| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .11.2014 |
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamam, belirtebilir ama esas itibarıyla, sonrasında Sayıştay tezkereleri okunup üzerinde bir şey açılacak değil mi?
BAŞKAN - Yok yani Sayıştay tezkereleri zaten dağıtıldığı için tekrar okunmuyor. Burada biz okumaya kalkarsak zaten biliyorsunuz...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Okumayacak mıyız? Okuyacağız Sayıştay tezkerelerini.
BAŞKAN - Yok, okumuyoruz.
Dolayısıyla, şimdiye kadar...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yani ben şunu demek istiyorum.
BAŞKAN - Ayrıca gündem yapacağız.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bakın, şimdi, burada bu sene 7 tane genel rapor geldi, bir de ayrıca kurum raporları var 157 tane. Bu 7 tane genel rapor, aslında geneliyle birlikte görüşüleceği için yani genel uygunluk bildirimi ve diğer raporlar, onların belki bir görüşme içinde bir arada ele alınmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum, onun için söylüyorum.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Şimdi, şöyle, Sayın Başkan: İki sene önce gelen bir rapor yok, Sayıştay raporları gelmedi. Geçen sene de geldi ama üzerinde tartışma yapılabilecek bir nitelikte değildi, rapor değildi yani ismi "rapor"du ama içinde denetim yapılamadığını söylüyordu. Şimdi raporlar geldi. O açıdan, şimdi, biz zaten geneli üzerinde bir konuşacağız yani bütçenin geneli önemli. Oradaki arkadaşlarımız zamanını tamamen bütçenin geneli üzerine ayırdılar. Soru-cevap bittikten sonra Sayıştay üzerine bir oturum...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ayrı bir oturum yapalım.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - ...yapalım, orada arkadaşlar Sayıştay üzerine düşüncelerini gene beş dakika, on dakika belirtsinler.
BAŞKAN - Sayıştay üzerine diye bir şey yok. Orada da yine Maliye Bakanlığı
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bunun üzerine konuşalım diyorum.
BAŞKAN - Hayır, onun üzerinde de soru-cevap olacak. Onun üzerinde Sayıştay değil, onun üzerinde de Maliye Bakanlığı bütçe uygulamasının...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ya Sayın Başkan, ben var olan şeyi neden hem Sayıştaya hem ikisine ayırayım? Zaten o zaman, konuşacağımız zaman bütün geneli üzerine konuşuyoruz. Orta Vadeli Program, orta vadeli mali plan, merkezî yönetim bütçesi, hepsinin üzerine konuşacağız zaten, onu demek istiyorum. Yani onun üzerine...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ayrı bir oturum yapalım.
BAŞKAN - Ayrı bir oturum bugün yetişmez ki.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ya soru-cevap bittikten sonra "Sayıştay üzerine..." diyelim, orada direkt olarak arkadaşlar rapor üzerine, spesifik olarak odaklanalım. Orada da ilgili daire başkanı arkadaşlarımızı da çağıralım ve böylece son derece verimli bir toplantı olur, eğer milletvekili arkadaşlarımız da uygun görürlerse çok verimli bir toplantı olur.
BAŞKAN - Şöyle olur...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yani şöyle yapalım: Bir saat, bir buçuk saat gibi, değil mi arkadaşlar? İktidar grubu da burada, muhalefetten arkadaşlarımız burada.
BAŞKAN - Sayın Türeli, elbette ama şöyle...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bir saatlik, bir buçuk- iki saatlik bir şey yapalım.
BAŞKAN - Zamanı kullanma anlamında. Şimdi yirmişer dakika arkadaşlarımız konuşacak mı? Sonra tekrar bir gündem yaptığımızda, yine orada yirmişer dakika konuşulduğu zaman...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yirmi dakika konuşmaz bu sefer, daha az konuşur bunun üzerine.
BAŞKAN - "Beş dakika konuşur." diyorsunuz.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ama orada arkadaşlarımız da olsun, verimli bir çalışma olurdu.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Zaten herkes de konuşmaz.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Başkanım, bu talep doğrultusunda şimdiki konuşmaları onar dakikayla sınırlayalım, bir dahakinde de aynı şey...
BAŞKAN - "On dakika" dediğimiz zaman, "yirmi dakika" dediğimiz zaman zaten biz ona kesin olarak...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Geneli üstüne konuşacağız bunu.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - O zaman yarımşar saat...
BAŞKAN - Zaten orada tolerans gösteriyoruz arkadaşlar.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - -Yok, yok, bir dakika. Doğru da...
