KOMİSYON KONUŞMASI

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim.

Şimdi, eğer söylediklerimde bir yanlış var ise bana lütfen söyleyin, eğer yanlış yok ise... Bu Komisyonun üyeleri günlerce, saatlerce aralıksız çalışmak zorunda değil Sayın Milletvekili. Biz Türkiye'nin kaderini değiştirecek bir seçim sistemini konuşuyoruz. O nedenle, bunu alt komisyona gönderip oradan beş altı saat içerisinde geçirmeye gerek yoktur. Orada teklif uzun uzun konuşulurdu, olmadı. Pazartesi ve salı iki gündür çalışıyor bu Komisyon. İlk gün yani alt komisyona gitmeden önceki gün ben asli görevim olmadığı hâlde gene geldim ve bütün konuşmaları dinledim, uzun bir konuşma yaptım ve konuşmamın tamamı seçim ittifakıyla ilgiliydi ve bizim tehlikeli bulduğumuz noktalardı. O yüzden ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Bunları da tutanakta çok net bir şekilde bulmanız mümkün olur. Yani ben bu Komisyona ve bu yasa teklifine emek sarf ettim. Sizin göreviniz ise -tıpkı Sağlık Komisyonunda benim görevim olduğu gibi- bu Komisyona gelen milletvekillerini dikkatle dinlemektir. Bu Komisyona dışarıdan gelen milletvekilleri bu Komisyonu bütünüyle izlemek zorunda değildir. Gelir, görüşünü size aktarır, siz dinlersiniz. Siz iktidar partisisiniz, 15 kişisiniz. Ellerinizi kaldırırken, bunun hesabını verirken bu konuşulanları dinlersiniz, hatta bazen ara verirsiniz, aranızda konuşursunuz ve...

YUSUF BAŞER (Yozgat) - Nasihat veriyor bize ya, nasihat ediyor!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Eder, eder. Niye etmesin?

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Tamam ama bir saniye yani nasihat ayrı bir şey.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Siz de gidersiniz, orada söylersiniz ya. Katkı yapmaya geliyor.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Gelip buraya "Burada AK PARTİ'nin 5 milletvekili var, üye sayısı 15'tir." diyip değerlendirme gibi bir yetkisi var mı?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Söyler, söyler.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Böyle şey olur mu?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ya ne var, hakaret etmiyor, bilmem ne yapmıyor. Ayrıca, sözü meclisten dışarı, sen buradasın, üstüne alınma.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Eğer cevap verecekse, sunacağı bir katkı varsa o ayrı bir mesele.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - E sunacak, tespitte bulunuyor adam.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Katkı, milletvekili sayısını eleştirmek veya buna ilişkin beyanatta bulunmak değil.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Muhalefetin asli görevidir sizin yasama çalışmalarına katılım durumunuzu denetlemek. Bu hem nitelikseldir hem nicelikseldir.

BAŞKAN - Arkadaşlar, konuşmacıya müdahale etmeyelim. Konuşmacı konuşmasını tamamlasın arkadaşlar.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Şimdi, siz bana ne konuşacağımı söylerken nasihat değil...

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Kendine ait bir değerlendirme yapmıyor da bize niye sataşıyor?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - AK PARTİ'ye söylüyor, sana bir şey dediği yok. "MHP" demedi bile ya.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Dedi işte, dedi ki: "Sayın Parsak da mı AK PARTİ'li?" Ne alakası var?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - "6" denilince döndü, söyledi.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Bunu şaka için söylüyorsa hoş bir şey değil ama neticesi de bu oluyor işte. Bakın, biz burada saat 14.00'ten beri, dün de alt komisyonda da herkesi dinliyoruz, kıymetli sözü olan herkesi saygıyla dinliyoruz. Eleştiri, tenkit...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kıymet, takdir komisyonu başkanı değilsiniz Sayın Parsak, her söz kıymetli burada.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Hayır ama böyle bir eleştiri olmaz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Siz kıymet takdir komisyonu başkanı değilsiniz, her söz kıymetli burada.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Böyle bir eleştiri olmaz burada yani.

BAŞKAN - Lütfen devam eder misiniz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Devam edeceğim, dinleme meraklısı değilim. Söz aldım, eğer kesilmezse devam edeceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Şimdi, siz bana ne konuşacağımı, hangi konuda konuşacağımı söylediğinizde bu nasihat olmayacak; ben sizin söylediklerinize cevap verirken bu nasihat olacak.

Bakın, milletvekilleri insandır, yorulur. Yorulduk dersiniz, ara verirsiniz, dinleniriz, gene geliriz, bu kadar. Ama benim söylediklerimde yalan yanlış bir şey varsa söyleyin. Ben yaklaşık olarak iki buçuk saattir, hemen hemen iki saati geçkin bir süredir burada oturuyorum, dinliyorum dikkatle, hiç kimseye de müdahale etmiyorum. AKP milletvekili sayısı 2 ila 5 arasıdır. Bunun aksini söylerseniz, yalansa bana deyin ki: "Yalan söylüyorsun." Doğruysa o zaman buna niye sinirlenirsiniz, onu bilmem. Tabii, yani bu şekildeki gerginlikler, bu şekildeki saldırılar elbette ki bir suçluluk bir psikolojisinden kaynaklanıyor olabilir. Bunu da tabii ki herkesin takdirine sunarım.

Şimdi, bir ittifak niye yapılır? İttifak maddesini konuşuyoruz. 15'inci maddenin başlığı ittifaktır. Niye ittifak yapılır? İttifak yapılmaz diye bir şey yok. İster seçim ittifakı yapılır ister bir kanun üzerinde ittifak edilir ister bir madde üzerinde ittifak edilir. Burada söylenen söz, aslında bu konuda birbirimizden farkımız yok. Bir madde üzerinde aynı şeyi düşünüyoruz, bir kanun teklifi, tasarısı üzerinde aynı şeyi düşünüyoruz. Bu normaldir yani bir konunun üzerinde Genel Kurulda biz 4 partinin de ittifak ettiğini biliriz. Yani birbirini neredeyse örseleyecek kadar hırpalayan partiler bile öyle bir an gelir ki ittifak ederler. Yani ittifak ayıp bir şey değil, kirli bir şey değil, kötü bir şey hiç değil. İttifak aslında bizim arzu ettiğimiz, milletvekillerinin ve partilerin zaman zaman özellikle millî konularda ittifak ettiğini görmek istediğimiz bir konu. Peki, biz niye bu kadar itiraz ediyoruz? Şimdi, eğer bu ittifak kişisel ya da bir partinin özdeksel çıkarı için yapılıyor ise işte biz burada bu ittifakın kirlenmeye başladığını düşünürüz. Şimdi siz diyeceksiniz ki: "Bizim ittifak kirli değil." Ben AKP ve MHP ittifakından bahsetmiyorum. Sizin önerdiğiniz bu ittifak modeli kirli bir ittifaktır. Eğer siz deseydiniz ki: "Cumhurbaşkanı üzerinde ittifak yapılabilir." Bakın, bu mantıklıdır çünkü Cumhurbaşkanı adayı 1 tane olacaktır. Yani 1 madde gibi düşünün, bir partinin 1 tane Cumhurbaşkanı adayı olacaktır. Peki, Cumhurbaşkanı adayı her partiden 1 tane olacak ise birbirine benzer partiler 1 kişi üzerinde ittifak yapabilir mi? Bu mümkün olabilir, bu olabilir. Bir noktaya kadar denir ki: Bu mümkün. Peki, siz nerede ittifak öneriyorsunuz? Siz milletvekili seçiminde ittifak öneriyorsunuz. Bakın, milletvekilliği 600 tane, 1 tane değil; 1 madde gibi düşünemezsiniz, bir kanun teklifi gibi düşünemezsiniz. 600 milletvekili üzerinde siz ittifak yapıyorsunuz çünkü oy pusulasında siz 600 tane milletvekilinin ismini yazacaksınız. Her seçim bölgesinde kaç milletvekili varsa bunları siz ittifak ederek yazacaksınız. Her parti kendi milletvekillerini yazacak ama o ittifaktan doğan oylarla o milletvekilleri seçilecek. O nedenle bu ittifak mantığı temiz değildir. "Yok aslında birbirimizden farkımız, biz milletvekilliğinde de ittifak yaparız çünkü biz aynıyız." diyorsa 2 parti, o zaman ittifaka gerek yok, birleşir o partiler geçmişte pek çok partinin birleştiği gibi. Halkçı Parti "Benim Sosyal Demokrasi Partisinden (SODEP) bir farkım yoktur; birleşirim." dedi ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti oldu. Sonra SHP "Benim CHP'den bir farkım yoktur, birleşirim." dedi ve CHP adı altında birleşti. Eğer bir farkınız yoksa, 2 partinin bir farkı yoksa birleşebilir, birleşmesi gerekir, dürüstlük bunu gerektirir. "Farkımız var." deniliyorsa o zaman her parti kendi ideolojisini bu halka sunmak ve o ideolojisine oy almak üzere halkın karşısına, milletin kantarına çıkar. Ama bir tek Cumhurbaşkanı üzerinde ittifak edilirse bu mümkün olabilir. O yüzden bu, temiz olmayan, kirli bir ittifak modelidir. Burada eğer "Biz şimdilik birleşmiyoruz; AKP, MHP'nin çizgisine geldi." ya da "MHP, AKP'nin çizgisine geldi." diyorsanız o zaman çok uzatmaya ne kadar gerek var onu bilmem.

Şimdi, milletvekilliği seçimlerinde ittifak yapmanın adı -Cumhurbaşkanlığı için söylemiyorum- kurnazlıktır. Neden kurnazlıktır? Çünkü yüzde 10 gibi bir seçim barajı var iken böyle bir ittifak yapmak demek, yüzde 10'un altında kalma ihtimali olan partileri ya seçim barajının altına itmek ya da bir başka benzemez partiyle ittifaka zorlamak demektir. Bu durum kirliliği daha da artırır, iyice kirli hâle getirir bu düşünceyi ve tasarıyı. Ha ama daha çok geç değil. Sayın milletvekilleri, hani diyorsunuz ya "Öneriniz var mı?" diye; buyurun, önerimiz var: Haydi seçim barajını düşürelim.

AHMET AKIN (Balıkesir) - Kaldıralım hatta.

DİDEM ENGİN (İstanbul) - Kaldıralım evet.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Kaldıralım, ne derseniz, tartışalım ve bunu makul bir seviyeye çekelim.

Şimdi, bazı milletvekilleri diyor ki: "2 parti ittifak yaparsa yüzde 10, geçen sefer de söylendi, 3 parti..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Eğer gerçekten samimi konuşursak o zaman bunu bu şekilde değil, tek parti girdiği zaman seçim barajı kaçı söylemek lazım. Eğer siz seçim barajını yüzde 3'e düşürürseniz Türkiye'de de bu uygulanabilir. 2 parti birleşiyorsa, ittifak yapıyorsa baraj onlar için yüzde 6 olabilir. Bu mantıksız bir şey değil. Yani hülle yapmaya gerek yok. O diyor ki: "Benim 3'üm var." Diğeri diyor ki: "Benim de 3'üm var, birleşelim sinerji yaratalım." Bu mümkün olabilir ama siz barajı 10'da tutacaksınız, sonra da diyeceksiniz ki: "Mecburen ittifak yapın." Hayır, mecburen ittifak yaptırmak Türkiye'nin hayrına değildir. Örneğin Saadet Partisi ile HDP'nin veya HDP ile CHP'nin veya CHP ile Saadet Partisinin ittifak yapmak zorunda kalmaları Türkiye'de sağlıklı bir siyaset ortamı doğurmaz, doğurmayacaktır. O yüzden bu sevdadan vazgeçilmesi gerekir.

Peki, niye ısrar ediliyor, neden böyle bir ısrar var? Şu ana kadar genel konuştum ama bugünkü mevcut siyasi iklimde, bugünkü Türkiye'de eğer konuşacak olursak ben bunu bugünün siyasetiyle siyaseten nasıl okuyorum? AKP diyor ki: "Ben yüzde 50 artı 1'i bulamıyorum, MHP'ye ihtiyacım var." Bana göre MHP diyor ki: "Ben yüzde 10'u aşamıyorum, AKP'ye ihtiyacım var." Bunlar benim görüşlerim, bu böyledir demiyorum. MHP'nin milletvekilleri "Bizim yüzde 10 baraj sorunumuz yoktur." diyorlar; baş tacı, tamam, bir itirazım yok. E benim de bir düşüncem var, ben de bunu burada aktarıyorum. Ha AKP de diyor ki: "Bizim yüzde 50 artı 1 sorunumuz yok, biz toplumsal ittifak arıyoruz." E toplumsal ittifak demek, milliyetçi muhafazakâr partilerin bir araya gelmesi demek değildir. Toplumsal ittifak demek, sizin gibi düşünmeyen ama bu ülkenin en az sizin kadar öz evladı olan insanlarla ittifak kurmaktır, onlarla ittifakı denemektir, onlarla belli konularda, özellikle millî konularda ittifak etmeye çalışmaktır. Ha bunu yapmadığınız sürece o zaman bu ittifakın üzerindeki kiri temizlememiz mümkün değil.

Şimdi, gerçekten AKP ya da MHP böyle bir korku içerisinde mi? Şimdi buna biraz detaylarda bakalım. İttifak sisteminde acaba bu ittifak gerçekleşirse yani 15'inci madde geçerse acaba ne olacak? Mevcut seçim sistemimize göre baraj altında kalan bir partinin oyları çok oy alan partiye yazılıyor daha fazla. E bunu biliyoruz. Nereden biliyoruz? 2002'de AKP yüzde 34 oy aldı, alnının teri, bileğinin hakkı yüzde 34; bunun karşılığında yüzde 66 oranda milletvekili çıkardı. Şimdi, bu seçim sistemi iyi bir sistem mi? Değil. Şimdi, bu ne demektir? Siz A ya da B partisini baraj altında tuttuğunuzda onun oyları da bu sefer AKP artı MHP'ye yazılacak yani bileğinizin hakkı olmadan, hak etmeden, alın teriniz olmadan milletvekili sayınızı artıracaksınız. İşte bu korkunun var olduğunun bir ispatıdır bu. Bunun olmadığını düşünüyorsanız o zaman seçim sistemini de değiştirmekte yarar olabilir, ona göre de bir düzenleme birlikte getirilebilir.

Şimdi, bu korkunun devam ettiğini görüyor muyuz? Evet, görüyoruz. Nerede görüyoruz? Deniliyor ki: Sandık başkanları memur olsun. "Eğer biz bu 15'inci maddeyle ittifakı yaparsak, bütün bu vicdani, akli ve demokratik olmayan maddeye rağmen seçimi kaybetme olasılığımız var mı?" diye baktığınızda, evet, var. İşte bu yüzden de diyorsunuz ki: Hiç olmazsa seçim anında yani oy verme anında bile biz orada baskın olalım. Ne yapalım? Devlet memurlarını oraya koyalım başkan olarak, yanına 1 tane de memur koyalım, 2; 1 tane AKP'den, 1 tane MHP'den sandık kurulu üyesi koyalım; 4. Toplam sandık kurulu üyesi kaç? 7 en fazla. Böylece sandıklarda herhangi bir itiraz olması durumunda doğrudan doğruya 7'nin 4'ü aynı istikamette karar verecek. Ha diyeceksiniz ki: "Efendim, bütün memurlar böyle mi?" Ben size iddia ediyorum, bir "tweet" attığı için içeri giren, hapsedilen insanların olduğu bir ülkede, evet, devlet memurları korkar ve bu şekilde seslerini çıkaramazlar. Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. "Bugün Türkiye'de korku iklimi yoktur." diyen doğru söylemez, en hafif tabiriyle doğru söylemez. Maalesef, ülkemizde güven kalmamıştır, kimsenin kimseye güveni kalmamıştır özellikle mühürsüz oyların geçerli sayılmasından sonra ve bu ülkede bir korku imparatorluğu inşa edilmiştir. Bunu biraz sokakta gezen herkes ama herkes kabul edecektir. Böylece itiraz edemeyen memurları koyduğunuzda siz sandık başlarında da kârlı çıkmaya çalışacaksınız. Bakın, "Sahtekârlık yapacaksınız." demiyorum. Bir itiraz olması durumunda, örneğin mühür hafifçe öbür tarafa kaymış, sandık başkanı "Bu oy geçersizdir." dediğinde, AK PARTİ'nin temsilcisi "Hayır, geçerlidir." dediğinde bana acaba kaç tane yiğit sandık başkanı devlet memuru gösterebilirsiniz ki "Hayır kardeşim, bu geçersizdir." diyecek? Diyemeyecek, diyemeyecek; bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum.

Ola ki sandıklarda itiraz olmadı, buna rağmen 50+1'i bulamıyor AKP, başka korktuğu noktalarda başka düzenlemeler de getiriyorsunuz bu 15'inci maddeye ek olarak. Diyorsunuz ki: Canımın istediği yerde sandığı birleştiririm, canımın istediği yerde sandığı taşırım. Bu maddeler 15'inci maddeyle indirekt olarak alakalı, doğrudan alakalı değil ama indirekt alakalı olduğu için kısaca geçiyorum, 15'inci maddeyi uzun uzun konuşuyoruz çünkü. Bu durumda sıkıntılı olduğunuz yerlerde sandıkları birleştirip ya da taşıyıp millî iradeyi sakatlamayı bile göze alabiliyorsunuz.

Daha da öteye gidip, "Ya, ben yıllardır bu sandıkta oy kullanırım, ben bu adamı tanımıyorum, nereden geldi?" demesinler diye aynı apartmanda oturan insanları bile farklı sandıklara bir maddeyle geçiriyorsunuz. Bunun mantığını anlamamız hiçbir şekilde mümkün değil.

Daha da ileri gidiyorsunuz, diyorsunuz ki: Ya, ne olur ne olmaz, biz polislerimizi de jandarmamızı da sandığa dikelim, devletin gücünü yani devleti yöneten AKP'nin gücünü de orada gösterelim; hadi yiğitseniz bu sandıkta bizim istediğimiz gibi oy kullanmayın. Yani hem sandık kurulu başkanına ve üyelerine hem halka böyle bir ciddi baskı getirmeye çalışan bir madde getiriyorsunuz.

Vallahi ben size söyleyeyim, işi hiç bu kadar uzatmayın. Demin Azerbaycan örneği verildi, ben daha ileriye gideyim, size Suriye örneğini vereyim. Suriye'de Baas rejimi Anayasa'ya göre Meclisteki sandalye sayısının yüzde 70'ine sahiptir, Anayasa maddesiydi bu, böyle bir ülkeydi Suriye. Açık seçik Anayasa maddesi, yanlış hatırlamıyorsam 8'inci maddesiydi Suriye devletinin, diyordu ki: Meclisteki sandalyelerin yüzde 70'i Baas partisine aittir, nokta, siz ne yaparsanız yapın. Gelin böyle bir madde koyun, "Meclisteki sandalyelerin yüzde 51'i AK PARTİ'ye aittir." deyin hiçbir farkı yok, hiç kulağı tersten göstermeye gerek yok. Doğrudan doğruya gösterdiğinizde açık seçik söylemek istediğiniz şey budur.

Biz bunları söyleyince sinirleniyorsunuz, haklısınız tabii. Tabii, "Ne konuşursanız konuşun fayda göstermez." diyorsunuz, biz de biliyoruz, biz de biliyoruz fayda göstermeyeceğini ama bunları söylemezsek dilimiz kurusun, bunları söylemek mecburiyetindeyiz, sonuna kadar da söyleyeceğiz, ölene kadar da söyleyeceğiz çünkü bizim milletten aldığımız görev bu. Millet size bir görev verdi, iktidar görevi verdi, çok onurlu, namuslu bir görev, çok haysiyetli bir görev, "Al devletin mührünü, al hazinenin anahtarını, beni sen yönet." dedi AK PARTİ'ye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ve size dedi ki: "Adaletle yönet, millî iradenin kayıtsız şartsız bende olduğunu da unutma." Siz ise şimdi milletin karşısına bir hülleyle çıkıp, ittifaklar yapıp, seçim barajını da yüksekte tutup millî iradeyi sakatlıyorsunuz. Bu size yaramaz. Bu yüzde 10 barajı geçmişte Millî Görüş için çıkarılmıştı, gün geldi Millî Görüş iktidar oldu. Millî Görüş iktidar olunca yasayı değiştireceğine söz verdiği hâlde yasayı değiştirmedi, bu sefer HDP ya da önceki öncül partileri baraj altında kalsın diye uyguladı, HDP de 2015 seçimlerinde parti olarak girdi ve barajı aştı. Şimdi yine bu yüzde 10'un nimetlerinden faydalanmaya çalışıyorsunuz ve gerçekten eziyet ediyorsunuz. Bunun sonucunda tarih tekerrür edecek fakat benim derdim tarihin tekerrür etmesi ve sizden intikam almak değil, açık söylüyorum. Deminki tahammülsüzlüğünüzü mutlaka gözden geçirmeniz lazım. Bu ülkede AK PARTİ'ye oy veren 25 milyon insan var, CHP'ye oy veren 17 milyon, işte, azalan oranlarda milyonlarca insan MHP'ye, HDP'ye, diğer partilere oy veriyor. Eğer biz birbirimizi anlamaz isek, hakikaten "kellim kellim la yenfa" zihniyetiyle devam edersek o zaman sıra bize geldiğinde biz intikam mı alacağız? "On beş sene reklam arası verdik arkadaşlar, hadi toparlanın." mı diyeceğiz? Bunu demeyeceğiz, açık söylüyorum. O yüzden, bizim birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var. Bizim eleştirilerimizi AKP'yi yok etmek adına kullandığımızı lütfen düşünmeyin. Sizi ancak halk yok eder; halk getirdi sizi, halk yok eder. Bizim hamurumuz böyle karıldı arkadaşlar. Halk size oy verdiği sürece, siz de yasal ve anayasal sınırlar içerisinde kaldığınız sürece başımızın üstünde yeriniz var. Halk sizi seçiyor, eyvallah. Yasal, anayasal sınır içinde kalmadığınız sürece de en büyük eleştirileri biz size yapacağız. Yasa orada, Anayasa orada. Yasa eğer size diyorsa ki "Mühürsüz oy geçersizdir." siz bunu geçerli sayamazsınız. En başta sizin karşı çıkmanız lazımdı çünkü milletin büyük oranda temsiliyeti sizdeydi. O yüzden, birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var. Kişisel ya da partisel çıkarlar uğruna seçim stratejisini değiştirirseniz, bu, Türkiye'nin yararına olmaz, geçmişte olmadı, yine olmayacak, o yüzden de biz patinaj yapıyoruz. Ben patinaj yapmak yerine, eğer birbirimizi anlayabilirsek, ne dediğimizi küfretmeden, bağırmadan, baştan toptancı bir anlayışla reddederek değil de hakikaten "Ya, bu adam bu kadar çırpınıyor, derdi ne bu adamın ya?" diye düşünürsek eğer ben o zaman Türkiye'nin ilerleyeceğini düşünüyorum.

Teşekkür ederim.