KOMİSYON KONUŞMASI

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, daha önce de konuşmalarımda belirtmiş olduğum üzere, özellikle Anayasa'nın 67'nci maddesinde belirtilen seçimlerin güvenliği, seçimlerin yapılmasına ilişkin temel hükümler çerçevesinde kaygılarımızı daha önce ayrıntılı olarak belirtmiştik, onları tekrarlıyoruz.

Burada, öncelikle, onlara ek olarak ayrıca sandıklarla alakalı, özellikle seçim güvenliğiyle alakalı kaygılarımız var. Seçim güvenliği en temel argümanlardan bir tanesi. O nedenle, şu anda grubumuz adına da bir heyet Genel Başkan Yardımcımızın Başkanlığında bütün siyasi partileri ziyaret ederek bu konuda ortak bir noktada buluşmayla alakalı bir çalışma yürütüyor ve gördüğümüz kadarıyla, aldığımız bilgiler kadarıyla da bütün siyasi partilerden bu konuda da bir ortak konsensüs olması açısından bir ortak irade beyanı ortaya çıkıyor. Tahmin ediyorum, bugün yarın netleşir.

Şimdi, biraz önceki yapılan değerlendirmelerde... Aslında, tabii, birçok kaygılarımız vardı. O kaygılarımızı, tereddütlerimizi özellikle alt komisyonda yapılan çalışmalar esnasında milletvekillerimiz dile getirmeye çalıştılar ama ne yazık ki alt komisyondaki tereddütlerimiz gözardı edildi ve hiçbir şekilde herhangi bir ekleme yapılmadan, getirilen teklifin tümüyle kabul edildiği görüldü. Biraz önceki önerge ilginçti bizim açımızdan. Neden? O da bir anlamda muhalefetle alakalı "Şunları da siz söyleseniz." diye ilginç bir ironi yaptı sayın milletvekili. Ona hiç yorum yapmadan tutanaklara geçmesi açısından paylaşıyorum. Ama bizim oradaki temel görüş ayrılığımız, oradaki terminoloji veya redaksiyonla düzeltilecek kelimenin ötesinde, Anayasa'nın 67'nci maddesinde öngörülen, seçimlerin adil ve güvenli yapılmasına ilişkin temel hükümlerle alakalı maddenin ihlal edilmesi. 67 çok açık bir şekilde ikinci fıkrada seçimlerin ve halk oylamasının serbest, eşit, gizli ve tek dereceli, genel sayım yöntemleriyle yapılmasını ileri sürüyordu.

Şimdi, demin konuşmalar yapılıyorken bir şey... İttifakın kullanacağı oyla seçim pusulalarında, diğer partilerin sıralamadaki yerleriyle alakalı böyle kabataslak bir çizim yaptım. O bile Anayasa'nın 67'nci maddesinde belirtilen adil seçimle alakalı, seçimlerin adil olmasıyla alakalı maddeyi ihlal ediyor. En azından o konuda bir tereddüt yok. Burada getirilen düzenlemede her ne kadar bizler muhalefet şerhlerinde oy artırmadan da bir milletvekili artırma projesi olduğuna ilişkin kaygılarımızı ileri sürsek de burada oy eksiltilse bile yani mevcut, en son milletvekili seçiminden bugüne kadar yapılan düzenlemede bir oy eksiltme olsa bile milletvekilini artırmayla alakalı yani ters bir denklemle milletvekili artırma yönüyle alakalı bir tabloyu ortaya koyuyor. Aslında bu sistem -muhalefet şerhinde de ayrıntılı var- iki partili bir sistemi öngörüyor. Şimdi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtikten sonra bu Parlamento içerisinden bir hükûmetin çıkmayacağı, aşikâr bir gerçek. Yani bu sisteme göre eğer 2019'da bu sistem uygulamaya geçer ve bu şekilde devam ederse Parlamentoda siz 600 milletvekilinden 500'ünü de 550'sini de alsanız Cumhurbaşkanlığında başarılı olamazsa herhangi bir siyasi parti, onun adayı başarılı olamadıktan sonra Parlamentonun hiçbir önemi yok. Bu, en azından mevcut Cumhurbaşkanı... Tabii, o kendi siyasi partilerinin kendi iç işidir ama mesela bazı partiler "Biz Cumhurbaşkanı adayı göstermiyoruz." diyorlar. O kendi takdirleridir ama mevcut sistemde Parlamentonun bir anlamda, ne kadar alırsanız alın, bir işlevi yok. Belki kısa vadede iki partili sistemi öngörmüyor ama bu şekildeki bir sistem uzun vadede iki partili sisteme götürebilecek olan bir sistemi öngörüyor. Ben ilk konuşmamda bunu anlatıyorken seçim sisteminde bir adaletsizlik olabileceğini, bu ittifakla alakalı düzenlemeye, eğer adaletli bir ittifak olursa itirazımızın olmadığını ama mevcut sistemde hem seçim güvenliğini ilgilendiren kolluğun seçim yapılan yere müdahalesine ilişkin ciddi anlamda tereddütler... Mühürsüz oyla alakalı konuyu ısrarla ileri sürmemizin nedeni, Yüksek Seçim Kurulunun 16 Nisandaki halk oylamasındaki kamu vicdanındaki meşruiyet sorunuyla alakalı bir sorgulamadır. Ona ilişkin taleplerimizin reddedilmesi karşısında ve seçim barajıyla alakalı herhangi bir düzenleme yapılmamasına rağmen seçim barajına ilişkin düzenlemeyi kenara koyarak sanki hiç öyle bir şey yokmuş gibi, sadece kendine özgü "sui generis" bir uygulamayla -bunun adı en kibar deyimiyle kanuna karşı hiledir- bunu bu şekilde aşmaya çalışmanın doğru olmadığını ileri sürüyoruz.

Bunu da biraz önce yüzdelik rakamlarıyla belli ettim kaygılarımızı ama bu tabloda yüzdelik rakamların ötesinde ciddi anlamda başka bir somut örnek de vermek istiyorum. Burada, böyle bir sistemde yüzde 10'un altında, örneğin 50 milyon geçerli seçmenin olduğu bir yerde 4 milyon 900 bin oy alan parti, bir anlamda milletvekili çıkartamayabilir yüzde 10'u aşmadığı için. Parlamentoda temsil anlamında, seçim hukukunun en temel argümanlarından olan temsilde adalet, bu kuralı ihlal edebilir ve Parlamentoya giremeyebilir. Ama aynı düzenlemede yüz bin oy alan veya elli bin oy alan bir parti, milletvekili temsili anlamında Parlamentoda temsil edilebilir. Bu anlamda ciddi bir çelişki olduğunu bir kere daha tekrarlamak istiyoruz. Bu çelişkinin mutlaka giderilmesi gerekir.

Özellikle, ilk başta mühürsüz oyların, mühürsüz pusulaların... Sandık kurulunun mührünün olmadığı pusulalarla oy kullanılmasında, her ne kadar ilçe seçim kurulu veya Yüksek Seçim Kurulunun filigranı geçerli sayılsa da bu ülkede -ilginç bir ironi yapması açısından belki, bu örneği arkadaşlar verdiler- mühürsüz yumurtaların bile hakkında cezai işlem yapıldığı bir ülkede mühürsüz oylarla alakalı bu düzenleme gerçekten ilginç bir ironidir. Yani bugün mühürsüz yumurtayla alakalı, bir yerde yakalasınlar, hemen cezai işlem yapıyor zabıta "Bunu nasıl böyle yapıyor?" diye. Bu ülkede oyun yumurta kadar bir değeri yoktur, çok garip bir şey yani. O anlamda, bunun çarpıcı bir örnek olması açısından, tutanaklara geçmesi açısından yararlı olacağını düşünüyorum. O nedenle, biz özellikle sandık başkanlarının kamuda olması, diğer taraftan, mühürsüz oylarla alakalı tereddütler... Bir arkadaşımız, bir milletvekili arkadaşımız önceki saatlerde değerlendirme yapıyorken kamu görevlilerinin iktidar partisinden olacağı gerçeğinden hareketle bu kaygıyı duyduğumuzu ifade ettiler. Buna katılmıyoruz yani böyle bir kelimenin kullanıldığını sanmıyorum muhalefetteki herhangi bir arkadaşımız tarafından. Burada olan şudur: Burada bir kamu görevlisinin hangi türlü siyasal iktidar olursa olsun -yani bugün için değil, siyasi iklim yarın başka türlü olabilir- orada, o sandık kurulunda bağımsız olmasını beklemek, hele de bu siyasal iklimde çok mantıklı ve makul değildir. Gene, böyle bir tabloda, önceye göre karşılaştırıldığı zaman, devlet memurluğunun yanında "parti memurluğu" diye yeni bir kavramın çıkmış olduğunu, sübjektif değerlendirmelerin yapıldığı bir olayda, pratikte hep beraber göreceğiz ve izleyeceğiz. Temennim bu konuda yanılmaktır.

O anlamda madde, daha önceki maddelerde bahsetmiş olduğumuz, alt komisyon raporuna vermiş olduğumuz şerhte çekincelerimizi koyduğumuz ve maddelerde de ayrıntılarıyla Komisyonun ve milletvekili arkadaşlarımızın takdirine sunmuş olduğumuz çerçeveler mahiyetinde, aynı içeriktedir, önergelerimiz aynı içeriktedir. Bu konudaki itirazlarımızın ve muhalefet şerhimizde ileri sürmüş olduğumuz gerekçelerin Komisyonca dikkate alınmasını talep ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.