| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/772) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 04 .10.2018 |
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben bugünkü gündemimizde olan İç Tüzük değişikliğine ilişkin genel ve kısa bir değerlendirmeyle yetinmek istiyorum. Tabii, buna geçmeden evvel de biraz evvel konuşmasında Sayın Genel Başkanımızın bir sözüne atıfta bulunan Sayın Kaboğlu'na cevap vermek adına değil fakat konuyu da hatırlattığı için ayrıca da teşekkür ediyorum, bir kısa değerlendirme yapmama da vesile olacak.
Tabii, 2016 Ekim ayında Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin Sayın Kaboğlu'nun da ifade ettiği üzere "Ya Anayasa'ya uyulsun ya da Anayasa fiilî duruma uydurulsun." şeklinde ve mealinde bir sözü vardır ve bu söz çok önemli hukuki, siyasi ve fiilî duruma vurgu yapan önemli bir tespittir, tarihî ve veciz de bir söz olmuştur ve kamuoyunda da değişik şekillerde tartışılmıştır.
Aslında bu sözün köklerinin ve temellerinin değerlendirmelerine baktığımızda meseleyi 1982 Anayasası'ndan hatta daha önceki dönemlerde cumhurbaşkanları seçimlerinde yaşanan sorunlara hatta krizlere ve yürütme erkindeki bizim "çift başlılık" olarak nitelediğimiz cumhurbaşkanları ve başbakanlar arasında çıkan çatışma ve krizlere varan sorunlara kadar götürebiliriz ancak bu kadar geriye gitmeye gerek yok. Fakat bilhassa 2007'deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan o 367 krizini de hatırlayacak olursak, bu kriz ve akabinde Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesine karar verilmesi üzerine... Ki parantez açarak söylüyorum, 2007'deki bu Anayasa referandumunda biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak da "hayır" kampanyası yürütmüştük veya "hayır" vermiştik, o şekilde ifade edeyim. Fakat, bu 2007 Kasım ayındaki Anayasa referandumunda milletimiz "Cumhurbaşkanını ben seçeceğim." dedi ve bu kararı verdi ve 2014 Ağustosunda da şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan halk tarafından seçildi ve ondan sonra bu "fiilî durum" olarak ifade ettiğimiz tartışmalar daha da alevlendi. Aslında bu tartışmalar eskiden de vardı, işte, "Anayasa'ya uyulduydu, uyulmadıydı; Anayasa'ya mı uyulacak, Anayasa mı uyacak?" şeklinde bazı polemikler yaşandı.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin bilhassa bu 2007 Cumhurbaşkanlığı 367 kriziyle birlikte yaşanan tartışmalardan bugüne kadar yaptığı konuşmaları bir bütünlük içerisinde ele alırsak aslında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine ilişkin önerilerin 2007 yılındaki işte Mayıs, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekimdeki konuşmalarına kadar da atıfta bulunup referans da gösterebiliriz. O bakımdan, geldiğimiz süreci de Türkiye'nin yönetim sistemi, demokrasi tecrübesi, çok partili siyasi hayat, kuvvetler ayrılığı konusundaki tecrübe, birikim, yaşadığı sorunlar, krizlerin bir hülasası olarak önemli bir adım olarak değerlendirmek lazım. Ve 16 Nisan Anayasa referandumuyla geçiş yaptığımız Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi de bu hülasa etmeye çalıştığım yaşanmışlıkların bir neticesi olarak da yönetim sistemimizde önemli değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikleri genel çerçevede iki boyut hâlinde değerlendirmek gerekir: Birincisi, yürütme erkinin oluşumu, ikincisi de yasamanın aldığı pozisyon ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma düzeni ve ayrıca üçüncü olarak da ifade edebiliriz ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesi ve işlemesi.
Birinci konuda 24 Haziran seçimleriyle önemli bir aşamayı gerçekleştirdik ve yürütme organı doğrudan milletimizin iradesiyle biçimlenmiştir. Bugün Anayasa Komisyonunda bir araya gelmemize vesile olan teklif ise ikinci alana ilişkindir yani yeni hükûmet sistemine uyuma ve uyumun gerçekleşeceği yer yine millet iradesiyle şekillenen Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yasama faaliyetlerine ilişkindir.
Yeni hükûmet sisteminde yasama yetkisi ve görevi Meclisindir ve bu yetki biriciktir, başka hiçbir erk bu yetkiye müdahale edemez ve bu yetkiye halel getiremez. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yeni hükûmet sistemi içinde yetki ve görevi sadece yasamayla sınırlı değildir, ayrıca denetim de Meclisin bir diğer önemli vazifesidir. Yeri gelmişken belirtmek isterim ki aslında yasama yetkisi de aynı zamanda bir denetim faaliyetidir, denetim fonksiyonudur bir bakıma çünkü kanun tekliflerinden sonra kanunlar çıkınca genelde son maddede, yürütme maddesinde yazılacak şey "Bu kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür." Bu ibareyle aslında yürütme erkinin görevini, yapması gerekenleri kanun çıkarma yoluyla belirtiyoruz.
