KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Öncelikle şunu ifade edelim: Böyle bir tuzak siyasetinin parçası olmaz Cumhuriyet Halk Partisi. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi ya da MHP bir yanlış yapıyorsa "Bırakın yapsınlar, kendileri düşsünler..." Ben konuşmanın başında biz anayasa değişikliğinde neler söyledik, İç Tüzük'te neler söyledik, siz neler söylediniz ne hâle gelindi, onları teker teker anlattım.

Tekrar aynı şeylere dönmeyeceğim ama şöyle bir noktaya geldi iş: Geçmişte birbirine ağır eleştiri falan değil, birbirlerine en ağır hakaretleri yapanların öyle sözleri var ki "Bu ülkede en son Cumhurbaşkanı olacak kişi sensin. Seni yargılamazsam namerdim." diyen kişi, Adalet ve Kalkınma Partisi daha adayını resmen açıklamadan "Bizim adayımız yok. Bizim adayımız Recep Tayyip Erdoğan'dır." dedi.

Biz "Seçim zamanında burada bu iş iki partili sisteme gider, kendiniz aday dahi çıkaramazsınız." dediğimizde itiraz ediliyordu. Cumhuriyet Halk Partisi "Uyarmayın, yanlış yapsınlar." değil, biz göz göre göre bu ülkede kimsenin yanlış yapmasına izin vermeyiz. O başka birilerinin siyaseti.

1946'da Cumhuriyet Halk Partisi liste usulü çoğunluğu değiştirmedi, daha demokratik bir hâle getirmedi, 1950 seçimlerinde 48-50 milletvekilinde kaldı, 500'den fazla milletvekilini Demokrat Parti çıkardı. Bedelini ödedi yaptığı işin.

1954'te, 1958'de Kırşehir, Malatya'nın bölünmesi noktasındaki, bir ilçeyi, bir ili cezalandırma meselesi Demokrat Partinin o dönemde savunamadığı işler. Yıllarca da oralarda neler çektiklerini kendileri de söylüyor. O konuda hatırat yazan Demokrat Partilileri hep okuduk.

ANAP çifte barajlı d'Hondt sistemini getirdi. İlk seçim biraz işe yaradı, umduğu kadar değil, öbür seçim Doğru Yolun işine yaradı. ANAP kendi kazdığı kuyuya düştü.

Demokratik Sol Parti, ANAP, MHP kendi indirmedikleri barajın altında üçü birden kaldılar.

1965-1966'daki millî bakiye sisteminin ne sonuçlar doğurup o millî bakiye sisteminden gelen bir muhalefet partisinin nasıl dişli bir muhalefet yaptığını hepimiz biliyoruz.

Ama burada mesele şu, keşke Değerli Komisyon Başkanlık Divanındaki üstadımızın söylediği gibi şunu kabul edebilsek: "Bu düzenleme herkes için canım, baştan herkes için yapılıyor..." Siyaset tarihi bunu affetmiyor. Burada bir samimiyetsizlik varsa affetmiyor.

Turgut Özal da düzenlemeyi yaparken şunu söylüyordu, diyordu ki: "Ya ne var? İl barajı. Sen geç, sen al fazlayı, altta kalanlar almasın." Veya işte kontenjan milletvekilliği. En çok alana 1 yazalım, sonra dağıtalım. Diyordu ki kanunu koyarken: "Herkes için canım, herkes için..."

Burada ne yapılmaya çalışıldığı açık. Böyle bir düzenlemeyi Meclis yapıyorsa, altına milletvekilleri imza atıyorsa, burada hayıflanması gereken biz değiliz, altına imza atan milletvekilleri. Övünecek biri varsa, böbürlenecek biri varsa o da Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır.

Benim motor gücümle birileri kendine fazla milletvekili... Benden ayrı zarfta bu güçlerini görmüyorlar. Bu iki parti benim motor gücümle, benim çekici gücümle, benim yardığım dalgayla arkamdan gelip üç beş fazla... E onu da içinize siniyorsa yapın. Ama bu işlerde -biraz önce söylediğim gibi- hep kazılan kuyuya düşülür.

