| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/2137) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .03.2018 |
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir cenaze nedeniyle dün ben burada olmadığım için bu maddede biraz fazla konuşayım, diğerlerinde yine normal süreye uymaya çalışayım.
BAŞKAN - Başınız sağ olsun tekrar.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Şimdi öncelikle şunu ifade edeyim: Seçim kanunlarıyla alakalı düzenlemelerde -ki bu bir anlamda maçın kurallarıdır- maçın kurallarını belli eden düzenlemelerde maçtaki rakiplerin hepsinin ortak bir noktada buluşması, bir konsensüs noktasında buluşması olması gereken bir şeydir, ideal hukukta gereken budur ama ne yazık ki seçim kanunlarında bile, böyle bir düzenlemede muhalefet şerhi verilen Anayasa Komisyonundaki bu görüşmeler bize göre baştan eşyanın tabiatına aykırıdır; önce onu ifade etmek istiyoruz.
Bu düzenleme, herhangi bir düzenleme değildir. Örneğin bir vergi kanununda, İcra ve İflas Yasası'nda, Ticaret Kanunu'nda bir düzenleme olur, muhalefetin şerh koymasını anlayabiliriz ama biraz önce de ifade ettiğim gibi, maçın kurallarını belirleyen bir düzenlemeyle ilişkin bu hususta eğer masanın etrafında oturanlarda ortak bir noktada buluşma kaygısı varsa bu bize göre baştan sakattır, burada bir eksiklik vardır. Bunu öncelikle tutanaklara geçmesi açısından Komisyon üyelerimizle paylaşmak isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasa'nın ilgili maddesinde, 67'nci maddesinde seçimlerin nasıl yapılacağına ilişkin seçim kanunlarına, özellikle 298'e atıf yapan düzenlemeler vardır ve temel kurallarımız şudur: Nedir? Serbest seçim, genel kurallar, eşitlik, açık tasnif. Bu konu da seçimlere ilişkin, adil bir seçimin nasıl yapılacağına ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Buna ilişkin tereddütler de bugüne kadar... 67'yi sakat duruma getiren, yaklaşık otuz yıllık bir süredir, 12 Eylül 1980'den bugüne kadar gelen yüzde 10 seçim barajıyla alakalı düzenleme ne yazık ki bizim bu 67'nci maddede ortaya konulan bu seçimlerin adil, genel olmasına ilişkin hükmü açıkça ihlal etmektedir. Buna ilişkin itirazlarımızı bir kere baştan ortaya koymalıyız.
16 Nisandaki halk oylamasında, bu halk oylamasına gidiliyorken Adalet ve Kalkınma Partisinin temel argümanlarından bir tanesi "Artık ülkede herhangi bir şekilde koalisyonlar dönemi sona erecek, bir anlamda parlamenter rejime nokta koyacağız ama her ne kadar hukuken olsa da bundan sonraki yapılacak düzenlemelerde yüzde 10 seçim barajı tarihe karışacaktır ve böyle bir seçim barajı ihtiyacı olmayacaktır." Bu şekilde bir defakto durumun önümüzdeki süreç içerisinde gerçekleşeceğine ilişkin öngörülerde bulundu Adalet ve Kalkınma Partisi. Ama şimdi gelinen noktada görüyoruz ki adına her ne kadar "ittifak" denilse de yüzde 10'luk seçim barajını aşabilmek için her iki parti arasında bir anlamda ittifak, bizim gördüğümüz kadarıyla "koalisyon" dediğimiz şeyler seçimlerden sonra yapılır ama buradaki tabloda seçime girmeden önce de hukuki veya fiilî bir koalisyon yaratılmaya çalışılıyor.
Şimdi, bir konu yasaya uygun olabilir, o konuda bir tereddüt yok; bir husus kanuna uygun olabilir, o konuda tereddüt yok ama bir hususun kanuna uygun olması onun aynı zamanda hukuka uygun olduğu anlamına gelmemektedir; öncelikle onu ifade etmek istiyorum. Neden? Buradaki sıkıntıların içerisinde birkaç şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, işte daha önceki maddeler içerisinde söz konusu olan, özellikle biraz önce 67'nci maddede ifade etmiş olduğum aykırılıklar, yine İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilgili maddeleriyle alakalı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kendi içtihatlarına uygun görmediği, yasal mevzuatına uygun görmediği yüzde 10 barajıyla alakalı olaylar aslında bir iktidar için ittifak anlayışının ortaya konulduğu bir gerçeği de bir anlamda gözler önüne sermektedir. Bunu öncelikle paylaşmak istiyoruz.
Burada getirilen özellikle Anayasa değişikliğinin meşruluğu 6771'de yani 16 Nisandaki halk oylamasında açıkça yasaya aykırı olan mühürsüz oy ve zarf uygulaması şimdi yasal düzenlemeyle zorunlu olmaktan çıkarılmak istendiğine göre 16 Nisan halk oylamasında ciddi anlamda bir sorun vardır. Bunu önceki maddelerde konuşmadığım için bir anlamda bir not, kısa bir not olması anlamında paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, özellikle bu maddeyle alakalı, 10'uncu maddeyle getirilmek istenen şeylerden bir tanesi de....
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - ...milletvekiliyle alakalı kullanılacak oy pusulası ile Cumhurbaşkanlığına kullanılacak oy pusulasının aynı zarfa atılması, buna ilişkin zarf yöntemiyle alakalı birtakım düzenlemelerin getirilmesiydi.
Şimdi, 67'nci maddede çok açık bir şekilde seçimlere ilişkin genel kuralları ortaya koyuyoruz, seçimler ve halk oylamasının nasıl yapılacağını ve sonuna da bağlama yapıyorken de bunların mutlaka yargı yönetim ve denetimi altında yapılmasını öngörüyoruz; temel kural bu yani ilkeleri koyuyoruz, bunların yargı denetimi ve gözetimi altında yapılmasını da bir anlamda ilkeyi denetleme açısından anayasal bir yükümlülük, anayasal bir zorunluluk hâline getiriyoruz. Ama şimdi burada bir kere mevcut pusulaları ortaya koyuyorken bile en azından seçimde adaleti ortadan, eşitliği ortadan kaldırıyoruz. Niye? Çünkü ittifakla alakalı bir düzenlemeyi oraya getirdiğimiz zaman, en azından seçim pusulasına baktığımız zaman bir kere oradan başlıyoruz eşitsizliğe. Ama önce şunu ifade edelim: Baştan beri hem Komisyon sözcülerimiz hem partimizin sözcüleri bunu birçok kereler dile getirdiler, ben de bir kere daha dile getiriyorum. Bizim ittifak yapılmasıyla alakalı düzenlemeye "İttifak niye yapıyorsunuz, böyle bir şey olabilir mi?" filan diye böyle bir karşıtlığımız yok; önce onu ifade edelim ama böyle bir garabet düzenleme yok.
Buraya gelmeden evvel anayasa hukuku profesörleriyle -burada isimlerini vermeme gerek yok- görüştüm. "Benim yararlanabileceğim, özellikle bu düzenleme konusunda yararlanabileceğim herhangi bir şey var mıdır, akademik yayınlar anlamında bana bu şekilde yardımcı olabileceğiniz yayın önerebilir misiniz?" diye kendilerine talepte bulundum ve çok ilginç bir cevap verdiler: "Biz de bu şeyi inceledik, buna ilişkin herhangi bir şekilde, dünyada herhangi bir yargı sisteminde böyle bir şey göremezsin, böyle bir örnek yok." dediler. Hani "Türk tipi başkanlık" diyorduk ya, herhâlde bu da Türk tipi bir ittifak sistemi. Buna ilişkin bir düzenleme getirilmeye çalışılıyor.
Şimdi, yine o tarihte, 16 Nisandaki halk oylamasında çok iyi hatırlıyorum -yine bu Komisyona daha önceden gelmişti, Genel Kurul görüşmelerinde de bunları paylaşmıştık- ısrarla söylenen şuydu: "Efendim, yönetimde istikrar amaçtır ama öyle bir sistem çıkabilir ki Parlamentoda çok farklı da olsa çok ender de olsa Parlamento çoğunluğu A partisinde olabilir, Cumhurbaşkanlığında B partisinin gösterdiği aday olabilir, farklı bir yapı çıkabilir, denetim farklı olabilir." şeklinde bazı ibareler kullanılıyordu. Aslında buna ilişkin düzenlemeler belki hemen arkasından getirilebilirdi ama şimdi gördüğümüz kadarıyla yasama ve yürütme birbirinden ayrı iki kurum, yasamanın başındaki kişi ile yürütmeyle alakalıyı, seçimde ikisini alıyoruz, bir torbanın içerisine atıyoruz. Bunun dünyada bir örneği yoktur yani bunu hukuken anlatmanın... Hangi mantıkla anlatıyorsunuz veya hangi saikle bu şekilde hareket ediliyor; bunu anlamakta güçlük çekiyoruz ama biz ne olduğunu biliyoruz. O da nedir? O da şudur: Kendinize göre, yönetimde istikrar anlayışıyla, işte önümüzdeki dönemi yeniden belirleme, bizim "siyasal münavebe" diye tarif etmiş olduğumuz, siyasal iktidarın değişmemesiyle alakalı, önümüzdeki modelle alakalı diyorsunuz ki: "Evet, Cumhurbaşkanı bu koltukta oturacak." Ama psikolojik olarak da seçmene bir baskı yapılacak, denilecek ki: "Sen Cumhurbaşkanlığında eğer A partisinin adayına oy kullanıyorsan Parlamentoda da -çünkü artık işlevi olmayan bir Parlamento var- ona oy kullan." Bu neye benziyor? Belediye başkan ve belediye meclis oylaması gibi bir olay yani yüzde 100 doğru olmasa da yüzde 90 belediye başkanı ile belediye meclisi birbiriyle örtüşüyor. Belediye başkanı hoşumuza gitmezse, belediye meclisi hoşumuza gitmezse yerel seçimlerde çok minimum bir ayrışma oluyor ama genelde o ortak paydayı yakalıyorsunuz.
Demek istediğim şu: Dünyanın hiçbir anayasa hukukunda, demokrasiyle yönetilen hiçbir ülkede herhangi bir şekilde bu şekildeki bir seçim sisteminde aynı sandığın içerisine, daha doğrusu aynı zarfın içerisine milletvekiline verilecek oy pusulası ile yürütme organının başı sayılacak Cumhurbaşkanına verilecek oy pusulası konulmaz.
Ben gerekçeye baktım, bu hangi gerekçe olabilir? Biz bunu anlıyoruz yani hani aklın arkasındaki niyet başka türlü. Bu niyetin ne olduğunu anlıyoruz ama gelinen tabloda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - ...bu, ne yazık ki bu gerekçeye açıkça yazılmamış; bunu bir kere öncelikle ifade etmek istiyorum. Buradaki aykırılık sadece Anayasa'nın biraz önce ifade ettiğim 67'nci maddesindeki genel ilkelere aykırılık değil, burada başka bir aykırılık daha var. Bizim baştan beri muhalefet ettiğimiz, her türlü yola başvurmuş olduğumuz Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu'yla alakalı 16 Nisanda bize göre problem olan, özellikle problem olan bu yasayla alakalı 6771'e bile aykırılık var gelinen tabloda. O da niye? Çünkü o zamanki seçim sistemiyle -bizim ileri sürmüş olduğumuz mühürle alakalı, esas temel noktamız, ayrışmamız oydu- o tarihte Yüksek Seçim Kurulunun yapmış olduğu hukuka aykırılığı şimdi biz kanunla özür dileyerek aradan bir yıl geçtikten sonra "Hayır, senin yaptığın doğrudur." şeklinde bir düzenleme getiriyoruz. Bize göre, bu, aradan zaman geçtikten sonra gerçeğin bir anlamda acı bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Bunu özellikle tutanaklara geçmesi açısından paylaşıyoruz. O nedenle, biz, 10'uncu maddede getirilen düzenlemelerin alt komisyonda muhalefet şerhlerini yazan arkadaşlarımızın da ortaya koymuş olduğu şerhler karşısında hukuka, yasal düzenlemelere, Anayasa'nın 67'nci maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1 no.lu ek protokolünün 3'üncü maddesine açık aykırılık teşkil edeceğini, ileriye doğru hem yerel baraj hem çifte barajla alakalı uygulamalar açısından özellikle aynı zarfa atılabilecek yasama ve yürütmenin oylarının bir zarf içerisinde değerlendirilmesinin ilerideki bir yargı denetiminde bir problem yaratabileceğini, o nedenle Komisyon tutanaklarında yer alması gerçeği karşısında Komisyon üyeleriyle paylaşmak istedim.
Bu konudaki düşüncelerimi bütün Komisyon üyelerinin takdirlerine arz ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.