KOMİSYON KONUŞMASI

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, grup başkan vekilleri, değerli arkadaşlarım, değerli basın mensupları; şimdi, aslında farklı bir konuşma yapmayı düşünüyordum ama Sayın Bakanı ve teklif sahiplerini dinledikten sonra bazı derin çelişkileri ortaya koyup kısa bir değerlendirme yapacağım. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bir an önce yaşadığımız koşullar sebebiyle devreye girmesi bu kadar önemliyse... Daha bir ay önce Hükûmet sözcüsü Sayın Bekir Bozdağ "Seçimler kesinlikle zamanında yapılacak. Kesinlikle erken seçim olmayacak. Herkes planını buna göre yapsın." diye niye açıklamalarda bulundu? Eğer Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin devreye girmesi bu kadar önemliyse, neden? Yani burada ya topluma yalan söyleniyor ya da büyük bir öngörüsüzlük var, ikisinden biri.

Şimdi, çok yakın zamanda yapılan açıklamalara baktığımızda, teklif sahiplerinin ve Sayın Bakanın gerekçeleriyle bağdaşmayan durumlar görüyoruz. Demokrasilerde herhâlde uzun süre iktidarda kalmak gerçekten iyi bir şey değil. Çünkü AK PARTİ'nin kuruluş felsefesine, ilk yıllarına, düşüncelerine baktığımızda, son dönemlerdeki uygulamalarıyla tamamen zıt. Erken seçim talep etmeyi ihanet olarak kabul eden AK PARTİ Genel Başkanı Sayın Erdoğan, bugün erken seçim ilan ediyor. Üstelik, daha, atıyorum, 100 bin imzayla bir Cumhurbaşkanı adayının nasıl gösterileceği daha belli değil, belli değil. Bir düzenleme yapılacak yani KHK'yle mi yaparsınız, Anayasa Komisyonuna mı gelir, bilmiyorum. Yani en azından bazı düzenlemeleri yapıp bu kararı alsaydınız. Daha belirsiz çok şey var.

Söylemek istediğimiz, aslında siyaseti gerçekten etik değerlere uygun, ilkeli yapmak. Bakın, "Milletin kararı başımızın üstünde." dendi, "millî irade" dendi ama 7 Haziranda milletin kararı -maalesef- başımızın üstünde olmadı, olmadı. "Millet kaosu tercih etti." dediniz. 7 Haziranda millî irade ne dedi? "Uzlaşın, ülkeyi yönetin." dedi. Neden o zaman bir AK PARTİ-MHP koalisyonu yapmadınız, millî iradeye uygun bir şekilde? 1 Kasıma giden süreçte yüzlerce insan öldü, yüzlerce insan öldü. 1 Kasımdan sonra nedense o acılar, o patlamalar, o saldırılar birden durdu. Yani bu, inanın, vicdanlarda muhakeme edilmesi gereken bir şey. Eğer millî iradeyse, milletin kararıysa 7 Haziranda da bu karara, bu iradeye saygı gösterilmeliydi ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir hükûmet kurulmadı. Kurulabilirdi, çok çeşitli imkânlar vardı, AK PARTİ ile MHP de kurabilirdi. Çok acılar yaşandı 7 Haziranda, 1 Kasımda. 1 Kasıma giden süreç normal bir süreç değildi ve daha sonra yaşadıklarımız.

15 Temmuz vurgusu yapılıyor. Evet, 15 Temmuzda Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki FETÖ'cü yapı bir darbe teşebbüsünde bulundu ve bu, milletin duruşuyla, Parlamentonun duruşuyla, Silahlı Kuvvetler ve Emniyet güçleri içerisindeki demokrasiye bağlı unsurların duruşuyla, medyanın duruşuyla hep birlikte bertaraf edildi. Parlamentoda grubu bulunan 4 siyasi parti ortak bildiri yayımladı. Ama OHAL'le Parlamento devre dışı bırakıldı. Siz terörle, FETÖ'yle mücadeleyi Parlamentoyu devre dışı bırakarak ve hukuk çerçevesinde yapmazsanız, aslında FETÖ'nün, terörün ekmeğine yağ sürersiniz ve sürülüyor yaratılan mağduriyetlerle çünkü yaş ile kuru birlikte yanıyor, bunu herkes biliyor. Üstelik 15 Temmuza giden süreçte, o yaşadığımız acı gecede, on beş yıllık bir tek başına iktidarın sorumlu olmadığını düşünmek de hukuken de vicdanen de siyaseten de mümkün değil. Ama bu sorumluluk maalesef üstlenilmedi. Yönetenlerin sorumluluğu olmaz mı yaşanan acılarda, yaşadığımız olaylarda? Evet, FETÖ bir darbe teşebbüsü yaptı. Zaten geçmişte de darbeleri alkışlayan bir kişiyle iktidar olduktan sonra birlikte yürümek tercih edildi. 12 Eylül darbesini, 28 Şubat darbesini ayakta alkışlayan, destekleyen kimdi? Fetullah Gülen'di. Bu biline biline, iktidar olduktan sonra darbeleri alkışlayan, destekleyen bir kişiyle birlikte yol yüründü ve ona her türlü destek verildi. 15 Temmuzdan bahsederken iktidarı yönetenlerin bu özeleştiriyi de yapması aslında gerekli çünkü yüzlerce insan kaybedildi. Türkiye Cumhuriyeti, tarihindeki çok acı bir günü yaşadı.

