KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Teşekkür ederim.

8'inci madde çok geniş kapsamlı. Tek tek ek maddelerle ilgili önerge geldiğinde de konuşacağız elbette ama bütünüyle ilgili birkaç şey söylemekte yarar var.

Öncelikle bir önceki milletvekilimin de yaptığı açıklama üzerinde, birden fazla havzanın işletilmesinin gerçek ve tüzel kişilere verilmesini... Elbette tüzel kişi olması, şirket olması anlamını taşır; gerçek kişi olması özel şahıs olması anlamını taşır. Başından beri söylediğimiz, su kamunundur. Kamu eğer Devlet Su İşleriyle yapacaksa Devlet Su İşleri, Devlet Su İşleri yapmayacaksa şu anda sahibi olan birlikler ve kooperatifler tarafından yapılması gerekli. Birden fazla havzanın ya da birden fazla su kaynağının bir tek yapı tarafından kullanılması, kiraya verilmesi, bunlar tarafından yönlendirilmesi, yönetilmesini kesinlikle uygun bulmayız. Bu yeni bir su karteli oluşturma modelidir, suyun tamamen hegemonik olarak kullanılması demektir. Aynı şeyi Mahmut Bey de söyledi, şu anda enerjide yaşadığımız sorun da budur. Yani tamamen özel sektörün ya da tüzel kişi adı altında şirketin ya da kişinin elde etmiş olduğu bir gücü çiftçi yararına bugüne kadar kullandığını görmedik. En basit örneği bugünlerde Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde trafoların indirilerek çiftçinin ekmiş olduğu ürünün susuzluğa terk edilmesidir. O anlamda bütünüyle 8'inci maddenin ek 7'nci maddesinin "Bir veya birden çok havzadaki su kaynakları, belirlenen kullanım maksatlarına göre, gerçek ve tüzel kişilere Devlet Su İşleri tarafından su kullanım izni verilmek suretiyle tahsis edilebilir." anlayışının tamamen ek madde 7 olarak kaldırılmasından yanayız, bununla ilgili önergemizi de açık bir şekilde verdik.

Yine, ek 8'inci maddede ceza davasıyla ilgili bir açıklamayı Mahmut Bey yaptı, o anlamda da onun hukuksal açıdan olumsuzluklarını ortaya koydu.

9'uncu madde: "Devlet Su İşlerinin yetkisinde olan tarla içi sulama hizmetlerinin yürütülmesi sırasında yapılacak olan toplulaştırma da muvafakat aranmaksızın arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmeti yapabilir." Bu, gerçekten çok kritik ve tehlikeli bir şey; arazi sahibinin oluru yok, muvafakati yok, bununla ilgili bir kamulaştırma söz konusu. Yani bunu elbette kabul etmeyi bırakın... Hani amacı nedir bunun, gerçekten anlamış değiliz, bu konuda ciddi bir sıkıntı var. Hani niye bunu böyle yapıyoruz, hangi üreticimizle anlaşamayacak pozisyonundayız biz, nedir problem, bunu çözmüş değiliz. Kaldı ki zaten bu süreç küçük çiftçiyi zaten sistem dışına itiyor, itecektir de ama hiç olmazsa bizler yani Meclis olarak, yasal olarak böyle bir maddeyi burada tutmayı etik olarak da doğru bulmuyoruz, insan hakları açısından da doğru değil ve mülkiyeti gasp anlamında da doğru bulmuyoruz. Yani bu anlamda bunun tekrar gözden geçirilmesi ve bunun da değiştirilmesinin mutlaka ve mutlaka gerekli olduğunu düşünüyoruz, elbette onaylamıyoruz.

