| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 19 .07.2018 |
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Engin Altay, size de çok teşekkür ederim grup başkan vekili olarak.
Tabii, konuşmanız son derece geniş, uzun ve pek çok farklı konuya değindiniz. Bazılarını, doğrusu çok alakasız bulmakla beraber muhakkak cevap verme ihtiyacı duydum. Çünkü içinde geçen "başörtüsü" kelimesinden sonra cevap vermemek imkânsız, öyle düşünüyorum.
Şimdi, konuşmanızın başında demokrasi standartlarının yükselmesinin Türkiye'de engellendiğini ifade ettiniz. Doğrusu, bunun tamamen tersini düşünüyorum ve benim hayatım buna şahitlik ediyor. Sabahki oturumumuzda Sayın Kaboğlu kendi sürecini bize izah etti, büyük bir dikkatle dinledim. Bazen hayatın şahitliği her şeyin önüne geçiyor. Doğrusu, Türkiye'de başörtüsüyle alakalı, hele "demokrasi" ve "başörtüsü" kelimelerini yan yana getirerek konuşmaması gereken bir parti olduğunu düşünüyorum CHP'nin. Benim gibi kadınların hayatı böyle bir mücadeleyle geçti. 90 yılında üniversiteyi bitirdim -şahsım- ve yirmi üç yıl -bizlerin bütün hayatının her aşaması bir hukuk mücadelesidir- yasaklarla uğraşarak geçmiştir ve bu yasakların kalkması konusunda da hiçbir dahliniz olmamıştır. Bu kanunun hazırlanmasında daha evvel MHP'yle birlikte AK PARTİ... Daha evvel ben başka televizyon programlarında da buna rastladım ve çok tuhaf buluyorum doğrusu. Yani başörtüsü özgürlüklerinin verilmesinde hiçbir dahli olmayan bir partinin bu konuda demokrasiye dair ahkam kesmesini hakikaten anlamakta zorlanıyorum. Bu konuya dair yapılan kanunu Anayasa Mahkemesine götüren, bizim gibi kadınlar hayatta var olmasın, çalışma hayatında var olmasın, Mecliste var olmasın diye bütün gayretini ortaya koyan siyasilerin demokrasi nutukları irat ederken biraz daha dikkatli olmaları gerektiği kanaatindeyim.
Türkiye'de demokrasi algısının gelişmesinde ve özellikle kadınların demokratik hayatın parçası olmasında AK PARTİ'nin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın muazzam bir yeri vardır, bunun altını çizmemiz lazım. Ve devamında da hiçbir hukuki düzenleme olmadan 2013 yılında ilk defa, işte Gülay Hanım da burada, başörtülü bir kadın milletvekili olarak Meclise gelmesiyle beraber Türkiye'de aslında hukuken bir şey değişmemiş olmasına rağmen bu yasaklar tamamen ortadan kalktı. İyi ki kalktı ve artık Türkiye'de hiçbir siyasi parti bu yasakları savunamaz hâle geldi. O yüzden, demokrasi algısının geriye gittiğini değil, tam tersine fevkalade ilerlediğini düşünmemiz lazım ve görmemiz lazım, bunun altını çizerek hamdetmek lazım.
Devamında geldiğimiz noktada, bugünkü konuşmaların tamamında darbeler konuşulurken hep aynı şey, aynı başlık altında muhalefet edilerek konuşuluyor. Yani kim 1980'deki darbe ile 15 Temmuzun aynı şey olduğunu söyleyecek bize? Yani neticesinde yapılanlara siz "darbe" diyorsunuz. Yani sizin "sivil darbe" dediğiniz şey, 80 darbesiyle OHAL'le ilgili alınan kararı aynı kefeye koyuyorsunuz. Yani bu hakikaten çok büyük bir haksızlık, silsileyi kurarken de böyle kuruyorsunuz. Yani 15 Temmuz oldu evet, neticede sivil darbe geldi yani insaf hakikaten, vatandaş da aynı şeyi söylüyor el insaf. 15 Temmuz olduğu için bunları gidermek adına hep beraber bu ülkede aklıselim olanlar olağanüstü hâlin ilan edilmesine karar verdiler ve iyi ki de böyle oldu, eğer öyle olmasaydı Türkiye bu iki yıllık süreci nasıl atlatacaktı, nasıl bunların altından kalkacaktı? Yani kendimi şu anda yurt dışındaki toplantılardaki gibi hissediyorum, devamlı "Ne olacak bu darbecilerin hâli?" sorusuna cevap arıyoruz. Peki ne olacak bu darbecilerin mağdur ettiği insanların hayatı, ne olacak? Bu 250 bin insan ne olacak? Ben bütün duruşmaları takip etmeye çalıştım, bir tane pişmanlık ifade eden insana rastlamadım bu insanlar arasında; hepsi yaptıklarından memnun, hepsi keşke daha fazlasını yapsaydık edası içerisindeler. Neredeyse darbeyi siz yaptınız diyecekler.
Şimdi böyle bakıldığı zaman bazı kavramları çok itidalli kullanmak lazım. Türkiye'de hiçbir zaman sivil darbe olmamıştır ve Türkiye tarihinde ilk defa bir darbe engellenmiştir, siviller tarafından engellenmiştir. Ben, o gece Ankara'daydım, Çankaya Köşkü'nün içerisindeydim ve en güçlü olanların siviller olduğunu gördüm, silahtan korkmayanların siviller olduğunu gördüm. Biz 15 Temmuza dair bir ifade kullanacaksak sivillerin darbeyi durdurduğu gün diye ancak tanımlayabiliriz, böyle ifade edebiliriz. Ve devamında geldiğimiz noktada, demokrasi sadece muhalefete ait bir şey değildir, demokrasi hepimizin ortak değeri. Ben de, kendim demokrasinin daha iyi yerleşmesi için gayret sarf eden insanlardan birisiyim, bir adalet ve demokrasi arayışı olarak tanımlıyorum hayatımı. Partideki arkadaşlarıma bakıyorum, hepimizin gayreti böyle, hiçbirimiz bizlere söyleneni onaylamak için burada var değiliz. Siyaset yaparken her birimiz bulunduğumuz partilerde, partinin kurumsal yapıları içerisinde bir fikrin inşası için orada var olmaya gayret ediyoruz. Ben sizlerin de aynı şekilde olduğu kanaatindeyim. Biz buraya gelirken aslında hikâyelerimizin benzer olduğunu düşünüyorum, bir idealimiz var, bir davamız var ve bunu yaparken de bir diğer milletvekili diğerinden daha az demokrat, daha az adalet arayışı içerisinde olmakla asla suçlanamaz. Hepimizin o adalet anlayışının parçalarıyız.
