KOMİSYON KONUŞMASI

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.

Tabii, bugün önemli bir görüşmeyi hep beraber yapıyoruz. Öncelikli olarak ifade etmek gerekir ki bu teklif herhangi bir partinin teklifi değil, Meclis Başkanımızın geçtiğimiz hafta bütün grup başkan vekillerini davet etmek suretiyle 1 Ekim itibarıyla çalışmaya başlayacak olan Meclisin Anayasa değişikliklerine ilişkin düzenlemelerin mevcut İç Tüzük'e uygun hâle getirilmesine ilişkin teknik bir çalışma yaptırdığı ve bununla ilgili düzenlemeleri havi bir teklife ilişkin düşünceleri ortaya koymak suretiyle bütün grup başkan vekillerimizin de teknik bir değişikliğe evleviyetle "evet" demesiyle bir uzlaşma mantığı ve kültürü çerçevesinde bir teklif husule geldi ve şu anda hep beraber bu teklifi görüşüyoruz.

Bu teklif üzerinde, biraz evvel ifade ettiğim gibi, değerli konuşmacıların saat 11.00 sularından itibaren şu ana kadar bazı ifadeleri, bazı açıklamaları, değerlendirmeleri olmuştu. Kısaca ben de bir değerlendirme yapmak suretiyle, fazla da uzatmadan, inşallah geneli üzerindeki görüşmeleri nihayetlendirerek bu teklifi hep beraber, inşallah, uzlaşmayla, beraber, ortak önergeler vermek suretiyle, birlikte bir iradeyle inşallah neticelendireceğiz.

Değerli arkadaşlar, tabii, parlamento kültürümüz Osmanlı'ya dayanıyor. Selçuklu'dan Osmanlı'ya ve cumhuriyete hepsi bizim geçmişimiz ve geleceğimiz, hepsi bizim. Yaşadığımız bütün süreçler bizim. Dolayısıyla bu konuda bir kuşatıcılık ve kucaklayıcılıkla , kökü mazide olan ati bakış açısıyla değerlendirmeleri yapmamızda fayda var.

1982 Anayasası yürürlükteki Anayasa'mız. 1982 Anayasası âdeta düzenlemeleriyle, yürütmeye fazla alan açmak suretiyle Cumhurbaşkanı ve Başbakana tanıdığı yetkiler münasebetiyle yarı başkanlık sistemi diye nitelendirebileceğimiz birtakım düzenlemeleri havi idi.

Biraz evvel çok değerli MHP grup başkan vekilimiz süreci kısaca özetledi. Ben oraya girmeden 2007'de yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçimi krizi sonrasında Cumhurbaşkanının Meclis iradesiyle değil de Meclisi de oluşturan iradenin sahibi olan ve egemenliğin kayıtsız şartsız kendisine ait olduğu millet iradesiyle doğrudan belirlenmesine ilişkin bir düzenleme neticesinde Türk tarihinde ilk defa 2014 yılında yapılan halk oylamasıyla, meşru bir halk oylamasıyla meşru bir zeminde, meşru bir seçim ve meşru bir neticeyle Recep Tayyip Erdoğan Bey, Sayın Cumhurbaşkanımız Cumhurbaşkanı seçildi ve parlamenter sistemimiz yarı başkanlık sistemiyle karışık bir şekilde kendine özgü doğasıyla devam ederken, hep beraber, bütün konuşmacıların da ifade ettiği, 15 Temmuz uluslararası darbe ve işgal girişimine muhatap olduk ama millet ve devletçe Başkumandanımız ve Cumhurbaşkanımızın "Haydi meydanlara..." sözüyle hep beraber bunu püskürttük elhamdülillah. Allah tekrarını hiçbir zaman yaşatmasın.

Doğal sürecinde devam ederken fiilî durumun hukukileşmesi ve 1980 öncesinde gerçekten siyaset ve devlet adamlarımızın hemen hemen tamamına yakınının Türkiye'nin hükûmet sisteminin cumhurbaşkanlığı veya başkanlık sistemi diye nitelendirebileceğimiz bir sistemle devamına ilişkin arzuları, istikametleri, talepleri, buna dair gerek akademiden gerek siyaset camiasından gerek devlet adamlarımızdan yaşanan tecrübelerin sonucu olarak ortaya konulan tekliflerin ve hedeflerin tahakkukuna ilişkin bir ortamın bulunması münasebetiyle bu teklifler, cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine ilişkin teklifler, anayasa değişikliği teklifleri burada hep beraber uzun uzadıya görüşülmek suretiyle, tarihinin en uzun görüşmelerini yapan Anayasa Komisyonu çalışmaları münasebetiyle Komisyon ve Genel Kurul sonrasında meşru ve usulüne uygun bir şekilde yasalaştı.