Yine, "Köy tüzel kişiliği, belediyeler, kooperatifler, birlikler gibi tüzel kişilikler ve kamu kuruluşları hizmet konularıyla ilgili arazi toplulaştırması ve tarla içi geliştirme hizmeti yapmak istemeleri durumunda DSİ'ye gerekçeleriyle başvurarak toplulaştırma isteklerini bildirirler." Evet, önemli yani herkes isteyebilir toplulaştırmayı; kişi de isteyebilir, belediye de isteyebilir, kooperatif de isteyebilir ama biz şuna bakıyoruz: Bu toplulaştırmanın kendine göre koşulları var, Bakanlık bunu yapıyor, herkesin, her kurumun isteğine göre toplulaştırmanın olmasını doğru bulmuyoruz. Bu doğru değil yani ben çıkacağım, "Hadi şurada şu arazileri bir toplulaştırın." diyeceğim, kendime göre de bir gerekçe söyleyeceğim, bu gerekçenin de hukukta ya da tasarıda ya da kanunda belki yeri olacak ama bunun böyle bir kişinin ya da bir kurumun ya da bir belediyenin verip de sonuca ulaştıracağı bir yapı olmaması lazım. Yani toplulaştırma dediğinizin bir sürü özelliği var; işte, arazi toplulaştırmak, verimi artırmak, enerji kaynaklarını oraya getirmek, üreticinin gelir seviyesini yükseltmek, sosyal olarak katkı koymak. Elbette bir sürü olanakları var; arazinin uyumu var, yol ve yola bağlı lojistik olanakları var, bunların hepsi bütün olarak, kriter olarak var ve bu kriterler ortada. Şimdi, bunlar burada dururken bir köy "Benim arazimi toplulaştırma." diyecek ya da belediye "Ya, şurada bir arazi var, hadi şunu toplulaştıralım." diyecek. Ya, böyle bir anlayışı nasıl kabul edebiliriz? Bu nasıl olabilir? Hakikaten yani hiç olumsuz... Şeytanın avukatlığını yapmak istemiyoruz ama herkes kendine göre geleceğe dair araziyi istediği gibi belki iyi niyetli olan üretime, verimliliğe, belki iyi niyetli olmayan başka bir alana açabilir. Yani bunu kabul etmemiz... Bu şekilde toplulaştırmanın kendine göre özellikleri belli, kriterleri belli, olanakları belli, bu, çok açık bir şekilde ortaya konulmuş, yasalarla da yönetmeliklerle de belirlenmiş, şu anda da yapılıyor ama böyle herkesin kendine göre "Buraya toplulaştırın." diyerek bir toplulaştırma sürecinin başlatılmasını kesinlikle doğru bulmuyoruz. Bu, mutlaka ve mutlaka buradan çıkarılmalı. Devlet Su İşleri, Tarım Bakanlığı, neyse, hangi bakanlık yapacaksa yapsın ama bunu kendi hukuksal, kendi tarımsal nitelikleri, kendi amacına uygun, gerekliyse yapsın, gerekli değilse yapmasın. Herkesin yetkisinin burada olmasını kesinlikle ve kesinlikle kabul etmemiz mümkün değil.

Şöyle bir şey var: "Arazi toplulaştırma sahası ilân edilen yerlerle ilgili Bakanlar Kurulu kararı Resmî Gazete'de yayımlandıktan sonra arazi toplulaştırma işlemleri sonuçlanıncaya kadar bu alanlarda arazi toplulaştırmasına konu arazilerin mülkiyet ve zilyetliğinin devir, temlik, ipotek ve satış vaadi işlemleri DSİ Proje İdaresinin iznine bağlıdır." Sayın Bakan, bu, gerçekten, bakın, şu anda...

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Bu zaten mevcut kanunda var yani Sayın Vekilim. Biz burada DSİ'ye yetki veriyoruz. Bakın, şu anda bakarsanız 5403 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine dikkate alınarak toplulaştırma yapılıyor, mevcutta var.

