KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlarımız, Komisyon Başkanım, saygıdeğer milletvekillerimiz ve basınımızın güzide temsilcileri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

2019 yılı bütçe sunumunda yer alan küresel gerçekleşmeler ve Türkiye ekonomisine bakacak olursak 2017 yılında büyüme performansı gösteren küresel ekonominin 2018 yılında kendisini gösteren uluslararası ticarete getirilen kısıtlamalar ve jeopolitik risklere rağmen, 2018 ve 2019 yıllarında 2017 yılıyla aynı oranda yüzde 3,7 büyümesi beklenmektedir.

Türkiye ekonomisi olumsuz birçok şartlara rağmen, 15 Temmuz darbe girişimi, diğer terör kaynaklı unsurlar ve Suriye meselesi gibi, 2017 yılında yüzde 7,4 ile güçlü bir büyüme performansı sergilemiştir. Bu büyümeyle Türkiye G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke olmuştur.

2018 yılının ikinci çeyreğinden itibaren gelişmekte olan ülkelere yönelik risk algısının bozulması, ABD Merkez Bankası FED'in faiz artışları ile uluslararası sermaye akımlarının da yavaşlaması ve bu süreçte dış finansman ihtiyacımızın yanında Türkiye ekonomisine ve Türk lirasına yönelik spekülatif saldırıların gerçekleşmesiyle Türkiye ekonomisinde risk primimiz yükselmiş ve Türk lirası değer kaybetmiştir.

Sunumda yer alan Yeni Ekonomi Programı'nda enflasyon ve istihdamla ilgili politikalar ve hedeflere bakacak olursak.

Sıkı para ve maliye politikaları ile ekonomideki dengelenme sürecinin doğru bir şekilde yönetilmesi; enflasyon, cari işlemler ve dış finansman ihtiyacı kaynaklı risklerimizi minimize eden, sürdürülebilir bir büyüme politikası ile istihdamı destekleyen düzenlemeleri ve politikaları ile Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı'mız ile aşağıdaki hedefler belirtilmektedir.

Hedefler: Türkiye ekonomisinde 2018 ve 2019 yılları için sırasıyla yüzde 3,8 ve yüzde 2,3'lük büyüme oranları hedeflenmekte, 2018'de işsizlik oranının yüzde 11,3 olarak gerçekleşmesi beklenmekte, enflasyonun kademeli olarak Yeni Ekonomi Programı sonunda yani 2021'de yüzde 6'lara düşürülmesi hedeflenmektedir.

Sunumda yer alan Yeni Ekonomi Programı'ndaki ihracat ve cari açıkla ilgili politikalara ve hedeflere bakıldığında ise turizm gelirlerinde artış ve ekonomik dengelenme ile aşağıdaki hedefler belirtilmektedir.

İhracatımızın 2018 yılı sonunda 170 milyar dolar ve 36 milyar dolar düzeyindeki cari açığımızın gayrisafi yurt içi hasılaya oranının ise yüzde 4,7 olması ve 2019 yılında ise cari açığın 26 milyar dolar olması beklenmektedir.

Sunumda yer alan Yeni Ekonomi Programı'ndaki merkezî yönetim bütçe açığıyla ilgili politikalara ve hedeflere baktığımızda ise kamu giderlerinde tasarruflar ile yapısal vergi düzenlemeleri ve enflasyonla mücadele tedbirleri ile yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı destekleyen nakdî ve vergisel teşvikler ile aşağıdaki hedefler ele alınmaktadır.

Merkezî yönetim bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının program dönemi boyunca yüzde 2'nin altında tutulması hedeflenmektedir. Böylece merkezî yönetim bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 2018 ve 2019 yıllarında sırasıyla yüzde 2,4 ve 1,6 olması beklenmektedir.

İş âleminin beklentileri ise... Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından yürütülen 2018 Ağustos, Eylül, ve Ekim ayları itibarıyla Türkiye ekonomisine ait beklentiler anketinde aşağıdaki sektörlerden belirtilen 69 katılımcı yer almıştır. Reel sektörden 10, finansal sektörden 55, profesyonellerden 4; toplam 69. Beklentiler anketinde katılımcıların aylık, üç aylık, cari yıl sonu, altı aylık, on iki aylık ve yirmi dört aylık dönemler için enflasyon, döviz kuru, cari işlemler, büyüme ve faiz oranları üzerine iş âlemi beklentileri de ele alınmaktadır.

