| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2137) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .03.2018 |
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle, az önce öğrendiğimiz acı haberimizin üzerine ara vermenizden dolayı teşekkür ederim. Çok değerli bir arkadaşımızı çok zamansız bir şekilde kaybetmenin acısıyla biz de sarsıldık, hayatın bir acı gerçeğiyle karşılaştık. Daha cuma günü beraber olduğumuz bir arkadaşımızı bugün -birkaç gün geçtikten sonra- kaybetmek gerçekten çok sarsıcı. Tekrar teşekkür ediyorum. Arkadaşımıza Allah'tan rahmet, Cumhuriyet Halk Partisi camiasına da başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, bu yasa, önümüzde tartıştığımız yasa 16 Nisan referandumuna hâkim olan ana fikrin ve düşünce yapısının tamamen çöktüğü bir yasadır. Bu yasa ile 16 Nisan referandumunu karşılaştırdığınızda, 16 Nisan referandumundan önce söylenen sözlerin, verilen vaatlerin ve Türkiye'ye çizilen tablonun hiç de öyle olmadığının; tam tersine, iktidar partisi sözcüleri ve MHP sözcüleri tarafından halkın -doğru bilgi vermemek suretiyle- yanıltıldığının tipik bir göstergesidir.
Şimdi, Sayın Başkan burada yok ama bu yasa daha çıkmadan önce, bir yıl kadar önce "Keşke başkanlık sistemi gelse." diye iktidar partisi görüşlerini ifade ederken Milliyetçi Hareket Partisinin tutumu o zaman farklıydı, daha başka bir tavır alıyordu. Sayın Şentop katıldığı televizyonlarda, basın açıklamalarında, başkanlık sisteminin gelmesi hâlinde neler olacağını, başkanlık sistemi olursa diğer partilerin hükûmet olma ihtimalinin kalmadığını MHP'nin de adını sayarak veriyordu ve koalisyon dönemlerinin biteceğini ifade ediyordu. Şimdi, bu sözler Başbakan tarafından da tekrarlandı. Cumhurbaşkanı, hele ki, 16 Nisan referandumundan sonra Ankara'ya geldiğinde meydanda toplanan kalabalığa, çıktı, aynen "Biz bu Güneş Otellerinde, başka yerlerde koalisyon dönemlerinde neler döndüğünü iyi biliriz. Artık Türkiye seçimlerden sonra yaşadığı belirsizlikleri geride bıraktı; hükûmet kurma kavgaları, pazarlıkları, koalisyonlar dönemi sona erdi. Artık yüzde 50'yi aşan iktidar." diyerek halka seslendi. Dolayısıyla, o anda ve 16 Nisan referandumundan önce herkese verilen vaat Türkiye'de koalisyonlar olamayacağı idi. Öyle mi oldu? Şimdi, daha komisyonda bir yasa görüşülüyor, seçimin tarihi belli değil, komisyon daha Meclisten geçmiş değil, bu maddelerin nasıl çıkacağı belli değil ama daha seçim olmadan koalisyon kuran iki parti var karşımızda. Ve bütün 16 Nisanın referandumunun bütün ideolojisini, fikrî dünyasını, ona hâkim olan ana anlayışı yerle bir eden bir anlayışla gelen bir yasa teklifi, bir ittifak adı altında koalisyonu bir anda benimseyen iki parti; ortada daha seçimler yok, daha seçim yasasının kendisi çıkmamış ve bu hâlde kendilerine bir "millî" diyorlar, bir "cumhur" diyorlar -geri kalanlar her ne ise- bir koalisyon dönemi kuruldu, bir kere bunun altını iyi çizelim. 16 Nisandan önce söylenen her söz şimdi artık çöpe atılmıştır. Şimdi bu halkımız hangisine inanacaktır? 16 Nisandan önce söylenenlere mi, şimdiki yapılanlara, uygulamalara mı? Deniyor ki: "Siz de kurun." Niye kuralım? Gereği varsa kurarız, onu takdir ederiz, bir yasa geçsin bakalım, ne oluyor ne bitiyor bir görelim. Yani sizin her iki partinin kendisinden korkan bir yapısıyla kurduğu bu ittifaka herkes niye sıcak baksın ki?