BAŞKAN - Bizim mevcut kanunda bunlar, saydıklarınız gözüküyor Orhan Bey.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Tebligatla ilgili husus da 3402 sayılı Kadastro Kanunu'ndan alındı, mevcutta var, biz yeni bir şey getirmiyoruz.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Tam da buna işaret ediyorum, tam da buna işaret ediyorum. Bu, zaten şu anda da büyük bir sıkıntı Sayın Bakan, şu anda da ciddi bir sıkıntı bu. Bakın, özellikle örnek olarak söylüyorum, burada belki bilenler vardır: Diyarbakır'da, sanıyorum Bismil'di, yanlış hatırlamayayım, orada birinci toplulaştırma yapılıyor. O toplulaştırmanın nasıl yapıldığını, hangi niteliklerle yapıldığını sorgulamıyorum ama tarlalarda bile yeterli bir çalışma yapılmadan tapulanmaya gidiliyor, tapulanma veriliyor, tekrar Bakanlık o ihaleyi, o sistemi iptal ediyor, şimdi yeni bir ihale açacak ama tapular verilmiyor. Yani bu, kesinlikle yanlış bir uygulama, zaten şu anda olumsuz, onu anlatmaya çalışıyorum zaten, şu anda da baş ağrıtıyor, şu anda da sonuçsuz. Yani tamamen işlem bitirilip, tamamen üreticilere bu işin dağıtımı yapılıp tamamen net bir şekilde sonuçlanmadan tapu dağıtımı... Kim olursa olsun, ister bugünkü mevcut uygulamada olsun isterse gelecekte, şimdi Tarım Bakanlığında veya Tapuda veya yarın Devlet Su İşlerinde, bunun bir önemi yok, sonuç itibarıyla bu, bir sorun, bu, baş ağrıtıyor. Orada şu anda yüzlerce dekar arazinin gerçekten ihalesi iptal edilmiş, o birinci toplulaştırma iptal edilmiş ama o iptal edilen toplulaştırmadan dolayı tapular dağıtıldığı için geriye dönüşü olmayan sorunlarla karşı karşıyayız. Bu çok önemli, bunu tekrar gözden geçirin, özellikle söylemek isterim.

Diğer bir madde, burada yine, buranın içerisinde diyor ki: Ben hani çiftçinin kendisi olmadan toplulaştırmaya gittim. Komisyon üyeleri geldi, komisyon üyeleri çiftçinin tarla sahibini bilgilendirmek zorunda değil." İki: "Tarla sahibi ya da toprak sahibi, o komisyonun yanında olmak zorunda da değil. Haberi var veya yok, ben o kamulaştırmayı yapar, toplulaştırmayı yaparım, o kamulaştırmayı da yaparım, ona da kamulaştırma değerini, parasını kendi belirlediğim değer üzerinden yatırırım ama bunu istediğime de satarım." diyor. Sayın Bakan, bu, bir gasptır, toprak gasbıdır bu. Bu, doğru değil, bu olmaz. Sizin için 20 dönümün, 10 dönümün, 5 dönümün, 80 dönümün bir önemi olmayabilir ama 1 dönümün bile bir insan için, bir aile için bir sürü kıymeti ve önemi var. Bunun anlaşarak, o üreticinin, o köylünün, o toprak sahibinin de içinde olarak... Bugüne kadar hak doğru uygulandı uygulanmadı başka bir şey ama sahici uygulaması içerisinde, yasanın ve yönetmeliklerin öngördüğü yapı içerisinde çiftçinin ya da tarla sahibinin ya da mülk sahibinin orada olması ve rızasının alınması şartı vardır. Şu anda bunu kaldırıyorsunuz, bu, doğru değil. Lütfen bunun da bir kez daha gözden geçirilmesi ve tamamen küçük üreticiyi, sistemden ekonomik olarak zaten çıkmak üzere olan çiftçiyi ya da üreticiyi ya da köylüyü bu şekilde bir yasayla tamamen çıkarmış olacağız bunun elbette ciddi anlamda bir değerlendirilmesi ve itirazımızın olduğu, bunu mutlaka değiştirilmesi gerektiği konusunda bir önerimiz var, bunu da zaten öneri olarak sunduk.

Yine, ek 10'uncu maddede "Sulama kooperatiflerinin kurulmasına izin vermek, sulama kooperatiflerini denetlemek, bunların eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olarak neticelendirilmesi için gerekli tedbirleri almak DSİ'nin yetkisindedir." diyor, bir yetki değişikliği var burada. Kooperatifler bu anlamda hani... "Neden? Bizi zaten Bakanlığa bağlı denetleyen bir mekanizma var zaten, denetleyen de var..."

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Ama sadece sulama kısmı, yanlış anlaşılmasın.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Yani böyle bir öneri var, böyle bir teklif var. Bu, bizim görevimiz, bizim sorumluluğumuz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Çok uygun aslında, sulama kısmı efendim.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Ama bunun burada eskisi gibi kalması, mevcut durumda kalması konusunda talepleri ve ek 10'uncu maddenin tamamen çıkarılması konusunda önergemiz de var, bu talebimiz devam etmektedir.