Bir dakika arkadaşlar, Sayın Bakan sunuşunu yaparken Sayın Bakanın süresi otuz dakikaydı ama...
BAŞKAN - Otuz dakika değildi, orada ben bir hata yaptım.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ya arkadaşlar, bir şey demedim, bunun için söylemiyorum. Artırdınız, biz de bir şey söylemedik.
BAŞKAN - Yoksa geneli üzerindeki sunumunda süre yok aslında Sayın Bakanın.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ya arkadaşlar, baştan verirken -burada kayıtları çıkarttırmayın şimdi- orada otuz dakika süre verdiniz, lütfen, daha önceden...
BAŞKAN - Bakanlıklarla ilgili... Neyse.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ama Sayın Bakan sunuşu yaptı, biz de memnun olduk, kesmek istemedik, kesmedik, güzel oldu. Yani, iki saate yaklaştı. Şimdi biz de aynı şekilde konuşalım, arkadaşlarımıza lütfen sınır getirmeyin.
BAŞKAN - Sayın Türeli, biz de kimsenin sözünü kesmiyoruz ancak...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Lütfen sınır getirmeyin, onu da belirtelim burada.
BAŞKAN - Peki.
Geneli üzerinde...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ama ben önerimi tekrarlıyorum yani burada arkadaşlarımızla bir karar alalım, Sayıştay üzerine iki saatlik bir şey açalım.
BAŞKAN - Tekrar söz talebi olursa Sayıştay kesin hesap tezkereleri konusunda, ona da söz vereceğiz devamında.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamam, öyle yapalım, bittikten sonra Sayıştay üzerine biz ayrıca düşüncemizi belirtmek istiyoruz, raporlar üzerine.
BAŞKAN - Belirtmek isteyen arkadaşlar ayrıca belirtecek.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - İsteyenler, tamam o zaman.
BAŞKAN - Şimdi geneli üzerindeki görüşmelere geçiyoruz 2015 yılı merkezî yönetim bütçesi, Kesin Hesap Kanunu ve Sayıştay tezkereleri üzerinde.
İlk söz Sayın Zozani'nin, buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teamülümüz var, ilk...
BAŞKAN - Teamülümüz var üstadım.
Sayın Türeli, siz mi?
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Evet, ben.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Türeli.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamam, teşekkür ederim.
Evet arkadaşlar, şimdi 2015 yılı merkezî yönetim bütçesi ve 2013 yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısını görüşmek için toplandık. Şimdi, tabii, bütçe üzerinde odaklanmak, konuşmak için aslında esas itibarıyla bu bütçeyi başlatan, bütçe sürecini hazırlayan bir kısım dokümanlar üzerinde de düşüncelerimizi belirtmemize ihtiyaç var. Bunların başında gelen Orta Vadeli Program, çünkü 5018 sayılı Yasa'ya göre, Orta Vadeli Program bütçe hazırlama sürecini başlatan bir ilk adımdır. Genel anlamda, Türkiye ekonomisinin makro ekonomik göstergelerine ilişkin büyüklüklerin belirlendiği ve ortaya konulduğu bir dokümandır. Hemen arkasından da bir orta vadeli mali plan hazırlanır. O da aynı şekilde işin altında biraz mali boyutuyla gelirleri, giderleri, borçlanmayı ele alan dokümanlar.
Bu dokümanların çok önemi var. 5018 sayılı Yasa'yla biz Orta Vadeli Programı ve orta vadeli mali planın ne zaman hazırlanacağını, nasıl hazırlanacağını, hangi unsurları içereceğini kayıt altına aldık yasa koyucu olarak, TBMM olarak. 2003 yılında çıktı ve 2005 yılından itibaren de bu süreçte var olan takvim uygulanmaya başlandı.
Öncelikle, Orta Vadeli Programın Mayıs ayı sonuna kadar hazırlanması söz konusuydu; orta vadeli mali planın da Haziran ayının 15'ine kadar. Şu ana kadar 10 bütçe süreci geçmiş ve OVP ve OVMP hazırlanmış bununla birlikte söylüyorum. Bu takvime sadece birincisinde uyulmuş Sayın Bakan, 2005 yılında hazırlanan, 2006-2008 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program'da takvime uyulmuş. Sizi tebrik ediyorum, Hükûmetinizi. Yani on bütçe yılından birinciyi tutturmuşunuz ama ondan sonraki dokuzunu tutturamamışsınız. Aynı zamanda da AKP döneminde çıkan bir yasa bu. Bunun üzerine ciddi gecikmeler olmaya başlamış, önce hazirana, temmuza sarkmaya, arkadan da eylüle, ekime sarkmaya başlayınca 2011 yılında bir değişiklik yapılmış 5018'de ve denmiş ki: Mayıs ayı sonuna kadar Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanacak olan Orta Vadeli Program eylül ayının ilk haftasına, haziran ayının 15'ine kadar Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanacak Orta Vadeli Mali Plan da eylül ayının 15'ine taşınmış. Peki, ondan sonra düzelme var mı? Ne yazık ki gene yok. Bir baktık rakamlara, buradan isterseniz ben size son üç yılı söyleyeyim: 2011'de 13 Ekimde çıkmış Orta Vadeli Program -Orta Vadeli Mali Plan'la aynı gün- 2012'de 9 Ekimde, 2013'te 8 Ekimde, bu sene de gene 8 Ekimde Orta Vadeli Program çıktı. İkisi beraber yayımlanıyordu, bu sene üç gün gecikmeyle de Orta Vadeli Mali Plan yayımlandı. Şimdi, böyle bir şey bütün bütçe hazırlama sürecini gayrikanuni hâle getiren bir uygulamadır Sayın Bakan. Yani bu konuda Maliye Bakanı olarak en büyük hassasiyeti sizin göstermeniz gerekiyor. Yani bir kanunu hazırlayıp ondan sonra kanunda var olan düzenlemeleri uygulamıyorsanız bunun neden olduğunu sormak bizim hakkımız. Neden böyle bir uygulamaya gidiyorsunuz?
Biliyorsunuz, 17 Ekime kadar bütçe kanun tasarısı ve millî bütçe tahmini -kaynak harcama dengesidir- Meclise sunulmak zorunda. 8 Ekimde başlatmışsınız bütçe sürecini, Orta Vadeli Programı, 17 Ekime kadar ben bakıyorum, aradaki dokuz, on gün içinde bütçe hazırlanmış gözüküyor. Hâlbuki bütçe sürecini biz biliyoruz, önce büyüklükler belirleniyor, ondan sonra bunlar karşılıklı bakanlıklarla bir süreç oluyor, onlara bildiriliyor, bütçe çağrısı oluyor, yatırım programı hazırlama esasları, ona göre bütün kamu kurumları cari harcamalarını Maliye Bakanlığına, yatırım harcamalarını Kalkınma Bakanlığına gönderiyorlar ve orada karşılıklı olarak ondan sonra bir istişare, müzakere süreci oluyor ve onun sonucunda bütçe şekilleniyor. Bütün bu süreçlerin hepsinin gayrikanuni olduğunu görüyoruz. Böyle bir şey nasıl olabilir? Yani her sene bekliyoruz, umutla bekliyoruz "Belki bu sene bir gecikme olmaz." diye, bakıyoruz, gene gecikme var. Yani mayıs ayını aldınız, eylüle çektiniz, gene uymuyorsunuz buna. Yani bu açıkçası, AKP hükûmetlerinin de kanunlara, yasama sürecine nasıl baktığını da gösteren bir tipik göstergedir diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, Orta Vadeli Program'ın içinde biraz odaklanmak istiyorum. Şimdi, bu orta vadeli programlar önemli belgeler. Eskiden iki tane belge vardı: Bir, plan hazırlanıyordu, beş yıllık planlar. Bir keresinde Avrupa Birliği bütçe süreciyle uyum olsun diye yedi yıllık hazırladık ama beş yıllık, en son da gene biliyorsunuz, 2014-2018'i kapsayan Onuncu Kalkınma Planı oldu. Bir de yıllık programlar da bunun dilimlerini oluşturuyordu ancak o dönemde belli ihtiyaçlar doğdu. Yani aradaki belgelerin özellikle kalkınma planının değişmemesi, biraz statik bir belge olması çünkü bunun hiçbir şekilde revizyon olduğunu, revizyondan geçirildiğini görmediğimiz için orta vadeli programlar getiriliyor, "rolling plan" dediğimiz bir şey bu. Yani daha dinamik, her sene hazırlıyorsunuz, her sene bir yıl ileriye doğru ittiriyorsunuz ve onun için de bir anlamda plan biraz daha uzun vade gibi oluyor, yıllık programlar ve bütçe biraz daha kısa vade