Şimdi, Sayın Başkan, bu yasa Anayasa'nın pek çok maddesine aykırı ama en çok neye aykırı biliyor musunuz? Anayasa'mızda tarif edilen "Siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır." maddesini bütün maddelerdeki değerlendirmelerle çöpe atan bir yasadır bu. Siyasi partilere güvenmeyen... Hani bazen siz AKP'ye yandaş gazetelerde bazı yazarlar yazılar yazıyor ya, televizyonlarda söylüyorlar ya: İşte siz küçük düşünüyorsunuz gibi söylemlerle bazı yazarlara da saldırıyorlar. Tam da siyasi partilere ve ona hüviyet veren siyasi parti üyelerine yapılmış büyük bir saygısızlıktır bu yasa. Her madde diğer maddelerle irtibatlıdır, sadece bir madde kendisinden bağımsız değildir, o maddeye hâkim olan felsefe birkaç madde sonra tekrar karşımıza çıkmaktadır. Ve bu yasanın tümüne baktığınız zaman devletin sopasıyla devlette nasıl hile yapılacağını gösteren bir yasadır. Acı bir deyimdir ama gerçek böyledir değerli arkadaşlarım, devletin sopasıyla. Devletin sopası her aşamada hissettirilmiştir. Devletin nasıl geçersiz oyları meşru kılacağına dair yani kimi yerlerde nasıl hileler yapılabileceği bu yasanın içerisine dercedilmiştir. Bu vahim bir garabettir, vahim bir tablodur bu ve seçimlerin güvenliğini, seçimlerin meşruiyetini, halkın sandığa attığı oyun nasıl çıkacağını bilemediği bir seçim sistemini getirmektedir. Böyle bir tabloda bu yasa Anayasa'nın pek çok hükmüne aykırıdır ama öncelikle siyasi partileri demokratik hayatın unsurları sayan Anayasa'nın o temel maddesi artık çöpe atılmıştır. Neden?
Şimdi 1'inci maddeyi tartışıyoruz, diğer maddeler de var. Bu maddede bir seçime başlandığı zaman artık seçimin idaresi Yüksek Seçim Kurulunun, ilçe seçim kurullarının, il seçim kurullarının elindedir. Siz şimdi, valilere sandıkları taşıma, bir direktifi verme yetkisi tanıyorsunuz Sayın Başkan. Hangi valilere? İktidarın atadığı valilere sandıkları taşıma yetkisi ilçe seçim kurullarıyla beraber... Niçin vali seçimler yapıldığı zaman işin içine giriyor, niçin giriyor? Hâlbuki artık tüm yetki Yüksek Seçim Kurulunda değerli arkadaşlarım, seçimlerin ilanına karar verildiği andan itibaren bütün bunlara karar verecek olan makam artık bir yargı makamı, Yüksek Seçim Kurulu. Yüksek Seçim Kurulu takvimini açıklar, oy verme işleminin bitimine kadar bütün işleri ilan eder. Siz seçimlerden bir ay kadar önce diyorsunuz ki valiler de işin içerisine girsin. Niye, niçin? Yani bir kamunun bu işin içine girmesi neyle bağdaşır? Yargı güvencesini ortadan kaldıran bu hükmü neyle açıklayabilirsiniz?
