KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; ben de Adana Milletvekilimiz Sayın Murat Bozlak'a Allah'tan rahmet diliyorum. Ailesine ve HDP Grubuna bir kez daha sabır ve başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetin getirmiş olduğu iş sağlığı ve güvenliği kanun tasarısıyla ilgili bir görüşme gerçekleştireceğiz. Ben de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bu konuya ilişkin olarak 28 Kasım 2014 tarihinde vermiş olduğumuz kanun teklifinin neleri getirdiğini, orada neleri getirmek istediğimizi anlatmak için huzurunuzdayım. Yine, Cumhuriyet Halk Partili birçok milletvekili arkadaşımızın iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili çok sayıda kanun teklifi vardır. İş sağlığı ve güvenliği deyince son derece titizlenen bir konu akla gelir. Cumhuriyet Halk Partisinin son derece dikkat ettiği, titizlendiği -esasen bütün toplumun üzerinde dikkatle durması gereken- bir konu akla gelir iş sağlığı ve güvenliği deyince.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 20 Haziran 2012 tarihinde 6331 sayıyla kabul edildi. O tarihteki görüşmeleri hatırlıyorum. 6331 sayılı Kanun'un ne kadar ileri, modern bir kanun olduğu diğer ülkelerde, gelişmiş ülkelerde örnekleri bulunan uygulamaların Türkiye'ye nasıl getirildiği o tarihteki Türkiye Büyük Millet Meclisi görüşmelerinde kapsamlı bir şekilde açıklandı. Ancak, sonra yaşadığımız acı olaylar, facialar o zaman büyük iddialarla getirilen bu kanunun iş sağlığı ve güvenliği konusunda ne kadar yetersiz olduğunu gözlerimizin önüne koydu.

İş sağlığı ve güvenliği kavramı insanlığın uzun mücadeleler sonunda ulaştığı bir kavramdır. 19'uncu yüzyıldaki Sanayi Devrimi insanlığın yaşadığı en büyük devrimlerden birisidir ve Sanayi Devrimi'nin en doğal sonucu, en temel sonucu işçi sınıfının doğması olmuştur. 19'uncu yüzyılın en büyük sosyolojik olayı işçi sınıfının doğmasıdır. Ve o tarihten bu yana işçi sınıfı, emekçi sınıf, çalışanlar sadece Türkiye'de değil bütün dünyada siyasetin temel belirleyicisi olan sınıflardan birisi olmuştur ve iş sağlığı ve güvenliği kavramı gerçekten 19'uncu yüzyılda yani işçi sınıfının doğduğu tarihten bu yana verilen uzun mücadeleler sonucunda ulaşılan bir kavram olmuştur.

Bugün, gelişmiş ülkelerin, modern demokrasilerin, ileri demokrasilerin hiçbirisinde bu kavram etrafında bir tartışma mevcut değildir ve iş sağlığı ve güvenliği kavramı bu ülkelerde en iyi şekilde uygulanmaktadır. Bu ülkelerde hiç mi iş kazası olmuyor? Elbette oluyor ama istatistiklere baktığımızda bu ülkelerdeki iş kazalarının, bu iş kazaları sonucu meydana gelen ölümlerin son derece az olduğu, minimum seviyede olduğu görülecektir. Türkiye'ye baktığımızda, tablonun çok vahim olduğunu görüyoruz. Türkiye, OECD ülkeleri arasında ölümlü iş kazaları açısından 2'nci sıradadır, bu son derece kötü bir seviyedir. Avrupa ülkeleri arasında ise Türkiye maalesef 1'inci sırada yer almaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütünün verileri son on yılda Türkiye'de yaşanan ölümlü iş kazalarının diğer ülkelerin çok çok ilerisinde olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle yer altı maden işletmeciliğinde meydana gelen kazalar açısından Türkiye maalesef Çin'in dahi gerisindedir, bu son derece üzücü bir tablodur.

