| Komisyon Adı | : | AVRUPA BİRLİĞİ UYUM KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 14 .01.2015 |
AYKAN ERDEMİR (Bursa) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle bu tasarının son derece gecikmiş olduğunun altını çizmek isterim. Bu kanunun eksikliği giderilemez ve geri dönülemez hak ihlallerine yol açmıştır. Hükûmeti on iki yıldır bu kanunu geçirmediği için eleştiriyorum, muhalefeti de Hükûmeti on iki yıldır bu kanunu geçirmeye zorlayamadığı için eleştiriyorum, bu da bir öz eleştiridir, hazırundan da özellikle sivil toplumdan ve sektör temsilcilerinden özür diliyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, iktidarıyla muhalefetiyle Türkiye'deki vatandaşların, sivil toplum kuruluşlarının, sektör temsilcilerinin en temel haklarından birine ilişkin düzenlemeyi yapmayarak önemli bir kusur işlemiştir, önemli bir eksiklik söz konusudur ve bunun da hiçbir meşru gerekçesi olamaz. Bu anlamda gerçekten millî iradenin sıklıkla altını çizdiğimiz bir dönemde millî iradenin her türlü eleştirisinde haklı olduğunu, meşru olduğunu düşünüyorum.
İkincisi, sürece ilişkin çok önemli sorunların olduğunu hep beraber gördük. Bu kanun tasarısının süreç yönetimi a'dan z'ye yanlıştır, yönetişime dayalı değildir, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki geleneksel "Ben biliyorum, ben yaparım, topluma dayatırım." anlayışının bir yansımasıdır ve Avrupa Birliği süreçlerine bütünüyle uyumsuzdur. Yani Avrupa Birliği süreçlerinden asgari düzeyde haberi olan bir Adalet Bakanlığının bu kanun tasarısını bu şekilde topluma dayatmaya çalışması affedilemez, kabul edilemez. Ya son derece büyük bir bilgisizlik vardır yani Avrupa Birliği sürecinde yasaların nasıl yönetişime dayalı ortak akılla tasarlanması, dizayn edilmesine ilişkin muazzam bir bilgisizlik söz konusudur ya da kötü niyet söz konusudur. Hangisi daha iyi bilmiyorum Türkiye açısından. Bu noktada Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna ve Başkanına, Sayın Tekelioğlu'na teşekkür etmek istiyorum çünkü Türkiye'nin büyük eksikliğini şu anda bu Komisyon gidermekte ve sivil toplum temsilcilerimize, sektör temsilcilerimize söz verilmiş olmasını son derece önemsiyorum. Büyük bir utancı yani Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim yönetişim eksikliği utancımızı Avrupa Birliği Uyum Komisyonu en azından üçer dakika da olsa isteyen herkese söz vererek gidermeye çalışıyor fakat bakın burada da bir başka...
BAŞKAN - Aykan Bey, bu "kötü niyet" sözünü geri alın isterseniz.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) - O zaman Adalet Bakanlığının kötü niyeti yoktur bilmediği için, yani Avrupa Birliğine ilişkin giriş düzeyinde de bilgiye sahip olmadığı için yönetişim nedir, ortak akıl bilmediği için sektör temsilcilerine sormadan, sivil topluma sormadan ve onların bugün burada dile getirdikleri çok vahim bazı eksikliklerin farkına varmadan huzurunuza getirmişler. Kötü niyeti geri aldım, bu daha kötü oldu bence ama neyse. Ama ben Komisyonumuza samimiyetle teşekkür ediyorum çünkü bu eksikliği en azından burada gidermeye katkıda bulunuyoruz ve şekilsel anlamda değil. Bakın, çok önemli geri bildirimler geldi. Yani çok basit meselelerde sektörün gerçekliklerinin farkında olmayan, toplumun taleplerinin farkında olmayan bu tasarıyla karşı karşıyayız. Umuyorum ki bu görüşler Komisyon ve Genel Kurul aşamalarında düzeltilir. Bu anlamda bir alt komisyon kurulması imkânsız da olsa ben de bu talebi dile getireceğim, nedeni şudur: Avrupa Birliği direktiflerine, Avrupa Birliği Adalet Divanı kararlarına ve AB müktesebatına açık aykırılıklar içeren bir tasarıyla karşı karşıyayız. Ha, yine aynı ikilemdeyim, acaba müktesebattan bir habersizlik mi söz konusu Adalet Bakanlığında yoksa "müktesebatı tanımam" anlayışı mı söz konusu? Yine, hangisi daha kötü bilemiyorum. Ama, bir alt komisyon kurulursa en azından yalnızca ve yalnızca müktesebata uyum, Adalet Divanı kararlarına uyum, direktife ve direktif taslağına, mevcut direktif regülasyon taslağına uygun düzeltmeleri burada yapmamız söz konusu olabilir. Yani, hiçbir siyasi değerlendirmeye girmeden yalnızca Avrupa Birliği direktifleri söz konusu olduğunda önemli düzeltmeler burada yapılabilir diye düşünüyorum.
Son olarak, temel sıkıntı şudur: Birey merkezli değil, devlet merkezli bir düşünüşün hâkim olduğu tasarıdır. Bireyi özel sektöre yani özel kuruluşlara karşı korumak için ciddi kısıtlamalar getirilmiştir fakat aynı denge birey-devlet arası ilişkilerde gözetilmemektedir. Yani, kamuyu bir anlamda sorumluluk sahibi görmeyen ama özel sektöre son derece ağır yaptırımlar, yükümlülükler, kısıtlamalar getiren bir zihniyet inanılmaz dengesiz bir görüntü vermektedir; bu anlamda talihsizdir.
Kamuya 24'üncü maddede getirilen geniş istisnalar "orantılılık" ilkesine göre yeniden düzenlenmelidir. Özel sektör ve kamuya eşit mesafede bir koruma mantığı hayata geçirilmelidir. 95/46 sayılı Direktif'te, 25'inci resitalde kamunun kişisel veri koruma kapsamı içinde olduğu açıklıkla belirtilmektedir ama bu direktife uygun bir yapılanma yoktur. Örneğin, tasarının 3'üncü maddesinin (1)'inci fıkrasında kamu kurum ve kuruluşlarının adı açıkça zikredilmemektedir bile. Hani bu yasanın kapsamında oldukları işaret edilmemiştir.
Şimdi, çok teknik bir-iki meseleye değinip sözüme son vereyim. Kişisel Verileri Koruma Kurulunun tam bağımsızlık standartlarına son derece uyumsuz olduğunu üzülerek görüyoruz. 95/46 sayılı Direktif'in 62'nci resitalinde çok net bir ifade var: "Tam bağımsızlık" kelimesi geçiyor. Yani, Kurula ilişkin Avrupa Birliğinin tam bağımsızlık beklentisi var ve bu o derece yüksek bir beklenti ki 2010 yılında Almanya, 2012 yılında Avusturya, 2014 yılında Macaristan Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından tam bağımsızlığı sağlayamadığı için mahkûm olmuştur. Bakın, yani en üst standartları getirmeye çalışanlar bile çok ayrıntı gibi gözükebilecek bağlantılardan dolayı denmiştir ki: "Tam bağımsızlık ilkesini yerine getiremedim." E, bizim tasarımızdaki şekli inanılmaz derecede kötü bir tasarımdır. Hani "tam bağımsızlık" ilkesiyle alakası olmayan bir davranıştır eğer Avrupa Birliği Adalet Divanının kararlarını önemsiyorsak gerçekten, bir anlamda utanç verici bir tasarım karşımızda. Bakanlar Kurulunca seçilen üyeleri 20'nci maddeye göre, 18'inci maddeye göre, Adalet Bakanlığıyla ilişkilendirilen bir yapı... Ve İnsan Hakları Kurumunda da ben benzeri eleştirileri getirmiştim ve bunu muhalefet yapmak için getirmemiştim, Türkiye bir sonraki ilerleme raporunda "eleştirilmesin" diye getirmiştim. Ne oldu? İnsan Hakları Kurumunu AB direktiflerini hiçe sayarak geçirdik, AB İlerleme Raporu'nda eleştirildik ve bugün Hükûmet geri adım atıyor. Yani, burada kaybeden Hükûmet değil, burada kaybeden Türkiye Cumhuriyeti diye düşünüyorum. Yani, neden bir yıl önce bunu yapmadık da bugün bu eleştiriyi, bu geri adımı yaşamak zorunda kalıyoruz. Şu anda aynı hatayı bir kere daha yapacağız. Avrupa Birliği Delegasyonunda çok nazik bir dille işaret ettiler ama eğer bunu bu şekilde geçirirsek önümüzdeki yıl ilerleme raporlarında son derece feci eleştirilere maruz kalacağız ve belki geri adım atacağız. Biz, gelin bunu eleştirildiğimiz için yapmayalım, kendi vatandaşlarımıza layık gördüğümüz için tam bağımsız bir kurul oluşturalım.
Özgürlüğü bağlayıcı cezalar, TCK'ya yapılan atıflarla bu yasal çerçevenin parçası. Suç ve öngörülen ceza arasındaki orantısallık kurulmamıştır. Örneğin, hapis cezalarında Alman Veri Koruma Kanunu, kısıtlı olarak yapılan hukuk ihlalleri için bunu bir son çare olarak görürken bizde çok daha geniş hapis cezaları getirilmektedir. Örneğin, İrlanda'nın Veri Koruma Kanunu hapis cezası olmadan bu süreçleri götürmekte olan bir kanundur. Ama, diyelim ki biz Almanya'dan örnek alalım, en azından "orantısallık" ilkesini kuralım.
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) - Almanya'yla ilgili şey sorabilir miyim. Ulusal bir kanun mudur, yerel, eyaletle sınırlı mıdır o kanunlar?
AYKAN ERDEMİR (Bursa) - Veri Koruma Kanunu federal bir kanun. Ama, tabii, yakında artık yeni regülasyonla belki çok daha farklı boyutlara bu mesele taşınacak.
24'üncü maddedeki muafiyetlerin kapsamıyla ilgili ayrıntılı eleştiri geldi, ben eklemeyeceğim yani kamu yatırımlarına muafiyetler orantısızdır ama olması gereken muafiyetler yoktur. Örneğin, 95/46'nın, Direktif'in 9'uncu maddesinde çok açık bir şekilde basın özgürlüğü sanatsal ve edebi kullanımın istisna kapsamına alınmasını şart koşmuştur. Biz de yalnızca basın özgürlüğü var, sanatsal, edebi, tarihî, bilimsel kullanımlar maddeye dâhil edilmemiş, son derece basit bir şekilde düzeltebiliriz.
Yine, şu anda görüşülmekte olan Avrupa Birliği regülasyon tasarısında takma adlı veri "pseudonymous data" olarak ifade edilen yepyeni bir yaklaşım var. Bence gerisinde kalmayalım, AB regülasyon tasarısının öngördüğü kavramları biz de kendi tasarımıza koyalım diye düşünüyorum.
6'ncı maddede "özel nitelikli kişisel veri" tanımı içinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin olmaması önemli bir ihmâldir. Aynı sorunları biz Nefret Suçları Yasa Teklifi sürecinde de yaşadık. Türkiye'nin artık bunu aşması gerektiğini düşünüyorum.
Son olarak da son teknik noktam, yine, 95/46 Direktif'inin 61'inci resitalinde bir öz düzenleme mantığı dile getiriliyor yani yasal çerçeve içinde onunla çelişmeyen sektör spesifik kurallar oluşturma imkânının tanınması yani dünyada bugün geçerli olan sektörlerin yasaların denetiminin ötesinde kendi öz denetimine imkân tanıyan süreçlere, yapılara kavuşturulması beklentisi var. Bu tasarıda hiçbir öz düzenleme mantığı yer almıyor.
Genel yorumum şudur: Bu tasarıyla oluşturduğumuz ekosistem, bilgi ekonomisinin ve bilgi toplumunun gelişimine elverişli olmayan bir ekosistemdir niyet bu olsa da, olmasa da. Temel hak ve özgürlükleri geliştiren, rekabetçi ekonomiyi güçlendiren bir anlayışa ne yazık ki sahip değildir. Ama, bütün bunları gidermek aslında son derece kolay. Eğer Adalet Bakanlığı bu tasarıyı kaleme alırken sivil toplumu, bireyleri, sektörü dikkate alsaydı, ben bu basit hataların çoğunun giderilebileceğini düşünüyorum, hâlâ geç değil; bari Komisyon ve Genel Kurul aşamasında Türkiye'yi ilerleme raporlarında yeni eleştirilerden kurtaracak bir yasa yapalım derim.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.