Aynı zamanda, halk oylamasıyla 16 Nisan 2017 tarihinde bir halk oylamasına, meşru bir halk oylamasına, millet iradesine müracaatla millete bu sistem değişikliğinin, hükûmet sistemi değişikliğinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyet rejimimizin parlamenter hükûmet sistemiyle mi yoksa cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle mi yoluna devam etmesi gerektiğine ilişkin bir referandum sorusuna aziz milletimiz "Bundan sonra hükûmet sistemimiz cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olmalıdır." şeklinde bir cevap verdi ve bu cevap millî iradeyi yansıtan bir cevaptır. Artık parlamenter hükûmet sistemi millet iradesiyle geride kalmıştır.

Parlamenter hükûmet sistemi de bizim sistemimizdi, cumhuriyetin kazanımları, Osmanlı'nın kazanımları, Selçuklu'nun kazanımları; hepsi bizim kazanımımızdır. Bu müktesebat üzerine bir gelişme, bir reform, daha iyiye, daha güzele, daha hızlı, daha verimli, daha rantabl bir yaklaşıma ve hedeflere kilitlenmeye ilişkin bu tarihi gidişat ve doğal bir sonuç bu şekilde bir netice doğurdu ve Anayasa değişikliği halk iradesiyle gerçekleşti. Bu Anayasa düzenlemelerinin yine halk iradesiyle bazı maddeleri hemen yürürlüğe girdi, bazılarının da ilk yapılacak seçimlerle yürürlüğe girmesi düzenlenmişti ve bu şekilde 24 Haziran seçimleriyle artık halkın 16 Nisan'da "evet" dediği düzenlemeler sonuç itibarıyla 24 Nisan itibarıyla tamamıyla yürürlüğe girmiş oldu ve artık yepyeni bir çığır açıldı, yepyeni bir dönem başladı.

Evet, sonuç itibarıyla, bunların hepsi egemenliğin kaynağı, sahibi olan milletin oyuyla gerçekleşti. Dolayısıyla, bir meşruiyet sorunu bulunmamaktadır ve hakikaten, bundan sonra artık geriye değil, daima ileriye doğru bakmak suretiyle biz milletimizi, devletimizi güçlendirmenin, müreffeh kılmanın çabası içerisinde olacağız ve burada, güçlü Meclis ve güçlü yürütme bu işin esasıdır. Hakikaten, bu konuda denge-denetimle, hesap verilebilirlik konusunda yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki münasebet son derece demokratik bir şekilde düzenlenmiştir.

Bu, uzun uzadıya anlatılabilecek bir meseledir ancak vaktimizin kısıtlılığı nedeniyle sadece İç Tüzük'le bağlantısını kurarak bu konudaki genel değerlendirmelere ilişkin kanaatlerimi kayda geçmesi açısından ifade ederek neticelendireceğim.

Ancak daha önce, biliyorsunuz, yürütme bir kanun hükmünde kararname yetkisi almak suretiyle, âdeta, kanun çıkarma yetkisini haiz idi. Kanun hükmünde kararname yani kanun gibi kararname, kanun hükmünde. Bizim yaptığımız düzenlemeyle, son anayasal değişiklikle artık yürütme kanun gibi bir kararname çıkarma yetkisine değil, kanun hükmünde bir kararname çıkarma yetkisine değil, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri kanunun alt normu olarak düzenlemede yer almıştır; eş değer bir statüde değildir. Bu, yasamanın yürütmeye yönelik üstünlüğü prensibinin son yapılan değişiklikte Anayasa'ya dercedilmesi, millet iradesine sunulması ve dolayısıyla bu konuda, "check-balance" sistemi dediğimiz denge-denetim sistemi konusunda yürütmenin yasama tarafından denetlenmesine ilişkin farklı fonksiyonların da doğrudan millet iradesiyle muhatap kılınması demokratik bir gelişim ve doğrudan demokrasiye yönelik önemli bir adımdır.

Ve yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının, parlamenter hükûmet sistemi diye nitelendirdiğimiz sistemde vatana ihanet dışında yargılanamaması söz konusuyken 16 Nisan öncesi, 24 Haziran öncesi düzenlemeler münasebetiyle, 16 nisan ve 24 Haziran sonrasında tam manasıyla yürürlüğe giren mevcut Anayasa'ya göre yürütme, yürütmeyi temsil eden, yürütmeyi ifade eden Cumhurbaşkanı zatıyla, şahsıyla cezai, hukuki ve idari sorumluluk muhatabı olmuştur. Daha önce sorumsuzluk, tam bir sorumsuzluk, vatana ihanet dışında hukuki, idari, cezai anlamda tam bir sorumsuzluk hâli söz konusuyken, Başbakan ve ilgili bakan siyasi ve hukuki anlamda mesulken şimdi zatı itibarıyla yürütme, Cumhurbaşkanı, hukuki, idari ve cezai sorumluluğun muhatabı olmuştur.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, dolayısıyla, meseleleri önce maddi gerçeklik olarak doğru bir şekilde tanımlamak ve ortaya koymak gerekir. Gölgeye, gölge kavgasına gerek yok; tahayyüllerimizle bir şey oluşturup birtakım heyulalar oluşturup onunla boks yapmaya gerek yok veya birtakım cümleler ifade edebilmek, eleştiriler getirebilmek adına önceden birtakım kaziyeler, öncüller ileri sürerek gerçekmiş gibi varsayımsal olarak onları ortaya koymak suretiyle oradan başka birtakım neticelere varmanın da bir gereği ve hakikat karşılığında bir anlamı gerçekten bulunmamakta.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, geçmiş de bizimdir, gelecek de bizimdir. Hep beraber geleceğimizi kuracağız. Geçmiş ortak geçmişimizdir ve bize aittir; gelecek de hepimizi, çocuklarımız ve nesillerimizle bizi bekleyen bir zaman dilimidir. Sayın Cumhurbaşkanımız 1 Ekim açılış konuşmasında "Gelin, hep beraber geleceğimizi daha müreffeh kılalım." çağrısıyla kucaklayıcı, toparlayıcı bir çağrıda bulunmuştur. Bunların da hep beraber hatırlanmasında fayda mülahaza ediyorum.

Sonuç itibarıyla, değerli arkadaşlar, Anayasa değişikliğiyle ilgili yapılan düzenlemeler nedeniyledir ki bugün hep beraber buradayız. Tabii ki biz AK PARTİ olarak baştan başa yenilenmiş, yeni bir ruh, yeni bir anlayışla, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin gereklerine uygun bir şekilde yasama, yürütme, yargı erklerinin tam manasıyla ayrıştığı, yasamanın güçlülüğüne, yasamada paylaşımcılığa, daha fazla katılımcılığa, daha fazla söz söylemeye, daha fazla iş birliğine, uzlaşmaya imkân verici, komisyonların daha verimli bir şekilde çalışacağı, tekliflerin uzmanlık alanları olan, mutfağın da -komisyonlarda- pişirilip tam manasıyla Genel Kurula daha az iş düşecek şekilde bir çalışma sistemini kendi adımıza öngörüyoruz.

Bununla beraber, biz, İç Tüzük'le ilgili kendi çalışmamızı, her parti gibi kendi değerlendirmelerimizi yapmıştık. Ancak biraz evvel ifade ettiğim gibi, Sayın Meclis Başkanımızın 1 Ekim itibarıyla Meclisin çalışmaya başlaması, biraz evvel ifade edilen, değerli grup başkan vekillerimiz, değerli milletvekillerimizin ifade ettiği, yeni bir paradigmaya dayalı yeni iç tüzük düzenlemesinin uzun zaman alabileceği gerçeği karşısında sadece ve yalnızca teknik bir uyumu beraberinde getiren bir düzenleme önümüze geldi ve hep beraber biraz sonra, inşallah, yaptığımız görüşmeler neticesinde tam bir mutabakatla bu teknik uyum metnini gerçekleştireceğiz ve geçireceğiz. İnşallah, bundan sonraki çalışmalarımıza da örnek teşkil edecek güzel bir başlangıç olmasını diliyorum. Güzel bir sözü var Atâullah İskenderî'nin: "Bidayeti parlak olanın nihayeti de parlak olur." Başlangıcı güzel olan şeyin sonu da güzel olur.

Sözü uzatmaya gerek yok. Dolayısıyla, bu konuda değerli arkadaşlar, hep beraber, inşallah, demokrasimizi güçlendirecek, uzlaşma kültürümüzü perçinleyecek, daha müreffeh yarınlara hep beraber hepimizi taşıyacak bu güzel düzenlemeyi hep beraber gerçekleştireceğiz diyor, ben bütün milletvekillerimize, grup başkan vekillerimize bu güzel katkılarından dolayı da teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun.