| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/772) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 04 .10.2018 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkanım, öncelikle şu anda ilk kez Başkanlık ettiğiniz bir Anayasa Komisyonu toplantısına iştirak ediyorum. Başarılar diliyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Adaletten ayrılmayacağınıza, tarafsızlık ilkesi içinde ve uzun süre Adalet Bakanlığı yapmış bir kişi olarak Anayasa Komisyonu gibi son derece önemli bir komisyonda daha önce Anayasa değişikliğinde sizin de televizyon ekranlarında, miting meydanlarında bolca savunduğunuz güçlü Meclise yakışır bir Anayasa Komisyonu çalışması yapmaya gayret edeceğinizi ümit ediyoruz. Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.
Yine, Anayasa Komisyonumuzun tüm üyelerini saygıyla selamlıyoruz. Bürokrasiyi ve bizleri takip eden değerli basın emekçilerini de bu sizin başkanlığınızda yaptığımız ilk toplantıda saygıyla selamlıyoruz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına.
Aslında geneli üzerinde çok uzun bir değerlendirme yapmak mümkün ancak biraz önce de bahsettiğim gibi sizin ev sahipliğinizde sayın grup başkan vekilleriyle birlikte bir araya geldik ve pek çok anlaşmazlık maddesinde mesafe alabileceğimizi görüyoruz. Ama alamadığımız birkaç madde üzerinde de yeni müzakerelerle o işi çözecek olursak buradan ilk toplantıda bir uzlaşmanın veya bir minimum mutabakatın çıkması olası oluyor. Böyle bir şey olursa Meclis açısından büyük bir kazanım olur.
BAŞKAN - Şimdi, bu görüşmedeki önergeleri ben şimdi dağıttırayım, ihtilaflı olan kısmın önergesini de dağıttırayım, onları tekrar müzakere edeceğiz...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Çalışalım.
BAŞKAN - ...ama arkadaşlarımız bütün önergeleri bu arada bir incelesinler.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Çok memnun oluruz.
BAŞKAN - Dağıttırıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - O yüzden madde madde birçok konuda yapacağımız eleştireler vardı, bunu Komisyon üyesi arkadaşlarım bir kısmını dile getirdiler, o kısımlarına ben şimdilik değinmeyeceğim ama toplamda bir uzlaşma olmazsa tabii bütün maddeler üzerinde ayrı ayrı bunlar zaten değerlendirilir ama ben Anayasa Komisyonuna -bir İç Tüzük değişikliği yapıyoruz ve aslında bu iç tüzük değişikliği dünyada nasıl yapılıyor, dünya parlamentolarında nasıl yapılıyor, bu konuda- küçük bir hatırlatma yapmak isterim. Bunun dersini almış olanlardan hatta dersini vermiş olanlardan da özür dilerim hatırlatma mecburiyeti hissettiğim için.
Artık modern parlamentolarda, demokrasi parlamentolarında iç tüzük değişikliğinde üç ana eğilim var. Bu üç ana eğilimden ilki, iç tüzük değiştirmek için nitelikli çoğunluk hatta yüksek nitelikli çoğunluk aranmasıdır. Yani bir meclis kendi anayasasını yapıyorsa bir fazla eli kaldıran tarafın dediği değil de mümkün olan en üst düzeydeki uzlaşıyı aramaya zorlayan iç tüzük değişiklikleri ve iç tüzük hükümleri var dünya parlamentolarında. En önemli eğilimlerden bir tanesi, nasıl anayasa değiştirirken yüksek nitelikli çoğunluk arıyorsak bir parlamento kendi iç tüzüğünü değiştirirken de yüksek nitelikli çoğunluk aramalıdır. Bizde yok ama bu eksikliği veya olan yerlerde neyin arandığını, bizde neyin aranmadığını görmek lazım.
İkinci bir eğilim, ikinci bir yönelim daha da sarsıcı; iç tüzük değişikliklerini sadece muhalefet milletvekillerinin teklif edebilmesi. Bunu uygulayan ülkelerdeki iktidar öz güvenine bakın. Diyor ki: İç tüzüğü ben teklif etmem çünkü bu, muhalefetin söz hakkını kısmaya, denetim olanaklarını elinden almaya, yasama kalitesini düşürmeye yönelik olabilir. O yüzden bu parlamentoda bir iç tüzük değişikliği önerilecekse bunu muhalefet partisi önerebilir. Elbette iktidar partisinin de onayıyla bu değişiklik yapılabilir. Bu onur, bu şeref, bu öz güven de bütün parlamentoya aittir. Oysa biz şimdi İç Tüzük değişikliğini nasıl yapıyoruz ki bu bir zorunlu değişiklik ama bundan önceki değişiklikler nasıl yapıldı; yapılanıyla yapılmayanıyla, yaşanan tartışmalarıyla, çatışmalarıyla, söz sürelerinin nereden nereye indirildiğine ve buna kimin oy verdiğine... En hazini de şudur, burada daha önceki dönemde olmayan milletvekili arkadaşlarım için küçük bir hatırlatma yapalım: Grup önerilerinde tüm gruplar onar dakika konuşur. Bu süre Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin önerisiyle, önergeyi veren parti için beş, diğerleri için üçer dakikaya indirilir. Oturumu muhalefet partisinden bir Meclis başkan vekili yönetmektedir. Üç dakikalık süre yetmez ve arkaya döner arkadaşlarımız "Başkanım, süremi uzatabilir misiniz?" Başkan muhalefet partisinden, daha özgürlükçü, daha ek süre veren olduğu için bir dakika uzatır, o süreyi zevkle kullanır arkadaşlar, o ihtiyacı. Oysa daha yirmi gün önce o süreyi on dakikadan üç dakikaya o arkadaşın eli indirmiştir. O elin sahibinin diline o süre yetmemektedir. O zaman grup disiplini içinde, işte birileri istiyor diye söz sürelerini indirmeye kalkan eller kürsüde "Başkanım, süre yetmedi." dediğinde biz oradan, Parlamentonun -çok kullanılmasa iyi olacak, düzenini bozmamak adına ama- artık bir ritüeli hâline gelmiş söz atmayla "Verin Başkanım, verin ama indirdiğini de hatırlatın." deriz. Biz böyle İç Tüzük değişiklikleri de yaptık.
Üçüncü yönelimden bahsetmiştim. Üçüncü yönelim ise yapılacak iç tüzük değişikliklerinin bir sonraki parlamento döneminde uygulanabilmesi kuralıdır. Bu da şudur: İktidar-muhalefet ilişkilerinden bağımsız oturun, düşünün, taşının. İç tüzük değişikliği öneriyorsan bugün iktidardasın ama ya yarın muhalefette olursan, bugün muhalefettesin ama iktidarda olduğunda bu iç tüzükle bu parlamento yürüyebilir mi diye düşünmeye sevk eden ve bir değişiklik yapılacaksa gelecek dönem uygulanabilir yaklaşımı şu anda dünyada değişe değişe, gelişerek gelmiş iç tüzük uygulamalarında takdir toplayan ilerici demokrasi parlamentolarının övündüğü hususlar. Ben bugün bunun hiçbirini bu İç Tüzüğe dercedemeyeceğimizi biliyorum ama iktidar-muhalefet ilişkilerinden bağımsız herkes bir otursun ve düşünsün çünkü önümüzdeki günlerde, Sayın Binali Yıldırım'ın davetiyle ve yapılan mutabakat, verilen söz tutulduğu takdirde oturulacak ve daha iyi olması için, tırnak içinde söylüyorum, biz daha iyi olması için oturacağız ama birileri daha hızlı, birileri daha az ayağa dolanan bir iç tüzük için bir masa kurulacak. O masa kurulmadan önce bizim yüzümüze söylemeyin iktidar partisinin milletvekilleri ama kendi iç tartışmalarınızda, yarın başlayacak kampınızda; yahu biz ileri demokrasi, ileri demokrasi dedik, güçlü Meclis dedik, o dedik bu dedik, elin oğlu, dış güçler kendi parlamentolarında iç tüzüğü nitelikli çoğunlukla, muhalefetin teklif etmesiyle ya da bir sonraki dönem uygulanabilir diyerek müthiş bir öz güvenle iç tüzük değiştiriyorlar. "Biz ileri demokrasi diyorsak bunu ilk önce kendi 600 milletvekilli Parlamentomuza uygulayalım."ı bir tartışın. Bir şey yapın ki şaşıralım, bir şey yapın ki takdir edelim, bir şey yapın ki çıkıp teşekkür edelim.
İlk kez milletvekili olmuş iktidar partisindeki değerli vekillerim belki şöyle düşünüyordur, çünkü A Haber izliyorsa: O sanıyor ki bu muhalefet hep dış güçlerin güdümünde, aklınızın alabildiği bütün terör örgütlerine yardımcı olmak için her türlü şeytanlığı yapıyor çünkü sizin kanaldan izleyince o duruma kapılınılıyor ve hiçbir doğruya doğru demez. Aha da arkanızdaki o kanalların haber bültenini hazırlayıp sunanlar değil ama emekçisi muhabirler bilir ki taş üstüne taş koyduğunuzda, iyi bir öneri getirdiğinizde, demokrasiyi geliştirdiğinizde ilk desteği bizden görürsünüz. Çıkar o kürsülerde teşekkür de ederiz, buradan da boynumun borcu olsun ama teşekkür kısmı değil de bizim şeytanlaştırıldığımız kısımlar haber olur. Ondan şimdi söylüyorum, bu kadar açığız, bu kadar netiz. Yapın bir özgürlükçü iç tüzük, yapın bir demokrasi parlamentosu iç tüzüğü; sizi desteklemek, karşınızda şapka çıkarmak, mikrofondan teşekkür etmek de boynumuzun borcu olsun.
Bugün geldiğimiz noktada -toparlayacak olursam- yaptığımız bu İç Tüzük değişikliği teklif edildiği şekliyle, hele hele Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından basına kontrollü olarak sızdırılan ve "alternatif bir" "alternatif iki" diye yer alan ve yalanlanmayan, reddedilmeyen, biraz konuşulsun istediğiniz ve grip, ölüm, sıtma diye, ölümü gösterelim sıtmaya, sıtma olmazsa gribe razı olsunlar diye hazırladığınız üç alternatifli teklifin kendisi bütün olarak ama bu teklif de önemli kısımlarıyla şunu içermektedir: Yani biz bir muhalefet partisi olarak bunu yapamazdık, siz yaptınız, bu konuda bir belge ürettiniz, 16 Nisan referandumunu meşruiyet tartışmasına soktunuz. "Yeni sistem" dediğiniz, bizim "rejime kasteden değişiklik" dediğimiz meselenin kendini tartışmalı hâle getiriyorsunuz. Zira, bir vatandaş veya bütün vatandaşlarımız oy kullandılar sonuçları, tabii öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanan bütün eşitsizlikleri bir kenara not ederek. Olağanüstü hâlde Anayasa değiştirdiniz. Brezilya'da yapamazsınız, anayasalarında var OHAL'de anayasa değişmez diye. Birçok ülkede, Meksika'da yapamazsınız.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - 1961, 1982, 1924, 1928; hangi şartlarda yapıldı?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tencere dibin kara, benimki senden kara diyorsanız... Ben o anayasa değişikliklerinin hepsinde meşruiyet tartışması olduğunu...
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Savunduğunuz için söylüyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Şunu çok net söylüyorum: Sayın İsmail Bilen -stenograf arkadaşlara yardımcı olmak açısından söyleyeyim, o ses Sayın İsmail Bilen'e ait, Manisa AK PARTİ Milletvekilidir- tencere dibin kara, seninki benden kara, diyor ki: "Biz OHAL'de yaptık ama Kenan Paşa da OHAL'de yapmıştı." O zaman Kenan Paşa 1980 askerî darbesinden sonra...
İSMAİL BİLEN (Manisa) - 1982 Anayasası'nı savunmanız, 1961 Anayasası'nı savunmanız için söylüyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sözümü kesmeyin. Savunan yok.
Şunu söyleyelim: "Onlar da OHAL'de yapılmıştı." diyor. Biz OHAL'de yapılan, sıkıyönetim döneminde hazırlanan o anayasalara karşı çıktık. Hatta şunu söyleyeyim, hâlâ beklerim, İsmail Bey kendinizi bu vazifeye layık görürseniz şunu yapın: Biz partinizin kurucu Genel Başkanı ve mevcut Sayın Cumhurbaşkanının 1982 Anayasası referandumunda değerli eşleriyle birlikte oy kullandığı sandıkta bir tane "hayır" oyu çıktığını ve diğer "evet" oylarından hangisinin kendisine ya da eşine ait olduğunu hep merak ettik. Lütfen o sandık sonucunu bir irdeleyin, deyin ki: Sayın Cumhurbaşkanı ve eşlerinin kullandığı sandıkta bir "hayır" oyu var, hangisi o oyu kullanmış, hangisi "evet" demiş bilelim.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Yok öyle bir şey, öyle bir şey yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Lütfen İsmail Bey bunu tayin etsin ve çalışsın.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Sandık sonuçları yok kimsenin elinde.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben bunu sordum, bugüne kadar bir tane getirmediniz, ben bunu söylüyorum.
BAŞKAN - Hangi sandık, sandığın numarasını verir misin?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, konuyu dağıtmayalım.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Sandık sonucu yok ki, YSK'da yok; nereden çıkarıyorsun?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben bunu tutanaklarda defalarca verdim, tekrar verdim Sayın Başkan.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Müddei iddiasını ispatla mükelleftir, önce iddianızı ispat edin sonra konuşun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben zaten iddiamı Genel Kurulda ispat ettim de siz getirecektiniz hangisinin "evet" "hayır" attığını.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Hayır siz getireceksiniz, belgeleri getireceksiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Değerli Başkan, şimdi, şu hesabı yaparlar, bu hesabı yaparlar, mecbur yaparlar yüzde 51'e 49 geçti Anayasa değişikliği. 51 veren vatandaş açısından söylüyorum, "evet" diyen vatandaş açısından söylüyorum, oy verirken ben televizyona çıktım ve dedim ki: Sözlü soru niye yok arkadaş? Bakana ben niye soru soramayayım? Sayın Bekir Bozdağ benden sonra çıktı dedi ki: "Özgür Bey'e hatırlatmak lazım, bu sistem katı kuvvetler ayrılığına dayanmaktadır, yürütme ile yasama birbirinden ayrıdır, bu yüzden bakanlar yeminden sonra Meclise gelmeyeceğinden ona sözlü soru soramaz." Ben ikna edemedim yüzde 51'i, Sayın Bekir Bozdağ ikna etti. O yüzde 51 şimdi şu soruyu sorar: Madem bakanlar yeminden sonra gelmeyecekti, ben de buna inandım katı kuvvetler ayrılığı oluyor, milletin vekili bakanla aynı havayı bile teneffüs etmeyecek, göz göze gelmeyecek, katı kuvvetler ayrılığı bunu gerektirir, Amerika başkanlık sistemi bilmem ne anlattı Bekir Bey ikna oldum ama şimdi diyorlar ki: "Bakanlar Meclise gelsin, komisyonda otursun -alternatif ikiniz de- önergeye katılıp katılmadığını da cevaplasın." Bugünkü hâliyle bile bütçeyi bırakın, diğer çalışmalarda Mecliste yerini alsın ve milletvekillerinin sorularını cevaplasın. Şimdi vatandaş derse "E, ben 51 verirken bunu bana söylemediniz ben bileydim vermezdim." derse bu meşruiyet tartışmasının daniskasıdır arkadaşlar. Oy alırken söylemediğiniz ve kendi argümanlarınızı şimdi çürüttüğünüz bu metin muhalefetin uzun gayretlerle yaratamayacağı bir meşruiyet tartışmasını yaratır, bir kriz aşılacaksa hep birlikte bir ekonomik krizden çıkacaksak, bu ülke uluslararası itibar görecek, hukukun üstünlüğü ve bu ülkedeki tüm hukuk belgeleri uluslararası olarak tanınacak ve güvenilecekse bu, sisteminizi meşruiyet tartışmasına sokarak olmaz. Muhalefet partileri dâhil, Parlamento dışı muhalefet dâhil, en farklı grupların dâhil meşruiyetinizi tartışmayacağı bir zemine oturtmanız lazım. Bugün sizin yaptığınız iş o gün yaptığınızı inkâr etmektir ve bugün bizde aradığınız uzlaşı, bizim bir Anayasa, birkaç başlık Anayasa değişikliğini reddedeceğimiz, sizin hibrit bir sistem kurma teklifinizi reddedişimizdendir. Zira bu işin bir düzelmesi olacaksa kuvvetler ayrılığı yeniden tesis edilecek, kuvvetler birliği yerine, bir kişinin yasama, yürütme, yargı üzerindeki tahakkümü çözülecekse bu başta Anayasa, seçim kanunları ve diğer mevzuat üzerinde ciddi bir çalışmayla ve 16 Haziranda yanlışlıkla girdiğiniz ve şimdi bin pişman olduğunuz o yoldan hep birlikte çıkmaya karar verip vermememizle mümkündür. Bu yüzden biz eğer bu sürecin sonunda bugün Meclis Anayasa'ya aykırı, her ne kadar bazı arkadaşlar, Nurhayat Hanım konuşurken "O temenni süresidir." falan dedilerse de bir Anayasa yaptınız, son sözümüz o, bir Anayasa değişikliği teklif ettiniz, içinde de dediniz ki: "Altı ayda Meclis buna uyacak." Üzerinden on sekiz-on dokuz ay geçti oradaydınız, Meclisteydiniz, bu konuda parmak kıpırdatmadınız ve karşı karşıya kaldığımız durum şu: Kendi yaptığı Anayasa'sını ilk olarak kendi çiğneyen bir siyasi parti pozisyonuna geldiniz ve bir kişinin üzerine göre diktiğiniz kıyafet daha bir yıl olmadan ya, burası bol geldi, burası dar geldi diye daha ilk Meclis konuşmasında gerekirse Anayasa değişikliği çağrılarıyla ve kendi Anayasa'sını çiğneyerek gri alan üzerinde bütün yaz Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle gri alanları ezmiş ve kendisi için gelecekte elverişli alana dönüştürmeye çalışmış Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yürünmüş bir Anayasa ihlaliyle de karşı karşıyayız, bu. Anayasa Mahkemesine, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yürütmenin kendi üzerinde kurdukları baskı, yüksek yargı başkanlarının yürütmenin emrinde gezilere katılması, yürütmenin himayesinde açılış törenleri yapması, tüm milletvekillerinin, partisinin de genel başkanı olan yürütmenin başı ve tarafsızlık yemini eden bir Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor oluşu gerçekleriyle bugün bir bakıma iki yüz elli yıl, Montesquieu'dan beri ama ikili kuvvetler ayrılığına dönecek olursak John Locke'tan beri iki yüz yetmiş-iki yüz seksen yıllık bir büyük gerilemeye imza atmış durumdasınız. Büyük gerilemelere imza atmak akarsuya, nehre karşı yüzen balıkların sonundan farklı bir son getirmez. O tarihlerden belki bir yüz yıl sonra Edison önce doğru akımı buldu. İki kilometrede bir transistör koymak zorundaydık. John Locke'un dediği de o, ikili kuvvetler ayrılığı, ardından Nikola Tesla alternatif akımı buldu, takır takır kullanıyoruz kimse tartışmıyor komisyon salonunu nasıl aydınlatırız. Edison'un bulduğu ampule doğru akımı alternatif akıma çevirmiş olan Nikola Tesla'nın katkısıyla -Allah razı olsun, yattıkları yerde anıyoruz bir kez daha onları- bu salonu aydınlatıyorsunuz ama diyorsunuz ki: "Ben bunu tartışmıyorum ama ben kuvvetler ayrılığı prensibini tartışıyorum." Gemi mühendisi olsaydınız Arşimet'in kaldırma kanuna aykırı gemi yaptığınız için yaptığınız gemi yüzmezdi, bu da yüzmeyecek, bu da yüzmez çünkü Montesquieu'nun, John Locke'un iki yüz yetmiş yıl önce tespit ettiği -icat etmediği- "Bu kuvvetleri ayırmaz ve birbirlerini denetletmezsen devletler ileri gitmez." dediği kurala aykırı gemi inşası. Batar. Bugün karaya oturdu daha ilk gün. Hep birlikte kaldırmaya uğraşıyoruz bir ucundan biz, bir ucundan İYİ PARTİ, bir ucunda MHP. Daha limandan çıkmadan kayalığa sürttünüz, uluslararası anlaşma teklif edemiyor, bilmem ne yapmıyor. Mümkün olsa Anayasa'yı değiştirmek lazım, hepimiz kabul ediyoruz. İleride buz dağları var, ileride tehlikeli sular, fırtınalar var. Yaptığınız gemi Arşimet'in kaldırma kuralına inat ediyorsa yüzmez, yüzmez! O yüzden kuvvetler ayrılığına direnerek yapılmış Anayasa ona yapılmış uyum İç Tüzük'ü geçici çözümdür, kayalıktan kurtarırız buz dağına doğru gidiyoruz. "Aynı geminin içindeyiz." diyorsunuz ya vallahi de billahi de biz burada aynı geminin içindeyiz ve bundan hepimiz zarar göreceğiz.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.