Şimdi, şöyle de bir şey var: "Sulama işletme bakım ücretlerini ve/ veya su kullanım hizmet bedelini vadesi geldiği hâlde ödemeyen ancak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılacak tarımsal destekleme ödemesi almaya hak kazanan çiftçilerin tarımsal destekleme ödemesi alacakları, işletme ve bakım ücreti borçlarına mahsup edilmek üzere DSİ'ye veya işletme ve bakım sorumluluğu devredilen gerçek ve tüzel kişiye ödenir." Bu, zaten şu anda hepimiz tarafından ciddi derecede sık sık eleştirilen bir konu. Öyle ileriye gitti ki bu konu Sayın Bakan, geçen yıl Karacabey, Kemalpaşa bölgesinde çok ciddi bir dolu oldu, çok büyük bir hasar oldu. Hasarın cüzi de olsa bir kısmı ödenmeye çalışıldı fakat bu dolu nedeniyle yüzde 90, yüzde 100 zarar etmiş insanların o doludan gelen, afetten gelen ödemelerine bile bu gerekçelerle el konuldu. Bunu Bakana söyledim o zaman, Fakıbaba'ya özellikle söyledim. "Bakın Sayın Bakan, bu, doğru değil." Şimdi buna benzer bir şey. Sayın Bakan, desteklemeler çiftçinin zor zamanlarında, ekonomik olarak en sıkıntıda oldukları zamanda az da olsa kendilerini rahatlattıkları, devlet tarafından ödenen ama üretici boyutuyla bakıldığında fazlasıyla hak edilmiş bir karşılık.

Şimdi, bu ödemelere 2016'da başlandı, 2017'de devam etti. Bakanlar Kurulu kararıyla bu ödemeleri elektrik kurumunun borcuna, başka kurumların borcuna kesiyorsunuz. Birinci eleştirim açık ve net: Sayın Bakanım, bu üreticinin korunması gerekirken, bu üreticinin sahiplenilmesi gerekirken... Ya, devletin görevi midir TEK'in -gelecekse eğer, öneriyorsanız- su şirketlerinin, eğer gelecekse diğer kurumların tahsilatını yapmak? O, çiftçinin hakkıdır. Siz çiftçiye verirsiniz; çiftçi, onu ister TEK'e öder ister başka bir yere öder isterse ödemez. Zaten her yere koymuşsunuz, çiftçi her yerden "Ceza ve İflas Kanunu", "Ceza ve İflas Kanunu", "Ceza ve İflas Kanunu"... Her yerden "ipotek", "ipotek"... Yani çiftçi sağa döndüğünde yumruk, tokat, sola döndüğünde yumruk, tokat, arkasına dönmeye fırsat olmadan zaten yumruk, tokat yediğini hepimiz biliyoruz. Bunu borç meselesi üzerinden görüyoruz. Şu anda bir çiftçi aşağı yukarı mülkiyetinin bütününü satsa herhâlde ancak borçlarını öder. Yani böyle bir durumla karşı karşıyayız. Ya, bu, etik değil Sayın Bakan, hiç etik değil, hiç ahlaki değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Anayasa'ya da aykırı, Anayasa'ya aykırı, eşitliğe aykırı.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Anayasa'ya da aykırı. Zaten siz hani "29 milyar ödeme yaptık." diyorsunuz, oysa 14 milyar 500 civarında tarıma bir destek var 2018'de oysa 35 milyar olması lazım gayrisafi milli hasılaya baktığımızda. Diyorsunuz ki "29 milyar ödedik." Bunu, başka ödenekleri de, başka alanlardaki IPARD, kırsal kalkınma destekleme, makine teçhizat, proje desteklerini de koyarak... Hiç alakası yok, hiç alakası yok. Yasa diyor ki: "Destek olarak doğrudan ödenir." Primleri katabilirsiniz hiç itirazım yok, primler bu işin içinde, işte, gübre, mazot bu işin içinde ama buzhane veya öbür destekler veya başka kaynaklardan elde edilmiş, başka finansmanlarla elde edilmiş yapıları çiftçiye başka kaynaklardan verdiğiniz paralarla 29 milyar yaparak, işte "Biz sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz, gayrisafi milli hasılanın işte yüzde 1'ini veriyoruz, Anayasa'nın ilgili 21'inci maddesini yerine getiriyoruz." demeyi gerçekten etik bulmuyoruz. Hani samimiyetle bunu söylemekte yarar var.

Şimdi, bunlar yapılırken bu taraftan da bu desteklemelerin bu şekilde ödenmesini kesinlikle doğru bulmuyoruz. Çiftçiye ödeyin siz. Siz bu şirketlerin tahsildarlığını yapmayı bırakın, alsın onlar işini. Parayı tıkır tıkır alıyor. Benim şu anda trafom hiç çalışmadığı hâlde ben trafoma kışlık para ödüyorum. Alıyor zaten o şirketler paralarını, alamadıkları yerlerden de çiftçilerden alırlar. Ama bu değildir Sayın Bakan, destekleme ödemeleri; afetten kaynaklanan gelen ödemeler çiftçiye doğrudan ödenmesi gereken, hiçbir borca mahsup edilmemesi gereken bir haktır ve devletin asli görevidir. Yani Dicle Elektrik'i, UEDAŞ'ı, öbürünü berikini kamu kaynaklarıyla korumak da herhâlde yeni bir model. Bu modeli de biz ilk kez gördük. Dünyada var mı böyle bir model inanın bilmiyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok, yok. Kaynaktan kesilmiyor.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Ama bu, yasaya da uygun değil, yaşamsal insan ilişkilerine de uygun değil. Bankaya gidiyorsunuz, devlet size bir para yatırmış; zaten aldığınız 500 lira, bin lira, bin 500 lira. Aslında onu da hani bir gün zaman olur umarım ulaştırabilirim size, bu kaynakların sahici olarak gerçek, küçük üreticiye yüzde kaçının aktarıldığını, ne kadarının büyük üreticiye aktarıldığını sizlerle paylaşmak isterim. Bu, niye ironi, biliyor musunuz? Zaten büyük üreticinin bir meselesi yok. Borcunu da ödüyor, kalkınıyor da her şeyden destekleniyor ama aslolan zor durumdaki, düşmüş durumdaki, borç sarmalındaki, borcuyla boğuşan, afetlerle boğuşan, üretim riskleriyle boğuşan, girdilerle boğuşan, piyasa sorunlarıyla boğuşan, hiçbir garantisi olmayan küçük üreticinin bu hakkının... Yani modelleme üzerinde çalışılabilir ama bu, doğru değil. Bunun yapılmaması gerektiğini çok açık bir şekilde söylemek, paylaşmak isterim.

Yine 8'inci maddenin ek 12'nci maddesi "6172 sayılı Sulama Birlikleri Kanununa göre tüzel kişiliği sona eren sulama birlikleri tarafından işletme ve bakım hizmetleri yerine getirilen sulama tesisleriyle, DSİ tarafından inşa edilen sulama tesisleri DSİ tarafından işletilir veya DSİ'nin teklifi üzerine bağlı olduğu bakan tarafından onaylananlar işletme ve bakım hizmetleri yerine getirilmek üzere, büyükşehir belediyesinin görev alanı içinde kalan yerlerde yatırım izleme koordinasyon başkanlıklarına devredilebilir, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları tarafından devralınan sulama tesisleri su kanalizasyon idarelerine ve ilçe belediyelerine devredilebilir. Büyükşehir belediyesi dışında kalan yerlerde ise belediye ve özel idarelere devredilebilir."

Şimdi, bakın, bu maddede o kadar çok şey sayılıyor ki bütün bunları şu anda sulama birlikleri yapıyor. İleriki maddelerde lağvetmeyi, yok etmeyi düşündüğünüz sulama birliklerinin önceki maddelerde görev ve yetkilerini alıp başka kurumlara dağıtıyorsunuz. Bilmiyorum, hukukta bu, nereye sığar, nerededir; onu bilmiyorum. Hani hukukçu değilim, burada duayen ağabeyim var, o yüzden...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ağabey, beni dinlemiyorlar ki! Sosyal devlet ilkesine aykırı.

BAŞKAN - Sayın Tanal, Sayın Tanal, müdahale etmeyelim lütfen.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Sulama birliklerinin lağvedilmemesi, sulama birliklerinin varsa eksikliklerinin giderilmesi konusunda bir tartışma, bir araştırma, bir çalıştayın yapılması ama sulama birlikleri orada dururken, bunca sorumluluğu ve sizin bu bahsettiğiniz hem özel idareler, aynı zamanda büyükşehir ve onun birimleri üzerinden yetki ve sorumluluk ve denetleme mekanizmasının geliştirilmesi yerine hâlihazırdaki modelin varsa sorunlarının olabildiğince giderilerek daha işlevsel hâle getirilmesi konusunda bir çalışmayı, bir çabayı hep birlikte göstermek üzere 12'nci maddenin tamamen kaldırılması gerektiği konusundaki önerilerimizi bir kez daha sizlerle paylaşmak isteriz.

