerektiği açıktır. MHP olarak, Hükûmetin göstereceği kararlı ve tavizsiz tutumu desteklediğimizi ve desteklemeye devam edeceğimizi yinelemek isterim.
Doğu Akdeniz Bölgesi'ndeki kaynakların miktarı, ticarete ne kadar elverişli olduğu, AB ülkelerine naklinin hangi güzergâh üzerinden yapılabileceği gibi konularda farklı sesler yükselmekte, hatta çelişen açıklamalar yapılmaktadır. Bakanlığınızın bu konudaki çalışması ve kanaati kuşkusuz önemlidir.
Yine bir başka konu: Biliyorsunuz kıyıdaş ülkeler arasında Hazar Denizi'nin statüsüyle ilgili uzun yıllardır devam eden bir tartışma vardı ve geçtiğimiz günlerde bu ülkelerin bir araya gelerek bir anlaşma sağladıklarını biliyoruz. Hazar Denizi'nin statüsünü belirleyen anlaşmanın imzalanması, denize kıyıdaş 5 ülke arasındaki ihtilafların çözümüne dair umutları da artırmıştır. Statünün, Trans-Hazar Boru Hattı'nın inşasının önündeki hukuki engeli kaldırıldığı yorumları da yapılmaktadır. Avrupa Birliğinin bu hattın inşasına destek olacağına yönelik açıklamaları da dikkate alınırsa ülkemizin AB nezdinde stratejik önemini artıracak bu hat projesinin faaliyete geçmesi için Türkiye'nin aktif destek vermesi gerektiğini biz değerlendiriyoruz. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aksu, buyurunuz.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Bu çerçevede, Türkmenistan'da
çıkarılan
gazın Azerbaycan üzerinden Türkiye'ye getirilmesi, arz çeşitliliğinin ve güvenliğinin sağlanması açısından da son derece önemli olacaktır.
Bir başka konu: Elektrik sektöründe hem EÜAŞ'a bağlı santraller hem de 21 bölgeye ayrılarak ihaleye çıkarılan elektrik dağıtım şirketleri özelleştirildi. Özelleştirilen firmaların devlete olan yükümlülüklerini yerine getirmedikleri yönünde, kamuoyuna da yansıyan çeşitli iddialar var. Bazı elektrik üreticilerinin ve dağıtım şirketlerinin ödemelerinde zorlandığı söyleniyor. Enerji sektöründe belki 10-15 milyar dolarlık kredinin ödenemez durumda olduğu iddia ediliyor. Bunlar doğru mudur? Bu durum, konkordato ve iflaslar enerji sektöründe de yaygınlaşır ise arz güvenliğini tehdit eder hâle gelebilir mi? Bu konuda tedbirleriniz var mı?
Kayıp kaçak konusunu değerli arkadaşlar da gündeme getirdiler. Kayıp kaçaklar önlenecek diye sektörde çeşitli önlemler alındığı söylendi. Ancak buradaki kayıp kaçağın azaltıldığı belki doğru ancak faturalarda bunları yine görüyoruz. Bu kayıp kaçaklardan hiçbir sorumluluğu olmayan vatandaşların bunlara ortak olması kabul edilebilir bir durum değil kuşkusuz. Yine, kayıp kaçakların yanında, elektrik tüketim bedelinin yanı sıra dağıtım bedeli, iletim bedeli gibi payların da faturalara yansıması, bu anlamda vatandaşın tükettiği elektrik bedelinden daha fazla bir katkı sağlamasına zemin hazırladığı için bunu hak ve hakkaniyetle bağdaştırmak mümkün bulunmamakta.
Son olarak da bu konuşma metninizin 17'nci sayfasının alttan 3'üncü paragrafında bir ifadeniz var. Şöyle deniyor: "1982 yılında 2690 sayılı Kanun'la kurulmuş olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu nükleer ve radyasyon güvenliği alanlarında düzenleyici faaliyetlerinin yanı sıra uygulamaya yönelik sorumluluklarından dolayı kuvvetler ayrılığı ilkesiyle tam bir uyum sağlamamaktaydı." Şimdi, bu ne demek? Kuvvetler ayrılığı ilkesiyle atom enerjisinin nasıl bir ilişkisi var? Burada kastedilen nedir? Sonuçta tüm kuruluşların, bakanlıkların, bağlı kuruluşların hepsi yürütme organı içerisinde yer alan hususlar. Burada bir ifade zafiyeti mi var yoksa anlatılmak istenen başka bir şey mi var, buna da açıklık getirirseniz memnun olurum.
Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
Çok teşekkür ediyorum.