Çok değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, sayın grup başkan vekilleri; OHAL sürecinde seçim yapılması doğru bir şey değildir. Bu, doğru bir şey değildir. Bu, bütün dünyada aklı başında herkesin bildiği bir şey. Siz OHAL'i ilan ederken bunun bir ay, bir buçuk ay içerisinde kaldırılacağını söylediniz. Evet, soruşturmayla ilgili etkin tedbirler alınır çünkü OHAL onun için ilan edildi. Devletin içerisindeki bu yapılanmayla etkin mücadele edebilmek için soruşturmaya ilişkin ek tedbirleri alırsınız, ondan sonra da OHAL'i kaldırırsınız. Ama siz ne yaptınız? OHAL'in ilanını gerekli kılan sebepler dışında her alanda, ekonomik alandan yani her şeye; rektör seçimlerine, taşeron işçi düzenlemesine, Varlık Fonu'na, kış lastiğinden her şeye kadar; Parlamentoyu, Parlamento iradesini, millî iradeyi hiçe sayarak KHK'lerle düzenlediniz. KHK'lerle bir soruşturma, yargılama olmadan binlerce insan ihraç edildi ve bunların içerisinde FETÖ'yle, terörle hiçbir iltisakı olmayan insanlar da var; İbrahim Kaboğlu gibi. FETÖ'yle mücadeleyi açık bir şekilde yıllarca yürütmüş sendikalara üye binlerce öğretmen, kamu görevlisi ihraç edildi. Ve siz OHAL düzeninde ki geçmişte OHAL'le ilgili AK PARTİ Genel Başkanı Sayın Erdoğan'ın söylediklerini de bütün herkes biliyor. "OHAL talep etmek, terörün diline teslim olmak." deniyordu. En azından bunu makul bir sürede sonlandırmak gerekiyordu. Ama yapmadınız, yapmadığınız gibi, OHAL düzeninde bir Anayasa değişikliğini gerçekleştirdiniz.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denen sistem, Türkiye'ye yapılabilecek en büyük kötülüktür bize göre. Çünkü kuvvetler ayrılığını yıktınız, egemenliği şahsileştirdiniz. Hangi sistem olursa olsun; başkanlık sistemi, parlamenter sistem, yarı başkanlık, başka bir sistem, kuvvetler ayrılığı yoksa demokrasi yoktur. Böyle bir referandumu ve böyle bir suistimalci Anayasa değişikliğini maalesef, bugün de savunuyorsunuz ama gelecekte göreceksiniz, tarih bazı şeyleri değerlendirirken ve bugünkü tutanaklar, düşünceler, konuşmalar incelenirken çok farklı şeyler göreceğiz.

Ben sizlerin vicdanına, muhakemenize, adaletinize bir şey sormak istiyorum: Parlamentoda OHAL'i üç ay daha uzatıp aynı gün erken seçim kararı almak siyasi etikle bağdaşır mı? Bence kesinlikle bağdaşmaz, doğru bir şey değil.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Erkek...

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Keşke cesaretiniz olsaydı OHAL'i de kaldırsaydınız, öyle erken seçim kararı alsaydınız. OHAL'de yapılacak her seçimin, sonucu ne olursa olsun, meşruiyeti tartışılacaktır. Türkiye'nin itibarını dünyada bu derece zedelemeye hiç kimsenin, hele hele Türkiye'yi yönetenlerin hakkı kesinlikle yok.