| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .11.2014 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Komisyonun değerli üyeleri, Bakanlığın değerli çalışanları, değerli basın emekçileri; her zamanki gibi yine denetlenemeyen bir bütçe klasiğiyle karşı karşıyayız. Çünkü, Hükûmet, Sayıştay Kanunu'nu çıkarırken askerî ve güvenlik harcamalarını, maalesef, Sayıştay denetiminin dışına çıkararak... Ki şimdi de göremiyoruz -4 sayfalık Sayıştay raporları geldi bize- inceleyemiyoruz. Oysaki en yüksek harcama rakamlarına baktığımız zaman bu dönemde en çok Cumhurbaşkanlığı bütçesi artmış, rakam olarak yüzde 97'lerde fakat onun dışında en çok artış olan bütçeye baktığımız zaman güvenlik harcamaları geliyor. Bu güvenlik harcamalarıyla ilgili bir iki rakama değindikten sonra, bütçenin diğer büyüme, enflasyon, cari açık konularına gireceğim.
Millî Savunma Bakanlığı 22.764 milyon, İçişleri 3.898 milyon, Jandarma 6.489 milyon, Emniyet 17.623 milyon, Sahil Güvenlik 506 milyon, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 22 milyon. Korucuları saymıyoruz, özel güvenliği de saymıyoruz, diğerlerini de saymıyoruz; 52 milyon. Bu 52 milyona...
Bir de Sayın Bakan, bu örtülü ödenek olayı var. Yani, IŞİD'e mi gidiyor, kime gidiyor, birine mi gidiyor, bu Meclis bunu denetleyemiyor. Yani, bir örtülü ödenek artışı da var. Buna da 2,5 milyar eklediğiniz zaman... Çünkü, mevcut resmî rakamların dışında da transferler olduğu söyleniyor. Eğer, istihbarat alanı dâhil, son rehine iadeleri dâhil transfer rakamlarında abartılı rakamlar kullanıyorsak Sayın Bakan, bu konularda kamuoyuna bir açıklama yaparsanız iyi olacak. Köşk artışı yüzde 49 oranlarında -97 dedim, düzeltiyorum- diğerleri de silah, savunma fonu; ne kadar F35 aldık, ne kadar para ödedik, helikopterlere ne kadar ödedik, Skorsky ve Kobra'lara ne ödedik? Buradaki milyarlar, 15 milyar civarındaki silah alım satımı da yok. Yani, nereye harcama yaptığımızı Meclis olarak denetleyemiyoruz. Fakat, garip şeyler var yine. Arada bir Sayıştay raporları içinde bakarken Emniyet raporlarında 2013-2014 çatışmasızlık dönemi, barış ve çözüm süreci devam ediyor. Fakat -ilginç- Sayıştay raporlarında özel timlerin operasyon tazminatı almaya devam ettikleri görülüyor. Yani, iki yıl boşuna mı barış yaptık?
İZZET ÇETİN (Ankara) - Barışı kiminle yaptınız Sayın Kaplan, haberimiz yok bizim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bilmiyorum yani özel operasyon tazminatı olunca acaba bu olayları birileri kasıtlı olarak mı çıkarıyor operasyon tazminatı almak için? Yani, bazı olayları da kasten birileri mi çıkarıyor operasyon tazminatı almak için? Şimdi, bunu niye ifade ediyorum? Bu, Sayıştay raporunda var. Örneğin, trafikçiler gezicidir ama bakıyorsunuz, mutfaktaki de, masadaki de, operasyona gidenler de -özel timler öyledir ama- almış. Ben "Aldıkları ücret yetiyor, çoktur." demiyorum. Yani, güvenlik güçleri mesai itibarıyla en fazla mesai harcayan bir kesim. Yani, çalıştıkları süreye vurduğunuz zaman hak ettikleri bir parayı alıyorlar mı, almıyorlar mı olayı değil. Burada "operasyon tazminatı" demek, şu demek: Barış sürecinde birileri bir iki silah tak tak eder, olay çıkartır, operasyona çıkılır, para alınır yani bu kadar basit. Arkadaşlar, şimdi, Sayıştayın bu konuda bize dolaylı bir doyurucu açıklamada bulunması gerekiyor. Yani, "Bingöl olayını soruşturun." dedik, gizlilik kararı kondu. Ya, emniyet müdürleri, kimse halkla kavgalı değildi, siyasette de sorunu yoktu, daha yeni de tayini çıkmıştı. Ya, kim öldürdü bunları? Ama bunun araştırma önergesi reddedildi. Yani buna benzer olaylar var.
