KOMİSYON KONUŞMASI

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilimiz, Kamu Denetçiliği Kurumu Başkanı, Sayıştay Başkanımız, çok değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milletimizin başardığı en önemli tarihi olayların başında gelen ve ilelebet payidar kalacağına inandığımız Türkiye Cumhuriyeti'nin 95'inci yıl dönümünü kutlamanın vermiş olduğu gururu yaşıyoruz. Bu gururla birlikte, özellikle pazartesi günü gerçekten Türkiye Cumhuriyeti'nin yine gururu sayılabilecek projelerden bir tanesi, İstanbul Havalimanının açılışını da gururla izledik. İnşallah, o da devletimize, milletimize hayırlı olur.

Cumhuriyet, ezelden ebede akıp giden tarihimizde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Cumhuriyet, milletimizin tarih sahnesinde yeniden dirilişin adıdır. Milletimiz, cumhuriyet rejimiyle kazandığı değerleri toplum hayatımızın vazgeçilmez unsuru olarak benimsemiş, karşılaştığı sorunları cumhuriyete olan bağlılığı sayesinde birlik ve beraberliğinden ödün vermeden aşmayı sürdürmüştür. Türkiye Cumhuriyeti, milletimizin namus ve haysiyetine emanettir. Cumhuriyet, millî iradenin varlığıyla anlamlı ve baki kalacaktır.

Bu düşüncelerle, cumhuriyetimizin kuruluşunun 95'inci yıl dönümünü tekraren kutluyorum, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, kurucu kahramanlarımızı, şehitlerimizi ve gazilerimizi şükran, minnet ve saygıyla anıyorum.

Değerli milletvekilleri, yeni bir sisteme geçtik. Dolayısıyla bu sistemin de devletimize, milletimize hayırlı uğurlu gelmesini Rabb'imden diliyoruz. Milletimiz biliyorsunuz, 16 Nisan 2017 tarihli Anayasa değişikliği halk oylamasıyla birlikte Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine onay verdi. Yine, 24 Haziran 2018 seçimleriyle de yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Cumhurbaşkanımızın da andını 9 Temmuz 2018 tarihinde yapmasıyla bu sistem yürürlüğe girdi. Rabb'im bu devlete nice güzel günler nasip eder. Ben özellikle devletlerin de milletler gibi toplumda rol model olduğuna kanaat getiren bir insanım.

Şimdi, öğleden önce bir hatibimiz hep şunları söyledi, daha doğrusu Plan ve Bütçe Komisyonu kurulduğundan beri, biz hep burada kaldığımızdan beri devlet üzerinde böyle bir algı yapılıyor. Ben özellikle şunu arz etmek istiyorum: Tabii, Osmanlı, belki Avrupa topluluğunun dışladığı, gemilerle kendi ülkesinden kovduğu insanlara hep kucak açtı ve bu topraklar Osmani Âliye'nin toprakları oldu ve Osmani Âliye'nin bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti devleti her dönemde demografik yapılara kucak açan bir devlet oldu. Dolayısıyla herkes kendisini bu devlette gördü.

Bir hatip arkadaşın özellikle birkaç tane cümlesini huzurlarınızda aktarmak istiyorum. Bir, kral; iki, istibdat; üç, darbe; dört, başkan; beş vesaire bunların bütününü söyleyebilirim. Tabii, buraya gelen bir milletvekili ilk önce yemin ediyor. Bu devletin bütünlüğüne, bu devleti koruyacağına hiç kimseden şüphem yok ama bu devletin algısını kötü yapmasına karşı da gerçekten bizim dik durmamız lazım. Dolayısıyla krallar geçmişte kaldı, istibdatları bu millet hep reddetti, darbelere bu millet hep karşı çıktı, en son da 15 Temmuzda olduğu gibi. Başkan, bu yeni bir sistemin adı. Halk oylamasına gidildi, dolayısıyla halk tercihini Anayasa hükmü gereğince kullandı burada; herkes gitti. Biz "evet" dedik, başkaları "hayır" dedi ama nihayetinde halkın iradesi ortaya çıktı.

