| Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 19 .11.2014 |
TURGAY DEVELİ (Adana) - Ben de teşekkür ediyorum, selamlıyorum herkesi.
Aslında bu 1'inci madde kurumun kâr-zarar hesabı, işletme hesabı diğer bütün maddelere teşmil edecekmiş gibi bir hâl aldı, herkes bu konuda düşüncelerini genel olarak ifade ediyor, ben de konuşmak istedim bu 1'inci öneride.
Şimdi, aslında sorunun başlangıcı Sayıştayın önerisinde, açıklamalarında yazdığı gibi 1996 yılında Türkiye'nin küresel finansa eklemlendiği Gümrük Birliği anlaşmasından itibaren başlıyor. Nedir o anlaşma? Daha önce çay ithalatında kilo başına 3 dolar artı yüzde 10 vergi alınıyordu ve yurt dışından Türkiye'ye çay gelemiyordu. Kaçak geliyordu, onunla da mücadele ediliyordu. Gümrük Birliği anlaşmasıyla bu oran kaldırıldı, yüzde 145 vergi oranı getirildi. Yüzde 145 vergi oranı da çay bedelleri düşük gösterilince, işte normalde 10 lira, 15 lira gibiyken 50 kuruş gösterildi, yüzde 145 vergi 1 liraya tekabül etti ve yurt dışından çay ithalatı kolaylaştı. Az önce söylediğiniz diğer ülkelerin çayları Türkiye'ye rahatlıkla geldiği zaman ÇAYKUR burada bir rekabetle karşılaştı. Türk tarımının, Türk sanayisinin temel problemlerinden bir tanesi bu, orada başladı. Şimdi, ondan sonra devam edelim. Mehmet Bey'in söylediği düşüncelerine katılıyorum. Bazen sosyal sorumlulukla zarar edilir yani ÇAYKUR'un orada 3 bin kişi artı istihdam etmesi, toplam işçi sayısının 13 bine çıkması, bu tip sorunları yerinde çözmeye çalışması bir hükûmet politikasıdır. Bunu beğenirsiniz, beğenmezsiniz, politikadır, uyguluyorlar. Ama bunu sadece ÇAYKUR'da uygulayıp Türkiye'nin başka ürünlerle bütünleşmiş kentleri var Çorum'un leblebisi var, Ordu'nun fındığı var, Giresun'un fındığı var, Adana'nın pamuğu var, diğer şehirlerimizin kendine özgü ürünleri var. Her ne hikmetse Türkiye'deki bütün kurumlar kapatıldı, birlikler kapatıldı, oradakilerin hepsine bu muamele reva görüldü, acı çekmelere, yoksullaşmalara, işsiz kalmalara sadece Rize'ye destek veriliyor, ÇAYKUR'a destek veriliyor. Sanırım bunun da sayın şimdiki Cumhurbaşkanının Rizeli olması, önceki Başbakanın Mesut Yılmaz'ın Rizeli olması, Karayalçın'ın Rizeli olması bir bütün olarak iktidar erkini elinde bulunduranlardan dolayı Rize'nin bir ayrıcalığı olmuş oluyor. Ama bir Adanalıların, Diyarbakırlıların, Manisalıların, Antalyalıların, İzmirlilerin başbakanı olmayınca Çukobirlik gitti, öteki gitti, beriki gitti hepsi darmadağın oldu.
Şimdi, tabii ki kurumlar kendi illerinde spora sahip çıkacaklar, destek verecekler, ürünü alıp bunun reklamını yapacaklar, Türkiye çapında tanıtımını yapacaklar, reklam verecekler, ilan verecekler. Bu, arz-talep dengesini karşılıyorsa, pazarlama açısından faydalıysa bunların artırılmasında hiçbir sakınca yok yani Türkiye çapında reklamlar verilir, spor kulüplerine destek olunur ama yine aynı şekilde bir iltimas geçiliyor. ÇAYKUR bu bütçesiyle sadece ÇAYKUR'a destek veriyor ama Türkiye'nin diğer spor kulüpleri biçare kalıyorlar. Benim şehrimin takımları da, diğer şehirlerin takımları da... Lig zaten bunun yüzünden, Türkiye Süper Lig'i AKP ligine dönüştü. Gerçekten öyle. Bakın arkadaşlar, Kasımpaşaspor süper ligde, Konyaspor süper ligde, Rizespor süper ligde.
GÜLAY DALYAN (İstanbul) - Çalışan kazanıyor.
TURGAY DEVELİ (Adana) - İşte böyle çalıştığınız için öyle oluyor. AKP'ye ne kadar...
BAŞKAN - Sayın Develi, Kocaeli BAL ligine düştü diyor, orada da belediye var yani.
TURGAY DEVELİ (Adana) - Kocaeli'de şey yok yani onlar işini bilmiyor.
BAŞKAN - Kocaeli'nin de bakanı var, siyasileri var.
TURGAY DEVELİ (Adana) - Yani süper lig AKP ligine dönüştü.
BAŞKAN - Biz Kütahya'da çok iyi oy alıyoruz ama Kütahya da BAL liginde.
