KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, şunu ifade edeyim öncelikle de, gerçekten, ilk toplantımız bizim yani birbirimizi daha iyi anlarsak daha doğru yol alırız. İnanın siz burada oturursanız Başbakan Yardımcılığınızdan daha çok iş yaparsınız. Çünkü çok hassas bir denge aynı zamanda. Şöyle bir şey: Yani çoğunluk sizde, Adalet ve Kalkınma Partisinde, ihlaller de esas itibarıyla, sonuçta, Adalet Kalkınma Partisinin hükûmetine bağlı kurumlardan gelen ihlaller. Dolayısıyla, bize işte "Ombudsmana gidin, Kamu Denetçiliğine gidin, mahkemeye gidin." falan deyip bunları bir tarafa koyup görmezden...

BAŞKAN - Yok, hayır, öyle bir şey yok.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Yani böyle bir tutum var, bu da bir tutumdur ama ikinci olarak da, Meclisin bu Komisyonunu etkin çalıştırıp ondan sonra, gerçekten de kamu otoritelerinin çekindiği "Ya, bunu yaparsak İnsan Hakları Komisyonu üzerimize gelir." diyebildiği bir Komisyona dönüştürebiliriz.

BAŞKAN - Doğrudur.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bakın, eğer öyle yaparsak Türkiye açısından da, yurttaşlarımız açısından da ve iktidarımız açısından da yararlı olur. Yani insan hakları ihlalleri konusunda şikâyetin az olması demek en fazla Türkiye'ye yarar ve Türkiye'yi şu anda yöneten partinize yarar. Dolayısıyla, burayı etkin çalıştıralım. Bakın, Ömer Faruk Gergerlioğlu arkadaşımızın dediği ihlallerin neredeyse tümünü ben de biliyorum. Hani, Komisyona çok fazla ben bildirmedim, bunun kurulmasını bekledim. Ama gerçekten de yargının müdahil olmadığı ihlaller var, müdahil olmasını gerektirmeyen ihlaller var. Yani o ihlaller cezaevi şartlarından, yöneticilerin durumundan, her cezaevini yöneten ayrı ayrı idareden kaynaklı ihlaller var. Çünkü Edirne Cezaevine gidiyorsunuz, adam başka bir türlü yönetiyor cezaevini; Tekirdağ'a gidiyorsunuz, başka bir türlü yönetiyor aynı yönetmeliklerle. Dolayısıyla, bir standart yakalayabiliriz cezaevleri bakımından.

İkinci olarak da, efendim, yargı sonuçta böyle dokunulmaz, karışılmaz, müdahale edilmez değil. Evet, Anayasa'nın 138'inci maddesi var ama biz bir tutum olarak görüşümüzü ortaya koymamız onlara müdahale anlamına gelmez. Şunu önerebiliriz mesela... Arkadaşlarımız gidip gezecekler cezaevlerini, çocukları görecekler.

BAŞKAN - Tabii ki, aynen öyle.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - İlke olarak, tutuklu olan yani eğer adam öldürmemişse, canlı bomba değilse, verilecek cezanın başka bir tedbire dönüştürülmesi imkânı varsa... Yani hamile bir kadının cezaevinde kalması insani değildir. Bu tespiti biz özel isim belirtmeden, herhangi bir isim belirtmeden yapabiliriz. Yani çocukların dışarıda okula gitmesi lazım, cezaevi şartlarında eğitim alamıyorlar, bu tespiti çok rahatlıkla yapabiliriz. Dolayısıyla, bu tespit hem insanlara bir yol gösterir hem de İnsan Hakları Komisyonunun gerçekten bu konularda müdahil olduğunu...

BAŞKAN - İşte, bunun için kuruyoruz zaten alt komisyonu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Evet.

Yani, dolayısıyla, mesela, tutuklu kadınlarla ilgili, evet, kararı verecek olan sonuç itibarıyla yargısal makamdır ama burası bir tutum alırsa, ilkesel bir tutum alırsa... Bakın, gerçekten, ihlaller dünyada çok konuşuluyor yani Türkiye bakımından çok konuşuluyor. İlkesel bir tutum alınırsa savcılık makamı sevk ettiği zaman bu tutuklu kadını hâkime, belki der ki: "Denetimli serbestlikten serbest bırak, haftada iki gün, üç gün gelsin, imza atsın veya ev hapsi olsun çocuğuyla beraber." Yani böyle bir tutum alma. Yani yargının dışında, hâkimin dışında savcıların daha ilk başta tutum almasını sağlayıcı bir yol açmış oluruz. Dolayısıyla, yani şöyle bir şey: Avukatlık pratiğim çok fazla, yirmi beş yıl bu insan hakları ihlalleriyle ilgilendim falan, yargı güçten çekinir efendim. Bakın, yargı güçten çekinir. Bazen de durumdan vazife çıkartarak hiç böyle siyasi makamların istemediği sonuçlara yol açabilecek ihlallere yol açar. Dolayısıyla "Biz güçlüyüz, bizden korkun." anlamında değil "Standart budur, siz de bunlara uyacaksınız." diyecek bir pozisyon yaratabiliriz yani tutumumuzla.