KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, Değerli Bakanım; tabii, Soma'yla ilgili yaşananlar, Ermenek'te yaşananlar, diğer maden ocaklarında yaşananlar Türkiye'deki maden ocaklarındaki çalışmaların yeniden bir düzenlemeye tabi tutulmasını bir ihtiyaç hâline getirdi. Tabii, burada asıl amaç çalışanların ekonomik yöndeki zararlarının dışında iş sağlığı ve iş güvenliğiydi. Ama yapılan yasal düzenlemelerle görüyoruz ki ikinci kısmı daha ağırlık kazandı yani çalışanların gelirleri, gelirlerindeki kıdemleri gibi konular daha öncelikli hâl aldı. Aslında yasayla bizim söylemek istediğimiz veya hepimizin ortak noktada buluştuğu, bu kazaların bir daha yaşanmaması. Yani Almanya'da bu kaza olmuyor ise, Avustralya'da, Amerika'da bu kaza olmuyor ise o zaman Türkiye'de olmasının ne anlam ifade ettiğini hepimiz merak etmeye başladık. Bütün otorite, bütün bu konuyla ilgili bilgi sahibi olan kişilerin söylediği bir tek şey var: Türkiye'de yaşanan maden kazalarının en kolay önlenebilir kazalar olduğunu söylüyorlar. Yeniden bir şeyi keşfetmenin, yeniden bir yasa yapmanın ötesinde, gelişmiş ülkelerde bu maden kazaları nasıl önlenmiş, evdeki ailesi kocasını işe gönderirken aklından "Acaba bugün madenden geri gelir mi, gelmez mi?" düşüncesini nasıl atmış, bunları incelemekte yarar var.

Tabii ki verdiğim iki tane kanun teklifinde, birisini çok önemsiyorum, siz eğer çalışma koşullarında son derece tehlikeli olan bu yerlerdeki çalışmayı, eğitimini ilkokuldan başlamaz iseniz -yani ilkokulda bürokrat çıkacaktır okuyan, orada daha sınıflama yoktur, iş adamı çıkacaktır, işçi çıkacaktır- siz burada ilkokuldan iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili çocuklarımızın kafasına o bareti giyme alışkanlığından oradaki kurallara uyma alışkanlığına kadar veremez iseniz üniversitede vereceğiniz iş sağlığı ve iş güvenliği dersinin hiçbir işe yaramadığını hep beraber görebiliriz. Temel eğitime kadar iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili gelecek yıları düşünüyor isek bunu muhakkak ki koymamız gerekli.

İkincisi ise, tasarıda üretim zorlaması var. Yani üretim zorlaması neyi ifade ediyor? Bir işçi yer altında ne kadar maden çıkarır ise kol gücüyle, mekanik veya başka bir usulde ne kadar maden çıkarır ise üretim zorlamasına girer? Falanca sektörde kişi başına şu kadar üretim yapılır ise normal bir üretimdir ama şu kadar üretim yapılır ise bu anormal bir üretimdir denilebilecek koşulları nasıl sıralayacağız? Burada, yasada diyoruz ki: Üretim zorlaması olduğunda bu tespit edilir ise yani siz Ermenek'te veya Soma'da, Işıklarda, Eynez'de 700 kişi çalışıyor ise 700 kişi başına düşen mekanize çalışılan bir ayakta 2 bin kiloyu veya 1,5 tonu veya 1 tonu mu örnek alacaksınız? Bu işletme ay sonunda, hafta sonunda 700 işçisi çarpı 1 tondan şu kadar çıkardığında burada üretim zorlaması yoktur mu diyeceksiniz? Bu yasayı yönetmelikle nasıl düzenleyeceksiniz? Bu çok önemli.

Koşulları eğer teknolojiye doğru kaydırır iseniz üretim artışının hiçbir mahzuru yok, Türkiye'nin lehine gelişen bir olay olarak görmek gerekli üretim artışını. Bilgilerim yanıltmıyor ise, kaynaklar doğru ise Türkiye'de maden işlerinde çalışan 50 bin işçinin ürettiği 63 milyon tonluk kömür var. Yine bilgilerim beni yanıltmıyor, okuduklarım doğru ise Avustralya'da 50 bin maden işçisi 563 milyon ton kömür üretimi. Yani Avustralya'daki maden işçisi benim işçimden 9 kat fazla üretim yapabiliyor ise tabii ki sanayicinin, üretenin ve Türkiye'deki elektriğine kadar her konuda daha ucuz bir hammaddeyle karşı karşıya kalmış oluruz. Devlet olarak, iktidar olarak muhakkak ki zor şartlarda çalışan maden işçileriyle veya madeni çalıştıranlarla veya TKİ'yle ilgili burada tedbir almak zorundayız. En zor sermaye, en zor para bulunan, kredi bulunan sektörlerden biridir maden sektörü. Ortak aklı kullanmak gerekli.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, benim Hasan Bey'e...

BAŞKAN - Tabii, buyurun Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Sağ olsun, bütün arkadaşlar katkı amaçla konuşuyorlar, çok teşekkür ediyorum.

Buradaki üretim zorlamasından bizim kastımız, tabii, bu konunun büyük bölümü, bildiğiniz gibi Maden Genel Müdürlüğü, Enerji Bakanlığıyla ilgili ama bir planlamadan bahsediyoruz. Bu planları sunmak zorunda ilgili bakanlığa işletmeci ve bu planın üzerindeki bir üretim zorlaması ki siz Soma örneğini verdiniz, benzer. Bu planın aşılması hâlinde eğer yeni bir üretim aracı devreye girmişse, daha çok üretim söz konusu ise...

HASAN ÖREN (Manisa) - Tabii, tabii, orada bir problem yok.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - ...yeni bir plan sunacak. O plan dâhilinde üretimin gerçekleştirilmesini kastediyoruz yani.

HASAN ÖREN (Manisa) - Neyi değiştiriyor Sayın Bakan? Soma'da bu planlar yapılıp, yer üstünde bu planlar yapılıp bu statüde veriliyordu yani hiçbir madende plan yapılmadan, projeler sunulmadan, aşağıda maden kazıları yapılmıyor ki ayaklarda. Bunlar yapıldığı hâlde bunlar ihmal edilebilir yasalar olarak görüldüğünden dolayı farklı bir şeye gitmeye çalışıyoruz. Yani Türkiye'de eğer bu kazaları önleyici ciddi tedbirler almaz isek burada biraz evvel de söyledim yani burada yeniden bir şey keşfetme durumunda değiliz. Dışarıdaki örnekleri var. Dışarıdaki örneklerine baktığımızda da hangi tedbirleri aldığı çok sistematik olarak belli.

En önemli konu da, yani bu çalışmalarla ilgili, bakın, Soma'da 301 insanımız vefat ettiğinde, hayatını kaybettiğinde eğer biz orada aşağıda bir kamera sistemi olsaydı, saatlerce, havayı ters mi çevirelim, işçimiz nerededir, hangi ayakta sıkıştı kaldı diye hiç merak etmezdik. Dakikasında yer üstünden orayı görebilirdik. Yani denizin binlerce metre altında kamerayla çekimler yapılabiliyor ise, bütün işletmelerin, yer üstündeki işletmelerin hepsinde kamera sistemiyle insanlar fabrikalarının her bölümünü denetleyebiliyor ise ve denetime açabiliyor ise neden yer altı madenlerinde kamera sistemi getirilmez? Yani herhâlde teknolojinin buna yetmediğini söylemek çok da bizi kurtarır bir durum olmaz diye düşünüyorum.

BAŞKAN - Sadece kamera sistemi de değil herhâlde, değil mi?

HASAN ÖREN (Manisa) - Yani kamera sistemi, bu çoğaltılabilir veya bu zenginleştirilebilir ama hangi ayakta? Biz şimdi kuyunun içerisinde iğne aradık. Soma Komisyonu üyesi olarak girilmeyecek yerlere, girmememiz gerekli olan yerlere gittik, belki hayatımız tehlikeye attık. Hiç önemli değil ama sistem kurulmuş olsaydı bugün aylarca, altı ay, yedi aydır bunun neden çıktığını, nereden çıktığını, nasıl çıktığını konuşmayacaktık, bu işle ilgili hangi tedbirsizlikten dolayı kaynaklandığını bulup ve bu işin de ciddi raporunu hazırlayıp gelecekteki kazaların olmamasıyla ilgili tedbir alacaktık.

Burada yapılacak olan bir tek şey var: Ciddi, birbirimizle ortak aklı kullanarak, gelecekte bu insanların yaşamları... Yaşamın dışındaki her şeyi halledebiliriz, eksik kalır, fazla kalır, ödememiştir, ödemiştir ama insan yaşamı sona erdikten sonra geriye gelmesinin mümkün olmadığını hepimiz görüyoruz. 301 insanın acısını yaşamayan hangi siyasi partiden olursa olsun bir tane insan olabilir mi? Hepimiz orada o acıları yaşadık. Bunun yaşanmamasıyla ilgili lütfen muhalefetin de ikazlarını, muhalefetin de sözünü biraz daha dinleyelim, biraz daha ortak aklı kullanarak bundan sonra yaşanacak kazaların önüne geçmenin koşullarını yaratmaya çalışalım.

Hepinize teşekkür ederim.