gibi oluyor ve buna dayalı olarak da bunlar da işte orta vadeyi tamamlıyor. Aynı şekilde, bütçelerin de bir yıl ayrıntılı ama öbür yılları da kapsayacak şekilde hazırlandığını biliyoruz. Çok önemli bir belge bu. Yani içinde bulunduğumuz şeyi her yıl hazırladığınız için... Yani "Türkiye ekonomisi nereden gelip nereye gidiyor, dünya ekonomisi nereye gidiyor? Bunun altında, hazırlanan bu programların altında programların, bütçenin hangi varsayımlar var? Neler, nasıl gerçekleşecek?" bunun için hazırlanan bir doküman bu. Bunun bir taraftan kamu kurumu için emredici bir yönü var ama özel sektör açısından da sinyal verici, yol gösterici bir yönü var yani önemli bir belge. O açıdan, bu belgelerin kredibilitesi önemli, bu belgedeki hedeflerin tutturulabilmiş olması önemli. Şunu demek istemiyorum, elbette belli zamanlarda sapmalar yapılır, sonuçta belli varsayım seti altında hazırladığınız için, olmaz, birdenbire içeride, dışarıda ciddi şoklar oluşur iktisadi ya da siyasi, buna dayalı olarak rakamlar değişebilir ama bu olmadığı zaman, bunun olmadığı yıllarda nasıl değiştiğini bu rakamların, neden Orta Vadeli Program hedeflerinin bir türlü tutturulamadığını anlamış değiliz. Bu da tabii, orta vadeli programların inanılırlığını ve güvenilirliğini ciddi anlamda zayıflatıyor. Bu açıdan, ben özel sektörün de kendisine ilişkin olarak gelecek bütçesini hazırladığında faaliyetlerini, nerelere, hangi alanlara gireceğinin stratejik bir planlamasını yaptığında bunları çok ciddiye aldığını düşünmüyorum. Var olan böyle bir süreçte kamu, görevini yeteri kadar yapamıyor demektir.
Diğer taraftan, bakıyorsunuz, orta vadeli programlar Türkiye'nin problemlerini, yapısal problemlerini çözebilecek bir nitelikte değil. Şimdi şu var tabii, belli tespitleri yaparsınız, dersiniz ki: İşte, Türkiye'nin problemi şu. Örneğin, cari açık, enflasyon ve buna dayalı olarak bunun içinde Orta Vadeli Program'da, Orta Vadeli Mali Plan'da, bütçede yıllık programda ve yatırım programında da bunun alt detaylarını oluşturursunuz. Yani bunları yaparsanız o sorunu çözeceksiniz çünkü çözmek için... Mali disiplini nasıl sağlayacaksınız? Maliye politikası anlamında bir perspektif koyarsınız, buna dayalı olarak da bunun alt detaylarını hazırlarsınız. Bir anlamda, onun, hatta gerektiğinde de alternatifini hazırlarsınız. Böyle baktığımızda da Türkiye ekonomisinin orta vadeli programlarla yapısal sorunlarının çözülmediğini, tam tersine, ağırlaştığını görüyoruz. Bunların bir tanesi, baktığımız zaman, çok ortada, açık ve nettir, yurt içi tasarrufların millî gelir içindeki payının hızla düşmesidir. 2000'li yıllarla birlikte kıyasladığımız zaman bakıyorsunuz, yüzde 22'ler düzeyinde olan yurt içi tasarrufların millî gelir içindeki payı AKP döneminde yüzde 15'lere düşmüştür ortalama, hatta bazı yıllar yüzde 12'ye kadar gerilediğini biliyoruz. Bunun nedeni geçmişte kamudan kaynaklanırdı, kamunun negatif tasarruf vermesi yani kamu açıkları bir anlamda tasarruf düzeyinin düşük olmasını sağlardı, kamu tasarrufları negatifti. Şimdi, bakıyorsunuz, kamu tasarrufları düzeldi, bir maliye politikası, sıkı para, mali disiplin ama özel sektörün dengeleri bozuldu. Özel kesimin de, hane halklarının da, şirketlerin de dengelerinde çok ciddi bozulma var. Kamu tasarrufu düzelirken, negatiften pozitife geçerken özel tasarruflar birdenbire yüzde 20'lerin üzerindeki seviyesinden, yüzde 25'lerden yüzde 12'lere, 13'lere, yüzde 9'a kadar indi. O zaman ortada bir problem var. Ekonomiyi bir bütün olarak görme ihtiyacı içindeyiz. Sadece kamu dengelerine odaklanan, sadece kamuda bir disiplini sağlayan, bütçe açığını azaltmaya çalışan bir şey eğer öbür taraftan ekonominin genelini bozuyorsa, özel sektörü bozuyorsa, özel sektörü ciddi anlamda borçlanma altına sokuyorsa, özel sektörün yatırımlarını engelleyecek bir seviyeye geliyorsa o zaman buradaki yapısal problemlerde bir iyileşme değil, bozulma olduğunu görüyoruz.
