KOMİSYON KONUŞMASI

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Bakanım, Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar, değerli basın mensupları; tartışma biraz sağlıksız yürüyor. Sağlıksız olmasının nedenini Recai Bey anlattı, son cümleleri ona aitti.

Şimdi, Türkiye'de eğer bugünü mukayese edecekseniz, geçmişe dönük neler yapıldığını da biraz dillendirmek lazım, konuşmak lazım. Geçmişte neler vardı, bugün nedir, gelecekte ne olması gerekir?

Bir kere, muhalefetin şu yönüyle muhalefet etmesi muhalefet açısından çok faydalı bir şey değil diye düşünüyorum, o da şu: Hükûmetin en güçlü olduğu alan bütçe yani mali disiplin. Dolayısıyla, bu alanda sizin geçmişle mukayeselerinizin bugünü anlamak açısından çok fazla bir karşılığı yok. Daha fazla ne olabilir? Bugünkü bütçe disiplinini gelecekte bozacak olan alanlar ne olabilir, bunu aslında sorgulamak lazım. Doğrusu, benim biraz da sizden beklentim -arkadaşların bir kısmı anlattı bunu, benim de katıldığım noktalar var- bu alanda reel sektör başta olmak üzere nelerin yapılabilirliği üzerinden konuşmak lazım. Özellikle Musa Bey'in eleştirilerinin bir kısmı gerçekten çok haksız. Kendisi çok sevdiğim bir ağabeyimdir, çok severim kendisini.

MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, siz de kendi düşüncelerinizi söyleyin.

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Mesela, kamu sektörü borçlanma ihtiyacı itibarıyla 1988'e baktığınızda, gayrisafi millî hasılaya oranı itibarıyla yüzde 4,8; 91'de 10,2; 93'te 12,1; 99'da 15,1. Bu oran günümüzde yüzde 2 civarlarında seyrediyor.

MUSA ÇAM (İzmir) - Benim verdiğim rakamlarda bir yanlışlık var mı?

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Devlet iç borçlanma senetlerinde oluşan reel faiz oranları 94'te yüzde 20, 95'te 30, 99'da yüzde 36,8. Bu sarmalın nasıl büyüdüğünü... Yine devletin kamudan borçlandırılması, borçlanması, dışarıdan borçlanması, faiz oranlarının yükselmesi, yeniden borçlanması şeklinde bir sarmala dönüşüyor.

Geçen konuşmamda 2002'yi esas alarak konuştuğum için özür dilemiştim sizden çünkü bir kriz dönemi karşılaştırmasını çok doğru bulmuyorum, kriz dönemi ile normal dönem karşılaştırmasını çok doğru bulmuyorum. Onun için geçmişe yönelik şeyleri de dikkate alarak anlatmaya çalışıyorum. Mesela, 94'te faiz ödemeleri gelirler toplamının neredeyse 4 katı. 96 yılında toplam gelirlerin yüzde 55'i, 98'de 52'si, 2000'de yüzde 61'i, 2001 yılında yüzde 80'i vesaire, bu şekilde devam ediyor.

Yine, bu dönem için eleştirilen yani "Sosyal harcamalara yatırımlar yapılmıyor ki..." Doğrusu, gelirlerle orantılı bir şekilde sosyal harcamaların artması gerektiğine inananlardan birisiyim. Yani, bütçe denkliğini, bütçe disiplinini bozacak olan alanlarda nereden kaynak üreteceğinize bakarak ancak sosyal harcamalarınızı artırabilirsiniz çünkü diğer ülkelerde bu sorun oluyor. Bunu biraz sonra anlatacağım. Türkiye'deki sosyal harcamalar nedeniyle ortaya çıkan sonuçları da göreceğiz. Mesela, o dönemlerde gelirlerin nasıl harcandığına veya sadece kamunun gelirlerini faizler dâhil olmak üzere nasıl harcadığına değil, bir de kamu dışı sektörlerin yani özel sektörün kazançlarını nasıl elde ettiklerini de burada yine mukayeseyle görelim.

ISO 500 şirket içerisindeki şirketlerin faaliyet dışı gelirleri, bilançoları içerisinde 90'da yüzde 33, 96'da yüzde 52, 99'da yüzde 219'a yükselmiş. Şimdi bunlar önemli mi? Evet, önemli yani bir karşılaştırma yapacaksanız bunlar önemli.

Başka şey: Yine bazı arkadaşların özelleştirmeler üzerinden yapmış olduğu eleştiriler, benim bugünlerde biraz özelleştirmeler, daha doğrusu, özel sektör-devlet ilişkisinin nasıl olması gerektiği üzerine neoliberal politikaların 2008-2009 krizinden sonra eksikliklerini dikkate alarak üzerinde çok düşündüğüm bir alandır. Yani, devlet özel sektörle ilişkilerini hangi düzeyde tutmalı? Özellikle kriz dönemlerinde devletin elindeki argümanları yok edici politikaların sonraki dönemlerde ortaya çıkaracağı sorunların ne olabileceğini düşünüyorum doğrusu yani ne olabilir? Ben Özelleştirmede uzun yıllar çalışmış bir insanım yani 2011 yılından önce Özelleştirmedeydim, özelleştirmeyle ilgili çalışmalar da yaptım ama bugün geldiğim noktada bunu kısmen sorguluyorum yani ne olabilir çünkü kriz dönemleri yaşıyoruz. Gelişmiş ülkelerin kriz dönemlerinde iflas etmiş olan özel sektörün elindeki varlıkları, hele hele merkez bankaları aracılığıyla hisselerini satın aldığı bir dünyayı yaşadık. O hisselerin bir kısmı ellerinde duruyor müdahale edebilecek bir durumda. Ama, kalkıp da özelleştirmelerin yapıldığı dönemlerde "Peşkeş çekildi." argümanıyla yaklaşırsanız haksızlık etmiş olursunuz.

MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, yok mu? Yapmayın ya! Balıkesir'deki SEKA ya, yapmayın ya!

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Musa Bey, bakın, bunların yargıda olan... Ben özellikle bu alanlara girmedim. Müsaade ederseniz, kendi disiplinim içerisinde bunu bitireyim.

Şimdi, özelleştirmeler aracılığıyla elde edilen gelirler ne oldu? Gelirlerin yüzde 70'i hazineye aktarıldı. Yaklaşık yüzde 28'i finansman açıkları olan, özelleştirme kapsam programında olan portföydeki şirketlerin açıkları için kullanıldı, yüzde 2 civarı da Özelleştirme İdaresinin giderleri için kullanıldı. Peki, özelleştirilen şirketler özelleştirildikten sonra ne oldu? Bu çalışmayı bizatihi yaptım. Eksiklikler olabilir yani bunu Bülent Ağabeyle de biraz konuştuk, çalışmanın eksiklikleri de olabilir. Bu eksikliklerden mesela birkaç örnek vereyim: Bilanço verileri sağlanan şirketlerden yüzde 80'inin özelleştirme sonrasında net kârlarının arttığını görüyorsunuz. Yine, bu şirketlerin yüzde 88,3'ünün üretime devam ettikleri, sadece yüzde 4'ünün kapandığını görüyorsunuz. Bu değerli mi? Evet, değerli. Yani, nihayetinde özel sektörde de olsa, kamuda da olsa önemli olan yaratılan katma değerdir. Yani, yarattığı katma değerin ölçüsü nedir? Nihayetinde onların ürettikleri de, elde ettikleri kârlar da bu ülkede kalıyor. Bu yönüyle bir şeyiniz olacaksa şayet, bakın, geçmiş dönem, yine bunları şey etmedim yani bir karşılaştırma olmasın yani olayın kendisi üzerinden bir değerlendirme yapılsın düşüncem vardı. Sadece başlıklarla geçeyim. Mesela, ORÜS'e bağlı olan şirketler 20 tane. Kapananların önemli bir kısmı AK PARTİ dönemi öncesinde kapandı. Yine bunlar içerisinde SEKA'ya ait şirketlerin önemli bir kısmı AK PARTİ öncesinde kapandı. Yine bunlar içerisinde -eğer eleştirecekseniz- Sümer Holdinge ait 21 şirketin önemli bir kısmı AK PARTİ öncesinde kapandı. Eğer "Niye özelleştirildi et ve balık kurumları?" derseniz, yine bu et ve balık kurumlarının burada detayları var. Et ve balık kurumlarının önemli bir kısmı AK PARTİ öncesinde özelleştirildi, vesaire yani SEKA da dâhil olmak üzere. Ben bunların detaylarını şey yapmayayım, mesele bundan şey olmasın.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) - Tekelin özelleştirilmesinde neler oldu?

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Şimdi, lütfen yani burada, mesela istihdam da dâhil olmak üzere yani istihdamda da sıkıntılar var. Evet, özlük hakları itibarıyla -bunu Musa Ağabeye söylemiştim- gelirlerde kısmi azalmalar olabilir ama toplamda istihdam seviyesi itibarıyla bu da konuşulacak meselelerden birisi.

Değerli arkadaşlar, başka bir şey de Türkiye'nin son dönem yani 2002 sonrası öncesiyle mukayese edildiğinde, Türkiye'nin genel Hükûmet brüt borç stoklarının gayrisafi millî hasılaya oranları, avro bölgesi başta olmak üzere Türkiye bunların altında bir durumda, daha iyi bir durumda. Dünya borç stoklarının yine gayrisafi millî hasılası itibarıyla mesela gelişmiş ülkeler ortalaması 2013 yılında yüzde 106,3. Yükselen piyasaların -bakın bununla mukayese edelim- oranları nedir? Evet, yükselen piyasalar bizim içerisinde olmuş olduğumuz piyasalardır yani kendimizi oraya hemen hemen neredeyse eşit durumda yani bazı dönemlerde 1 puanlık azalma, bazı dönemlerde 1 puan, 2 puan yükselmeler var. Yani, mesela Türkiye'nin 2013 yılında yüzde 35,8 brüt borç stoku varken, dünya borç stoklarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 35 civarında. Diğer ülkelerin, gelişmiş ülkelerin yüzde 106, gelişmekte olan ülkeler ve yükselen piyasaların da 34,5.

Yine aynı şekilde işsizlik oranlarına baktığınızda, evet, Türkiye'de bir işsizlik sorunu var, yani bu bir sorun, özellikle şunu söyleyeyim, yani bu büyümeyle, yani yüzde 3'lük, 4,'lük, 5'lik büyümeyle işsizlik oranlarını azaltma ihtimalimiz yoktur. Yani daha fazla büyümemiz lazım. Çünkü 700 bin civarında yıllık 700 bin kişi iş alanına taşınıyor, bunların absorbe edilebilmesi için bizim en az yüzde 5-6 civarında büyümemiz gerekiyor. Bu bir sorun. Bu sorun reel alandaki bir sorun ve bunu çözmek gerekiyor ama eğer siz dünyayla bunu mukayese ederseniz, yani dünyada ne var derseniz, normal işsizlik oranlarına baktığınızda Avrupa ülkeleriyle mukayesenizde Türkiye'nin durumu çok iyi ama genç nüfustaki işsizlik oranlarına baktığınızda yine Türkiye'nin durumu -Almanya hariç- Avrupa ülkelerine göre gayet iyi bir durumda. Yine...

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Avrupa'yla niye kıyaslıyorsunuz? Krizde çünkü orası.

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Onu da yapacağım, yani diğer ülkelerdeki durumumuzu da anlatacağım, müsaade ederseniz.

Yine Türkiye'nin uluslararası kuruluşlardaki temsilleri, durumu itibarıyla daha iyi bir durumdayız son dönem itibarıyla. Küresel ekonomide değişen roller. Çünkü küresel ekonomide aynı zamanda roller değişiyor. Gelişmiş ülkelerin rolleri küresel ekonomide azalırken gelişmekte olan ülkelerin rolleri yükseliyor. Yani bu değişen roller içerisinde Türkiye'nin de burada rolü değişiyor. Bunun IMF'deki satın alma gücü paritesine göre oluşan oranları, vesaire var.

Yine büyüme oranları itibarıyla, değerli arkadaşlar, şu var, yani şunu teslim edelim: Yani dünyada gelişmekte olan ülkeler dâhil büyüme oranları revize ediliyor, yani bir durgunluk var. Bu sadece Türkiye'nin problemi değil, bütün dünyanın problemi. Hem gelişmiş ülkeler revize ediyor hem de gelişmekte olan ülkeler revize ediyor. Türkiye'nin bu anlamda bir de farklı bir problemi var. Evet, Türkiye'nin bu anlamda farklı bir problemi var. O da yanı başında, Suriye-Irak bölgesi başta olmak üzere yaşanan problemler, savaşlar, çatışmalar, vesaire. Türkiye, 2011 yılında Irak'tan almış olduğu petrol üçüncü sıradayken -bu petrol ithal eden işletmelerden elde etmiş olduğumuz verilerdir, isterseniz onların tam şeylerini verebilirim- 2011 yılında Irak'ın payı toplam ithalat içerisinde yüzde 17'yken 2013 yılında yüzde 32 düzeyine geldi ve dolayısıyla birinci sıraya yükseldi ve Irak hakeza aynı şekilde Türkiye'nin en fazla ihracat yaptığı ikinci ülke. Suriye'yle olan problemler hakeza var. Şimdi bir IŞİD problemi var, Kobani problemi var ve bu bizim çok ağır bir şekilde, önemli bir şekilde ticaret yapmış olduğumuz alanda ortaya çıkan problemlerdir. Hiç şüphesiz bu alanların problemlerini biz yaşıyoruz. Bu da normal bir şeydir. Yani ekonomi, salt ekonomik alandaki olaylarla anlayıp sonuçlandırabileceğimiz bir yapı da değildir. Ekonomi sosyal bir olaydır, sosyal olaylardan etkilendiği kadar siyasal olaylardan da etkileniyor, savaşlardan da etkileniyor. Böyle baktığınızda, Gezi olaylarının ortaya çıkarmış olduğu maliyetler var, 17-25 Aralık olaylarının ortaya çıkarmış olduğu problemler var. Biz bu problemlerle birlikte bugünü yaşıyoruz. Yani bu noktada da bir hak teslimiyeti içerisinde olmak lazım, olunmak lazım.

Böyle bir durumda, değerli arkadaşlar, bunu dikkate alarak tekrar başa dönüyorum. Yine gelişmekte olan ülkelerle, yani bu MIST, MINT, Şanghay, BRICS ülkeleri da dâhil olmak üzere bunlarla mukayesesine baktığınızda büyüme oranları itibarıyla Türkiye'nin, yani bunları eğer şey yaparsanız, Brezilya, Endonezya, Hindistan, Güney Afrika, Meksika, Güney Kore, Nijerya, Çin, Rusya'yla birlikte değerlendirdiğinizde doğru bir yere, karşılaştırmada doğru bir yere oturtmuş olursunuz.

Yine buradan farklı yerlerden almış olduğum bilgileri ben bir araya getirdim. Büyüme oranlarında, mesela Brezilya'yla büyüme oranlarında bir benzerlik var. Yine mesela Hindistan'dan bazı dönemlerde daha iyi olduğumuz durumlar var ama Çin, Rusya... İşsizlik oranlarında bu ülkelerden daha kötü durumdayız. Yani bazılarından daha iyi bir durumdayız ama bir kısmından daha kötü durumdayız ama kamu dengesi itibarıyla, kamu dengesinin gayrisafi millî hasılaya oranı itibarıyla çok daha iyi durumdayız, kamu borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı itibarıyla daha iyi durumdayız. Yine bakanlarımızın buraya gelip açıklıkla söylemiş oldukları cari dengenin gayrisafi millî hasılaya oranı itibarıyla iyi durumda değiliz. Bunları söylüyoruz zaten. Şimdi böyle baktığınızda, bir de gelip yıllar itibarıyla bir değerlendirme yaptığınızda mali finansal araçlar itibarıyla yerli yerine koyacağınız bir tabloyu bulmuş olursunuz. Gayrisafi millî hasıla itibarıyla karşılaştırmada dahi iyi, kişi başına millî gelirde, enflasyonda, faizde, DİBS göstergeleri itibarıyla, büyüme oranları itibarıyla kendi içimizde dönemler itibarıyla değerlendirmeyi söylüyorum. İşsizlikte daha iyi durumda değiliz ama nüfus katılımı, köyden kente göçü de dikkate alarak bunu doğru değerlendirebiliriz ancak. Burada doğru oranları ancak bu şekilde bulabiliriz çünkü köyden kente göç hızlandı bu dönemde. Faiz dışı denge itibarıyla sıkıntımız var. Daha kötü durumdayız. Cari denge itibarıyla, cari dengenin gayrisafi millî hasılaya oranı itibarıyla, hakeza bunlarda sıkıntılar var. Yine toplam brüt dış borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı itibarıyla baktığınızda burada bir azalma var. Yani gayrisafi millî hasıla arttığında artan dış borçların gayrisafi millî hasılaya oranı itibarıyla daha iyi bir durumdayız ama teker teker aldığınızda, yani kamu dış borç stokunu, özel sektör dış borç stokunu aldığınızda büyüklükler itibarıyla baktığınızda iyi durumda değiliz ama gayrisafi millî hasılaya oranladığınızda daha iyi bir durumdayız. Yine faiz harcamalarının gayrisafi millî hasılaya oranı, yine kredilerin takibe düşüş oranları, vesaire, baktığınızda geçmiş dönemle mukayesede daha bir durumdayız. Yoksullukla mücadelede, eğer yoksullukla mücadeleyi kişi başına günlük 4,3 doların altında olan şeklinde düşünüyorsanız, Musa Bey, bu durumda biz geçmişe göre daha iyi bir durumdayız ama daha iyi olmalı mı? Evet, daha iyi olmalı. Yani fotoğrafı bu anlamıyla net koyduğumuzda ortaya nerede sıkıntılarımız var, ne yapabiliriz? Şimdi ben şunu beklerdim. Yani bu alanlarda bizim iyiliklerimiz de sıkıntılarımız da ortada. Evet, şöyle bir şey yaparsanız eğer -bunu da açıklıkla söylüyorum- imalat sektörünün gayrisafi millî hasıla içerisindeki etkisi, büyüklüğü azalıyor, kullanılan krediler itibarıyla da azalıyor. Burada bir sıkıntı var. Bunu çözmemiz lazım. Hükûmetimizin bu alanda çözüm üretme adına belirlemiş olduğu, yapısal değişikliklerle alakalı belirlemiş olduğu alt kırılımlar var. Bunları önümüzdeki dönemde uygulayacağımız alanlar, bizde bu noktada bugüne kadar finansal alandaki, mali alandaki disiplinimizi üretim sektöründe de geliştirmek için gayret sarf ediyoruz ve göreceksiniz 2015 sonrasında en önemli çalışma üretim sektöründe olacak. Ben bunları şahsen görüyorum. Mesela bölgesel problemlerimizin olduğunu biliyorum. Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaşanan problemleri biliyorum. Teşvikler de problemler arasındadır. Teşviklerde de problemler vardır. Daha iyisi olmalı. Yine bunlar içerisinde orta gelir tuzağına düşmeme gibi dikkatli davranacağımız bir alan var. Bu da sıkıntılı bir alandır. Yatırımlarla tasarruflar arasındaki oranlarda sıkıntılarımız var. Dikkat ederseniz, bunların hepsi reel sektörle alakalı ve ciddi manada çalışma yapmamız gereken alanlar. Uzun dönemli yatırımlar 2011 sonrasında düşüyor, bunları dikkate almamız lazım, vesaire.

Şimdi, değerli arkadaşlar, fotoğrafı doğru koymak lazım. Yani biraz önce Recai Ağabeyin de söylemiş olduğu, yani beklenti, eleştiri muhalefet hangi alanda olmalıyı doğru koymak lazım. Eğer bu bizim gerçekten başarılı olduğumuz bütçe...

MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, ne konuşacağımıza da siz karar vermeyin lütfen, rica ederim.

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Ya rica ederim, estağfurullah. Ben sadece bir doğru tespiti iktidar açısından...

MUSA ÇAM (İzmir) - Ne konuşacağımıza biz karar verelim muhalefet partisi olarak.

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen...

MUSA ÇAM (İzmir) - Yani bizi burada tahakküm altına alıp böyle. Olur mu öyle şey?

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen...

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Bunu yapmayacağımı bilirsiniz. Böyle bir şey değil.

MUSA ÇAM (İzmir) - Bilirim ama yani yapmayın, o kadar da olmaz.

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen...

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Yani bu alanın daha doğru bir alan, tartışılacaksa bizim için de tartışmaların daha da verimli olacağı alan itibarıyla söylüyorum. Yoksa ne konuşacaksanız siz bilirsiniz onu. Benim buna söz söyleme hakkım asla olamaz yani.

MUSA ÇAM (İzmir) - Yapmayın. Bu kadar da olmaz ama.

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Burası tartışılan bir şey. Lütfen... Öyle bir şey değil söylemiş olduğum şey.

Bir şey de arkadaşlar, yine, bu alanın, ekonomi alanının sosyal alan ve siyasal alandan bağımsız olmadığını söyledim. Bu alanda Türkiye'de, yine, bunlarla alakalı neler yapıldı sorusunun cevabına iyi bakmak lazım.

Bu dönemde gerçekten sorunlu alanları da biliyorum Musa Bey, gerçekten sorunlu alanları ve öncelikli alanların ne olduğunu biliyorum. Bir kere devletin her vatandaşa hiçbir ayrım yapmaksızın, bu inanç olsun, etnik yapı olsun, ne olursa olsun devletin hak ve hürriyetler, demokrasi, eşit vatandaşlık alanının dışında başka bir akıl ile başka bir fikir ile bakma hakkı ve yetkisi olmadığına inanıyorum. Yani çıkış noktam burasıdır.

Dolayısıyla bütün özgürlüklerin vatandaşlık temelinde, hak ve hürriyetler temelinde olacağını, olması gerektiğine inanıyorum. Hangi alan olursa olsun...

MUSA ÇAM (İzmir) - Peki, Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında ne dedi Sayın Erdoğan? "Ben Sünni'yim. Sen nesin, onu söyle." dedi.

BAŞKAN - Sayın Yavilioğlu, siz devam edin.

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - 2002'den itibaren bu alanda yapılan çalışmaları gördüğünüzde hak verirsiniz eksiklikleriyle beraber. Ama biz sırtımızda bütün bu bagajı, yani darbeler döneminin oluşturulan mevzuatları ve uygulamaları da dâhil olmak üzere bütün bu bagajı sırtımıza yüklenip 2002'den sonra iktidar olduk ve yapmış olduğumuz bu alandaki demokratikleşme çabaları da ortadadır.

Bu niye önemli? Çünkü ekonomi alanı beklentiyi yönetme alanıdır değerli arkadaşlar. Beklentiyi nasıl yöneteceğinizin hesaplandığı yerdir. Bu beklentinin ana unsuru da güvendir. Ana unsurun güven olduğu bir yerde de bunu oluşturan bir şey, bir alan, bir argüman, bir araç ekonomiyse, diğer alan da siyasettir, özgürlüklerdir. Bunu ikisi bir araya -sosyal alan da dâhil olmak üzere- bu alanların hepsi bir araya gelmediği takdirde ekonominin iyileşmesi de düşünülemez. Çünkü sosyal, siyasal alandaki krizlerin maliyeti ekonomik alanda ortaya çıkar ve birbirini tetikler.

Ben hepinize teşekkür ediyorum.

Bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.