Şimdi, ben şu noktadan hareketle kırılgan beşlideyiz evet, artık, meşhur Sayın Bakanımız da söyledi fakat kırılgan beşlinin de en kırılganıyız. Baktığımız zaman dış borç eğer 350 milyar dolar olduğu zaman -ki özel borçlarla beraber- gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 43,5. E, bu Hindistan'da 18,9; Endonezya'da 28,6; Brezilya'da 13,2; Güney Afrika'da 35,4. Yani bu kırılgan ülkeler içindeki konumunu koyuyorum dış borç olarak, borçlu bir ülkeyiz. Sıcak paranın kaçışı, kurlarda artış ve dolayısıyla enflasyon ve faizi tetiklemesi konusunda bizim geçen dönem yaptığımız eleştiriler haklı çıktı, şimdi, onların karşılaştırmasına geçeceğim. Aslında küresel sermayenin en zayıf halkası beşli kırılganlar içinde Türkiye, cari açık, döviz rezervleri açısından bakıldığında büyümenin durması, enflasyonun artması, Türk lirasının rekor kaybı "rekor kaybı" diyoruz çünkü döviz değerlenince, Sayın Sümer de rakam olarak söyledi iki sene içinde Türk lirasının nasıl dibe vurduğunu, bunun işaretlerini veriyor.
Şimdi, buradan hemen şunu biliyoruz yani bütçe açıkları her zaman vardı ama herhâlde 2015 bütçesinde rekor özelleştirmeyle; işçi, emekçi ücretlerini, emekli maaşlarını yüzde 6'da tutarak, enflasyona ezdirerek -ki bugün açıklandı enflasyon oranı yüzde 10,10- siz yüzde 6 işçiye, memura, emekliye verirseniz 3+3 o da yani 6 toplamda, ne yapsın şimdi bu çalışanlar? Ciddi bir sorun var demektir.
Şimdi, buradan ben şunu açıklamak istiyorum: Geçen yıl burada şunu ifade ettiniz, küresel ekonomiyi anlatırken ılımlı bir toparlanmadan bahsettiniz, bu sene çok geçmedi aradan, potansiyel kriz öncesi performans düşüşlerini, büyüme düşüşlerini dünyadaki coğrafik olaylara bağladınız. E, bu olaylar önceden de vardı, dört senedir Suriye'de savaş var, Irak'taki iç savaş da Amerika'nın müdahalesinden beri var, yeni olan Ukrayna savaşıdır. O da yeni, o da kimseyi pek fazla etkilemiyor. Şimdi, bakın, 2014 yılında küresel bazda 2,7 büyüme beklentisinden bahsedilirken ABD'de 2,2; 2015-2019 Türkiye'de 2,4 büyüme öngörüsü ama tam tersi ABD'de 3,1'e çıkıyor büyüme, bizde de, Türkiye'de de orta vadeli programlar önceki de tutmadı, şimdiki de tutmuyor çünkü şimdikinin hedefleri daha bu bütçeden delinmiş durumda. 2014 için yüzde 4 büyüme öngörülmüştü, bu 2015 için -2016 dâhil- yüzde 5 öngörülmüştü ama 2014'te, Sayın Bakan açıkladı, 3,3 düzeyinde büyüme gerçekleşti, 2015 hedefi de yüzde 4. Yani bu kadar büyük bir fark büyüme oranında öngörüsüzlük Hükûmetin tamamen yanlış politikalarına ve dış politikada düştüğü yalnızlığa bağlı gelişen bir durumdu.
Şimdi, "Ilımlı ama dengeli büyüyoruz." deyip ekonomide yüzde 4 büyüme hedefini koyduğumuz zaman yüzde 4 bile hayaldir arkadaşlar. Çünkü, biz seçim ve savaş bütçesi görüşmesi yapıyoruz şu an hem seçim hem savaş bütçesi. Savaş, çünkü Suriye'deki savaşın dört yıldır Türkiye dolaylı olarak bir tarafındadır. El Kaide'nin, El Nusra'nın, Özgür Suriye Ordusunun yanındadır. Oraya yapılan harcamaların kalemini bilmiyoruz ama Hükûmet 1 milyon 600 bin Suriyeli misafirimize, ki bu "misafir" kelimesi Türkiye'nin ayıbıdır, yalnız Avrupa'dan gelenlere uluslararası anlamda "sığınmacı hukuku" tabiri kullanıyor, doğudan gelenlere, Orta Doğu'dan gelenlere ise mülteci statüsü tanımadığı için "misafir" kelimesini kullanıyor yani Suriye'den, Irak'tan gelen. En son Şengal'den ve Kobani'den gelen kardeşlerimiz oldu. Şengal'den gelenlerin Ezidi olması, Türkmenlerin, Asurilerin de olması, onların Duhok çevresindeki kamplara yerleştirilmesi ama 30 bine yakınının da Şırnak'taki Diyarbakır'a kadar olan belediyelerimiz tarafından bakıldığı gerçeğini Hükûmete hatırlatmak isterim. Belediyelerimize verdiğiniz para ne ki? Bunca aydır çadırları, kapları, yemeklerini veriyor. Midyat kampına yerleştirilen bin-2 bin kişi var ve Suruç'ta -bizzat kampları ben gezdim, ziyaret ettim, tek tek baktım- evet, 200 bin rakamını veriyor Hükûmet, o rakam da doğru değil ama bizim belediyelerin, bakın, Suruç Belediyesi üzerinden bakımı yapılan, Kobani'den gelen insanlarımızın, kardeşlerimizin sayısı 148 bin. Hükûmetin baktığı insan sayısı 5.400 arkadaşlar. İsterseniz, size Yatılı Bölgede AFAD ekibiyle çektirdiğim fotoğrafları da göstereyim, diğer ekiplerle de bütün kampları gezdim, o gün AFAD Genel Başkanı Suruç'taydı, Urfa'daydı -Sayın Gök burada olsaydı, anlatırdı- hepsiyle beraber uçakta geldik ve şunu söyleyeyim size: AFAD'da 5.400 kişiye bakılıyor. Sadece 20 bin kişilik bir kampın yerini organize etme yönünde bir çaba içinde -AFAD Başkanı- olduğunu söyledi. Peki, sormak istiyorum size: 100 bin nüfuslu Suruç Belediyesi 148 bin kardeşine hem çadırlarda hem 3 öğün yemekle nasıl bakıyor? Hakikaten, Maliye Bakanlığı bunu merak ediyor mu? Bu vicdanlı insanların yaptığı yardımlar ve akan yardımların oralardaki depolama konusunda sivil toplum örgütlerinin, sağlıkta tabiplerin, sendikaların, KESK'in, DİSK'in, bütün bunların çabalarıyla gönüllü olarak batıdan da gelen yardımlarla sağlanıyor arkadaşlar. Böyle bir devlet politikası olmaz. Belediyelerin eti budu ne ki, kendi bütçesini kavuramıyor. Zaten muhalif belediye oldu mu boğazını sıkıyorlar, vermiyorlar bir kuruş para yani onu biliyoruz. Ellerindeki önceden su, kanalizasyon varsa onu da bankalar gıdım gıdım taksitle kesiyor. Peki, böylesi bir olasılık karşısında Suruç Belediyesine ne yardım yapılmıştır? Maalesef, bir yardım olmadığını görüyoruz.
Ben hızlı geçiyorum. Enflasyon tahminleri de tutmadı Sayın Bakan geçen dönemin. 6,8'di yıl sonu; 2015'te 5,3 tahmini vardı, şimdiki açıklamanızda, 2015 biraz daha gerçekçi 9,4 öngörüsü var, ama bugün açıklananlar 10,10 ve bunu aşağıya çekebilir miyiz, cari açığı kapatabilir miyiz şeyi var.
Sayın Bakan, bütçemizin en önemli açığı enerjidir. Eğer Ermenek'te acılar yaşanıyorsa, eğer Soma'da yaşandıysa, Şırnak'ta, Zonguldak'ta, eğer insanlarımız bir avuç kâr hırsı yüzünden maden ocaklarına diri diri gömülüyorsa... Bakanların görevi orada gidip kapıdan cenaze çıkmasını beklemek değildir. Bir Hükûmetin bakanı, Çalışma Bakanıysa iş sağlığını denetlemesi lazım, onun önlemini alması lazım. Eğer Enerji Bakanıysa, o Enerji Bakanının denetimi yapması ve o maden ocaklarının ruhsatları eğer uygun değilse iptal etmesi, ölüme göndermemesi gerekir. Ama bakanlarımız ocak kapılarında medyaya saat başı açıklama yapan "Çok iyi haber, cenazelerimize ulaştık!" Bu çok acıklı bir durum. Enerji Bakanlarının, Çalışma Bakanlarının, bakanların göçük maden ocaklarının kapısındaki duruşu görevleri değil. Gelişmiş ülkelerde bakanlar önlem alır, tedbir alır, cenaze çıkmaması için çalışır; bizde de bakanlar cenaze almak için maden ocaklarına gider. Bu çok acıklı bir durumdur. Gerçekten buna çok üzülüyoruz ve Sayın Bakan, dehşet bir enerji mafyası var. Enerji mafyası var. Resmen, hem uluslararası bir enerji mafyası var. İthal kömürün bu kadar arttığı bir başka ülke var mı? Yüzde 20 payı artmış. Ocaklarda insanlarımız da ölüyor üstelik. 3,5 milyar dolar sadece ithal kömür. İthal kömürü alan, termik santralde yakanları teker teker tespit edin, Maliye olarak denetleyin. Bu nereden geliyor? Güney Afrika'dan gelen, Kolombiya'dan gelen ve Ukrayna'dan gelen kömürü. Kim bu santralleri çalıştırıyor. Bunlara bakmak lazım. Akaryakıt sektöründe sadece 2012 verilerinde 125 milyar lira dolaylı vergi; 43,5 milyar lira buradan alınan. Çok büyük bir KDV ve ÖTV açığının bu alanda olduğu söyleniyor. IŞİD petrolü, her ne kadar Hükûmet tarafından yalanlansa da enerji bazında ABD ve Avrupa Birliğinin verilerinde resmî olarak, kanalları hortumlarıyla belgelenmiş olarak, Hükûmetin bu kaçak petrolü veya Hükûmete yakın birilerinin bu petrolü aldığı yolunda çok ciddi somut veriler var ve yeri zamanı geldiği zaman, Türkiye terör örgütlerine destek veren devlet veya Hükûmet gibi ağır bir suçlamanın enstrümanı olarak da kullanılmak için yedekte bekletiliyor. Onu ifade etmek istiyorum.
Bölgelerarası dengesizliğe gelince: GAP, DAP, KAP, DOKAP, bunları yeri gelince söyleyeceğiz. 93,2 milyar toplam para harcadınız, niye Mardin ovası suyu görmedi hâlâ? Eğer "Yapılan 35 ilimize...." diyorsunuz, bu kadar 843 kilometre kanal. Bu kanalı biz Suruç'ta da görmedik, Bozova'da da görmedik, Viranşehir'den de öteye görmedik, Mardin'de de görmedik. Bu kanallar gizli mi, illegal mi? Yani gerçekten bu kadar para nereye gidiyor? Bunu sormak lazım.
Şimdi, tabii sürem sınırlı. Ben şunu ifade etmek istiyorum: Bütçenin kaderinde riskler ve tehlikeleri nedir? Ben çok açık ifade edeceğim, öyle dolambaçlı gitmeyeceğim. Kobani -açık söylüyorum- Türkiye'nin bütçesini de geleceğini de kaderini de belirleyecektir. Bu çok önemli bir konudur çünkü dış politikadaki duruş, Türkiye'nin, Orta Doğu'da 40 milyon Kürt halkıyla önümüzdeki bin yıl içinde, stratejik olarak, demokratik bir Kürt halk yönetimiyle birlikte yaşayıp yaşamamasının tercihidir. Ya IŞİD'le, kafa kesen, kadınlara tecavüz eden, Ezidi Türkmen kadınlarını, Asuri kadınlarını, başka kadınları köle gibi Musul pazarlarında satan, bu rezil barbarların karşısında ya onlardan yana olunacak ya da binlerce yıldır kendi topraklarında yaşayıp kendi toprakları, namusları, kimlikleri uğruna özgürlük savaşı veren direniş savaşçılarının yanında olacaklar. PYD bu anlamda dünyada terör örgütleri listesinde değil "direniş ve özgürlük kahramanları" olarak anılırken Hükûmetinizin ona "terör örgütü" demesi haddine değildir, Kürt halkına hakarettir. Kürt halkına hiçbir hükûmet bu şekilde hakaret edemez. Terör örgütü diye PYD'yi gösterip Kobani direnişinde o IŞİD barbarlarına karşı yapılan mücadelede hava koridoru açılıyor ve Türkiye, maalesef 6-7 Ekim olaylarını yaşarken Hükûmet, Cumhurbaşkanı, Başbakan durmadan HDP'yi hedef tahtasına koyan tehdit eden, tehditkâr bir üslup kullanmaya devam ediyor. Bu üslup, Türkiye'nin geleceği için, istikrarı için, disiplini için, maliyesi için, ekonomisi için son derece tehlikelidir arkadaşlar. Musul'un düşmesi sonrası yaşananları biliyoruz ama Kobani'nin düşmesi sonrası Türkiye'nin nasıl etkileneceğini görüyoruz. Onun için birlikte çıkarlarımız, ortak çıkarlarımız vardır.
Ben Sayın Cumhurbaşkanına, Başbakanına şunu ifade etmek... "Sabrımız taşarsa ne olacağını ben bile tahmin edemiyorum."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bu yaklaşım tarzı son derece tehlikelidir. Keskin sirkenin kendi küpüne zararı olur. Bir hukuk devletinde varsa bir durum, Anayasa'da olağanüstü hâl, savaş hâli, sıkıyönetim, yapılacakların hepsi belirlidir. Başbakan diyor ki: "HDP kanunlara riayet etsin." Sen Hükûmet misin, Anayasa Mahkemesi misin? Anayasa Mahkemesi siyasi partileri denetler. Siyasi partilerin yargılanması, denetlenmesi, bir hukuksuzluk varsa oradadır. Bana göre -sorarsanız- binlerce hukuksuzluk, yolsuzluk, dolandırıcılık, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, bütün bunlarda AK PARTİ'nin parti olarak günahı, vebali, suçu çok büyüktür, yargılanması gereken bir parti varsa budur ama çözüm süreci için, hassasiyetimizi ve 77 milyon insanımızın geleceğini düşünerek biz yine de bu konuda ısrarlı olmaya devam edeceğiz.
Bir şey daha söylemek istiyorum: Hep beraber konuşuyoruz çözüm süreciyle ilgili. Çözüm süreci sadece HDP'nin, AKP'nin sorunu değil. Buradaki dört partinin de, Meclisin dışındaki partilerin de 77 milyon insanın vicdanıdır.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Haberimiz yok ki, neye anlaştınız, ne bilelim biz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bizim bunu açık açık gelip Mecliste tartışmamız lazım. Şeffaf konuşmamız lazım. Birbirimizi kandırmanın gereği yok. Orada başka türlü konuşup medyanın karşısına çıkıp 180 derece dönen siyasetçilerden bu ülkeye ne çözüm gelir ne barış gelir ne de hayır gelir.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Kim onlar?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Buradan açık açık söylemek istiyorum. Bildiğim çok şey var ama konuşmuyorum Türkiye'nin kaderi için, geleceği için, kardeşliği için, Türkiye'nin demokrasisi için.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Hükûmet konuşmuyorsa sen konuşacaksın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Ama yeri geldiği zaman, Meclis kürsüsünde bütün bunları konuşacağız. HDP'yi hedef tahtasına düşüren saldırgan dilinden AK PARTİ Hükûmetinin derhâl vazgeçmesi lazım. Biz aynı gemideyiz, beraber batarız. Açık söylüyorum. Aynı evdeyiz, beraber yanarız. Hiç kimse bunun ötesinde bir hedefe girmesin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaplan, lütfen toparlayın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Evet, varsa yoksa Kobani. Evet, bizim için Kobani direnişin, özgürlüğün sembolüdür: Dünyanın gözünde kadın savaşçıların, erkek savaşçıların, bütün dünyanın gözü önünde o kafa kesen IŞİD cellatlarına karşı mücadelesi son derece onurludur.
Dolaylı vergilerle desteklenen bir bütçeyle karşı karşıyayız. Yeri gelince bunu konuşacağız. Dünyada yüzde 69...
Bitiriyorum zaten Sayın Başkan.
ABD'de bu oran... 1980'de beğenmediğiniz Kenan Evren darbesi zamanında dolaylı vergiler ne kadardı biliyor musunuz? Yüzde 37. Kenan Evren'den bile insafsız çıktınız ya! Yüzde 69. 2 katına çıkarttınız. Vicdan ya! Vicdan! Bu işçi, emekçi, 891 lirayla nasıl kira ödüyor, nasıl doğal gaz alacak, nasıl çocuğuna pabuç alacak, nasıl defter alacak, nasıl kalem alacak, nasıl dolmuşa bindirecek, nasıl servis ücreti ödeyecek? Bir de "5 çocuk yapın." diyorsunuz. 5 çocuk, 3 çocuk, bu çocukların hepsi parayla büyür arkadaş, eğitim gerekiyor.
Şimdi, burada yüzde 69 dolaylı vergi, Amerika'da yüzde 27, Almanya'da yüzde 28 arkadaşlar. Dünyanın en pahalı vergisi, benzini bizim akaryakıtta; 59,2.
Yine vergi affıyla biraz para gelecek. Rıza Zarraf'a yaradı. Kasa mevcuduyla kayıt dışılar yüzde 3'lerle sisteme sokulacak.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Meşrulaştı.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Kurumlar vergisi yüzde 30'du 2005'e kadar. 2006'da yüzde 20'ye indirdiniz. Şu an Türkiye'nin yüzde 1 kaymağını yiyen grup bankalar ve holdingler bu yüzde 1'in içinde. Eğer memurun, asgari ücretlinin, emeklinin hayatını düzenlemek istiyorsanız kurumlar vergisini yüzde 20'den 25'e çıkarınız. Eğer gerçekten bu ülkede adil bölüşüm, vergi adaleti istiyorsanız serveti olanların belli bir rakamdan sonra ödediği bir vergi var...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Ben size varlık vergisi demiyorum. Servet vergisi deyince varlık vergisi akla gelirdi Ermenilere uygulanan...
BAŞKAN - Sayın Kaplan, üçüncü kez uzatıyorum, lütfen.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Ama gelişmiş ülkelerde uygulanan bir sistem var. Bu sistemin Türkiye'de de uygulanması lazım. Bu yönden baktığımız zaman hayırlı olsun diyoruz. Açlık sınırının altında 20 milyon, yoksulluk sınırının altında 30 milyon... 50 milyonu aç ve yoksulluk sınırı altında olan bir ülkede yaşıyoruz arkadaşlar. İlgili bütçelerde bunu tekrar edeceğiz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, uzatmayayım ben.