Sayın Başkan, şimdi konumuz 1'inci madde. Ona değinmeden önce bir de 3'üncü maddede kamu görevlilerinin atanmasına ilişkin bir gerekçe var, işte tam da bu AKP'nin bakış açısını gösteriyor MHP'yle beraber."İyi ün sahibi olmuş kişileri biz sandık başkanı yapmayalım da... Bu kavram karışık bir kavram." Kim karışık değerli arkadaşlar, kim karışık? Yani siz halkınıza niçin güvenmiyorsunuz? Siyasi partilerin bildirdiği üyelere niçin güvenmiyorsunuz? Hani siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmez unsuruydu? Bu seçimleri kim yapıyor? Siyasi partiler için yapılmıyor mu bu seçim? Nereden çıkıyor? Ondan sonra siyasi partilerin bildireceği başkanları bertaraf eden bir yöntem ve kamu otoritesini işin içine katan bir yöntem. Bakın, maddeler birbiriyle nasıl irtibatlı? Böyle olunca ne oluyor: Bir başkan ve 6 asil üyeden oluşan sandık kurulunun 4 tanesi iktidar partisinin elinde. Bir tane başkan kamunun içinden seçiliyor, başkan yardımcısı öyle, AKP temsilcisi, MHP temsilcisi, 7'nin içinde 4 değerli arkadaşlarım, işte bunun için yapılıyor. Sandık kurullarındaki kararların oy çokluğuyla devlet lehine, MHP, AKP lehine alınması hükmüdür bu, bunu başka türlü izah edemezsiniz. O kadar muğlak kavramlar var ki, sandık kurulu başkanının iyi niyetinden şüphe edilmeyen hâllerde mühürsüz oylar geçersiz sayılacakmış. Kim karar verecek bunlara? İşte bu kurullar karar verecek. İktidarın atadığı iki kamu gücü, MHP üyesi, AKP üyesi, diğer partiler 7'de 3, iktidar 7'de 4, alın size büyük çoğunlukla geçen bir kararlar bütünü ve sandık kurulu kararları reddedecek, sandık kurulu istediği gibi bir karar alacak.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, diğer maddelerde de söyleyeceklerim var. Özellikle baraj. Dünyanın hangi ülkesinde, değerli arkadaşlarım, böylesine bir garabet, bir yöntem ortaya konabilir? Sen ittifaka giriyorsan o zaman diyeceksin ki: Kardeşim ben ittifak yapıyorum ama siz tek başına giriyorsanız haklı olarak yüzde 10 barajı sizin için uygun olabilir, ben de kendime güveniyorum, ittifak yapıyorum, benim için baraj yüzde 15 olmalıdır diyebiliyor musunuz? Başka ülkeleri incelediniz mi? Başka ülkelerde, değerli arkadaşlarım, ittifaka giren partilerin baraj oranı yüksektir. Macaristan'da yüzde 5'tir baraj, ittifak yapan partiler için yüzde 10'dur. Sayın Parsak, bunlara baktınız mı? Hiçbirine bakmadınız. Romanya'da yüzde 5'tir, ittifak yapıyorsanız 8'dir. İkili ittifakta, üçlü, dörtlü de daha fazladır değerli arkadaşlarım. Slovakya'da, yüzde 5'tir, ittifak yapan partilere yüzde 7'dir değerli arkadaşlarım. Litvanya'da yüzde 5'tir baraj, ittifak yapıyorsanız yüzde 7. Hani cesaret sizde? Sayın Parsak, bu cesareti görmek isterdik sizlerde. Yani tam bir destek veriyorsunuz ama mangalda bazen kül bırakmıyorsunuz, vurun yumruğu masanıza, kendinizi gösterin. Bu yasa MHP'yi kurtarma yasasıdır. "Değildir." deyin. Ben öyle anlıyorum, şimdi MHP alacak yüzde 7 oyu orada, öbür taraftan bir başka parti bütün olanaklarıyla, kıt olanaklarıyla devlete karşı mücadele edecek yüzde 9,99 oy alacak, o parti tek başına o kadar oyu aldığı hâlde barajın dışında kalacak, Milliyetçi Hareket Partisi barajın içinde kalmış sayılacak.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Yüzde 25 yaparsak siz altında kalırsınız.
LEVENT GÖK (Ankara) - Onlar ayrı bir konu, sizler de konuşabilirsiniz.
Şimdi, bunu nasıl içinize sindirebiliyorsunuz değerli arkadaşlarım, nasıl içinize sindirebiliyorsunuz? Yani böyle bir ahlaki olmayan, vicdani olmayan, siyasi olmayan bir tabloyu nasıl içinize sindirebiliyorsunuz ve bunu yasa hâline getirebiliyorsunuz? Bu Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı değil mi? Eşitlik ilkesinden ne anlıyorsunuz? Seçime giren bütün partiler eşit olmayacak mı kardeşim? Yüzde 9,99 oy alan parti aslanlar gibi girmiş seçime, yüzde 9,99 almış, barajın altında kalacak; Parsak'ın partisi MHP, AKP'yle iş birliği yaptığı için barajın üstünde kalacak. Böyle bir şey olmaz Parsak.