Burada yine "Sulama tesisi, DSİ tarafından hizmet alımı suretiyle veya işletme hakkı devri yoluyla özel hukuk tüzel kişilerine işlettirilebilir." Bunu kabul etmiyoruz, söylemiştik. O yüzden 12'nci madde kendi içerisinde bayağı bir değişiklik getiriyor, bayağı tartışılması gereken bir konudur. 8'inci maddenin ek 12'nci maddesinin "Sulama tesisleri, Devlet Su İşleri tarafından hizmet alımı suretiyle ve işletme hakkı devri yoluyla özel hukuk tüzel kişilerine işlettirilebilir." maddesinin cümlelerinin tamamen kaldırılması, özelleştirmenin yolunun kapatılması, bunun hangi kurum yürütecekse onun tarafından yürütülmesi gerektiği konusundaki önerilerimizin ve dileklerimizin bir kez daha Dicle Elektrik'e gönderme yaparak, tanıklık ederek, tarihe yazarak, bugünü önceleyerek düşünülmesi gerektiğini sizlerle paylaşmakta yarar olduğunu, bunun tamamen kaldırılması gerektiğini bir kez daha paylaşmak isterim.

BAŞKAN - Orhan Bey, bu konuda önergeler var zaten.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Son 13'üncü maddeye geldim ve bitiriyorum.

BAŞKAN - Bu konuda önergeler var, sizlere de ulaştırdık. Görüyorsunuz, yani o biraz önce ifade ettiğiniz konularla ilgili önergeler var ve size de ulaştı.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Tamam, ben bitiriyorum; iyi olanların tümünü destekliyoruz, sorun yok.

BAŞKAN - Ulaştı değil mi sizlere?

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Bitiriyorum, bitiriyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Her şey önergede yok; sözlü olarak da...

BAŞKAN - Yok, yok... Sizlere ulaştı değil mi onlar? Ulaştırdı arkadaşlarımız.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Sıkıntı yok.

"Genel Müdürlüğün mühendis kadrolarına ilk defa açıktan atanacak personel Kamu Personel Seçme Sınavı (B) grubu puan sırasına göre her bir unvan için boş kadro sayısının dört katına kadar çağrılarak, adaylar arasından Genel Müdürlükçe yapılan sözlü veya uygulamalı sınav başarı sırasına göre atanır. Genel Müdürlük kadrolarına yapılacak atama ve nakil işlemlerine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir." Yani şu sözlü ve mülakat meselesini bir türlü kaldıramadık. Şu anda binlerce mühendis, tekniker insan iş bekliyor. Bunları tekrar kategorize etmek... Biz yani özellikle son iki yıldır -aşağı yukarı- bu mülakat meselesinde onlarca şikâyeti, onlarca hakkaniyetsizliği görüyoruz ve işliyoruz, anlatıyoruz, deşifre ediyoruz ama bir şey değişmiyor. KPSS'yle her kurum kendi önceliklerini önceleyerek, her kurum kendisine uygun şeyler koyarak zaten sınavlardan geçiyor bu arkadaşlarımız. Bu sınavlar sonucu tekrar bunları mülakata tabi tutup oradan kendine göre bir ayrım yapmak, zaten etik değil, zaten insani değil; bir de yasal olarak yapılmasını doğru bulmuyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Kamera kaydıyla yapın mesela mülakatı.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Bir de 2016'da sınavı kazananlar var yani hakkı var, atanmamışlar. Bunları atayın önce, 640 kişi var bu şekilde bekleyen.

BAŞKAN - Bunu Genel Kurulda başka bir konuyla ilgili dillendirirseniz iyi olur Sayın Tanal.

Tamamladınız mı? Teşekkür ederim.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Genel analizim budur, önerilerim de bu yöndedir. Umarım ve dilerim hepimiz iyi şeyler yapmak için buralarda oturmuş oluruz, yoksa tarlaya gittiğimde çiftçinin neler söyleyeceğini ileride birlikte paylaşırız.

Teşekkür ediyorum.