Beklentiler ele alındığında, Yeni Ekonomi Programı'nda ve bu sunuşta ele alınan en önemli üç hedefin enflasyon, istihdam ve büyüme hedefleri olduğunu değerlendirecek olursak, enflasyon hedefine baktığımızda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 2018 Ekim ayı itibarıyla iş âlemi TÜFE beklentileri 2019 Ekim ve 2020 Ekim aylarında sırasıyla yüzde 17,03 ve yüzde 12,7'dir. Yeni Ekonomi Programı'nda enflasyonun kademeli olarak 2021 yılında yüzde 6'ya düşürülmesi hedeflenmektedir.

2020 Ekim ayından 2021 Ekim ayına Türkiye ekonomisindeki TÜFE yüzde 12,7'den yüzde 6'ya düşürülebilecek midir? 2021 yılı itibarıyla yüzde 6'lık enflasyon hedefinin gerçekleşebilmesi için Türkiye ekonomisinde yer alan reel sektör (işveren kuruluşları ve holdingler), finansal sektör (bankalar, banka dışı finansal sektörler) ve profesyonel birimlerimizin beklentilerinin önemli ölçüde değişmesi gerekmektedir. Ekonomimizde yer alan birimlerin beklentileri piyasamıza yön verecek şekilde güçlüdür. Beklentilerin piyasalar üzerinde önde gelen ekonomik göstergelerin oluşumu üzerindeki gücü sadece ülkemiz için değil, diğer gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler ekonomileri için de geçerlidir.

Bu nedenle, önerilerimizi sıralamak istiyoruz.

Gerek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikası Kurulunun gerekse Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığımızın 2021 yılı sonuna kadar her ay uygulanmakta olan sıkılaştırılmış maliye ve para politikalarında ne kadar kararlı olunduğuyla ilgili iş âlemi toplantılarında net bir tavır ortaya konulmalıdır.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının özellikle M1 para arzı (likit para+vadesiz mevduat) kararlarında ve M2 para arzı (M1+vadeli mevduat) oluşumunda mal ve hizmetler piyasalarına ait üretim göstergeleri sürekli takip edilmelidir.

Bu takipte, mal ve hizmetler piyasalarına ait üretim seviyesini aşabilecek para arzından kaçınılmalıdır. Dolaşımdaki para, reel sektör üretimini satın alabilecek boyutta olmalıdır.

Yukarıda ele alınan önermelerle ekonomimiz talep yönlü enflasyonun önüne geçebilecektir. Ekonomimizde yer alan enflasyonun aşağı çekilmesinde ayrıca arz yönlü enflasyona yol açabilecek faktörler de denetim altına alınmalıdır.

Arz yönlü enflasyona yol açan unsurlar üretim sürecinde faktör fiyatlarındaki artışlardır. Bu faktörler işçi istihdam maliyetleri ve sermaye maliyetlerini kapsamaktadır.

Ülkemizde görülen ve tespit edilen en önemli arz yanlı enflasyona yol açabilecek unsurlar ise enerji maliyetleri ve diğer girdi maliyetleridir.

2017 Ocak ayından 2018 Eylül ayına petrol varil/dolar fiyatının 56 dolardan 79,1 dolara yükselmesi ülkemizde arz yanlı enflasyonun temel belirleyicilerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Diğer taraftan, ülkemiz imalat sanayisi üretiminde kullanılan yaklaşık temel 800 adet ithal girdi fiyatlarında döviz kurları değişiklikleri sebebiyle ortaya çıkan TÜFE ve TEFE artışları diğer arz yanlı enflasyonunun temel belirleyicisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dolayısıyla ülkemizde arz yanlı enflasyonun aşağı çekilmesi için enerji varlıklarımızın etkin kullanımı, ülkemize ait yenilenebilir enerji kaynak kullanımının artırılması, özellikle güneş ve rüzgâr enerji kaynaklarımızın kurulu elektrik gücü içerisindeki payının yüzde 10 seviyelerinden yüzde 30 seviyelerine çıkarılması büyük önem arz etmektedir.

