| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Türkiye Büyük Millet Meclisi b)Kamu Denetçiliği Kurumu c)Sayıştay Başkanlığı ç)Cumhurbaşkanlığı d)Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı e)Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g)Diyanet İşleri Başkanlığı ğ)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu h)İletişim Başkanlığı ı)Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü i)Savunma Sanayii Başkanlığı j)Savunma Sanayii Müsteşarlığı k)Strateji ve Bütçe Başkanlığı l)Kalkınma Bakanlığı m)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı n)Devlet Arşivleri Başkanlığı o)Başbakanlık ö)Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği p)Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 31 .10.2018 |
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Şimdi "On altı yıllık AKP iktidarını nasıl tanımlarsınız?" diye bana sorarsanız, özellikle son üç dört yıldaki icraatı göz önüne aldığımda ve gelinen nokta itibarıyla da bulunulan konum itibarıyla da 2 kelimeyle özetleyebilirim: Birisi inkâr, öbürü maalesef kibir.
Bununla ne demek istiyorum? Şunu demek istiyorum: İnsanoğlu eylemlerinin sorumluluğunu üstlendiği sürece insandır. Maalesef AKP iktidarının son dönemlerinde, yapılan eylemlerin, uygulamaya konulan politika tercihlerinin sonucu kötü ortaya çıktığında bunun sonucu dürüst bir şekilde, şeffaf bir şekilde kabul edilmiyor, mutlaka bir dış güç aranıyor, bir yabancı güç aranıyor ve bütün yanlışlar ona yüklenmeye çalışılıyor.
Dün burada Sayın Hazine ve Maliye Bakanımız vardı, kendisine birtakım sorular soruldu fakat bu sorulara cevap verilmedi. Aşağı yukarı elli dakikaya yakın konuştu "İcraatın İçinden" tadında bir korsan konferans verdi bize ve buradan ayrıldı, gitti, hiçbir sorumuzun cevabını alamadık. Dolayısıyla yürütmenin 2 numaralı kişisi olarak Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımıza aynı soruları ve aynı analizimi bir kere daha yapmak istiyorum. Bir tekrar olacak ama yapacağım.
Efendim, bu ülke uluslararası camianın saygıdeğer bir üyesi olmak ve oyunun kurallarına uymak için birtakım tercihlerde bulundu. Bu tercihlerde zaman içerisinde ödemeler dengesinin önce cari kısmını liberalleştirdik, arkasından, ödemeler dengesinin sermaye hareketleri kısmını da liberalleştirdik ve uluslararası piyasalara bir şekilde entegre olduk. Tabii, bunun artıları var, eksileri var. Artısı şu: Bu piyasalara girdiğiniz zaman tabii sizi yakından tanıyacaklar. Eğer bu piyasalardan herhangi bir şekilde borçlanmak, kredi vesaire temin edip ekonominizi canlandırmak, büyümek istiyorsanız, bu, tanındığınız, bilindiğiniz için belki düşük faizden daha olumlu bir şekilde borçlanabilme imkânı sağlayacak ama öbür taraftan da eğer ipin ucunu kaçırırsanız ve bir noktaya gelir tıkanırsanız o zaman kendinizi uluslararası piyasaların saldırısına hedef yapıyorsunuz. Şu anda gelinen nokta o diye düşünüyorum.
Bu tercihleri kullandıktan sonra ağlamanın, sızlamanın ve "Dışarıdan bize saldırı var." demenin bir anlamı yok. Bakan Bey dün burada "Biz biliyoruz, uluslararası bir başkentte finansçılar bir araya geldiler, bir karar aldılar, 10 Ağustosta saldırıya geçtiler, 13 Ağustosta böyle oldu ama ondan sonra biz bunu püskürttük." vesaire dedi. Kendisine sorduk: "Bu başkent neresidir ve burada toplanan kişiler kimdir? Ne yaptılar?" Yani Türk milletinin bunu bilmeye ihtiyacı var ama maalesef bu sorumuza hiçbir yanıt alamadık ve dediğim gibi "İcraatın İçinden" tadında bir korsan konferans verdi ve buradan ayrıldı.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Niye korsan olsun? Niye "korsan" deyip duruyorsunuz ki?
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Şöyle korsan: Yani bir akademik toplantıda bildiriyi sunarsanız, siz orada moderatör olarak durursanız ve sizin orada konuşmacıları organize etmeniz gerekirken kendiniz görev alıp... Burada bizim sorularımız vardı.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Siz bu korsanı anlamazsınız. Bu, böyle dediğiniz anlamda korsan değil.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Söylenenlerin hiçbirine itirazınız...
BAŞKAN - Ne zaman, kim, neye itiraz etti?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Siz de zaten bizi anlasanız böyle konuşmazsınız.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Doğru söylüyorsun, anlayacağız biraz ama...
BAŞKAN - Kimi?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hocam "inkâr" diyor başlarken zaten "kibir" diyor, bu bir hakarettir aslında. Hocam, kusura bakmayın yani...
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Yok, hakaret değil, bu bir gerçek. Lütfen bunu hakaret olarak anlamayın, hakaret diye bir şeyim yok.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Biz de size kinle konuşuyorsunuz...
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Ben eğer size hakaret edersem bu kul hakkıdır, ben bunun altından kalkamam ama realite bu. Bu kabul edilmedi...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hocam, niye "inkâr, kibir" diyorsunuz yani neyi inkâr ediyoruz?
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Dolayısıyla ben konuşmama devam edeyim lütfen.
Şimdi, siz uluslararası bir oyuncu olarak girmişsiniz ve bu oyun gereği de uluslararası piyasalardaki konjonktürün olumlu yönünden yararlanarak ülkenizi borçlu hâle getirmişsiniz ve gırtlağınıza kadar da borçlanmışsınız. Şimdi, o borçları da verimli alanlarda kullanmamışsınız, döviz geliri elde edecek, nakit akımları yapacak yatırımları yapmamışsınız; vadesi gelmiş, bu ödenecek ve şu anda diyorsunuz ki: "Bize bir saldırı var."
Bu piyasaların özelliği şu: Burada spekülasyon yapılır ve bu spekülasyon hukukidir. Spekülasyon olmasa zaten piyasa olmaz. Herkes aynı yönde düşünse ne alım olur ne satım olur. Farklı insanlar farklı yönde stratejiler belirleyecekler ki o spekülasyona girecekler ki piyasa çalışsın ama bu piyasada manipülasyon varsa bu suçtur, bu kriminal bir iştir ve dolayısıyla cezalandırılması gerekir.
1992 yılında İngiltere Avrupa'daki euroya hazırlık babında ulusal paraların birbirlerine olan değerlerini, muamele maliyetlerini azaltmak için "tüneldeki yılan" diye bir kur sisteminin içerisine girdi. Merkeze markı koydular, diğer ülkelerin paraları da bu markın merkez değerine karşı yüzde 2,5 bir bant içerisinde salınacak. Soros denen adam dedi ki: "Bakın, bu, İngiltere'nin şu anda içinde bulunduğu makroekonomik ögeleri dikkate aldığımızda, işsizliği, büyümeyi, cari açığı, kurun seviyesini vesaireyi dikkate aldığımızda bu bant sürmez, bu bant bir yerde patlar." Ve bunu açıkça İngiliz Hükûmetine de gazetede, dergide açıkça söyledi. Buna karşılık da İngiliz sterlini üzerinden açığa satarak pozisyon aldı ve bunun sonucunda bu sistem gerçekten çöktü, Soros bir gecede 2 milyar dolar kâr yaptı bu işten. Dolayısıyla, bunun kınanacak, şu yapılacak, bu yapılacak bir tarafı yok, bu sistemin mantığı böyle. Biz de buraya girdik ve bunun da koşullarını kabul ederek buraya girdik. Dolayısıyla, bugün geldiğimiz noktada ülkenin 460 küsur milyar dolar borcu var, yılda 240-250 milyar dolarlık borç servisi yapacaksınız ve sermaye girişine ihtiyacınız var. Sermaye de kalıcı olarak gelmiyor, sıcak parayla geliyor. Böyle bir ortamda, kalkıp da sorumluluğu alıp "Ben niye bu hatayı yaptım?" deyip sağı solu suçlamanın bir anlamı yok. Ben, buradan şunu çıkardım ki gerçekten olan bitenin farkında değilsiniz ve kapınıza bir kriz geldi ve bu kriz size bunu öğretecek.