Burada AK PARTİ "kuvvetler ayrımı" dedi. Halk bize inandı ve biz de bugün buradayız. Bunun en somut neticelerinden bir tanesi de 24 Hazirandır. Ve bizim de halkın tercihine karşı saygı göstermemiz lazım. Meclis tüm renkleri barındırır. Yani ben Ağrılıyım, Ağrı'ya geleniniz kaç kişi bilmiyorum ama ben kendi devletimle, ilimle her zaman için gurur duymuşumdur. En son Tarım Bakanımız geldi, Ağrı'da bir bal festivaline katıldı, gerçekten balın ne olduğunu bütün Türkiye Cumhuriyeti devleti orada gördü. Bir floranın, bir balın, bir Ağrı Dağı'nın, bir Balık Gölü'nün ne güzellikte olduğunu herkes gördü. Bu aynı şekilde şuna benziyor: Türkiye Cumhuriyeti devletinde daha önce Kürtçe bir kaset okuyamayan, Kürtçe bir kaset dinleyemeyen ve kendi çoluk çocuğuna "Zozani" ismini dahi bıraktırmayan bir yönetim vardı ama bunları, bütün bu yönetimleri elinin tersiyle silen ve Kürtlere özellikle bunu söylemek istiyorum, gerçekten kimlik veren bir AK PARTİ vardı ve bir Recep Tayyip Erdoğan var, bunu özellikle belirtmek istiyorum. Bunun yanı sıra, ben milletvekili olmadan önce yani geçen sene veya ondan önceki sene -Hrant Dink'in vakfı vardı- biz Rakel Hanımı AK PARTİ Genel Merkezi olarak, Genel Başkan yardımcısıyla birlikte -ki ben de İnsan Hakları Komisyonunda Başkan Yardımcısıydım- gittik, kendilerini İstanbul'da ziyaret ettik ve çok da güzel bir Kürtçesi vardı. Beraber oturduk, kızıyla birlikte Kürtçe konuştuk. Dolayısıyla şunu arz etmek istiyorum; bu ülkede herkes kendisini ifade edebiliyor, bu konuda bir sıkıntı yok ama tek ifade sıkıntısı şu: Eğer siz devletin içini boşaltırsanız, eğer... Hani bunu neden dolayı söylüyorum "rant ekonomisi" denildi.

Değerli hazırun, her devlette olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de kendisini korumakla mükellef bir devlet yapısı vardır. Eğer siz rant ekonomisi içerisinde, siz daha devletin göndermiş olduğu, İller Bankasının göndermiş olduğu parayı gönderirseniz, devlet buna müdahale etmekte özgürdür ve serbesttir.

İki: Dolayısıyla, Kürtlere en büyük zulüm olan şey şu: Hendekler. Güneydoğu'ya gittiniz mi bilmiyorum ama gerçekten gittiğiniz zaman, o hendeklerin olduğu dönemde, insanlara gerçekten acıyorum ama ne yazık ki bunu devlet yapmıyor, bunu Kürtler Kürtlere belki yapıyor. "Kürt" demeyi de gerçekten insanın mantığı almıyor, birilerinin uzantısı o bölgede yapıyor.

Dolayısıyla, İçişleri Bakanlığının bütçesi, ben demin de arz ettim, siz birisine dirsek vurursanız, o da aynı şekilde size dirsek vurur. Her devlet kendisini korumakla mükelleftir. Devlet burada bakıyor, eğer güvenlikle ilgili bir sıkıntısı varsa bütçesini artırır; bu, tıpkı insanlar gibi, şirketler gibi.

Düşman hukuku: Ben arkadaşın aynen şeyini okuyorum: "Bazı milletvekillerine ambargo uygulanıyor." Yok böyle bir şey.

Değerli kardeşlerim, eğer siz bir devletin milletvekiliyseniz, bir devletin bürokratıysanız, bir devlette yetkiliyseniz siz devletinizin, vatandaşınızın çocuğunu öldüren askerin veya polisin veya güvenlik, kolluk görevlisinin cenazesine giderseniz devlet bunun gereğini yapar. Bunu da hepimizin bilmesi lazım. Ve bizim burada şunu yapmamız lazım, hassaten bunu istirham ediyorum: Topluma nifak ekmenin bir anlamı yoktur. Bu topraklar herkese yetiyor, bize de yetiyor, herkese de yeter.

Üç: Yani "milletin iradesi" dedik. Doğrudur, milletin iradesi doğrudur.

Şimdi, Cumartesi Anneleri vardı. Cumartesi Anneleri üzerinde eğer birileri gerçekten farklı bir algı yapıyorsa, devlet buna gereğini yapar. Ama bir Berfo annenin sadeliği, temizliği, vasfı; bunu kullanıyorsanız bu da doğru değildir ki bunu Sayın Cumhurbaşkanımız da kendileri de söylediler, kendileri de katıldılar.

Dört: Bu devlet her dönemde demografik yapısına sahip çıkmıştır. 2015'leri düşünün değerli kardeşlerim. Burada bir Kobani algısı vardı, bu devlette. Ve yine bu Türkiye Cumhuriyeti devleti bu Kobani'ye sahip çıktı.

Dolayısıyla, şunu arz edeyim: Osmanlı hep o topraklara sahip çıktı ve bu devlet de hep sahip çıktı, hâlen de öyle. Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan her Kürt'ün hamisi bu devlettir, Irak'ta yaşayan her Kürt'ün veya her Müslüman insanın hamisi yine bu devlettir, Suriye'de de aynıdır ve diğer bölgelerin bütününde de aynıdır.

(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)

BAŞKAN - Evet, Sayın Çelebi, tamamlayın lütfen.

Buyurun.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Evet, Sayın Başkanım, şimdi, insan hakları, demokrasi, düşman hukuku. Ben sözlerinizi geri çektiğinizden dolayı, Abdülhamit Bey'le ilgili de bir şey söylemiyorum.

Şimdi, keşke insan hakları, demokrasi ve insan hukukunun üstünlüğünü söyleyen bu insanlarımız veya bu hatiplerimiz gerçekten bir Güneydoğu'ya veya Doğu Anadolu'ya gelse...

Şunu herkesin bilmesini istiyorum: 24 Haziran akşamı Ağrı ilinin Doğu Beyazıt ilçesinde Türkmen köyünde, Çiftlik köyünde tek bir kardeşimize tek bir kurşun sıkıldı. Neydi derdi biliyor musunuz? AK PARTİ'ye oy verdiğinden dolayı. Nereye bağlandı biliyor musunuz? Elektrik direğine. Bizim hepimizin bunlara karşı çıkması lazım. Bu sadece Recep Tayyip Erdoğan'ın devleti değil; bu, bu ülkede yaşayan 82 milyon insanın devletidir. Ve burada gerçekten herkesin sesini çıkarması lazım. Eğer bu devletin bütünlüğü bir tarafa gidiyorsa, hepimiz oturup da gerçekten bu kötü giden yollara bir dur dememiz lazım. Bunun birinci hukuki şeyi nedir, insan hakkıdır.

Ben demin de arz ettim, AK PARTİ Hükûmetlerinden önce kimse kendi çocuğuna Kürtçe bir isim koyamıyordu. Kendi iline veya kendi köyünde kimse bir Kürtçe isim telaffuz edemiyordu. Ben Adalet Bakanlığı kökenliyim, inanın kimse Adalet Bakanlığına giremiyordu ama şu anda hiç kimsede bir sıkıntı yok. Çözüm süreciyle birlikte, bakın, biz o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisindeydik, çözüm süreci AK PARTİ hükûmetlerinin getirmiş olduğu, Kürtlere vermiş olduğu en büyük özgürlüklerden bir tanesidir ama inanın, bunu Kürtler adına kimse kullanmadı, kullandırtmadılar. Yani keşke herkes bir gün karşı çıksaydı aşağıda veya yukarıda. O askerlerin şehit edilmesinde keşke herkes hüngür hüngür ağlasaydı, o şehitlerin evine gidilseydi ama bu yapılmadı. Ama bugün burada insanlık dramı, insanlık dersi veriliyorsa bunu ben takdirlerinize sunuyorum.

Ben bu vesileyle bütçemizin devletimize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.