Gene aynı şekilde, cari işlemler açığının millî gelir içindeki payının gittikçe arttığını görüyoruz. Bunun tabii, değişik nedenleri var baktığınızda. Bunun nedenlerinin birisi enerji. Türkiye'nin, baktığınız zaman, ithalatının yüzde 20-yüzde 25'i arasında, ekonominin daralma yıllarında yüzde 25'e çıkıyor bu, yüzde 20'ler, beşte 1 seviyesinde bir enerji ithalatı var ama enerjiyi çıkardığınızda da gene aynı şekilde cari işlemler açığının arttığını görüyoruz çünkü uygulanan politikalar düşük kur, yüksek faize dayalı, sıcak paraya dayalı bir modelin Türkiye'yi getirdiği noktadır bu. Türkiye'de ciddi anlamda bir üretimin, başta imalat sanayisi olmak üzere üretimin ve ihracatın ara malı ithalatına bağımlılığı hızla artmıştır. Bunun sonucunda, ekonomi daralsa bile, büyüme hızı yavaşlasa bile cari işlemler açığında yeteri kadar bir düşme yok ve bunun sonucunda da çok hızla artan bir dış borç stoku var karşınızda ve her sene bunu finanse etme ihtiyacı içinde de Türkiye her sene gene "Nasıl finanse edeceğiz, ne yapacağız?" çünkü belli borçları çevireceksiniz, ödeyeceksiniz, yeniden alacaksınız, böyle bir problemle karşı karşıya.
İşsizlik oranları, bakıyorsunuz eski seviyelere, 2000'li yıllar seviyeleri ki onlar da aynı zamanda içinde 1994 krizi var, 1999 gene aynı krizi, 2001 krizine getiren noktada da işsizlik oranlarında ciddi bir yükselme var iş gücüne katılım oranlarındaki düşmeye rağmen. İş gücüne katılım oranları yüzde 54'ler, 55'ler seviyesinde 2000'li yıllarda ama AKP döneminde baktığınızda, bunun yüzde 50'lerin altına düştüğünü görüyoruz ve ona rağmen, yüksek bir işsizlik oranı, şu anda da önümüzde hâlâ ekonomi büyüse bile, hızlı büyüme artışları sağlasa bile yüzde 9, yüzde 10, yüzde 11'ler gibi artan bir işsizlik oranıyla karşı karşıyayız.
Enflasyon tahminleri tutmuyor. O kadar büyük sapmalar var ki yüzde 80, yüzde 90, yüzde 100'lük sapmalar var. Bir taraftan enflasyon hedeflemesi uyguluyorsunuz, Merkez Bankasını bağımsız yapıyorsunuz ve ona gerekli politika araçlarını enflasyonu kontrol altına almak için, yani yerli paranın istikrarını korumak için belli görevleri veriyorsunuz ama öbür taraftan, ciddi sapmalar var. Eski OVP'lerde, orta, uzun dönemde yani gelecek yıllarında yüzde 3'ler civarında bir enflasyonun hedeflendiğini görüyorduk şimdi onlar yüzde yüzde 5'ler seviyesine geldi ama gene hiçbir şekilde yüzde 5'lerin de tutması mümkün değil. Bu sene işte yüzde 9,4'lük bir orandan bahsediliyor, çok yüksek.
Kur tahminleri gerçekçi değil. Tabii kur tahmini belki zımni olarak çıkıyor, direkt olarak kur üzerine odaklanmıyorsunuz ama kur tahmini önemli. "2023 vizyonu" diyorsunuz, hedeflere birazdan geleceğim. Yani nasıl yapıyorsunuz? TL cinsinden hesaplayıp sonra dövize bölüyorsunuz, dolara bölüyorsunuz. Dolar kurundaki değişmeye tabii otomatikman son derece duyarlı bir tahmin noktası var ortada. Yani, nasıl söyleyeyim? Bakın, Onuncu Kalkınma Planı hazırlandı, biliyorsunuz geçen yıl hazırlandı, temmuz ayında yasalaştı. Bakıyoruz 1,97'ymiş 2014 yılı için, ondan sonra hazırlanan 2018 yılı için 1,97 denmiştir yani nominal döviz kurundan bahsediyorum yani doların TL karşılığı 1,97'ymiş 2018 için, sonra aradan üç ay geçtiği zaman hazırlanan OVP'de o 1,97; 1,98 olarak ama 2018 yılı için değil 2014 yılı için revize edilmiş. Ondan sonra da bakıyorsunuz, bu sene de yeni hazırlanan OVP'de 2014 yılı için 2,18'lik bir kur artışı var. Bu kadar yüksek bir kur artışı, aslında ciddi anlamda da sıkıntıyı ortaya çıkartıyor. Bütün Türkiye ekonomisinin dengelerini bozucu bir yapı.
Tabii, bunlar sadece neden değil, bunlar aynı zamanda da sonuç yani bir şeylerin yanlış gittiğini gösteriyor, bir şeyler demek ki yolunda gitmiyor, demek ki Türkiye ekonomisinde ciddi problemler var, yapısal problemler var, gerekli tedbirler zamanında alınmıyor, bunlar alınmadığı için de Türkiye ekonomisinde çok ciddi bir sıkıntı var. Bütün bunlardan tabii ortaya çıkan da şu: Orta vadeli programların vizyonunun olmadığı gözüküyor yani AKP olarak hep "vizyon, vizyon, ekonomi vizyonu" diyorsunuz ortada ben ekonomi vizyonunu şu ana kadar göremedim. Sayın Bakan, siz görüyorsanız, lütfen, hangi konuda bir vizyon gördüğünüzü bize söyleyin yani ben size son beş yıldaki orta vadeli programları çıkartayım, bakalım onlara, hepsi birbirinin aynı, kopyala-yapıştır formatında, aynı şekilde hazırlanmış, aynı şeylerin tekrarlandığı "Ekonominin, işte ihracatın ara malı ithalatına bağımlılığı azaltılacak, şu yapılacak, bu yapılacak..." gibi. Bir gelişme yok ama. Yani uygulamanın içindesiniz, nerede yanlış yapıyorsunuz? Yani, bu yanlışları ciddi anlamda sorguladığınızı düşünmüyorum, ekonomi alanında çizilmeye çalışılan pembe tabloya rağmen Türkiye ekonomisinin tablosu karadır, kapkaradır. Bunun içinde de baktığınızda ciddi sıkıntılar gözüküyor.
Gene aynı şekilde, orta vadeli programlar artık standart hâle gelmiş -biraz önce söyledim- politikalar açısından kopyala yapıştır gibi büyüme hedefleri de yüzde 4, yüzde 5, yüzde 5, gelecek her seneyi söylüyorum, hani her sene içinde bulunduğunuz yılı gerçekleşme tahmini, sonraki üç yıl projeksiyon oluyor. Ekonomi yukarıdan da gelse, yüksek büyüme hızından da gelse 2010-2011'de olduğu gibi, yüzde 4, yüzde 5, yüzde 5. Ekonomi daralsa da büyüme hızı yüzde 2'lerde de olsa yüzde 4, yüzde 5, yüzde 5 yani ama olmuyor yani bir türlü istikrarlı, sürdürülebilir bir büyümenin sağlanamadığını görmekteyiz.
Şimdi, tabii, 2014 yılı büyümesine bir göz attım gelen rakamlar eşliğinde. Orada da açıkçası yüzde 3,3'lük bir büyüme gözüküyor ama bu yüzde 3,3'ün de tutturulması zor gözüküyor, onu belirteyim çünkü yılın ilk yarısı var, TÜİK'in harcama yöntemiyle millî gelir hesapları yayımlandı. Orada da baktığımız zaman yılın ilk yarısında büyüme kamudan kaynaklanmış, kamu tüketimi, kamu yatırımı ve net mal ve hizmet ihracatından yani ihracat- ithalat farkından kaynaklanmış, toplam yurt içi talep ise baktığınız zaman binde yarım düzeyinde, yüzde 0,5 ama orta vadeli programda ise gene toplam yurt içi talebi artıran bir yapı, net ihracatın büyümeye katkısı azalacak. O zaman nasıl olacak? Bakıyoruz stoklarda bir artış gözüküyor, stoklarda ikinci yarıda bir artış olacak ki bu 3,3'lük büyüme sağlansın ama bunun olması da mümkün gözükmüyor.
Biraz önce de söyledim, ekonomiyi her sene yüzde 4, yüzde 5, yüzde 5'lik bir büyüme patikasına doğru ittiren bir yapı içindeyiz ve bunun altına talep unsurları itibarıyla da baktığımızda, bakıyoruz özel tüketim, özel sabit sermaye yatırımı ama hiçbir sene tutmuyor. Son iki senedir özel sabit sermaye yatırımlarına bakın, yatırımlar bitti. Türkiye büyüme, yatırım yapma kapasitesini kaybetti. Türkiye, bununla nasıl bir değişim gerçekleştirecek? Var olan, tabii, elbette dışarıda yaşanan krizler var, ticaret ortaklarımızda belli krizler var, biz yok demiyoruz ama bunların hepsinin öngörülmesine ihtiyaç var. Kriz dönemi aynı zamanda belli fırsat dönemleridir, fırsat dönemi olarak da düşünülmelidir yani sizin kendi içinizde dönüşüm yapabilmenize imkân sağlar çünkü öbür türlü likiditenin çok bol olduğu bir dönemde yapısal bir dönüşüm yapamazsınız; mecburen o sizi sürükler ekonomiyi yukarıya doğru, kolay değil soğutmaya çalışırsınız kolay soğutamazsınız ama onun dışındaki dönemlerde Türkiye ekonomisini dönüştürmek için ve yapısal problemlerini çözmek için imkân vardır ama ne yazık ki bu olmuyor.
