| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2137) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 27 .02.2018 |
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, ben hukukçu değilim, o yüzden metnin hukuksal boyutuna bakma haddim de yok, o birikimim de yok ama bu ülkede yaşayan bir vatandaşım ve ben, sizin bu ittifaktan ne anladığımı, ne anlamadığımı söyleyip bitireceğim.
Ne anladım ben bu kadar tartışmadan? Bir: Bir kere ülkede hiç kimsenin kimseye güveni kalmamış. Herkes birbiri için "Acaba bunun arkasında ne var?" diye düşünüyor.
İki: Türkiye'ye bir korku salınmış ve bu ittifak çalışmaları bu korkudan yararlanıyor. Ne demek istediğimi birazdan anlatacağım.
Üç: Ne anladım ben bu tartışmalardan? Eğer bir uzlaşı olmaz ise buradan kaos çıkar. Türkiye'de bir kaos çıkar, bunu da hiçbirimiz istemeyiz.
Şimdi, seçim ittifakı bize ne getiriyor? Bir: Parti ayrımı yapmadan söylüyorum, bugün AKP-MHP'dir yarın bir başka partidir. Bir partiye bileğinin hakkıyla, alın teriyle kazanamadığı milletvekilliğini hediye etme şansı tanıyor. Bileğinin hakkıyla alamadı, bu ittifakla alabilir. Bu konuşmalarımı sadece MHP-AKP olarak yorumlamayın, siz başından beri söylüyorsunuz. "Bu sadece MHP-AKP yapmış bir şey değil, bütün partilere ve uzun yıllara gidecek olan bir ittifak arayışı." diyorsunuz, ben de onu o çerçevede konuşuyorum. Demek ki alın terinizle, bileğinizin hakkıyla alamadığınız milletvekilliğini bu ittifakla alabiliyorsunuz.
İki: Partileri ittifak yapmaya zorlayan -teşvik eden değil- bir tutum içerisindesiniz. Teşvik etmek şöyle olur: Seçim barajını üçe düşürürsünüz kardeşim, herkesin seçime girme hakkı olduğu hâlde ittifak yapar, bu bir uzlaşıdır ama siz seçim barajını 10'da tutuyorsunuz, insanları mecburen o barajı aşabilmek adına böyle bir ittifaka zorluyorsunuz. Bu siyasi tek tipleşmedir, bu iyi bir şey değildir. Bununla ilgili aklıma gelen soruyu hemen soracağım. Örneğin, AK PARTİ ile MHP ittifak yaptılar, seçime giriyorlar; bir vatandaş AKP'yi çok seviyor ama MHP'ye oy vermek istemiyor veya tam tersi, MHP için ölüyor ama AKP'yi sevmiyor, bu vatandaş bu ittifaka nasıl oy versin? Bu zorlama mıdır, değil midir? Bu vatandaşın oyunu gasbetmek değil midir, nedir? Benim anlamadığım noktalardan bir tanesi de budur.
Seçim ittifakı yüzde 10 barajını hülleyle dolanmadır, nokta. Eğer buna karşı çıkıyorsanız, yiğitseniz gelin, seçim barajını düşürelim, kimse dolanmak zorunda kalmasın. Artı, 50 artı 1'i yine hülleyle dolanma işidir. O kadar yiğitsek hep beraber çıkalım, tek başımıza girelim, boyumuzun ölçüsünü alalım. Niye milletten kaçıyoruz ya? Niye milletten kaçıyoruz? Niye birleşip milletin karşısına çıkıyoruz? Madem birsiniz, ilhak olun birbirinize, tek parti olun, tek liste çıkın. Eğer sizi sevmeyen veya üç partiden birini sevmeyen, diyelim ki Büyük Birlik Partisini de aldınız, bir vatandaş var ki hiç oy vermek istemiyor Büyük Birlik Partisine ama ittifakta; onun oyunu niye alacaksınız kardeşim? Alın teri böyle midir? Emeğin hakkı bu mudur? Halkın iradesini yansıtmak bu mudur? Değildir. İttifaktan anladığım ve anlamadığım bunlar.
Şimdi, gelelim, fırsattan istifade ne yapıyorsunuz? İttifak artı, birtakım maddeleri getirmişsiniz, fırsattan istifade ne oluyor? Bir: Sandıkların taşınmasını, birleştirilmesini valilere ya da seçim kuruluna veriyorsunuz. Bunun gerekçesinde diyorsunuz ki: "Seçim güvenliği yok." Allah aşkına ya, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir sandığı korumaktan âciz midir? Bizim devletimizi âciz konuma getirmeye veya böyle göstermeye hakkınız yok, hepinizi bundan men ederim. Eğer bir sandıkta 300 tane "evet" "hayır" veya A partisine, B partisine oy çıkmışsa bu yanlıştır, hayatın doğal akışına terstir, bunu hepimiz biliyoruz. Ama orada AK PARTİ'nin müşahidi yok mu kardeşim, CHP'nin müşahidi yok mu kardeşim, MHP'nin yok mu, devletin gönderdiği memur yok mu kardeşim? Yok ise devlet nerede? Var ise niye böyle oluyor? O yüzden, hiç kimse "Seçim güvenliğini sağlamak için sandıkları taşıyoruz, birleştiriyoruz." demesin. Bunun bir tek anlamı olabilir, "Sandıkları taşıyalım öbür köye, biz adamımızı taşıyalım, taşıyamayan da gelmesin, oy kullanmasın." Ben buradan bunu anlıyorum, başka da bir şey anlamıyorum.
Seçim güvenliğini, sandık güvenliğini polisi, jandarmayı, askeri sandığın başına getirerek sağlayamazsınız. Üniformalı, silahlı insanları eğer sandığın başına çağırırsanız -ki böyle bir şey var, birisi şikâyet edecek, gelecek orada sekiz saat duracak, basit bir şey- o zaman bütün seçimin güvenliğini yok etmiş olursunuz. Üniformalı seçim olmaz, postallı seçim de olmaz. Bunu yapmayın, bunu yapmayın arkadaşlar. Bırakın, sivil irade, her zaman üstünde durduğumuz sivil irade sandıkları korusun.
Efendim, mühürsüz oy konusuna gelelim. Mühürsüz oylar iyi bir şeyse o zaman bu kanunun getirmeseydiniz. Demek ki kötü bir şeymiş ki şimdi kanunda düzenleme yapıyorsunuz. Hem diyeceksiniz ki ileride YSK başkanına "Merak etme, biz seni koruyoruz, bak, sen böyle bir yanlış karar verdin, biz bu kanunu çıkardık, bu seni korur." Bunu yapmayın. Bu, gerçekten, aklın da, vicdanın da, ahlakın da kabul edeceği bir şey değildir. O mühürsüz oyların hesabını sorun, sonra bunu getirin, tamam, başımın üstünde yeriniz var. O mühürsüz oyları kullandıran, kabul eden Yüksek Seçim Kurulu başkanına hesabı sorun, sonra bunu getirin, bu insani bir şey derim, itirazım olmaz.
BAŞKAN - Sayın Atıcı, ben hukukçu kimliğimle söyleyeyim: 300 kişilik bir sandıkta 250 tane pusula mühürlenmediyse bu, sandık kurulu başkanının görevini yapmadığı anlamına geliyor. Yüksek Seçim Kurulu da bu arkadaşlar hakkında sonradan suç duyurusunda bulunuyor. Bunlar, seçim hukukuna ilişkin suç işledikleri için, seçimler geçiyor aradan, bir iki sene sonra bunlar hapis cezası alıyorlar. Bir de seçim hukukundan kaynaklanan bu hapis cezalarının bir özelliği de şu: Ertelenmiyor ve paraya çevrilmiyor, fiilen cezaevine girmesi gerekiyor. Aslında, bu, bu manada, böyle bir gereksiz hukuki süreci de önlemiş oluyor. Çünkü aslolan, vatandaşın niyetinin ortaya konulması.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Özür dilerim ama bunu vekiller için niye düşünmüyorsunuz?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Arkadaşlar bir dakika...
Çok teşekkür ederim Başkanım, ben de sizin gibi düşünüyorum.
BAŞKAN - Şunu ifade edeyim: Mesela, bir sandıkta bir iki tane olsa belki düzenleme onu içerebilir ama bir sandıkta 200 tane, 250 tane veya 100 tane mühürsüz oy çıktığı zaman bu, sandık kurulunun görevini yapmaması anlamına geliyor, bu da seçim hukuku yönünden suç oluşturuyor. Bu, aslında, bir şekilde bunu da ortadan kaldırıyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Başkanım, iyi niyetinizden şüphem yok. Bilgilendirmeniz için teşekkür ediyorum, iyi niyetinizden de şüphem yok ancak on altı yıldır iktidardasınız ve kaç seçim geçirdiniz? Sekiz seçim mi? Dokuz seçim mi?
MUSA ÇAM (İzmir) - On bir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - On bir seçim, neyse... Birçok seçim geçti, bugüne kadar bütün bu sorunları yaşadığınız hâlde çözmediniz, bir küçücük maddeydi, bugüne kadar yaşandı bunlar, her seçimde yaşandı, siz de bahsettiniz ve bunları çözmeye yeltenmediniz. Ama bunu hukuken çözmek yerine... Ben size sorarım: Kanunda açık seçik bir şekilde belirtilen bir şey Yüksek Seçim Kurulu başkanını bağlar mı, bağlamaz mı? Bağlarsa -ki bağlar, beni, seni bağladığı gibi- bu durumda Yüksek Seçim Kurulu başkanı "Ben yaptım, oldu." derse bunun karşılığında halk devlete güvenmez. En tehlikeli şey budur. Bakın, AK PARTİ'ye güvenir güvenmez, ayrı; CHP'ye güvenir güvenmez, ayrı ama devlete olan güveni sarstığınız zaman vatandaş artık şöyle düşünür: "Peki, anladım, siz bunu yaptınız." Bakın, burayı iyi dinleyin Başkanım. Sandık kurulu mührü yok, sehven yapıldı, millî iradeyi yansıtmak için kabul ettiniz, tamam. O zaman, vatandaş der ki: "Benim sana güvenim yok çünkü devleti yönettiğin dönemde sen mühürsüz oyları geçerli kabul ettin." Şöyle bir senaryo kursa: Mühürsüz, sandık kurulu mührü yok, yeni kanuna göre, Yüksek Seçim Kurulu filigranı ve mührü var, kullanıldı, torba buradan giderken değiştirildi. Sandık mührü olmadığı için değişip değişmeyeceğini bilemeyiz. Bakın, ben olaya farklı yönden bakmak zorundayım çünkü bu ülkede güven kalmadı. Şimdi, diyeceksiniz ki "Niye kötü düşünüyorsun?" Arkadaşım, biz kötüyü düşünelim, tedbirimizi alalım. Ben bunun sadece AKP döneminde olacağını da iddia etmiyorum. Yarın CHP döneminde o sandıkta sandık kurulunun mührü olmadan kullanılan oylarda diyelim ki CHP'ye 5 oy çıktı, AKP'ye 200 oy çıktı, giderken ben de aldım fazla basılmış oylardan, bunları tek tek bastım, götürdüm, verdim. Sandık kurulunun mührü olmayınca bu oyların o sandıkta mı kullanıldığı yoksa bir başka ahlaksız tarafından -kim olursa olsun partisi ahlaksızdır o adam- değiştirilip değiştirilmediğini bilemeyeceğiz. O yüzden, bu hatadan tez zamanda dönmemiz lazım. Yapılacak iş... Arkadaşlar, bakın, hata hatayla telafi edilmez. Eğer mühür yoksa bunun yöntemi eğitimdir ve kolayca biter.
Bitiriyorum Başkanım.
