KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, zorla kaybedilme en ağır insan hakları ihlalidir, hatta insanlığa karşı suç olarak kabul edilen bir ihlal biçimidir. Yani Türkiye çok eskiden bu yana, uzun zamandan beri zorla kaybedilme vakalarıyla karşı karşıya kalsa da esas itibarıyla 1990'lı yılların başından itibaren Türkiye'nin değişik yerlerinde, özellikle de Doğu ve Güneydoğu'da birçok zorla kaybedilme vakasıyla karşı karşıya kalındı. Şu anda 877 saptanmış vaka var yani faili meçhul cinayetlerin dışında. Kaybedildiği yani gözaltına alındıktan sonra kaybedildiği noktasında 877'den fazla vaka var ve henüz bunların akıbeti saptanmış değil, bu zorla kaybedilme vakalarının. Bunların yakınları da sonuç itibarıyla kendi yakınlarının akıbeti konusunda da her hafta İstanbul'da Cumartesi Anneleri olarak bilenen yerde Galatasaray Meydanı'nda kamuoyu duyarlılığı yapmaya çalışıyorlardı. Bundan yaklaşık yedi yüzüncü haftada da maalesef İçişleri Bakanlığının talimatıyla orada basın açıklamaları yapmaları engellenmeye başlandı ama şimdi derneğin önünde yapmaya çalışıyorlar kısmen de olsa. Biz de onların sesi olarak okunmayan bildirilerini Parlamentoda iki haftadır, üç haftadır okumaya çalışıyoruz ama bu vaka, akıbetleri saptanana kadar devam edecek. Yanılmıyorsam, 2012 yılında da Sayın Cumhurbaşkanı Dolmabahçe Sarayı'na çağırdı, dinledi ama bir sonuç alınamadı. Geçtiğimiz dönem de 24'üncü Dönemde de bunlarla ilgili bir araştırma yapıldı ama bir sonuç alınamadı. En son da işte ayın 2'sinde Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı benzer bir biçimde kendi konsolosluğuna gitti ve akıbeti henüz belli değil. Yani bize çok yabancı gelmedi bu vaka, şöyle: Sadece bina değişik yani jandarma karakoluna gidip çıkmayan, polis karakoluna gidip çıkmayan, akıbeti belli olmayan birçok insan var, bu da konsolosluk binasına gitti ve çıkmadı. Çok vahim, aslında Suudi yetkililerin Türkiye'yi böyle bir operasyon alanı olarak görmeleri çok vahim bir şey. Bu da sonuçta zorla kaybedilme vakaları konusunda cezasızlık politikalarının, Türkiye'deki cezasızlık politikasının sonucu, Suudi'ler yani hukuk devletiyle alakası olmayan, krallıkla yönetilen bir devlete Türkiye'de operasyon yapma zemini yarattı. Dolayısıyla Türkiye'nin bu ağır yükten, zorla kaybedilme vakaları yönündeki bu ağır yükten bir an evvel kurtulması lazım hem kaşıkçı vakası bakımından hem de diğer vakalar bakımından. 27'nci Dönemde de böyle bir komisyonun kurulmasında tekrar annelerin dinlemesinde, tekrar yetkililer konusunda araştırma yapmasında büyük yarar var çünkü bu, insanlığa karşı suçtur, bu suçlarda zaman aşımı yoktur. Aynen cezaevleri alt komisyonu gibi, daimî bir şekilde bu konuda akıbetler belli olana kadar ve yeni zorla kaybedilme vakalarının önüne geçilmesi bakımından da böyle bir alt komisyon kurulmasında büyük yarar vardır. Cemal Kaşıkçı vakasına da bence Parlamentonun bugün alacağı bir alt komisyon kararıyla yanıt vermesi önemlidir çünkü bu, sadece yargının veya işte Dışişleri Bakanlığının Viyana Sözleşmesi uyarınca el atacağı bir mesele değil. Parlamentonun da bu ağır insan hakkı ihlali konusunda bir tutum aldığını hem dışarıya karşı hem yurttaşlarımıza karşı hem de dünyaya karşı göstermesi bakımından da önemlidir. Biz de eğer bir tutum alırsak hem bundan sonraki vakalar bakımından Parlamentonun duyarlılığını ortaya koymuş oluruz hem de bugüne kadarki vakalar konusunda da duyarlılığımızı yitirmediğimizi ortaya koymuş oluruz. O nedenle böyle bir komisyon kurulması, alt komisyon kurulmasında büyük yarar olduğunu düşünüyorum.