KOMİSYON KONUŞMASI

TURGAY DEVELİ (Adana) - Raporun 40'ncı sayfasında "dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler çizelgesinde taşıma giderlerinin 2011 yılına göre yaklaşık yüzde 113,5 oranında, yaklaşık olarak da 12,5 milyon lira arttığı görülmekte. Yeni bir araç filosu mu kurdunuz? Sorularımdan bir tanesi bu.

İkincisi, raporun 85'inci sayfasında, önceki döneme göre -stoklarla ilgili bir problem bu, o konuda bir şey demiyorum ama burada çok ilginç bir tespit var- 6 milyon liralık sayım fazlası, daha sonra da 1,3 milyon lira sayım noksanlığı tespit edilmiş. Bu rakamlar çok büyük rakamlar. Sayım sırasında 6 milyon liralık bir mal, bir ürün nasıl gözden kaçıyor? 1,3 milyon liralık bir mal nasıl noksan sayılıyor? Bu da önemli bir konu.

Az önceki konuşmamda da söylemiştim, Sayıştayın tespitlerine göre depoların kullanım oranı, kapasite oranı yüzde 29. Kuşkusuz, dönem olarak değişebilir bu doluluk oranı, kullanım oranı ama aynı döneme tekabül ediyor sanırım. Kurum aylık 200 küsur bin liralık kiralama yapıyor, 90 bin liralık da kira geliri elde ediyor depolardan. Buradaki sorun neden kaynaklanıyor? Onu öğrenmek istiyorum.

Az önce anlatmaya çalıştım ama tekrar özetle üstünden geçmek istiyorum. Hani milat var ya, 2002. 2002 yılından bu yana, AKP iktidara geldiği günden bugüne kadar buğday ithalatına 6 milyar dolar, mısır ithalatına 1,7 milyar dolar, çeltik ithalatına 1,2 milyar dolar, pamuk ithalatına da 1,5 milyar dolar para ödemişiz Türkiye Cumhuriyeti olarak.

Şimdi, yeni bir sayım yapıldı mı, toprak sayımı yapıldı mı bilmiyorum ama benim elimdeki bilgilere göre, arkadaşlar, Türkiye'de 50 dekardan, özellikle 20 dekardan küçük işletmelerin -elinde bulunduran köylüler açısından söylüyorum- buğday satıcısı olmadıkları, bu nüfusun 4 milyona yaklaştığı, 50-100 dekarlık işletmelerde pazarlama satış oranının yüzde 24 olmasına karşın 100 dekardan büyük işletmelerde yüzde 40, bin dekarlık işletmelerde ise bu oranın yüzde 75'i aştığı...

Bir tespit daha var, buradan bir sonuca geleceğim Sayın Genel Müdür. Türkiye'de 50 dekarın altında topraklı ailelerin oranı yüzde 70, işledikleri toprakların oranı yüzde 21, buna karşın 200 dekardan büyük topraklı hanelerin oranı 4,7; işledikleri toprakların oranı yüzde 40; 200 dekardan büyük topraklı hanelerin oranı yüzde 6,7; işledikleri toprak oranı ise yüzde 50'ye yakın. Buradan şunu anlatmaya çalışıyorum: Bizim çiftçimiz, bizim köylümüz, nüfusun çok büyük bir bölümü çok küçük topraklara sahip ve bunlar sadece kendi geçinebildikleri kadar üretiyorlar. Diğerleri ise -tarım işletmeleri, tarım çiftlikleri veya büyük ailelere mensup- bunlar da daha çok satışı önceleyen bir üretim yapıyorlar.

Toprak Mahsulleri Ofisi -az önce de söyledim- piyasayı regüle ederken "Piyasa önce kendini oluştursun, düşerse ya da çıkarsa biz müdahale ederiz." anlayışında, siyasetinde. Bu doğru bir siyaset. Ama özellikle küçük çiftçilerimiz ürünlerini zaten borçla üretiyorlar; gübreyi borçla alıyorlar, mazotu borçla alıyorlar, tohumu borçla alıyorlar, ilacı borçla alıyorlar ve özellikle çeltik konusunda Avrupa Birliğinin bir dayatması var, diyor ki: "Piyasaya en son siz gireceksiniz ve ödemelerinizi de otuz beş günden sonra yapacaksınız." Bu, çiftçiyi bitirmek demek, küçük çiftçiyi bitirmek demek. Yani onlar zaten borçla giriyorlar, borçla üretiyorlar ve geçimlerini zor sağlıyorlar ve bunlar bizim nüfusumuzun çok büyük bir bölümü. Bu konuda TMO'nun kendi millî politikamızı uygulayarak çiftçinin sorunlarını çözecek bir irade ortaya koymasını öneriyor, teşekkür ediyorum.