Yani doğrusu bu kanun teklifiyle alakalı tabii, pek çok milletvekili arkadaşımız sorular yöneltiyor, ben her birine tek tek cevap da vermek isterim. Fakat şunu görmemiz lazım, şununla bağlayacağım yani o konuya dair söyleyeceklerim belki daha geniş olabilir ama hakikaten heyecanlanıyorum yani şu başörtüsü yüzünden bu kadar çile çeken biz insanlarla ilgili bir defa özür bile dilenmedi. Barolardan bahsediyorsunuz, hâlâ Türkiye'de barolarda başörtüsünü özgür hâle getiren bir düzenleme bile yapılmadı. Biz senelerce başörtülü kadınlar meslek onuruna yakışmayan tavır içerisinde bulunmakla suçlandık. Düşünebiliyor musunuz meslek onuruna yakışmayan hâl ve hareketlerde bulunmak... Bir yüksek lisans yapmak için 5 defa sınavdan atıldım, 5 defa, her birinde başka bir gerekçeyle, her bir tanesinde, hiçbirinin birbiriyle alakası yoktu. Bütün başvurulara, yargısal kararların hepsine baktığımız zaman matbu bir şekilde reddetti. Ben yüksek yargı kararlarındaki din algısı üzerine bir yüksek lisans tezi yazdım. Yani tek tek taradığınız zaman bu yüksek lisans tezinde yargı kararlarını, yargı kararlarının kamu ve vatandaş için nasıl farklı olduğunu çok net bir şekilde görme imkânına sahip oluyorsunuz. O yüzden lütfen yani demokrasi saik bir değer değil, hepimizin ortak değeri, Parlamento da he keza öyle. Benim ümidim Parlamentonun bu süreçte özellikle kendi içerisinde ortak bir akıl üretebilmesi, arzumuz bu zaten yani kuvvetler ayrılığından kastettiğimiz şey bu. Bu ülkenin zararına bir şey varsa hep beraber buna "hayır" diyecek irade hepimizde var, bundan şüpheniz olmasın, hepimizde var.
Şimdi, buradan maddeyle alakalı bir şey söyleyerek çok uzatmayacağım Sayın Başkan yani daha 1'inci maddedeyiz, belki çok şey söyleyebilirim ama şunu söylemek istiyorum: Şimdi kanun maddelerini değerlendirirken bir bütünlük içerisinde değerlendirmek lazım. Bu yaptığımız düzenleme, teklif ettiğimiz düzenleme bir paragrafın ilavesidir, çok uzağa gitmeye gerek yok, 11'inci maddenin ilk paragrafına baktığımız zaman zaten aslında valilerde bu yetkilerin zaten var olduğunu görüyoruz, okuduğunuzda aynı yetkiler var, suç işlenmesini önleme, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması gereken tedbirleri alır, hepsi var zaten. Alttaki paragrafta getirilen şey aslında bunları somutlaştırmak ve bir süreyle tahdit etmek. Yeni bir şey ortaya koymuyoruz, kaldı ki bir hukuk düzeninde bir kişiye yetki verdiğinizde, bir kamu görevlisine yetki verdiğinizde beraberinde başka bir alanda da ona bir sınırlama, bir denetim getiriyorsunuz, bu da idari denetimdir, nihayetinde bu, bir idari karardır. Bu kararla ilgili bir itiraz varsa idarenin her bir kararı yargı denetimine açıktır, çok tabi olarak yargıya gidecektir netice. Ve bir taraftan da şunu söylemem lazım: Evet, seçilmişler çok kıymetlidir ama atanmışlara da bir çöp muamelesi yapmamak lazım. Yani Türkiye'de seçilmişler var, işini çok iyi yapan kamu görevlileri var. Burada pek çok arkadaşımız var atanmış, daha az değerli mi olduklarını söyleyeceğiz bu arkadaşlarımızın?
Şimdi, hepimizin bulunduğu yerde ağırlıkları var, hepimizin bulundukları yerde ifa ettikleri görevler var. Böyle bakıldığı zaman burada olan şey valilerimize kamu düzeniyle alakalı ihtiyaç duyduklarında böyle bir imkân, daha somutlaştırılmış bir imkân veriliyor. Bununla alakalı bir vali, bu FETÖ'cü de olabilir eğer Allah muhafaza çıkarsa, başka sebeplerle işini kötü yapan bir vali ise onunla ilgili de yaptırımlar var, biraz sonraki maddelerde geleceğiz. Bu tarz kişilerle alakalı hangi süreçlerden geçilmeli ya da idari yargı açısından neler yapılabilir, bunlara da geleceğiz. Lütfen bunları değerlendirirken bir bütünlük içerisinde görelim. Kaldı ki burada İçişleri Bakanlığından konuyla alakalı arkadaşlarımız var, ihtisas alanları kendilerinin, onlara da bu konuyla alakalı söz verebiliriz.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.