KOMİSYON KONUŞMASI

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Başkanım, teşekkür ediyorum.

Gerçekten tüm Komisyon üyelerimizin kaygılarını aynen bizim de paylaştığımızı belirteyim. Her birinin katkısı olmuştur, sonsuz teşekkür ediyorum.

Genelde sırası üzerine değil ama bütün Komisyon üyelerimizin beğendikleri, değindikleri noktalar hakkında açıklama yapmak isterim.

Özel üniversite kurulması Anayasa'yla mümkün değil ancak bir Anayasa değişikliği yapılması doğrultusunda bir çalışma var. Yükseköğretim Kurulu "Bu olursa faydalı olur." dedi. Bizim Hükûmet programımızda da vardı özel üniversite yolunu açacağız diye ama anayasal bir değişikliği gerektirdiğinden dolayısıyla partilerimizin desteğini bekliyoruz. Aradaki fark nedir? Vakıf üniversitesi kâr amacı gütmez, bir mal varlığı vardır, o mal varlığı amaca tahsis edilmiştir, vakfın kuruluş amacına. Eğitim ise nedir? Yükseköğretim Kurulu Türkiye'yi 3 bölgeye ayırdı. A grubu bölgesi İstanbul'a yöneliktir ki eğer bir vakıf burada eğitim kuruluşu kurmak istiyorsa mal varlığının en az 150 milyon olması gerekir. B bölgesi İstanbul dışındaki diğer büyük şehirlere yöneliktir, mal varlığının en az 100 milyon olması gerekmektedir. Diğer illerde üniversite kurmak istiyorsa 75 milyon TL olması gereklidir. Dolayısıyla, vakıf da bizim medeniyetimize has bir unsur. Başka yerlerde var mıdır? Hayra yönelik vardır ama vakıf medeniyeti deriz. Nedir o? İnsana hizmet etmek karşılık beklemeden. Nedir bunun karşılığı da? Sonuçta hepimiz iki kapılı bir handayız, öbür tarafa yüz akıyla ulaşabilmenin şartı buradaki insanların rızasını kazanmaktan geçiyor, hizmet etmekten geçiyor, "Allah razı olsun, teşekkür ediyoruz, bizim sıkıntılarımızı, ihtiyacımızı giderdiniz." demelerinden geçiyor. Bu da her alanda verilebilir, bunlar da eğitim alanında verilenlerden.

Devlet bugüne kadar tüm vakıf üniversitelerine destek verdi. Bir ara bütün hepsinin listesi vardı yani Koç, Sabancı, Başkent; diğer bütün üniversitelere, hepsine vermiştir, bir oranda ama hepsine vermiştir, bunu belirteyim.

Yine, hocamızın dediği gibi beş yıl sonra veya belli bir süre sonra bilgi unutuluyor, bilgi unutuluyor ama ufuk açıklığı hiçbir zaman kapanmıyor. Bizler de üniversiteyi bitireli bilmem kaç yıl oldu ama yine de olaylara bakış açılarımız, değerlendirmemiz o geçmiş birikimimizin üzerine devam ediyor. Dolayısıyla, mümkün olduğu kadar evlatlarımıza "Bu alanı bitirirseniz bu alanda iş bulursunuz." değil de üniversiteye giderseniz evrensel, "universal" bir bakış açısına sahip olursunuz. Sadece kendi baktığınız açının değil, başkalarının bakış açısının da doğru olabileceği gerçeğini kabul etmenizi ister, dolayısıyla bu faydalıdır diye düşünüyorum.