Soma faciasını yaşadık, çokça konuştuk. Aramızda Soma faciasını çok yakından incelemiş, görmüş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşmuş olan arkadaşlarımız var, onlar bu konuyu şüphesiz sizlere fırsat buldukça bir örnek olması açısından yine anlatacaklardır. Ancak gönül şunu isterdi ki, Soma faciası yaşanmadan biz iş sağlığı ve güvenliği konusunda gerekli adımları atabilseydik. Soma faciası yaşandı, onun sonrasında Hükûmet iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yine bir tasarı getirdi ve bu tasarı bir torba tasarıya dönüştü, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgisi olmayan birçok madde o tasarının içerisine sokuldu. Bu çok üzücüdür, aynı tavrı burada da görüyorum, ona değineceğim. O torba tasarıda -hatırlayacaksınız- özelleştirme uygulamalarıyla ilgili olarak yargının vermiş olduğu kararların uygulanmamasına yönelik bir madde vardı ya da kamu görevlilerinin görevlerinden alınmaları, tayin edilmeleri, bir başka göreve atanmaları, bir başka ile atanmaları nedeniyle yargının yürütmeyi durdurma kararı vermesini engelleyen ya da verilen yürütmeyi durdurma kararlarının veya iptal kararlarının yerine getirilmesini engelleyen düzenlemeler vardı. Bütün bunlar Soma maden faciası nedeniyle yaşadığımız o acı tecrübenin ışığında iş sağlığı ve güvenliği konusunda birtakım iyileştirmeler yapma iddiasının yanına konuldu. Bu, hiç olmadı. Şimdi, bakın, Hükûmetin getirdiği bu tasarıda kamu kurumlarının, bakanlıkların, kamu tüzel kişilerinin, örneğin Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin, örneğin Barolar Birliğinin veya Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin, bütün bu kurumların yayınlayacağı yönetmelikler üzerinde Başbakanlığa vesayet yetkisi veren bir düzenleme var. Sormak istiyorum Sayın Bakana: Gerçekten bu düzenlemenin iş sağlığı ve güvenliğiyle bir ilgisi var mıdır? Keşke bunları buraya koymadan bu düzenlemeler yapılabilseydi. Soma'dan sonra bu düzenleme yapıldı, torba yasa düzenlemesi yapıldı, sonra Ermenek faciasını yaşadık. Şimdi, bu tasarıda Ermenek'te hayatını kaybeden işçilerimize yönelik olarak getirilen düzenlemeler var. Dikkat edin, Soma'dan sonra bir düzenleme yapılıyor, o düzenlemeyle artık bir daha Soma benzeri olayların yaşanmayacağına ilişkin bir kanaate sahip oluyoruz, haydi, diyelim o yasanın kabulünden sonra elbette uygulama için bir süre geçecektir ama en azından meydana gelen kazaların acı sonuçlarının ortadan kaldırılması, yaraların sarılması için yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olmadığını düşünüyoruz ama ortaya çıkıyor ki Soma'yla ilgili yapılan düzenlemeler Ermenek faciasının sonuçlarını kapsamıyor. Şimdi, her yeni faciada Hükûmet yeni bir yasal düzenleme getiriyor. Bu, son derece üzücüdür. Bütün bunlara son vermek lazım, her yeni faciada, her yeni olayda yeni bir yasal düzenleme anlayışını son derece yanlış buluyorum. Artık bu kazaları bir kader değil veya bu işin fıtratın var olan bir olgu olarak değil bir ihmal olarak gören bir anlayışı, bir yasal anlayışı, yasal çerçeveyi oluşturmamız gerekiyor.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bizim hazırladığımız tasarı 47 maddeden oluşuyor. 47 maddelik tasarıyı olabildiğince geniş bir uzlaşmayla konunun taraflarıyla görüşerek hazırlamanın gayretinde olduk. Üzerinde çok büyük bir mutabakat olan bir tasarıdır ama anlıyorum ki Hükûmetin getirmiş olduğu tasarı sosyal tarafların görüşleri alınmaksızın hazırlanmıştır. Bu bir eksikliktir, Komisyon çalışmaları sırasında bu görüşlerin dikkate alınması ve herkesin mutabık kaldığı bir düzenlemenin yapılması uygun olacaktır.

Bizim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak önerdiğimiz teklifte şu düzenlemeler yer alıyor, iş sağlığı ve güvenliği konusunda iyileştirici olarak gördüğümüz düzenlemeleri sırasıyla sizlere sunuyorum:

1) Kamu kesiminde taşeron sistemine son verilmesi ve taşeron firmalarda çalışanlar ile kamu kesiminde geçici işçi pozisyonunda çalışanların çalıştıkları kurumların sürekli işçi ve memur kadrolarına atanmalarının sağlanması. Bu temel bir düzenleme olarak bizim düzenlememizde yer alıyor. Daha önce, Soma faciası sonrasında çıkan torba yasada, hatırlayacaksınız, taşeron sistemine son verme iddiasıyla Hükûmet yola çıkmıştı ancak getirdiği düzenlemelerle taşeron sistemine son vermek bir yana, onun kapsamını genişleten düzenlemeler yaptı.

2) Kapalı maden ocaklarında çalışanların en az otuz gün geçirebilecekleri yaşam odaları kurulması.

3) Açık maden ocaklarında çalışan işçilere asgari ücretin en az 2 katı, kapalı maden ocaklarında çalışan işçilere ise asgari ücretin en az 2,5 katı tutarında çıplak ücret ödenmesi ancak bu ödemeler devam eden sözleşmeler için. Değerli arkadaşlar, bir sözleşmeye devletin tek taraflı müdahalesinin söz konusu olmaması gerekir. Elbette, bu durumda devlet üzerine düşen bu maliyeti üstlenmelidir.

4) Yer altı işlerinde çalışanların çalışma süresinin yolda geçecek süreler dâhil haftada 37,5 ve günde 7,5 saat olarak belirlenmesi.

5) Yer altı işlerinde zorunlu nedenlerle yapılacak fazla çalışmalar için fazla çalışma ücretinin normal çalışma ücretinin en az yüzde 150 artırılması suretiyle ödenmesi.

6) İş kazası ve meslek hastalığından dolayı sürekli iş göremezlik geliri bağlanan sigortalıya iş göremezlik gelirinin aylık kazancının yüzde 70'inden yüzde 90'ına, sürekli iş göremez sigortalı bir başkasının yardımına muhtaç ise aylık kazancının yüzde 100'ünden yüzde 120'sine çıkarılması.

7) İş kazası veya meslek hastalığına bağlı nedenlerden dolayı ölenler ile iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü yüzde 50 veya daha fazla kaybetmesi nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış iken ölenlerin, ölümü iş kazası veya meslek hastalığına bağlı ise hak sahiplerine bağlanan gelirin, sigortalının aylık kazancının yüzde 70'i oranından yüzde 90'ı oranına; ölümü iş kazası veya meslek hastalığından başka nedenlere bağlı ise sigortalının aylık kazancının yüzde 70'i oranından yüzde 80'i oranına çıkarılması.

8) 5510 sayılı Kanun'un 4-(1/a) maddesine göre işçi ve 4-(1/c) maddesine göre kamu görevlisi olanlardan iş kazası veya meslek hastalığına bağlı nedenlerden dolayı ölenlerin mirasçıları ile meslekte kazanma gücünü kaybedenlere en yüksek devlet memuru aylığının ek gösterge dâhil 10 katı ila 100 katı arasında tazminat ödenmesi ve ödenen tazminatın yarısının Hazineden, diğer yarısının ise işverenden karşılanması.

9) Yaşamını iş kazasında kaybedenlerin mirasçılarına bedelsiz sosyal konut verilmesi.

10) İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölenlerin eşi veya çocuklarından birinin, eşi ve çocuğu yoksa kardeşlerinden birinin devlet memurluğuna sınavsız alınması.

11) Tazminat ödeme, sosyal konut verme ve devlet memurluğuna sınavsız alma uygulamalarının 4857 sayılı İş Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 10/6/2003 tarihinden başlatılması.

12) Yer altı maden işlerinde çalışanların emeklilik haklarının yer altı maden işlerinin insan sağlığını tehdit eden ve iş kazasına açık olan özellikleri gözetilerek sigortalı olarak en az 20 yıldır çalışma ve en az 4500 gün prim ödeme şartlarına bağlanıp, yaş sınırı şartının kaldırılması ve 8100 prim ödeme günü üzerinden emekli aylığı bağlanması;

13) Çalışma hayatını işçi sağlığı ve güvenliği açısından denetlemek üzere idari ve mali özerkliğe sahip bağımsız bir "İş Sağlığı ve Güvenliği Kurumu" kurularak denetim zafiyetinin önüne geçilmesi;

14) Yeraltı maden ocaklarında çalışacakların üç aylık uygulamalı eğitimden sonra maden ocaklarında çalıştırılması;

15) Havza madenciliğine geçilmesi;

16) Sendikal özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması;

17) Maden İşleri Genel Müdürlüğünün güçlendirilmesi,

18) İş sağlığı ve güvenliği açısından gerekli yatırımların yapılmadığı işletmelerin işletme izinlerinin kaldırılarak üretimde bulunmalarına izin verilmemesi.

Önerilerimiz bunlar, elbette Komisyon bunları tartışacaktır, değerlendirecektir. Amaç, iş sağlığı ve güvenliği konusunda tüm tarafların uzlaşmasıyla iyi bir düzenlemeyi ortaya koyabilmektir. Ancak, Türkiye'de sosyal devletin sosyal boyutunun çok daha güçlü bir şekilde hissedilmesine ihtiyaç vardır, biz bu ihtiyaçtan hareketle bu teklifi vermiş bulunuyoruz.

Sayın Bakan konuşmasında ifade ettiler, Ceylanpınar'la ilgili bir düzenlemeden söz ettiler, bunun iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgisi yok ama sosyal boyutu olduğunu anladığım bir düzenleme. Bu düzenleme yapılırken benzer mahiyette bir düzenlemeyi Zonguldak taş kömürü havzası için ben de teklif ediyorum, Sayın Bakanın bu açıklaması ve tasarıda yer alan madde nedeniyle. Taş kömürü havzasındaki taşınmaz malların mülkiyeti, bir kısım taşınmazların mülkiyeti onu kullanan vatandaşlara ait değildir değerli arkadaşlar. Konuya ilişkin olarak 1999 yılında çıkmış olan 4479 sayılı bir Kanun vardır, kanunun adı Taş Kömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanunu. Şimdi, bu kanun söz konusu taşınmaz malların mülkiyetini Harçlar Kanunu'na göre belirlenecek değer üzerinden zilyetlerine, kullanıcılarına devredilmesini öngörüyor ancak söz konusu değer, taşınmazı kullanan zilyetler açısından yüksek bir bedel oluşturduğu için bu yasa maalesef başarıyla uygulanmadı, bundan iyi bir sonuç elde edilemedi. Düzenlemelerde, Komisyon çalışmaları sırasında bu konunun da dikkate alınmasını ben Sayın Başkana, Komisyon üyelerine ve Sayın Bakana tavsiye ediyorum.

Teşekkür ederim.