Biraz önce söylediğim yüzde 4, yüzde 5, yüzde 5'lik 2015-2017 hedefleri önceki OVP'nin aynısı diğer alanda. Cari işlemler açığında da bakıyorsunuz işte 2013 yılında 65 milyar dolardı, 2014 yılında 46 milyar dolar, 2017 yılında 50,7 milyar dolar ama OVP'yi hazırlarken "4, 5, 5" demişsiniz, yıllık ortalaması yüzde 4,7 ama aynı zamanda da büyümenin talep unsuru itibarıyla baktığımızda müthiş bir özel sabit sermaye yatırım artışı var, aynı şekilde özel tüketim artışı var. Özel sabit sermaye yatırımı artışı demek dışarıdan olan ithalatın hızlı biçimde artması demek çünkü Türkiye ekonomisinin yapısal bir problemi. Ekonomi büyüdüğü zaman, arttığı zaman dışarıdan ithalat da artıyor, yurt içindeki tüketiciler sonuç itibarıyla sadece yurt içinde üretilen mallara talip olmuyor, yurt dışındaki ithal mallarına da talip oluyor. Böyle bir tarafta hem bir taraftan gene iç talebe dayalı büyüteceksiniz özel sektörün öncülük ettiği ama cari açığı aynı seviyede tutacaksınız, mümkün değil. Şimdi, bu bile, baştan zaten şu andaki programı itibarsızlaştırmış durumdadır. 2013'te cari açığın millî gelirdeki payı yüzde 7,9'muş, 2014'te 5,7; 2017'de de yüzde 5,2'ye düşüreceksiniz yani böyle bir şey mümkün gözükmüyor. İhracat açısından tabii bunun altına baktığınız ihracat-ithalat varsayımları var, onların ne olduğuna da baktığımız zaman şunu gördüm ben: İhracat fiyatları değişmezken ithalat fiyatları düşüyor yani ihracatın ithalattan daha hızlı arttığını hem nominal hem reel anlamda görüyoruz. Son olarak baktığımızda, gene bu mümkün değil yani ekonominin yapıları içinde mümkün değil yani bu yapılır, yeni bir yapısal değişiklik yaparsınız olur bunlar yani ayrı bir modele geçersiniz ama bugünkü mevcut yapı içinde hiçbir alınan tedbir yok, her sene OVP'ler aynı, bunun altında ciddi bir uygulanan alt politika demeti yok.
İşsizlik oranları 2014 yılında yüzde 9,6; 2017'de yüzde 9,1 yani o kadar büyüteceksiniz hâlâ "9,1" diyorsunuz. Onu büyütemeyeceğiniz için bu 9,1 olmayacak yüzde 10'ların üzerine çıkacak işsizlik oranları, bunu göreceğiz.
Enflasyon tahmini 2014 yılı için yüzde 5,3'müş yüzde "9,4" dediniz. 2015 yılında yüzde "6,3'e düşecek" diyorsunuz, sonra da yüzde 5 olacak, yüzde 5, yüzde 5. Ama bir taraftan demin de söyledim, tekrarlayayım: Yurt içi talep kaynaklı bir artış öngörüyorsunuz, talep artacak diğer taraftan da ciddi baktığınızda enflasyon düşecek. Yani, nasıl düşüreceksiniz bunu talebin arttığı bir pozisyonda? Türk parasını ciddi anlamda değerlendirmediğinizde, çok ciddi bir reel değerlenme gerekir ki ancak o şekilde maliyetler yönünden gelen baskı bertaraf edilsin, onun dışında da böyle bir şey mümkün gözükmüyor.