Değerli milletvekilleri, yeni hükûmet sistemi döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri itibarıyla önemi ve fonksiyonu artmıştır yani yasama ve yürütme erkleri arasındaki ayrım daha net ve belirgin hâle gelmiştir. Yine bu yeni sistemde Meclisin gereken önemini perçinleyecek olan da İç Tüzük'tür. İç Tüzük değişikliklerini özünde partilerüstü bir mesele olarak görüyoruz, Meclisin yasama ve denetim faaliyetlerini yerine getirirken yöntem ve sınırlarını belirleyen bir kurallar manzumesi. Bu belge hepimiz için bağlayıcıdır, İç Tüzük'ü partilerüstü bir belge olarak görmemizin sebebi de budur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Yıldırım'ın imzasıyla verilen bu İç Tüzük değişiklik teklifinin yeni hükûmet sistemine İç Tüzük'ün uyumlu hâle getirilmesini amaçladığı görülmektedir. Elbette biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerek konuşmalarımızla gerekse de önerilerimizle İç Tüzük'e ilişkin görüş ve önerilerimizi bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da paylaşacağız. Amacımız Meclisin yasama gücünü, verimliliğini ve yasama faaliyetinin kalitesini artırmaktır. Yeni sistem Meclisin yasama ve denetim yetkisini ve yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi de potansiyel olarak Meclisin yasama ve denetim yetkisini ve fonksiyonunu da artırmıştır ve yapacağımız İç Tüzük değişiklikleriyle -bu ve bundan sonrakiler için de ifade ediyorum- bunu daha bir kurumsal hâle getireceğiz.
Erkler ayrılığı ilkesi yeni dönemin nirengi noktalarından birisidir. Yıllardır haklı olarak tartışması yapılagelen bu erkler ayrılığı ilkesinde önemli bir adım atılmıştır Anayasa referandumuyla. Hukuk devleti iktidarın yetkilerinin çerçevelendiği, sorumluluklarının belirginleştirildiği ve yetki-sorumluluk dengesinin de belirlendiği bir yönetim modeliyle mümkündür. Bu model ülkelerin şartlarına göre rasyonelleştirilir. Türkiye'nin demokrasi yolculuğunun doğal bir sonucu olarak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini görüyoruz ve bu sistemle de ifade ettiğim üzere de bu kuvvetler ayrılığı daha net ve belirgin hâle gelmektedir.
Bugün konuştuğumuz İç Tüzük değişikliğini de yine bu yeni sisteme uyumun bir etabı olarak değerlendirmek gerekiyor çünkü bu teklif ağırlıklı olarak Anayasa değişikliğine paralel olarak bir uyumlama faaliyetidir, çalışmasıdır. İkinci etapta ise bu yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ruhuna uygun değişikliklerin yapılacak çalışmalarla devam ettirilmesi gerekiyor. Bu anlayıştan hareketle öncelikle atılması gereken adımlardan birisi de bilhassa komisyonların güçlendirilmesi ve fonksiyonlarının artırılması olacaktır.
Anayasa değişikliğiyle yasama ve yürütme erkleri arasındaki ayrımın daha net ve belirgin hâle geldiğini söyledik ancak bu belirgin ayrımın olması iki kuvvetin arasında yani yürütme ile yasama arasında kalın kale duvarları örülmesi ve aralarında iletişim ve diyalog olmaması demek değildir, kimsenin de böyle bir şey düşündüğünü sanmıyorum. Yasama ve yürütme arasındaki ilişkilerin ve pozisyonun formel hâle getirilmesi, kurumsallaşması, açık ve net kurallara bağlanması hususu önemlidir çünkü her kanunun son maddesi "Bu kanunu Cumhurbaşkanı yürütür." olacaktır.
İkinci etap değişiklikleri de belli bir süre tecrübe ederek, yaşayarak, tartışarak, görerek yapmakta fayda olduğu kanaatinin de bir genel kanaat olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. Çünkü bu 1 Ekimden evvelki son Meclis çalışmalarında 2 kanun çıkarılmasında yaşanan tartışmaların ve ortaya çıkan tablonun da bu İç Tüzük değişikliklerinde kısmen de olsa yol gösterici olduğunu söyleyebiliriz. Yine önümüzdeki çok da uzun olmayan bir süreçte yapacağımız yasama faaliyetlerinde gerekse komisyonların gerekse Genel Kurulun çalışmalarına ilişkin önümüzdeki çalışma dönemlerinde, birleşimlerinde, oturumlarında bu çalışmaları yürüteceğimiz anlaşılıyor.
Şimdi, bir diğer önemli gördüğümüz husus da Meclisin yasama kapasitesinin artırılması ihtiyacıdır yeni duruma göre. Gerek kurumsal olarak gerek kadro olarak ve yetkinlik olarak yasa yapım süreçlerinin etkin, verimli ve kaliteli hâle getirilmesi gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da bu konuda görüş ve çalışmalarımız vardır, katkılarımız olacaktır. Gerek yürütmenin temsili gerek yasama kapasitesinin artırılması için ileride yapacağımız İç Tüzük çalışmalarında ileri bir merhale kazanacağımızı ümit ediyorum.
Sözlerimi burada tamamlarken muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.