Bu hep şöyle hesaplanıyor... Tabii, buradaki yapısal anomali şu, birisi şöyle düşünüyor: "Ya kazanacağım ya kazanacağım." Kaybederse sonrası yok. Diyor ki: "Ben kaybedersem muhalefet partisi olmam zaten. Ben muhalefette kalamam, bir daha iktidarı hedefleyemem. Ben iktidara tutunmak zorundayım. Ben bu iktidardan koparsam herhangi bir muhalefet, Cumhuriyet Halk Partisi gibi baraj altı kalayım, tekrar baraj üstüne çıkayım, iktidar ortağı olayım, tekrar azalayım..." Bunlar normal demokrasinin içinde olan şeyler. Ama geçmişte öyle şeyler var ki, o 4 bakan, 4 bakanın yargılanmaması, yaşanan bütün her şey öyle bir noktaya geliyor ki o dönem Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuyla ilgili mesela hâlen daha 17-25'te duruyor mu bilmiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özel, bir saniye...

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben hiç 17-25'e gereğinden fazla bir önem atfetmedim ama 17.25'te duran saat hâlâ duruyor. O saat 17.25'te duruyor mu durmuyor mu, bilmiyorum ama bugün şöyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bütün hesap kazanma üzerine kuruluyor, kaybetmek düşünülmüyor. Kaybedilirse ne olacağı belli. Biz kazanmanın ya da kaybetmenin seçmenin hür iradesiyle karşılık bulması gerektiğini, seçmenin girip özgürce oyunu vermesi gerektiğini, çıkan sonucun düzgünce sayılması, bütün seçmenin Seçim Kanunu'ndan seçim öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılanlara rıza göstermesini, içinin rahat olmasını... Seçmen içi rahat şekilde "Evet, millî irade tecelli etmiştir." diyorsa başımızın üstünde. 15 Temmuzda söylediğimizi söyleriz. Bir sonraki seçime kadar seçilmiş hükûmetin arkasındayız deriz. Ama mesela şunu da yapmayız, buna da göz yummayız: "Taraflı yayın yapanlara verilen cezanın kaldırılması. Seçim döneminde Yüksek Seçim Kurulunca belirlenen esaslara aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarının yayınlarının beş günden on beş güne kadar YSK tarafı..." Bunu KHK'yle de düzenlemeyiz. Anayasa'da da yazıyorken bir yıl içinde uygulanmaz, YSK'ye de "OHAL dönemidir, OHAL KHK'sinin içeriğini tartışamam, ben bunu uygulayacağım." dedirtmeyiz. Bileğine güveniyorsan çıkarsın dersin ki: Kardeşim eşit şartlarda yarışacağız. 100 billboarda 1 billboard, 160 gazete ilanına 1 gazete ilanı, TRT'de adaletsizlik diz boyu. Adaletsiz davranana verilen ceza kalkacak, ondan sonra beyefendiler diyecek ki: "Herkese eşit." Bunu demen için, bunu diyebilmen için önce gerçek bir eşitlik ortamı yaratıyor olman lazım. Bunu yaratmadıktan sonra oturup da burada kimse şöyle demesin. Okuyorum bazı şeyler: "Er meydanı, çık karşıma!" Er meydanı çık karşıma. Er meydanında şöyle bir şey yok beyler: Gel güreşeceğiz ama benimle değil, benim büyük bir ağabeyim var, onunla güreşeceksin, o kazanırsa ben de kazanmış sayılacağım. Bu böyle dünya savaşı falan değil, müttefikler kaybedince kaybedeceğiz, kazanınca... Madem er meydanı, ne ihtiyaç var ittifak kanununa? Çıkarırsınız, önümüze koyarsınız barajsız bir sistemi, kimsenin baraj kaygısı kalmaz, takır takır yarışırsınız. Ondan -ben birkaç maddedir konuşmuyordum, bunda da konuşmayacağım- hatiplerimize hem de manalı hem de yok işte birtakım imalı göndermeler... Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu konuda işte hızlı bir şekilde, işte konuştuğumuz şekilde yol alınsın, kimseye de eziyet etmeyelim çünkü niyetimiz önemli maddelerin üzerinde konuşmak ve yol almak; asla bir tıkama değil diye söyledik.

Yani bir şey yaparsın, haklı gururlanırsın. Hem bir tarafın eksik hem başka bir şey yapıyorsun hem de böyle bir manalı gülümsemeler, işte birtakım teklifler, birtakım hatiplerimize söz söylemeler falan, bunlar... Herkes kendisi ne yapıyor ona bakacak, onun üzerinden konuşuruz tabii ki. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Bu farklı zarf falan, bunların hepsi belli bir amaca yönelik işler. Karşıyız. Önerge işlemimiz de yapılır.