Bak, ben bir şey daha söyleyeyim mi, siz bugünlerde bir konuyu hiç konuşmadınız. Hep milliyetçilikten bahsediyorsunuz, milliyetçilikte Türkiye'de mangalda kül bırakmıyorsunuz, Cumhurbaşkanı kül bırakmıyor, Başbakan bırakmıyor, siz bırakmıyorsunuz. Siz şimdi fesli Kadir'le de ortak oldunuz Sayın Parsak, fesli Kadir de ortaktır bu işte. Şimdi, "Kurtuluş Savaşı'nda galip gelmeseydik de Yunan galip gelseydi." diyen bir zihniyeti ziyaret eden bir Cumhurbaşkanı hakkında acaba söyleyeceğiniz bir çift söz yok mu Sayın Parsak? O kadar mı bütün ilkelerinizi ayaklar altına aldınız? O kadar mı Kurtuluş Savaşı'nda verilen şehitlerin kemiklerini sızlatacak bu davranışı kınama cesareti gösteremediniz? O kadar mı gözleriniz bağlandı? O kadar mı "Yani olsun da iktidar içerisinde yer alalım, devre dışı kalmayalım, yok olmayalım." diye tutuşuyorsunuz? Yok mu sizin bir sözünüz?
Fesli Kadir'i Cumhurbaşkanının ziyaretini uygun görüyor musunuz Sayın Parsak? Biz Bahçeli'nin bu konuda bir tek söz söylediğini duymadık. Bu kadar mı gözleriniz bağlandı? Bu ittifakın -ahlaki olmayan- bunun sorumlularından bir tanesi sizsiniz.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Komisyona hitap edin.
LEVENT GÖK (Ankara) - Nereye hitap edeceğimi ben bilirim. Sana da bakarım, ona da bakarım; ona sen karışamazsın. Ama bu yasaların altında hangi ahlaki anlayışın yattığını belgelemek için sizin anlayışınızı da sergilemek gerekiyor. bundan kaçamazsınız. Ben sana da bakarım Sayın Başkana da bakarım, ona kimse karar veremez.
Ben sizin milliyetçilik anlayışınızı sorguluyorum. "Kurtuluş Savaşı'nda Yunan galip gelseydi." diyen zihniyeti ziyaret eden bir Cumhurbaşkanına söyleyeceğiniz söz yok mudur? Bir ittifak uğruna bu milliyetçiliğinizi, bu davranışınızı nasıl ayaklar altına alıyorsunuz bir açıklayın, Sayın Bahçeli bir açıklasın, o yok siz açıklayın.
Sayın Başkan, şimdi, 1'inci maddede... Maddeye tabii bakıyorsunuz nedir diye, doğal olarak gerekçesine bakıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Maddeye baktığınız zaman gerekçesine de bakacaksınız. Madde şu: Aynı binada oturan seçmenleri alıyorsunuz, hane bütünlüklerinin korunması amacıyla ve aynı seçim bölgesinde kalmaları şartıyla farklı sandık bölgelerine kaydırabiliyorsunuz. Niçin? Ben merak ediyorum Sayın Başkan. Şimdi, ben gerekçeye baktım yani bir düşünün, bir apartmanda oturuyorsunuz. Ben o apartmanda seçmenim, Sayın Parsak da o apartmanda seçmen. Şimdi, kimse seçimlere giderken de yakasında "Ben şu partiye oy vereceğim." diye de çıkmıyor binasından, öyle değil mi değerli arkadaşlarım? Ben şimdi genel gerekçeye bakıyorum, genel gerekçede şöyle söyleniyor bu maddeyle ilgili: "Seçimin serbestliği ve gizli oy ilkesini sağlamak amacıyla." Ne olacakmış? Seçimin serbestliği ve gizli oy. Peki, şimdiye kadar Türkiye'de yapılan bütün seçimlerde herkes kendi bulunduğu mahaldeki sandıkta oy kullandığı zaman seçimin serbestliği ve gizli oy ilkesi ihlal mi edildi?
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - 50'den önce evet.
LEVENT GÖK (Ankara) - Öyle mi? Şimdi bırak sen 50'yi, şimdiki tabloya bak, yani böyle bir tablo mu yaşandı?
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) - Onları yasalaştırıyor muyuz yani?
LEVENT GÖK (Ankara) - Sen 50'yi bırak şimdi.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen toplantının insicamını bozmayalım.
