KOMİSYON KONUŞMASI

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli basın mensupları, değerli bürokrat arkadaşlar; biz de herkesi sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz.

Doksan sekiz yıl önce vatan işgal altındayken Türkiye Büyük Millet Meclisini açan ve Meclisle birlikte bağımsızlık, özgürlük, kurtuluş mücadelesi veren Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını ve o Mecliste görev yapan tüm değerli temsilcileri, vekilleri bir kez daha şükranla, minnetle, saygıyla anıyoruz.

Tabii, doksan sekiz yıl önce Meclisin açılmasının çok tarihsel, önemli anlamları da vardı. Artık siyasi güç merkezinin milletin iradesinin tecelli ettiği Meclis olması isteniyordu. Egemenlik Saray'dan Meclise yani millete devredilmek isteniyordu ve bu mücadele doksan sekiz yıl önce Gazi Meclisle somutlaştı ve günümüze kadar geldi. Eğer gerçekten samimiysek ve Meclisi bu kadar önemsiyorsak, Gazi Meclisin, milletin iradesinin tecelli ettiği yer olduğunu kabul ediyorsak "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." diyorsak o zaman Meclisin saygınlığını, itibarını, gücünü hep birlikte korumak zorundayız. Dünyada da bütün gelişmiş demokrasilerde, bütün sistemlerde siyasi güç merkezleri parlamentolar, meclisler olmuştur; başka makamlar, yerler olmamıştır. Ama maalesef OHAL sürecinde gerçekleştirilen bir Anayasa değişikliğiyle -ki, anayasa hukukçularının büyük çoğunluğu buna "suistimalci anayasa değişikliği" diyor- 16 Nisan 2017 tarihli referandumla birlikte siyasi güç merkezinin Meclisten saraya kaydırılmasıyla fiilî bir saray rejiminin, tek adam rejiminin tahkim edilmesi de amaçlanmıştır ve bu bizce memleketimiz için aslında hiç de iyi olmamıştır çünkü bu referandumla kuvvetler ayrılığı yıkılmıştır, hukuk devleti yıkılmıştır ve egemenlik şahsileşmiştir. Oysa egemenlik kayıtsız şartsız milletin olmalıdır ve hiçbir makama, kişiye devredilmemelidir. OHAL'le birlikte bu daha da vahim bir hâl almıştır. Hep saygıyla bahsettiğimiz, demokrasi adına, millî irade bahsettiğimiz Meclis maalesef OHAL sürecinde devre dışı bırakılmıştır. OHAL sürecinde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin belki de en önemli Anayasa değişikliği gerçekleştirilmiştir, şimdi de OHAL sürecinde bir seçime gidiyoruz. Gerçekten demokrasi şöleni istiyorsak önce OHAL'i kaldırmamız, 12 Eylül darbe hukuku ürününü, 12 Eylül darbe hukukunu mevzuatımızdan arındırmamız ve öyle seçime gitmemiz gerekirdi.

16 Nisan 2017 referandumundan sonra "evet"i savunanların, bu Anayasa değişikliğini savunanların, getirenlerin hızla uyum yasalarını da çıkarması gerekiyordu; maalesef, işte bugün bu ittifakı yapanların, iktidarın, Hükûmetin aslında görevini yapmadığını görüyoruz, öngörüsüz bir siyasetle karşı karşıya olduğumuzu da görüyoruz çünkü erken seçim kararı alınmış, tarih belli olmuş ama Anayasa değişikliğine göre yapılması gereken çok önemli değişiklikler işte bugün Komisyonumuzun huzurunda.

Çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum, bu çok önemli: Son Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanımızın herhangi bir partiye üye olamayacağı hükmü Anayasa'dan çıkarıldı ama bir düzenleme yapılmadı Anayasa'da. Yani Sayın Cumhurbaşkanı AK PARTİ'ye, partisine Genel Başkan olmayabilirdi, böyle bir anayasal zorunluluk yok; bütün 81 milyonu kucaklayarak Türkiye Cumhuriyeti devletini ve milleti temsil eden bir Cumhurbaşkanı olarak devam edebilirdi çünkü Anayasa'dan o cümle çıkarıldı ama bir düzenleme yapılmadı ama Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu'nda bir düzenleme var. Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu'nun yani 6271 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesinin (5)'inci fıkrasında çok açık bir şekilde yazıyor, hâlâ yazıyor. İşte bu paketin içerisinde getiriyorsunuz, onu kaldırıyorsunuz.

Ne diyor orada? Hâlâ yürürlükte olan kanun maddesine göre "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisiyle ilişiği kesilir." diyor. Yani Cumhurbaşkanı bir siyasi partiye üye olamaz, siyasi bir partiye genel başkan olamaz, olursa kanuna aykırı olur ama oldu. Bizce AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın durumu açıkça kanuna aykırıdır çünkü Anayasa'da bu konuda bir düzenleme yok. Anayasa'da bir düzenleme olsaydı, kanunla çatışsaydı tabii ki Anayasa uygulanırdı. Anayasa'da bir düzenleme yok ama kanunda var. Yapılması gereken Anayasa değişikliği referandumundan sonra derhâl bu Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu'ndaki ilgili fıkranın da değiştirilmesiydi, bu yapılmadan siyasi partiyle bağı kuruldu.

Bunu niye özellikle vurguluyorum? Yani Türkiye'yi yöneten iktidarın, saray rejiminin aslında ne kadar hukuku hiçe saydığını, demokrasiyi hiçe saydığını gösteren deliller bunlar. Altı ay içerisinde uyum yasalarının çıkarılması gerekirken, biz, seçim kararı alınmış, uyum yasalarıyla meşgulüz. Keşke Hükûmet görevini zamanında, layıkıyla, basiretli bir şekilde yapsaydı da bu sorunları yaşamasaydık, en azından bu uyum yasaları çıkarıldıktan sonra erken seçim kararı alınsaydı çok daha hukuka, demokrasiye uygun olurdu, çok daha ilkeli olurdu diye düşünüyoruz.

Somut pakete, teklife gelince birkaç nokta var, onları kısaca belirtmek istiyorum. 100 bin imzayla seçmenin aday göstermesi veya 100 bin imzayla aday olunması konusu. Eğer gerçekten seçmen iradesine saygımız varsa, amacımız seçmenin kolay bir şekilde bu iradesini tecelli ettirmesiyse, bir kere dileyen seçmen dilediği seçim kurulunda imza verebilmeli. Zaten imzanın hangi tarihler aralığında toplanacağı belli değil. Bu kısa bir süre de olabilir ve o süre zarfında, örneğin ben kendi memleketimde olmayabilirim başka bir ilde olabilirim, başka bir yerde görevde olabilirim, başka bir yerde tatilde olabilirim ama nerede olursam olayım seçim kuruluna gidip geçerli kimlik belgemle imzamı verebilmeliyim çünkü Yüksek Seçim Kurulu sistemini bu şekilde kurmuş durumda, bunu sizler de çok iyi biliyorsunuz. Yani nerede imza verirseniz verin sisteme giriyorsunuz ve başka bir yerde imza vermeniz de mümkün değil. Seçmenin işini bu derece zorlaştırmaya hakkınız yok, hakkımız da yok. Onun için, seçmen, dilediği ilçe seçim kuruluna gidip yalnızca geçerli resmî bir kimlik belgesiyle imzasını atabilmeli. Seçmenden ayrıca, bu teklifte olduğu gibi, adres bilgilerini gösteren bir belge de yani bir ikametgâh senedi gibi belge de istememiz son derece yanlış çünkü TC kimliği girildiği zaman sisteme adres bilgileri de zaten gözüküyor. Kısacası, bizim önerimiz -ki Komisyonun da bunu değerlendireceğini iyi niyetle düşünüyoruz- 100 bin imzayla aday gösterilmesi hükümlerinde seçmenin yalnızca geçerli bir kimlik belgesiyle herhangi bir ilçe seçim kuruluna gidip imzasını verebilmesinin sağlanması son derece önemli. Gerçekten bu Anayasa değişikliğiyle, 100 bin imzayla Cumhurbaşkanlığı adayı olunmasının -ki bunu öngördüğü için bu değişiklik yapıldı- sağlıklı, kolay bir şekilde gerçekleşmesi için, bizce, teklifte bu düzenlemeler de yapılmalı diye düşünüyoruz.

Cumhurbaşkanı aday adaylığı için, tabii ki aday adayı olacak kişinin, başvuracak kişinin Yüksek Seçim Kuruluna belli bir miktarı emanete yatırması kadar doğal bir şey olamaz ama bu çok yüksek olmamalı yani 10 katı değil, belki 3 katı, 5 katı da olabilmeli. Bunu da çok sınırlayıcı bir düzenleme... Bir bedel mutlaka olmalı ama bu daha makul bir oranda olmalı diye düşünüyoruz.

Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kalması durumunda seçimin, ikinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin herhangi bir nedenle seçime katılamaması hâlinde, en çok oyu alan kişinin ikame edileceği tabii ki normal ama "İkame, birinci oylamayı takip eden gün saat 17.00'ye kadar yapılabilir." diyor. Yani bu çok kısa bir süre. İkamenin birinci oylamayı... Çünkü Resmî Gazete'de de yayınlanması gerekiyor bu oylama sonucunun. "Resmî Gazete'de yayınlandıktan sonra ikinci gün saat 17.00'ye kadar yapılabilir." hükmü getirilmeli çünkü burada, bizce doğru bir düzenleme değil bu; en azından "Birinci oylamayı takip eden ikinci gün saat 17.00'ye kadar yapılabilir." denilebilir. Bu tür engelleyici, bu tür zorlayıcı hükümler getirmek sizin amaçladığınız Anayasa değişikliğinin gerekçelerine de bugüne kadar sunduğunuz amaçlara da aykırı diye düşünüyoruz. Bu hususlar bizim için önemli, bu hususlarda gerekli düzenleme yapılırsa hızlı bir şekilde Komisyon çalışmalarımızı da tamamlarız diyorum.

Keşke uyum yasaları zamanında, sağlıklı bir şekilde tartışarak çıkarılsaydı ve sağlıklı bir zamanda seçimi gerçekleştirseydik ama sonuçta seçim kararı alındı ve 24 Haziranda ülkemiz bir seçime girecek ve milletimiz kararını verecek.

Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak 24 Haziran seçimlerinin ülkemize, bölgemize, dünyaya, milletimize hayırlı olmasını diliyoruz.

Teşekkür ediyorum.