KOMİSYON KONUŞMASI

CANAN CANDEMİR ÇELİK (Gaziantep) - Sayın Başkanım, değerli Komisyon üyeleri, kıymetli misafirlerimiz; 26'ncı Yasama Döneminin son toplantısı için bir araya geldik, bu dönemde de Komisyonumuz, geçtiğimiz dönemlerde olduğu gibi toplumdan gelen bazı sorunlara derman olma arzusuyla güzel işlere imza attı. Evlilik, izdivaç programlarının aile kurumuna olumsuz etkilerinin araştırılması ve alınabilecek önlemlerin belirlenmesi konulu alt komisyon da bahse değer bu güzel işlerden biri.

Ben öncelikle, alt komisyonumuzun kurulmasına öncülük eden kıymetli Başkanımız Sayın Mihrimah Belma Satır'a, değerli katkılarını sunan sayın alt komisyon üyelerimize, Yalova Milletvekilimiz Fikri Demirel, Samsun Milletvekilimiz Orhan Kırcalı, Çanakkale Milletvekilimiz Bülent Öz, Adana Milletvekilimiz Seyfettin Yılmaz Beylere, komisyonumuza bizzat katılımlarıyla destek veren Sayın Ayşe Keşir Hanımefendi'ye, yazılı görüşlerini ve sorularımıza yanıtlarını gecikmeksizin ileten RTÜK'e, Kamu Denetçiliği Kurumuna, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına, Adalet Bakanlığına, TÜİK, Diyanet İşleri Başkanlığımıza, tüm alt komisyon üyesi arkadaşlarım adına şükranlarımı iletmek istiyorum.

Malumunuz evlilik, izdivaç programlarının aile kurumuna, gençlerimizin gelişimine verdiği manevi zarar geçen seneye kadar halkımızın yüksek sesle dile getirdiği hassasiyet alanlarından biriydi. Biz de vatandaşlarımızın Dilekçe Komisyonuna göndermiş olduğu benzer mahiyetteki dilekçelerde bu konudaki toplumsal rahatsızlığın ayyuka çıktığına gördük ve bunun bir alt komisyonda çalışmaya değer bir alan olduğunu değerlendirdik.

22 Şubat 2017'de kurulmasından itibaren mart ve haziran aylarında olmak üzere toplam üç toplantı gerçekleştirdik. Bu toplantılar süresince medya alanında çalışmış, bu alana vâkıf vekillerimizin görüşlerini aldık; kurumlarımızın evlilik, izdivaç programlarına bakış açılarını, uygulamalarını, çözüm önerilerini yakından görebilme imkânına sahip olduk. Çalışmalarımıza dâhil olan herkesin uzlaştığı bir husus vardı: Bu programlar ailenin kutsiyetine inanan toplumumuzu yansıtmıyor. Evlilik müessesesinin salt maddiyata indirgenmesi, özel hayatın gizliliğinin yüksek izlenme oranına feda edilmesi şüphesiz en başta gençlerimize kötü örnek teşkil ediyordu. Malum, zaman teknoloji çağı, hızı tüketim çağı, gençlerimize yatırım yapmak geleceğimizin teminatı. Hâl böyleyken gençlerimizi, ailelerimizi sürekli televizyon başında başkalarının mahrem hayatlarının gözler önüne serildiği programlara hapsetmeye ne vaktimiz var ne de böyle bir lüksümüz var. Bu sebeple geçen sene bu tip kısır, suni tartışmaların toplum nezdinde meydana getirdiği huzursuzluk Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna da çok sayıda başvurunun yapılmasına sebep olmuştu. RTÜK'ün temsilcisi de bugün aramızda. Onlar bize yayıncılık tarihinde dünyada ve ülkemizde bu tip programların gelişme süreci, günümüzde gelinen nokta, bu nevi programların kamuoyunda oluşturduğu huzursuzluğa karşı alınabilecek önlemler ve yaptırımlar konusunda bilgilendirmelerde bulundular çalışmalarımız boyunca. Kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum.

Devletimiz de tüm bu önemli toplumsal taleplere kayıtsız kalmadı ve bürokratik istişare süreçleri neticesinde 29 Nisan 2017 tarihinde 690 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle medya hizmet sağlayıcılarına yönelik bazı düzenlemeler yaptı. Peki, neler getirdi bu düzenleme? Söz konusu KHK'yle yayın ilkelerini ihlal eden programlara uygulanacak olan cezaların son derece ağırlaştırılmış olduğunu görüyoruz. Şöyle ki: Yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal olması hâlinde yayının beş gün süreyle durdurulması; bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı hâlinde yayının on gün süreyle durdurulması; ihlali ikinci tekrarı hâlinde ise yayın lisansının iptal edileceğine ilişkin düzenlemeler yapıldı. Aynı düzenleme kapsamında, çocuk ve gençlerin televizyon izlediği saatlerde yapılan ve onların zihinsel, fiziksel ve ahlaki gelişimini olumsuz yönde etkileyen tüm yayınlara yönelik genel bir yaptırım öngörülmüştür. Böylelikle daha önce koruyucu sembol kullanılarak çocukların da televizyon izlediği saatlerde yapılan bu tip yayınların düzenlemeyle, koruyucu sembol olsa bile söz konusu zaman dilimlerinde yapılamayacağının hükme bağlandığını görmekteyiz.

Biz de yapılan yasal düzenlemeler sonrası şikâyete konu yayınlarla ilgili olarak gerekli ve yeterli yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmiş olduğunu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun yayınlara ilişkin denetim yetkisinin artırıldığını gördük. Benzer şekilde yayın ilkelerinin ihlali hâlinde verilecek cezaların yaptırım gücünün olabildiğince artırıldığını, yayın durdurmadan yayın lisansının iptaline varan yaptırımlara bağlanmasının yeterli olduğunu değerlendirdik. Şüphesiz ki kanun hükmünde kararname düzenlemesiyle oluşturulan caydırıcılık sayesinde yayın hizmetlerinin yayın ilkelerine daha uygun hâle getirileceği ve reklam, izlenme oranları kaygısı nedeniyle kamusal sorumluluğun göz ardı edilmesinin söz konusu olamayacağı aşikârdır.

Alt komisyonun kurulma amacı hasıl olduğu için de 12 Haziran 2017 tarihinde çalışmalarımızı tamamlamaya karar verdik. Bu arada 1 Şubat 2018 tarihinde 690 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 7072 sayılı Kanun olarak yasalaştı. Tüm bu gelişmelerimiz ışığında çalışmalarımızı rapora bağladık. Bizler, yapılan tüm yasal düzenlemelere ilave olarak bunların hayata geçmesinde konunun takipçisi olacağız. Bu konuda görev alanlarına göre kurumlarımıza düşen önemli sorumluluklar var. Tüm bunlara raporlarımızda sarih bir şekilde yer verdik.

Ben bir kez daha, emeği geçen herkese tek tek katkıları için teşekkür ediyorum. 27'nci Yasama Döneminde de Dilekçe Komisyonunun, şimdiye kadar toplumun nabzını tutmaya, toplumun aynası olmaya devam edeceği nice başarılı çalışmalara imza atacağına tüm kalbimle inanıyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.