Ayrıca, değinildiği gibi, imalat sanayisi ithal girdilerimizin yerli ikamelerinin üretilmesi konusunda gerekli araştırma geliştirme çalışmalarının artırılması ve ithal girdi üretiminde faaliyet gösterecek olan işletmelerimize teşviklerin yükseltilmesi yine ayrıca büyük önem arz etmektedir.

Büyüme ve istihdamla ilgili hedeflere baktığımızda, Türkiye ekonomisinde 2018 ve 2019 yılları için sırasıyla yüzde 3,8 ve yüzde 2,3'lük büyüme oranları hedeflenmekte ve 2018'de işsizlik oranının yüzde 11,3 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası beklentilerine bakılacak olursa, 2018 Ekim ayında ele alınan iş âlemi yöneylem anketlerine göre 2018 yıl sonunda ve 2019 yılı sonunda büyüme oranlarımızın sırasıyla yüzde 3,2 ve yüzde 1,9 olması beklenmektedir.

Bu konudaki önerilerimiz de şöyledir:

Mal ve hizmet piyasaları, para ve tahvil piyasaları ve emek piyasaları açısından ülkemizin eş anlı dengesinin 2018 açısından yüzde 3,2 yerine yüzde 3,8 olacağı ve 2019 açısından yüzde 1,9 yerine yüzde 2,3 olarak gerçekleşeceği yönünde kararlı politikaların takip edileceğiyle ilgili iş âlemi toplantılarında net bir şekilde duyuru yapılmalıdır.

2018 ve 2019 büyüme hızlarının gerçekleştirilmesi açısından KOBİ desteklerinin ve diğer teşvik sistemlerinin gözden geçirilmesi önem arz etmektedir. Örneğin bu aşamada, imalat sanayisi sektörümüzde ithal girdi üretiminde faaliyet gösterecek olan işletmelerimize teşviklerin yükseltilmesi ve yerli makine parkı ve makine aksamı istihdam eden işletmelerimize gereken desteklerin sunulması ve artırılması büyük önem arz etmektedir.

Gerek yurt içi işletmelerimizde gerekse olası doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında bölge farkı gözetmeksizin aşağıdaki teşvik unsurlarının gözden geçirilmesi ve değerlerinin yükseltilmesi ayrıca önem arz etmektedir. KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sosyal sigortalar prim desteği (işveren payı), gelir vergisi stopajı indirimi, sosyal sigortalar prim desteği (çalışan payı), faiz oranı desteği, arazi tahsisi ve KDV iadesi.

Sayın Bakanım, bütçenin geneli hakkındaki görüşlerimiz ise şöyledir: 2019 bütçesi gerek gider ve gerekse gelir bütçesi olarak önceki iki yılın (2017 ve 2018) enflasyon farkı eklenmiş hâlinden ibarettir. Bu hâliyle ekonomik büyüme ve kalkınmaya çok fazla katkı sağlayacak nitelikte değildir. Bütçe açığı olarak öngörülen 80,6 milyar TL'nin daha fazla olmaması dilek ve temennisiyle aşağıdaki detayları belirtmek isterim.

Gider bütçesi hakkındaki görüşlerimiz: 2019 gider bütçesinde en dikkat çeken kalem, kuşkusuz, cari transferlerdir. 391,3 milyar TL'lik bu tutarın detayları konuşma metninde yer almıyor. Ancak 2018 tahminî bütçe gerçekleşmelerine bakıldığında, cari transferler kaleminin yani hazine yardımlarının, hane halkı desteklerinin, sağlık, emeklilik ve sosyal yardımların, mahallî idare paylarının, tarımsal desteklerin ve benzeri kalemlerin enflasyon farkı oranında artacağı görülmektedir. Yani, 2018 yılı gerçekleşme tahminine göre cari transferlerin yüzde 21 oranında artacağı öngörülmektedir. 391,1 milyar TL'lik bu tutarın toplam bütçe giderlerinin yüzde 40,6'sını teşkil edecek olması da oldukça dikkat çekicidir. Bu rakamların içinde kamu bankalarının ve KİT'lerin zararının ne kadar tahmin edildiğini de öğrenmek isteriz.

Bütçe konuşması metninde gider bütçesiyle ilgili detayları irdelemek gerekirse: 2019 yılı bütçe ödenekleri 2018 yılına göre yüzde 26 artmaktadır. Bu artış, yaklaşık 198 milyar TL'ye tekabül etmekte olup 197 milyar TL'lik kısmı, diğer bir deyişle, yüzde 99'u aşağıda açıklanan başlıca dört harcama kalemindeki artışa denk düşmektedir. Dolayısıyla, diğer kalemlerdeki artış ve azalışların net etkisi 1,5 milyar TL yani yüzde 1 olmaktadır.

Bu ifadelerden çıkarılan sonuç, 2019 yılı bütçesinin 2018 yılı enflasyonunun, özellikle, sabit ve dar gelirli memur, işçi, emekli, sosyal yardıma ihtiyaç duyan kesimler üzerindeki baskısını bir nebze olsun azaltmaya yönelik tedbirler içeren bir bütçe olacağı öngörülmüş gibi görünüyor. Ancak faiz giderleri ve gelirden ayrılan paylar kaleminin de bütçedeki artış oranında bir seyir izlemekte olduğu görülmektedir.

Detaylara baktığımızda, 2019 yılı bütçesinden eğitime ayrılan payın yüzde 17 olması olumludur ancak nitelikli eğitime ayrılan payın ne kadar etki yapacağını ilerleyen zamanlarda görmemiz mümkün olacaktır. 2019 yılında bütçeden yenilikçi ve üretken yatırımlar için 65,1 milyar TL, reel kesim destekleri için 32,8 milyar TL kaynak ayırıyoruz. Bu destekler, özellikle 2018 yılında döviz artışı ve enflasyon baskısının getirdiği yatırımlardaki azalmalara destek olması bakımından özel sektör kesimi için oldukça olumludur. Yerel yönetimlere ayrılan 93,6 milyar TL'lik pay yerel kamusal hizmetlerin aksatılmadan yürütülmesi bakımından olumludur. Bu kapsamda, 2019 yılı bütçemizde sosyal harcamalar için ayırdığımız kaynak miktarını 62,1 milyar TL'ye çıkardık. Bu tutar, 2019 yılı bütçesinin yüzde 6,5'ine denk gelmektedir. Sosyal yardımlarla toplumsal barışın sağlanması ve düşük gelirli kesimlerin refah artışından pay alması elbette olumludur. Ancak devletin sürekli olarak toplumu sosyal yardımlarla desteklemekten başka üretim ve istihdamı artırıcı yönde tedbirleri de alması gerekmektedir.

2019 yılı bütçesinden tarıma verilecek destekler, yatırım ödenekleri dâhil, 26,5 milyar TL olarak açıklanmıştır. Bu tutar yeterli gibi görünse de tarım kesimindeki asıl sorun, uzun süreli bir tarım üretim stratejisine duyulan ihtiyaçtır. Şöyle ki: Tarım ürünlerinin üreticiden tüketiciye ulaşması sürecinde gerek üretim gerek nakliye ve gerekse aracılardan kaynaklanan sorunların çözülmesine yönelik tedbirlerin alınmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Kamu kurumlarının mali kaynaklarının yönetimini tek elde toplayacak tek hazine kurumlar hesabı 17 Ekim 2018 tarihi itibarıyla uygulamaya geçirilmiştir. Kamu finansmanının sağlıklı işlemesi ve kaynakların etkin dağılımı bakımından olumludur.

Gelir bütçesi hakkındaki görüşlerimiz ise şöyle: Bütçenin gelir tarafına bakıldığında ise maalesef yine, önceki yılların benzeri bir manzarayla karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Bütçe gelirlerinin, özellikle de vergi gelirlerinin yapısında çok önemli bir değişiklik görülmemektedir. Şöyle ki: Temel dolaysız vergilerin, gelir vergisi ve kurumlar vergisinin 246,1 milyar TL, motorlu taşıtlar vergisinin 16 milyar TL, toplamda 262,1 milyar TL olması öngörülmüştür. Bu vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı yüzde 29 olacaktır. Bu durumda, dolaylı vergilerin oranının yüzde 71 olacağı, sonuç olarak, vergi gelirlerinin dar ve sabit gelirliler üzerinden yıllardır süregelen baskıyı azaltmayacağı, gelir adaletine de olumsuz katkı yapacağı görülmektedir. Özel tüketim vergisi gelirlerinin bütçe hedefinin 5,9 milyar TL, dâhilde alınan katma değer vergisi gelirlerinin ise hedefin 5,8 milyar TL altında gerçekleşmesi beklenmektedir. ÖTV hasılatındaki azalmanın gerek döviz kurlarındaki artıştan ve gerekse petrol fiyatlarındaki artıştan kaynaklandığı ve bu artışı pompa fiyatlarına yansıtmamak için ÖTV maktu tutarlarında Hükûmetçe yapılan ayarlamalardan kaynaklandığı malumdur. Peki, dâhilde alınan KDV hasılatındaki 5,8 milyar TL azalma nereden kaynaklanmaktadır? Merkezi yönetim gelirlerinin yüzde 17,4 artışla 880,4 milyar TL, vergi gelirlerinin yüzde 20 oranında artarak 756,5 milyar TL'ye ulaşacağı tahmin edilmektedir. Vergi gelirlerindeki artış hedefi sağlam bir bütçe politikası açısından gerçekten önemlidir ancak yüzde 20 oranında, yüksek sayılabilecek bu artışın dolaylı-dolaysız vergiler bakımından bir oranlaması yapılmış mıdır? Yüksek enflasyonunun sabit gelirliler üzerindeki olumsuz etkileri de göz önüne alındığında gelir adaletini zedelemeyecek tedbirler düşünülmüş müdür? Vergi dışı gelirlerin ise yüzde 4 oranında artarak 123,9 milyar TL'ye ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu gelirler içinde idari para cezalarının payı ne olacaktır? Özellikle, kamuoyunda 2019 yılında trafik para cezalarının çok artacağı, kasıtlı olarak trafik cezası kesileceği şeklinde asılsız iddialar ortaya atılmaktadır. Bu konunun aydınlatılması açısından kamuoyuna bir mesaj verilmesi gerektiği düşünülmektedir. Önceki yıllarda olduğu gibi 2019 yılı bütçesinde de dolaylı vergilerin ağırlıkta olması, dolaysız vergilerin ise nispi olarak çok düşük kalması vergi cephesinde yeni bir şey olmadığı gerçeğini gözler önüne sermektedir. Öte yandan, tahmin edilen gelir vergisinin yedi kazanç unsuru bakımından dağılımı nasıldır? Ücretlilerin vergi yükünü hafifletecek tedbirler alınmış mıdır? Ticari kazançlar ve serbest meslek kazançlarından toplanacak gelir vergisi ne kadar tahmin edilmektedir?

Gelir politikalarındaki görüşlerimize gelecek olursak, kayıt dışı ekonomiyle mücadelede yeterli adımlar atılmamaktadır. Bir yandan, kayıt dışı ekonomiyle mücadele edileceği söylenmekte, diğer yandan, çok sık aralıklarla çıkarılan vergi aflarıyla kayıt dışılık teşvik edilmektedir. Özellikle, dâhilde alınan KDV'nin temel kaynağı olan belge düzeni, işlerliğini neredeyse kaybetmiştir. Bir yandan, e-belge uygulamalarına, risk analizlerine önem verildiği söylenmekteyken...

BAŞKAN - Toparlar mısınız lütfen.

Buyurun.

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - ...perakende mal ve hizmet satışlarında belge verilip alınmasını sağlayacak tedbirlerin de alınması gerekmektedir. Vergi mevzuatında yıllardır yapılacağı söylenen reformlar ne zaman yapılacaktır? 2013 yılında hazırlanan Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunlarını birleştiren tasarı ne zaman ele alınacaktır? Her gelir sahibinin hem gelirini hem de giderini beyan edeceği, böylece hem belge düzeninin sağlıklı biçimde işlediği hem de kayıt dışı ekonominin önlenmesine büyük katkı sağlayacak bir gelir vergisi sistemine ne zaman geçilecektir? Vergi Usul Kanunu'nun, en azından, eskiyen ve günümüz koşullarına uygun olmayan maddeleri ne zaman yenilenecektir diye soruyor, 2019 bütçe görüşmelerimizin vatanımıza, milletimize ve devletimize hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.

Sağ olun.