Şimdi, "Uzlaşmayı teşvik ediyor." denilmesini kabul etmemiz mümkün değil. Ben uzlaşmayacağım ya, yüzde 9 oyum var, ben nasıl Meclise girmeyeceğim? Uzlaşmıyorum ya, ben ayrı bir siyasi ekolüm, ben apayrı bir dünyaya sahibim, mecbur muyum sizin gibi düşünmeye? Tek başıma girmek istiyorum. Yüzde 9 oy aldım, yüzde 9,9 aldım; mecbur muyum ben birleşmeye? Öbür türlü, üç benzemez parti bir araya gelip milletvekillerini sonradan bölüşürse bu hak, benim girmem hak değil. Ya, bu sizi rahatsız etmiyor mu? Böyle bir şey olabilir mi ya? Bunu kabul etmek mümkün değil.
Demin barajlardan bahsettim, kimse barajlar hakkında konuşmadı. Söylenen laf şu, Sayın Parsak dedi ki: "İkili parti olursa yüzde 10." İyi, tamam; ben de biliyorum o yazıyı. Üçlü parti olursa yüzde 15, bu ne demektir? Tek parti girerse yüzde 5'tir baraj. Bizim aklımızla oynamayın ya. Ben size diyorum ki: İttifak yapmadım, ben tek parti olarak seçime gireceğim, barajım nedir? Yok. Burada 10. Avrupa'da var mı bu 10, tek parti barajı? Yok. Kimseyi de ne olur kandırmayın, böyle bir şeye tevessül dahi kimse etmesin.
Şimdi, son sözüm şu: Bakın, arkadaşlar, biz aynı şeyleri konuşabiliriz, farklı şeyler konuşabiliriz. 15 Temmuz ahlaksız darbe girişiminde dört parti aynı şeyi konuştu mu, konuşmadı mı kardeşim? Şimdi, biz dört parti aynı şeyi konuştuk diye birbirimizin kuyruğuna mı takıldık, birbirimizle kol kola mı girmiş olduk? Çok ayıp bir şey böyle bir şeyi söylemek. Eğer doğru MHP'den geliyorsa o doğruyu tasdik etmek bizim görevimizdir. Doğru HDP'den geliyorsa aynı, AK PARTİ, CHP'yse aynı. Eğer doğruysa, onu tasdik edeceğiz. "Vay doğruyu tasdik ettin, bak demek ki siz de ittifak kurdunuz." Ya böyle bir şey olmaz. Bunu lütfen aklınıza bile getirmeyin.
Son sözüm şu: Cumhuriyet tarihi boyunca halk bütün ittifakları yırtıp atmıştır arkadaşlar. Halk şunu söylüyor: "Egemenlik kayıtsız şartsız benimdir. Ben ittifak yaparsam tabanda kendi kendime bu meşrudur. Başka partiler kendi kafalarına göre ittifak yaparsa bu gayrimeşrudur." diyor. Cumhuriyet tarihi boyunca, CHP dâhil, ittifak yapan bütün partiler tokadı yemiştir, helak olmuştur. Biz size "İttifak yapmayın." demiyoruz, yapın, bu Türkiye'ye yarar, helak olursunuz, bu Türkiye'ye yarar. Ancak yaparken, kanunu çıkarırken bu dediklerimizi dikkate alın. Biz size "İttifak yapmayın." demiyoruz, yapabilirsiniz, şimdi de yapıyorsunuz ittifak Mecliste. Yani hakkınızda kötü mü konuşuyoruz? Tamam, önce böyle söylüyordu, şimdi böyle söyler, yarın ne söyleyeceği bilinmez, o halkın takdiridir. Şu anda Mecliste MHP ve AKP ittifak hâlindedir. Bu kötü bir şey mi? Değil. Ayıp bir şey mi? Değil. Takdir halkındır. Bu çerçevede "İttifak yapmayın." demiyoruz. Ama bizi zorlamayın ittifak yapmaya, başka partileri ittifak yapmaya zorlamayın. Çünkü biz zamanında ittifak yaptık, bunun tokadını yedik. Şimdi siz aynı yoldan, ders almadan gidiyorsunuz. Siz bilirsiniz. Ama bunu yaparken de bu söylediklerimizi dikkate alırsanız memnun olurum.
Teşekkür ederim.