LEVENT GÖK (Ankara) - Ben şunu istiyorum, öyle bir gerekçe söyleyin ki hani inanalım değerli arkadaşlar. Yani seçimin serbestliği ve gizli oy ilkesi... Yani şimdi, bulunduğum apartmanın şimdiye kadar bağlı olduğu sandıktan beni alacaksınız, Sayın Başkanın, bilemediğim oy kullandığı sandığa götüreceksiniz. Ne olacak şimdi orada, neyi kanıtlayacaksınız? Yani ben o sandığa niçin gitmiş olacağım? Yani burada seçimin gizliliği mi, oyumun gizliliği mi ya da seçimin serbestliği mi, nedir? Tam kel alaka bir gerekçe değerli arkadaşlarım, böyle bir gerekçe olmaz. Ha şunu diyorsanız o vahim bir tablodur: "Ben Türkiye'nin birçok yerinde sandık güvenliğini sağlayamıyorum." Bu vahim bir tablodur iktidar için. Bunu mu demek istiyorsunuz? "Ben bu maddeyi birçok yerde uygularım, çünkü orada sandık güvenliğini sağlayamıyorum." demenin bir belirtisidir bu. Öyleyse durum vahimdir, öyleyse "Türkiye'de güvenlik güçlerimiz vaziyete hâkim değildir." Demektir. Ben bunu şiddetle reddederim değerli arkadaşlarım, şiddetle reddederim.
Biz şimdi, sınırlarımızın güvenliğini sağlamak için bir harekât yürütüyoruz Afrin'e. Biz bırakın sınırlarımızın içini sınırlarımızın dışında da güvenliğimizi sağlayacak bir orduya, emniyet güçlerine sahibiz değerli arkadaşlarım. Bakın, bu madde bu şekilde geçtiğinde Türkiye'de güvenlik güçlerinin havlu attığının her iki parti eliyle itirafıdır değerli arkadaşlarım. Bunun başka türlü okunması olmaz, vahim bir tablo. Hiç bu yönüyle baktınız mı Parsak? Bakmadınız.
BAŞKAN - Sayın Gök, toparlar mısınız lütfen.
LEVENT GÖK (Ankara) - Toparlayacağım Sayın Başkan.
Şimdi, gizli oy... Değerli arkadaşlarım, böyle bir tablo Türkiye'de... Hukuk devleti ilkesine aykırılık diye bir konu vardır, kavram vardır. Nedir o biliyor musunuz? Şimdi, Anayasa Mahkemesi kararlarında da mevcuttur Sayın Başkan, hukuk devletinin en temel belirgin yanlarından bir tanesi belirli olmaktır. Yani Türkiye'de yaşayan yurttaşlar bir iş yaparken o işin sonucunun ne olacağını bilmelidirler. Bütün dünyada böyledir bu, hukuk devleti böyle tarif edilir yani bir iş yaparsanız onun sonucunda ne olacağını bileceksiniz. Şimdi, öyle bir yasa çıkıyor ki Sayın Başkan -toparlayacağım üç dört cümleyle de fazla zamanınızı almayacağım, verdiğiniz hakkı da uzun tutmayacağım- bu yasayla, benim önceden kullandığım sandık belli, seçime gidiyoruz ama hangi sandıkta oy kullanacağımı ben bilmiyorum. Değerli arkadaşlar, hukuki öngörü, hukuki belirlilik, hukuk devletinin en temel asli unsurudur. Siz eğer bu unsuru reddederseniz, kaldırırsanız "Ben canımın istediği kişileri alır başka sandıklara taşırım, canımın istediği kişileri bilmem ne sandıklara taşırım." derseniz Anayasa Mahkemesinden döner bu iş. Anayasa Mahkemesinin önemli kararları vardır, bu hüküm Anayasa'ya aykırıdır. Herkesin kendi mahallindeki sandıkta oy kullanması esastır, doğrusu odur, bu sistemden vazgeçildiğinde bu öncelikle Anayasa'ya aykırıdır ve diğer yönden de devletin "Ben bazı bölgelerde sandık güvenliğini sağlayamıyorum." itirafını öne çıkartan bir anlayış olur.
Şimdi, bu çok tehlikeli bir tablo, Anayasa Mahkemesinden döner Sayın Başkanım. İkinci ilke, hukuk devleti ilkesinden döner yani öngörülmezlik, bilinmezlik ilkesinden döner. Seçim yasalarıyla böyle can istendiği gibi oynanmaz. Diğer maddelerde de söyleyeceğimiz gerekçelerle bu hüküm öncelikle Anayasa'ya aykırıdır, bu teklif metninden çıkartılmalıdır Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum.