| Komisyon Adı | : | AVRUPA BİRLİĞİ UYUM KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 19 .11.2014 |
OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli Hükûmet temsilcileri, değerli sivil toplum kuruluşu temsilcileri; efendim, şimdi, bu düzenleme, birinci olarak söyleyeceğim şey şu: Türkiye'de "Normları yukarıya çektiğiniz zaman daha fazla mı kurumlar çalışıyor?" gibi bir tartışma var. Bakınız, 2001'de 4641 çıktı, fakat 2001 öncesinde Ekonomik ve Sosyal Konseyin toplantı sayısı daha fazla. 2001 sonrasındaki bütün süreci alın, 2001-2014, 2001 öncesi daha fazla toplanmıştır. Şimdi burada bir garabet yok mu? Yani yasa çıkarıyoruz ki 2001'de çıktıktan sonra gene toplanmıştır ama AKP döneminde bu iş unutuldu, son beş yıldır toplanmıyor. Anayasa'ya girdikten sonra hiç toplanmadı. Şimdi, bu tuhaflık yani normları yükselttiniz... Bu göstermelik sonuçta.
Dolayısıyla, yani burada bir kere bu bilinçli bir tercih yani bunun tesadüfen, vaktimiz yoktu, şu bu falan denemez. Yani yılda 4 kere toplanması, Anayasa'da hüküm var, kanunda hüküm var, yerine getirmiyorsunuz. Öyle anlaşılıyor ki bu Konseyin yapısından rahatsızlık duyan, AB çevrelerinden daha fazla Hükûmet çevresi. O nedenle toplantı yapılmamıştır. AB çevreleri zaten yapıya ilişkin şeyler söylemekle birlikte esas dertleri hiç toplanmamasındaydı yani en çok eleştirileri bu "Ekonomik ve Sosyal Konsey çalıştırılmıyor." üzerine yaptılar bütün eleştirilerini, daha ağırlıklı olarak.
Şimdi, tabii bir rejim otoriterleşiyorsa her düzenleme bir ayak bağı hâline geliyor. Kendi yaptığı düzenleme bile bir süre sonra ayakları sıkmaya başlıyor, ondan vazgeçmeye çalışıyorsunuz ya da uygulamamaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla, bir kanunsuzluk egemen oluyor yani kanun var ama uygulanmıyor. Dolayısıyla, biz gerekçeyi, bu yasanın gerekçesini temelsiz buluyoruz. Yani "Yapı etkisizdi." deniyor yani Ekonomik ve Sosyal Konsey etkisiz miydi yoksa yok hükmünde miydi? Etkisizliğini anlamak için çalıştırmak lazım. Çalıştıracaksınız ki etkili mi etkisiz mi göreceksiniz. Hiç çalıştırmayınca nasıl göreceksiniz?
Şimdi, dolayısıyla, şunu söyleyeyim: Yani Konseyin yapısını değiştirmek istiyorsanız bütün yasayı niye değiştiriyoruz? 2'nci maddeyi biraz değiştirir, bir madde değişikliği gelir 2'nci maddeye, öyle giderdik. Ama bununla sınırlı olmadığı anlaşılıyor.
Şimdi, ikinci konu, bu Konseyin bileşimi meselesi. Burada dile getirildi sivil toplum kuruluşları tarafından, hemen hemen ortak bir görüş, haklı olarak. Kurumları tarif etmediğiniz zaman ki mevcut düzenlemede kurumlar tarif edilmişti ve eksik bulabilirsiniz, eklemeler... Ama kurumaları tarif etmediğiniz zaman, tadat etmediğiniz zaman, o zaman bu tamamen, Nazım Bey'in dediği gibi keyfîliğe kalır. Hangi kurumu kim tayin edecek, kim seçecek yönetmeliğe bırakıyorsunuz. Yönetmelik, bir yasanın yarı mamul çıkması demektir. Biz burada yasa yapıyoruz, neyi çıkardığımızı bilmek istiyoruz. Yönetmeliğe bıraktığın zaman ben neyi çıkardım burada bilmiyorum. Kim gelecek kim gelmeyecek ben bilmeden bu yasaya evet mi diyeceğim? Yarı mamul tasarılar, yasaların açıklık şeffaflık ilkesine doğrudan, temelden aykırı tasarılardır. Dolayısıyla, bunun mutlaka değişmesi gerekiyor.
Şimdi, burada ilginç olan bu 2'nci madde yapısında ilginç şeyler var. Yani mesela, "çalışanlardan 8" ne demek çalışanlar? Herkes çalışıyor, esnaf da çalışıyor, köylü de çalışıyor yani şimdi burada emek kesiminin bir şekilde yani tanımlıyorsanız bir emek kesimi tanımlayacaksınız, onun dışında mevcut tasarıda olduğu gibi TESK'i katabilirsiniz, ziraat odalarını katabilirsiniz, belki başka kooperatifleri, TARİŞ gibi vesaire katabilirsiniz, bunlar olabilir. Ama bunu yönetmeliğe bıraktığınız zaman son derece belirsiz bir şey var. Hangi ölçütlere göre olacağı kesinlikle kamunun, iktidarın, kamunun demeyeyim burada, burada tamamen hükûmetin tayin edeceği bir yapı öngörüyorsunuz demektir. Bu son derece muğlak ve yanlış. Kaldı ki buradaki "diğer toplum kesimleri 12" "diğer"i de biraz açabilsek iyi olurdu yani burada hangi diğer? Yani nereye kadar gidecek vesaire. Yani bu "diğer" olmasına karşı değiliz çünkü taraflardan biri -Bülent Bey'in dediği gibi- üçlü taraflardan Avrupa Birliği Ekonomik ve Sosyal Komitesini "diğer" olarak tanımlamıyor Hükûmet olmadığı bir ortamda. Ve ama burada öylesine bir şey var ki yani üniversitelerden 2, yerel yönetimlerden 2, yani bunlar nasıl olacak, yani hangi temsile göre olacak? En iyi şekilde temsil etseniz bile başkalarının itirazı olur. Yani bu biraz tuhaf bir mekanizma. Kaldı ki bize şu deniyor: "Yani yeterince sivil toplum kuruluşları yoktu." Ama mevcut düzenlemede bu var aslında. Birtakım kurumları tadat ettikten sonra diyor ki: "Başbakan tarafından belirlenecek diğer Hükûmet temsilcileri ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri kamu görevlilerinden oluşur." Yani Başbakan istediği kadar sivil toplum kuruluşu temsilcisini mevcut düzenlemede bu konseye katabilir aslında. İsterse sayısını 57'yi 60'a çıkarabilir, hiçbir engel yok. Yani bu ihtiyacı karşılayacak bir maddeniz var aslında elinizde ama bunu uygulamıyorsunuz çünkü belli kurumların buraya çağrılması istenmiyor, bazı kurumların çağrılması istenmiyor. Özellikle emek kesiminden bazı kurumların çağrılmasının istenmediği çok açık.
Şimdi, yani 57 üyeye çıkmak buna zenginlik mi katacak, hantallaştıracak mı, o da ayrı bir mesele. Ama yani bütün mesele niyet meselesi. Yani bu, hakikaten çalışılmak istenen bir şey mi?
Şimdi, bu maddede ilginç bir şey de var. Madde 2'nin (5)'inci fıkrasında "Başbakanın toplantılara katılamaması hâlinde görevlendireceği bir bakan toplantılara başkanlık eder." Buna MEMUR-SEN de değindi. Şimdi, bakınız, "bir bakan" dediğiniz zaman, bir kere başbakan yardımcısı giremez, söyleyeyim, böyle yazarsanız. Çünkü zaten Hükûmetin yaptığı son Hükûmet değişikliğinde, 2011'de Başbakan yardımcılarını tanımlarken çok büyük bir hata yapmıştır. Anayasa çok net olarak şöyle tanımlıyor: "madde 109- Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlardan kurulur." diyor. Mevcut başbakan yardımcıları devlet bakanı statüsünü yitirdikleri için, o verilmediği için onlara bakan sayılmıyorlar aslında. Tuhaf bir yapı var, aslında Anayasa'ya aykırı bir yapı var. Şimdi siz bunu böyle çıkarırsanız başbakan yardımcıları katılamaz. Oysa buraya başbakan yardımcısının katılması daha doğru bir tutum olurdu. Kaldı ki bakanı da belirlemek lazım. Bence Kalkınma Bakanını buraya yazmak, zikretmek gerekir çünkü planlamadan sorumlu bakan esas olarak burada, sizin bir bakanınız yani burada ismen yazılmalıdır diye düşünüyorum ki bir karışıklık olmasın. Daha ilgisiz bir bakan tarafından, o gün onun işi çıktı, bilmem ne, Eğitim Bakanı gelmesin mesela, yani onun da planlaması falan var da yani bu başka bir şey.
Şimdi, üçüncüsü, bu konseyin görev ve yetkileri meselesi. Konseyin görev ve yetkileri bir kere çok özet geçilmiş mevcut düzenlemeye göre. 3 fıkrada sayılmış, bu çok yetersiz. Burada, mesela, mevcut düzenlemede, yetkiler arasında var olan çalışma kurulları kurulabilmesi imkânı artık kalkmıştır. Bu şunu gösteriyor: Ekonomik ve Sosyal Konsey altı ayda bir toplanır -inşallah toplanır- bir kuruluş ama toplantı gününde sadece var, sürekliliği yok. Hâlbuki çalışma kurulları sürekliliği sağlar, o altı aylık ara boşluklarda onlar çalışır, hazırlar vesaire. Bu sürekliliği ortadan kaldıran anlık fotoğraflar, film yok yani fotoğraf var, günlük şeyler. Yani daha çok oraya doğru eğilen bir şey. Dolayısıyla bu önemli bir sakınca diye düşünüyorum.
Bir başka şey, konsey mevcut durumda Türkiye-AB KİK Komisyonunun üyelerini belirleyebilirken yeni tasarıyla bu divana bırakılmış. Bunu aslında bir geri gidiş olarak görüyorum, merkezleşme yönünde bir uygulama olarak görüyorum. Yani bunun eskiden olduğu gibi konsey tarafından belirlenmesi daha doğru olurdu.
Madde 4'te "Başkanlık Divanı" ki bu "Başkanlık Divanı ve yetkileri" biçiminde düzenlenmeliydi bu maddenin başlığı çünkü konseyi iki ayrı maddede düzenledik: Bir, oluşumu; iki, görevleri, yetkileri. Burada da "Başkanlık Divanı ve yetkileri" olmalıydı. Şimdi, burada mesela çok garip olan bir şey, bir oylama usulü belirleniyor. Şimdi, bu istişari bir kurul. Ne oylaması, ne yani, nasıl bir şey bu? Yani hatta öyle belirlenmiş ki "Eşitlik durumunda Başkanın olduğu taraf..." falan. Bu tür bir mekanizmaya gerek yok, bu bir istişari şeydir. Sonuçta yani kararları bağlayıcı değil zaten. Böyle bir şeyin... Orada bir çekişme mi olacak? Yani buna gerek yok. Yani işi kolaylaştırın, yani burada karar verecekse de bunu istişareyle, iknayla falan vermesi esas olmalıdır.
Şimdi, beşincisi, bu konsey toplantılarında, tamam, sayıyı 4'ten 2'ye düşürdük, yani en azından 2 olsun da yeter ki toplansın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Hocam, bir dakika.
İkinci on dakikaya başlıyoruz, on dakika doldu yani.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Tamam, on beşte bitiririm.
Şimdi, toplantı gündemi Başkanlık Divanınca belirleniyor. Gündem belirlemede sivil temsilcilerin çağrılması vardı mevcut düzenlemede, o kalkıyor. Yani bu bir eksiklik. Gündem belirlemede sivil toplum kuruluşlarının bir katkısı olabilirdi, şimdi yok.
Altıncısı, bu yönetmelik, biraz önce değindim, yarı mamul yasa meselesi, çok keyfîliğe açık, üstelik süre sınırı yok, daha önemlisi. Mevcut 4641'de de yönetmeliğe bir atıf vardı ama "Üç ay içinde çıkar." diyordu. Şimdi, ben korkuyorum, korkmakta haklıyım. Beş yıldır toplanmayan Ekonomik ve Sosyal Konseyin yönetmeliği de beş yıl sonra çıkarılsa ne olacak? Yani dolayısıyla buraya mutlaka bir süre sınırı koymalısınız, üç ay değil, üç ay için yönetmelik çıksın ki bari 2015'te ilk şeyini siftah yapabilsin, toplantı siftahı.
Yedincisi, bu geçici madde 1, buna MEMUR-SEN de değindi. Yani, bakınız, bu geçici madde 1'le şöyle bir şey yapıyorsunuz: Bir taraftan Türkiye-AB KİK üyelerinin görevini hemen sona erdiriyorsunuz -demek ki orada da paralel falan var herhâlde- ve divana bırakmıyorsunuz. Birden bire Başbakan bunu -yani Komite Başkanı- belirliyor. Yani düşünebiliyor musunuz? Konsey belirlerken divana bıraktınız, şimdi de divandan da Başbakana bırakıyorsunuz, Başkana bırakıyorsunuz, tek kişiye bırakıyorsunuz yani. İnanılmaz bir şey. Bu üç ayda çıkarın yönetmeliği, üç ay sonra toplansın, üç ay sonra değiştirsin, ne kaybedeceğiz? Dolayısıyla bunu anlamak da zor.
Son olarak şunu söyleyeyim: Bu tasarı önümüze Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla gelmiştir. Bugün Başbakan Sayın Davutoğlu'dur. Dolayısıyla Hükûmet değişmiştir. Dolayısıyla burada bir fırsat vardır. Meclis Başkanlığımız bu tasarıyı tekrar Bakanlar Kuruluna geri göndersin ve yeni Başbakan ve kabinenin imzasıyla önümüze tekrar bu düzeltmeler yapılarak gelsin diye temenni ediyorum.
Teşekkür ederim.