Tabii, tasarruf oranlarının nasıl yükselecek. Gene aynı şekilde baktığınız zaman dış talebe dayalı müthiş bir özel tüketim artışı var, özel sabit sermaye yatırım artışı var ama nasıl, aynı zamanda tasarrufu tüketim artarken düşüreceğinizi anlamış değilim. Tabii, bütün bunların hepsi baktığımız zaman bizim 2023 hedeflerimizi de ciddi biçimde etkiliyor. Bakın, AKP'nin 2023 hedefleri diye söyledikleri: "2 trilyon dolar millî gelir, kişi başına 25 bin dolar millî gelir, aynı şekilde ihracatta 500 milyar dolar."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Şimdi, ben oturdum bir hesaplama yaptım, yani nasıl 25 bin dolar, 2 trilyon dolar...
BAŞKAN - Sayın Türeli, mikrofonunuzu tekrar açıyorum, iki dakika içinde toparlarsanız bir zahmet.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Az kaldı, toparlıyorum bitireceğim.
Bakın, nasıl olabilir diye bir baktım, elimizde bu 2015-2017 OVP'sinde hedeflerin gerçekleşeceğini varsaydım yani orada "2,44" diyorsunuz -2017 yılında kura, doların TL karşılığına- 2,44'ün o şey olacağını varsaydım ve ondan sonraki yıllar için yani 2023'e kadar olan yıl için, 2018, 2019, 2020, 2021, 2022, 2023, altı yıl için bir hesaplama yaptım ve kuru enflasyon kadar artırdım, enflasyon farkı kadar, aslında nominal kur enflasyon yani yurt içi-yurt dışı enflasyon farkı kadar artırdım yani reel kur değişmedi, kur reel olarak aynı kaldı. Türkiye'nin yıllık ortalama yüzde 12 büyümesi lazım 25 bin doları tutması için. Diğer taraftan, başka bir hesap daha yapayım dedim, kur hedefi tutsun, 2017'de "2,44" diyorsunuz, mümkün değil ama hadi tutsun 2017, hatta daha ileri gittim 2023 yılında da 2,44 olsun dedim, hiç değişmesin yani 2023 yılında bundan sonra yani yaklaşık dokuz yıl sonra kur 2,44 olsun, baktım yıllık ortalama ne kadar büyümemiz lazım buna ulaşmak için? Yıllık yüzde 9,5. Şimdi yani bunlar aslında, bu hedeflerin hikâye olduğunu, bunların gerçekleşmesinin imkansız olduğunu gösteriyor. Gene, aynı şekilde ihracat nasıl 500 milyar dolar olacak? "2017'de 203,4 milyar dolar, 2023'te 500 milyar dolar" diyorsunuz, ihracatın yıllık yüzde 16 artması lazım ki baktığımız zaman ekonominin trendlerine mümkün gözükmüyor. Bu şu demek değil, iddia sahibi olmak güzel bir şey, elbette iddialarınız olacak, şu anda siz Hükûmetsiniz, Türkiye ekonomisini siz yönetiyorsunuz, belli birtakım şeyler ortaya konacak ama, iddiayı koymak yetmiyor, onun altını doldurmanız gerekiyor. Nasıl bunu sağlayacaksınız? Büyüme modelini mi değiştireceksiniz, imalat sanayisini nasıl yeniden şekillendireceksiniz, bunların hepsinin görüşülmesine ihtiyaç var.
Biraz önce yapısal sorunlardan bahsettim. Orada da mesela Türkiye'de imalat sanayisinin hem üretimine hem ihracatına baktığınızda, hâlâ daha çok düşük teknoloji ve orta düşük teknolojili ürünlerde uzmanlaştığını görüyoruz. E, bir taraftan, "Yüksek katma değerli mal ve hizmet üretelim." diyoruz ama diğer taraftan da bakıyoruz ki Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu bir yer var. Sonuçta, bunu yapmak mümkün gözükmüyor.
Özet olarak, bu orta vadeli programın da günü kurtarma OVP'si olduğunu düşünüyorum; bunun bir vizyonu yoktur, yapısal problemleri çözebilecek bir perspektifi geliştirilmemiştir, gerçekçi olmayan hedefler nedeniyle kamuoyuna yol gösterme niteliğini kaybetmiştir. Onun sonucunda 2015-2017 yıllarını kapsayan orta vadeli program ve buna dayalı olarak çıkarılan yıllık program ve bütçenin de gerçekleşmesinin sıkıntılı olduğunu, burada var olan, bizim ulaşmamız gereken hedeflerin hiçbirine ulaşılamayacağını gösterdiğini söylüyorum.
Konuşmamı burada kesmek istiyorum, sorular kısmında tekrar ileteceğim. Ama, ayrıca maliye konusunu Maliye Bakanlığı bütçesinde hem gelir hem gider ve borçlanma konusunda da ayrıntılı biçimde tartışırız diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.