Gerçekten bazı üniversitelerde... Çankırı Karatekin Üniversitesini söyleyeyim. Rektörünün bana gönderdiği bilgilere göre bazı bölümleri, tek bir öğrenci bile tercih etmemiş. Hocamın aynen doğal seleksiyon dediği gibi, gerçekten tek bir öğrenci bile tercih etmemiş bölümü ama bazı öğrenciler var ki, Çankırı da dâhil olmak üzere yüzde 99 doluluk oranı var. Dolayısıyla, bir şekilde... Bu nedendir? Tabii, vatandaş bunu seçerken, öğrencimiz bunu seçerken muhtemelen geleceğe yönelik beklentisini karşılıyor mu, karşılamıyor mu, istihdam imkânı var mı, yok mu, bunları alarak yapıyoruz. Burada bilinçli bir tercihe ulaşmış olmak da bence Türkiye'nin geldiği olumlu bir aşamadır diye düşünüyorum.

Yine, Yükseköğretim Kurulumuza gerçekten güveniyoruz. Denetlemeyle ilgili mevzuat değişikliğini sizlerin de desteğiyle yaptık. Kesinlikle bütün kaygılarınıza katılıyoruz, birçok üniversitenin böyle sıkıntıya girdiğini de biliyoruz. Vakıf üniversitesi değil de özel üniversite zihniyetiyle çalışmaya başladığını gördüğümüzden bazı üniversitelerin yönetimine de Yükseköğretim Kurulunun el koyduğunu da biliyoruz ama inanıyoruz ki son iki yıldan sonra, yasal değişiklik yapıldıktan sonra çok daha yasaya uygun, hukuk devleti içerisinde gereken denetimi Yükseköğretim Kurulumuz da yapacak. Biz şeffaflık istiyoruz yani hangi yapı olursa olsun şeffaflık istiyoruz yani görünmesini istiyoruz, topluma açık olmasını istiyoruz ki topluma bir tehdit unsuru oluşmasın. Bunun dışına çıkanlara ise hukuk devletinin gereğini yapacağını düşünüyoruz.

Yine, bir başka konuşmada "FETÖ temizliği yapılmadı." denildi. Gerçekten biz de yüzde 100 yapıldı demiyoruz ama zor bir süreçten geçiyoruz çünkü her birimizin çevresinden bildiği var. Bazıları olmayanlar da olabiliyor ama herkesten katkı bekliyoruz. Bu, hepimize bir tehdit, uluslararası bir tehdit yani herkes de biliyor ki dışarıda olan bir yapının içeriye sirayet etmiş hâli.

"Maarif Vakfıyla ilgili bir bilgi verilirse..." denildi. 82 ülkede Maarif Vakfı temasa geçti, 38 ülkede direktör atadı, 11 ülkede 76 okulu FETÖ'den devraldı, 8.521 öğrenciye şu anda eğitim veriyor. Bu ülkeler Gine, Somali, Sudan, Kongo, Mali, Moritanya, Nijer, Tunus, Senegal ve Çad. 11 ülkede de yeni okul açtı, bazılarını FETÖ'den aldı, bazıları da FETÖ varken kendisinin açmış olduğu okullardan. Burada 31 okul, 1.179 öğrenciye yine eğitim veriyor. Bunların dışında toplam 26 ülkede de FETÖ'ye ait okulların devralınması hususunda da protokol süreci devam ediyor. Geçen hafta Afganistan'a gitmiştim, 12 okul, 3 tane de dershanenin alınması doğrultusunda bakanlıklar arasında bir protokol, bir mutabakat zaptını imzaladık, dolayısıyla çok yakın bir zamanda Afganistan'daki okulların devri de devam edecek.

Yine, bir başka husus: "Paran kadar eğitim." Çok net söylüyorum, "paran kadar eğitim" denilirken -bunu basından ben de takip ediyorum- muhtemelen şöyle düşünülüyor: "Özel okullar çok daha kaliteli, dolayısıyla özel okullara gidebilmek için paranız olması lazım, paranız yoksa o hâlde siz kaliteli eğitimden çok daha uzaksınız." Ama gerçekten Türkiye'de çok saygın da bir okul zincirinin sahibinin söylediğini aktarmak isterim. "Sayın Bakanım, en iyi öğretmenler sizde, en iyi öğrenciler de sizde ama sizlerle bizler arasındaki tek fark..." Aslında PISA'ya da bakın yani Türkiye'nin en çok eleştirildiğine, PISA'da da devlet okullarının daha başarılı olduğu kabul edilir. Dolayısıyla, "Özel okullar başarılıdır, devlet okulları başarısızdır." sözünü birisi söylüyor, biz doğru değildir diyoruz ama yine o bildiğini söylüyor. Buradan da diyoruz ki: Alternatif gerçeklik çıktı. Nedir gerçek? Bir tane olur, alternatif gerçeklik olmaz ki, bir doğrumuz vardır. Dolayısıyla, herkes bazen kendi yalanına inanıyor veya gerçek olmayan ifadeye, onu da tekrar ediyor diyorum. Devlet okullarımız kalitelidir, niteliklidir ve ücretsizdir, aksine kitaplarını ücretsiz veriyoruz, taşıma ücretini eğer taşımalı kapsamdaysa ücretsiz olarak taşıyoruz, öğlen yemeğini de ücretsiz olarak veriyoruz. Annelerimize diyoruz ki: Lütfen evlatlarınızı okula gönderin. Eğer düzenli olarak okula gönderirseniz şartlı eğitim yardımı kapsamında, anaokulu, okul öncesi eğitimi de dâhil olmak üzere kız çocuklarınızı ve erkek çocuklarınızı gönderirseniz erkek çocuklarınız için 35 lira, kız çocuklarınız için 40 lira. Eğer liseye gönderirseniz erkek çocuklarınız için 50 lira, kız çocuklarınız için 60 lira sizin hesabınıza para yatırıyoruz diyoruz. Bu uygulama başladığından bu yana 6 milyar TL'yi annelerimizin hesabına yatırdık. Niçin? Çünkü kaliteli bir eğitim için evlatlarımızın düzenli olarak okula gitmesi lazım. Bu düzenli okula gitmeyi sağlamada da annelerin desteğinin gerekmesi lazım. Gerçekten bu şartlı eğitim yardımıyla çok şeyi başardık diye düşünüyorum.

Daha önce de söyledim, bu kaldırdığımız TEOG sınavında Erciş'te 26'nın üzerinde birinci var, Tatvan'da 26'nın üzerinde birinci var; Bodrum'a da bakın, İstanbul'un Beyoğlu'na da bakın o orana erişmemiştir. Türkiye'nin dört bir tarafında hem tıp fakültesine hem hukuk fakültesine girebiliyorsa hem TEOG'dan birinciler çıkabiliyorsa fırsat eşitliğini sağladık diye düşünüyorum. Hep onu örnek veriyorum, Muş'un Varto ilçesinden iki kız kardeş birer yıl arayla TEOG'da birinci oldu, şimdi Bahçeşehir Okullarında okuyor, nitelikli olarak. Bir başka, Tunceli Çemişgezek'ten Mahir diye bir evladımız, TEOG'da birinci oldu şimdi Robert Kolejde okuyor. Muhakkak evladımızın birinci olmasıyla da alakalı. Allah için Türkiye'de epey bir mesafe alındığını söylemek isterim.

Bakın, en son OECD'nin yeni bir verisi, son on yılda -girilirse internet sitesinde de görülebilir- ülkelerin millî gelirindeki artışta. 2007 ila 2017 arası son çeyreğe kadar olan, bakın Türkiye birinci. Bunun dışında, Finlandiya'yı bazen verirler, Finlandiya geriye gitmiş. Oraya İtalya'yla ilgili bir not koymuş (...)x Yani "İtalya krize girmeden önceki seviyeyi dahi yakalayamayan ülkelerden birkaçıdır." diyor. Ne zaman kriz oldu? 2008'de oldu. İtalya, on yıla yakın süre geçti hâlâ 2008'den öncesini yakalayamadı. Buna Kore Büyükelçisi "İsmet Bey, yani gerçekten bu başarı eğitimsiz olmaz." dedi. Bizim amacımız ne peki, kaygımız ne? Daha iyi yapalım. Biz bunu yeterli görmüyoruz. Sizlerin de katkısıyla... Bunu canıgönülden söylüyorum. İnanın ki bazen de üzülüyorum da, hep de aynı şeyi söylüyorum: Solomon Adaları'nın yerlileri varmış -birçokları da yazıyor- ne yapar Solomon Adaları'nın yerlileri? Şimdi, bir arazi, ormanlık arazi tarıma açmak istiyor. Tarıma açmak istenildiği zaman ağaçları kesmezlermiş. Ağacın yanına halka olup giderlermiş, ağaca kötü söz söylerlermiş. Ağaç bir iki ay sonra kendiliğinden kururmuş. Eğer siz Türkiye'deki eğitimin hep böyle olduğunu derseniz...

Evlatlarınıza bir bakın, sizden daha çok öz güveni var değil mi? Sayın Balbay, evlatlarınızın çok daha öz güveni var, gördüm. Eğitim insana öz güven kazandırır, eğitim kendinizi ifade etmenizi ister. Evlatlarımız bizden çok daha fazla kendini iyi ifade edebiliyor. Eğitim, teknolojiyi çok iyi kullanabilmeyi; tabii bunun yanında üretebilmeyi de... Biraz önce hocam söyledi, bakın 6G'yle ilgili patent başvurusunda bulunduk -o üretim bölümüne girer- ama ben dahi, iki üniversite bitirmişim, iki yüksek lisans yapmışım, doktora yapmışım, Avrupa'yı görmüşüm, yurtdışında okumuşum ama şunda bile hâlâ bir sıkıntı olduğunda oğluma veriyorum "Oğlum şu bilgisayara bir bakar mısın, buna bir bakar mısın?" diye. Bu buradan neye geliyor? Evlatlarımızın teknoloji kullanımı konusunda bizden çok daha iyi olduğunu söylüyorum. Dolayısıyla, eğitimimiz kesinlikle daha iyi ama hedefimiz ne? Şimdi, satın alma gücü paritesi bakımından... Çünkü eğitimin amacı üretmek, eğitimin amacı sadece sınavda bir şey yapmak değil, üretip bu ülkenin insanlarını daha refah içerisinde yaşatmak, bu ülkeyi kalkındırmak. Şimdi, satın alma gücü paritesi bakımından dünyanın 13'üncü ülkesiyiz. Yeter mi? Bir de projeksiyon yapıyorlar yani diyorlar ki "2030'da ne olabilir, 2050'de ne olabilir?" diye. O projeksiyonlardan hiçbirisinde, okuyanlar bilir ki "Türkiye daha geriye gidecektir." diyen yok. 2050 yılındaki sıralama şöyle: İngiltere, Türkiye, bizden sonra Fransa geliyor. İtalya'yı 2030'un önünde geçeceğimiz söyleniyor.

Dolayısıyla, iyi bir yoldayız, bunu eğitimimize borçluyuz ama daha iyisini yapmamız lazım, biz de onun için şey ediyoruz. Yapıcı eleştirilerse başımız gözümüz üzerine ama "Yapamazsın..." Bu futbolda da öyledir, "Çık aslanım, kazanırsın." derseniz kazanır, "Evladım sen bunu yaparsın." derseniz yapar. Ama "Ne öğretiyoruz, ne öğretebiliyoruz, okuduğunu anlamıyor." nerede olmuş böyle şey? Okuduğunu anlamayan bir toplumun işçileri bunu üretemez, okuduğunu anlayamayan bir ülkenin işçilerin ihracatı 36 milyar dolardan 159 milyar dolara çıkmaz. Dolayısıyla, bir cümleyi alıyorlar... Bunu daha önce de söyledim, 2016 yılı UNDP Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın İnsani Gelişmişlik Raporu'nda Amerika'daki okuryazar olmayanlar -fonksiyonel olarak, oradaki o kelimeyi de ekleyeyim- 32 milyon diyor. Amerika'da fonksiyonel olarak 32 milyon okuryazar olmayan var, İngiltere'de 8 milyon okuryazar olmayan var. Dolayısıyla, bu tip eleştiriler her ülkede olabilir.

Son olarak şunu söylerim hep, her gittiğim yerde de söylüyorum: Bakın, 1939'da Hasan Ali Yücel Millî Eğitim Bakanımız, en uzun süre Millî Eğitim Bakanlığı yapmıştır. Diyor ki Hasan Ali Yücel 1939'da Birinci Millî Eğitim Şûrası'nda: "Ortaokul öğretmenleri ilkokuldan gelen öğrencilerin şu veya bu yönden eksikliğinden şikâyet ediyorlar, lise öğretmenlerimiz ortaokuldan gelen öğrencilerden şikâyet ediyor, üniversite hocalarımız liseden gelenlerin eksikliklerini belirtiyor, üniversiteden mezun olanlardan da hayat şikâyetçi. O hâlde ne yapalım ki eğitim kurumlarımızın her birisi diğeriyle bağlantılı olsun da bu eksiklikler giderilsin." Son olarak ne diyor? "Müfredatı güncelleyelim, çağa uygun hâle getirelim." On yıl sonra, 1949'da Tahsin Banguoğlu, Cumhuriyet Halk Partisinin son Millî Eğitim Bakanı -ondan sonra 50'ye, Menderes dönemine geçecek- diyor ki şûra kararlarında: "Bizim evlatlarımıza öğretmiş olduğumuz hususların hayatla alakası yoktur, gereksiz, lüzumsuz şeyleri evlatlarımıza öğretiyoruz. Dolayısıyla da müfredatı güncellememiz gerekir." Eğer bu iki açıklamaya da, birine 39, birine 49 demeseydim; birine Hasan Ali Yücel, diğerine Tahsin Banguoğlu demeseydim bugünkü yapılan eleştiriyle aynıydı. Dolayısıyla, "Eğitim eleştirisiz olmaz." sözünü buradan söylüyorum. Bugün bu eleştiriyi yapanlar -"Aa bugünü yansıtıyor."- bilin ki on yıl sonra da aynısını yapacaklardır, yirmi yıl sonra da aynısını yapacaklar ama buradan diyeyim ki Türkiye iyi bir yolda gidiyor. Daha iyisi olması için de işte gayretlerimiz... Onun için diyoruz ki üniversitelerimizin sayısını artıralım, daha iyi nitelikli okullara evlatlarımızı kavuşturalım. Geniş, kapsayıcı bir bakış açısı olsun diye düşünüyorum.

Soruşturmalarla ilgili, Yüksek Öğretim Kurulu mutlaka bir yazılı cevabını sayın vekilimize iletecektir diyorum. Tekrar, vermiş olduğunuz bütün değerlendirmeler için sonsuz teşekkür ediyorum.

Özür diliyorum, belki bu cümleyle... Oktay Sinanoğlu, mekânı cennet olsun... Türkiye'de sadece bugün değil eğitim eskiden de iyiydi onu söyleyeyim. Ama sadece Dünya Bankasının 2005 yılı raporunda -ancak 2005 yılı raporundaki veriler muhtemelen daha önce alınmıştır- "Türkiye'de eğitim iyidir ama çok azınlık bir kesime eğitim veriliyor." deniliyor. Buradan Oktay Sinanoğlu'na geçiyorum. Oktay Sinanoğlu burada liseyi bitiriyor, Amerika'ya gidiyor, üniversite üçüncü sınıftan başlıyor. Oktay Sinanoğlu'nun şu cümlesi esastır: "Türkiye'de bırakın, hazırlığı yabancı dil olarak vermeyin, matematik verin. Eğer illa bir hazırlık yapacaksanız matematik yapın. Öğrencilerin ihtiyacı olan, ufkunu açan, geleceğe daha sağlam düşüncelerle bakabilmeleri için matematik." Matematiğin önemini hocamız da söyledi ben de söylüyorum. Gerçekten matematik çok şeyin temelidir.