TURGAY DEVELİ (Adana) - Şimdi, çok ciddi sosyal bir problem var. Tabii ÇAYKUR'un alımları kotaya tabi olduğu için oradaki üretimin, bu raporlarda da var, 85 bin tonunu falan özel sektör alıyor, işliyor. Orada bir dram yaşanıyor, ÇAYKUR yetkililerinin bundan haberi vardır ama, komisyon üyelerine de bilgi vermek istiyorum. Özel sektör çayı aldığı zaman üreticiden bunun karşılığını yaklaşık iki yıllık, üç yıllık sürelerle ödemeyi teklif ediyor. Üretici üretimini yapmış, harcamış, emeğini koymuş, ürününü kaldırmış ÇAYKUR'un kotası olduğu için ÇAYKUR alım yapamıyor özel sektöre gidiyor, "Üç yıl sonrasına parasını öderim." diyor "Ya da diyor, gel, ben ürünü alayım, işleyeyim sana bunun karşılığını kuru çay olarak vereyim." diyor. Yani üretici ürettiği ürünü işlettikten sonra kendisi pazarlayacak, gidecek işletmelere, marketlere şunlara bunlara. Bu da bir zulüm.
Şimdi yine Sayıştayın tespitlerinde var. Kaçak giren çayların önlenmesi. ÇAYKUR'un yurt içinde 15-20 bin tonluk bir kapasite artırımına vesile olacak. Şu anda Türkiye'de tüketilen toplam 200-215 bin, 20 bin ton çayın yaklaşık 15-20 bin tonu kaçak yollarla girenler. Şimdi, bunun önlenmesi hâlinde Türkiye'deki ÇAYKUR'un kapasitesi 15-20 bin ton artacaktır, kendi çayımızın artırılması. Doğal olarak bu da ortaya kendi üreticimizin emeğinin değerlendiği bir tablo ortaya çıkaracak. Şimdi, bu yine Sayıştayın tespitlerinde var. Ekonomi Bakanlığından alınacak çay ithalatını ilişkin belgelerde Sayıştayın önerilerinin, kurumun önerilerinin çok dikkatle takip edilmesini öneriyorum ben Komisyonunuza da. Bakanlık bu ithalat belgelerini verirken az önce diğer uyarılarında olduğu gibi bu rakamların kilo başına 2 dolar-3 dolar ya da vergi oranlarının yükseltilerek içerideki üreticinin korunması konusunda Bakanlığın da ÇAYKUR'un çıkarlarını koruyacak şekilde destek vermesi gerekiyor. Aksi hâlde kaçak çayların ya da ithal edilen çayların iç piyasada kendi üreticimizin alanlarını daralttığını görüyoruz. Yani beyan değil gerçek değer uygulamasıyla yapılması gerekiyor bunun. Yurt dışından gelen çayların "Şu kadardır fiyatı" denilerek değil bizim belirlediğimiz, ÇAYKUR'un tüm dünyadaki çay değerleri üzerinden hesapladığı değerlerin beyan edilmesi üzerinden yapılırsa, özellikle hem ithalatı daraltırız hem de kaçak çayları önlemiş oluruz diye düşünüyorum.
Yurt dışı satışlarının artırılması konusunda geçen komisyonlarda da, alt komisyonlarda da konuşmuştum ben. Özellikle Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yurt dışına gidip geldiğimizde görüyoruz. Türkler Türk bakkalları, Türk marketleri, Türk tüketicileri damak tadından dolayı ÇAYKUR'un ürünlerini tüketiyorlar ama bazı yerlerde bulamıyorlar. Yani bu pazarlama konusunda, satışın artırılması konusunda, özellikle yurt dışı satışların artırılması konusunda ya var olan örgütlenmenin dışında daha cazip hâle getirecek, çayımızı cazip hâle getirecek şeylerin yapılması. Bu rakamlar yurt dışı tüketimlerde yüzde 2 seviyelerinde. Bu, çok az bir seviye. Yani yurt dışında çok ciddi nüfusumuzun olduğu ülkelerde pazarlamanın bir şekilde artırılabileceğini düşünüyorum.
Kurumun, ÇAYKUR'un özellikle bölge için bir sosyal sorumluluk projesi gibi çalıştığını, oradaki sosyal sorumluluğu ÇAYKUR üzerinden Hükûmetin ifade etmeye çalıştığını, hem sporda hem işsizlikle mücadelede hem kendi yakınlarının o iş ve istihdam sorunlarının çözümünde. Bu Hükûmetin kendi modeli, biz burada eleştiririz "Yapmayın, etmeyin." deriz ama sonuçta yapılıyor bunlar. Ama aynı şekilde diğer illerin, diğer şehirlerin, diğer spor kulüplerinin de bir şekilde bu dengenin içerisinde tutulması gerekiyor.
ÇAYKUR'un ürettiği çayı satması için, pazarlaması için cirosunun içerisinde harcadığı işte reklam payları, afişler, billboardlar, şunlar, bunlar eğer satışı artıracaksa, kâr ettirecekse bunların da artırılmasında bir sakınca yok. Yani "Niye şu kadar harcama yaptınız, bu kadar harcama yaptınız?" diye sormak yerine daha fazla üretim, daha fazla istihdam, daha fazla bütçe... Tabii ki zarar neden yapılıyor? İşletme iyi mi işletiliyor, kötü mü işletiliyor? Daha iyisi yapılabilir miydi? Daha iyisi elbette yapılabilir. Yöneticiler de bunu düşünüyorlardır. Kendilerinin zarar etmek gibi bir şeyleri yoktur. Ama bu dengesizliğin de giderilmesini öneririm ben.
Diğer maddelerde de konuşacağım zaten.
Teşekkür ediyorum.