İnşallah ben yanlış çıkarım ve de siz bana gelir dersiniz ki: "Durmuş Bey, bak böyle demiştin ama olmadı." Burada yapılması gereken şu: İnkâr dediğim işte burası. Realite bu, bunu kabul etmiyorsunuz. Türkiye'de şu anda reel sektörün şirketler kesiminin ne içinde olduğunu bilmiyorsunuz. Niçin BDDK'ye talimat üstüne talimat veriliyor veyahut da BDKK bu batık kredilerin yüzdürülmesi için otuz altı ay içerisinde, üç yıl içerisinde istediği kadar yeniden yapılandırılabileceğini söylüyor. Bir problem var burada. Dolayısıyla, Sayın Bakanın dünkü yaptığı sunumunda bankacılık sistemiyle ilgili olarak verdiği rakamlar gerçekten doğru değil, keşke doğru olsa. Ben, dost olarak söylüyorum, memleketimi sevdiğim için bunu söylüyorum, size hakaret falan etmek gibi bir niyetim yok, böyle bir şey değil ama bir türlü buraya gelmiyorsunuz. Bunun arkasından da gidiyorsunuz, belki de bir ülkenin başkentinde bir araya gelip "Türkiye'ye spekülatif atak, saldırı yapmak için bir araya geldiler." denilen insanların karşısına geçip, Londra'da 15 trilyon fon yöneten insanların karşısında Türkiye'de ekonomik politikaların nasıl olacağı konusunda açıklama yaptınız ve oradan Türkiye'ye de sermaye akımının gelmesini istediniz ama şunu da yaptınız ki: Bu faizci düzenin karşısında faizsiz bir düzeni savundunuz ve ertesi gün de her şey allak bullak oldu, bu kere de tersten adım attınız.
Buradan da şuraya gelmek istiyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi konuşuyorum, maalesef değer üretmediniz bugüne kadar, özellikle son dönemde değerlerin içini boşalttınız. Bundan iki ramazan öncesi Ankara Ticaret Odasında zamanın Diyanet İşleri Başkanı "İslam'da Ticari Ahlak" diye bir konferans verdi. Yanına da Din İşleri Yüksek Kurulunu getirdi, bir buçuk saat orada konuştu, soru-cevap kısmı oldu, ondan sonra da akşam namazı kılmak üzere mescide gittik. Mescitte Din İşleri Yüksek Kurulundan gelen kişiye şu soruyu sordum: "Bir ülkede Hükûmet hükümranlık hakkının gereği olarak toplumda 49 kişiye dese ki 'Sana hükümranlık hakkım olan para basma hakkının bir kısmını veriyorum' o 49 kişinin bir kısmı bu parayı..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yılmaz, toparlayın lütfen...
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Toparlayacağım.
"...ticarette kullanabilir, bir kısmı da bunu istediği faizden krediye verebilir. Bunun hangisi helaldir, hangisi haramdır?" "Ben bunu bilemem." dedi. Buradaki 49 sayısı, Türkiye'de 49 tane banka var, bunun içerisinde özel finans kurumları var. Bu özel finans kurumları gibi katılım bankaları var. Nasıl faizli bankacılar havadan para yaratabiliyorsa şu andaki "faizsiz" denilen sistem de aynı şekilde para yaratıyor. Bunların üzerinde düşünmüyoruz. Faizli bir düzenin içerisinde biz İslam ekonomisi yapmaya çalışıyoruz ve buradan da Merkez Bankasına yükleniyoruz "Faizi yükseltme." diyoruz ve sonuçta hepimizin sofrasından her kahvaltıda 2 zeytin, 3 zeytin kayboluyor.
Bakın, Elmalılı Hamdi Yazır'ın Kur'an tefsirinde Bakara'nın 275'inci ayetiyle ilgili olarak 20 sayfa var, Hayrettin Karaman'ın tefsirinde 13 sayfa var, Seyyid Kutub'un Fi Zelali'l Kur'an'ında 27 sayfa var 275 ayetin tefsiriyle ilgili olarak. "Faiz haram."diyor. Hepsi de faizin ne kadar kötü şey olduğunu söylüyor, tamam, nokta, faiz haram Müslüman için fakat bu düzen nasıl kurulacak, bu sistem nasıl ortaya konulacak, bunu bilen yok. Bilmediği için de şu anda bize düşmesi gereken şey, bilenler lütfen iki adım öne çıksın, ben bu işin içinden geliyorum ama maalesef yok. Dolayısıyla, bu değerin içini boşaltıyoruz. Susalım, en azından bir bilen ortaya çıkıp bunu kuruncaya kadar da biraz çile çekelim, âşıkın çilesini çekelim, ondan sonra ortaya çıksın.
Dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı için söyleyeceğim şey şu: Maalesef çok siyasi davranıyorlar ve dine hizmet etmekten ziyade zarar veriyorlar. Kusura bakmasınlar, ben, beyefendinin yaptığı eleştiriye aynen katılıyorum. Lütfen, siz din ne diyorsa onu yapın, siyasetçi kendini savunsun.
Teşekkür ediyorum.