KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli hazırun; evet, yine yıla başladık, torba yasalarla beraber etkin bir yasama faaliyeti yerine getirmeye çalışıyoruz ama içeriğindeki tutarlılık ve sonuç alınma noktasındaki sorgularıyla beraber değerlendirmenin aslında çok daha önemli olduğunu düşünüyorum.

Sayın Bakan, geçtiğimiz perşembe günü, bu Vergi Harcamaları Raporu'yla ilgili talimat verdiniz, "Detay verilecek." diye dile getirmiştiniz ama acaba ne zaman inceleme imkânına sahip olacağız? Çünkü yine 17-18 milyarlık bir...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bu ayın sonuna getireceğiz.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Bakan, şimdi, baktığınızda 17-18 milyarlık bir paket burada söz konusu oluyor torba yasa içerisinde, geçtiğimiz dönemki değerlendirmeye de ihtiyacımız var çünkü bugün baktığımız bütçe açısından veya burada sağlanan kaynak açısından da baktığımızda önemli bir meblağla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz dönemde yaptığımız düzenleme ve o düzenlemelerin geri dönüşü veya ekonomik aktiviteye katkısını ölçmek gerekir ki ya devam edilir ya kesilir ya da farklısını tespit etmek gerekir. O yüzden artık bunun inceleme ve beraber üzerinde değerlendirme imkânına kavuşmasını diliyorum bir an önce.

Şimdi, tabii, genel olarak bu torba yasalar, ekonomik düzenlemeler, Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, içinde olduğu şartlar ve dünyadaki bütün gelişmeler, kendi özel başlıklarımızla baktığımızda, çok önemli gündem maddeleriyle dolu günlerin içinden geçiyoruz ve en önemlisi, olmazsa olmazı da bir ülkede ekonomik performansın güçlü olabilmesi, güven faktörünün en önemli kelime olarak, her anlamda siyasi güven, ekonomik güven, dış ilişkilerdeki güven ve onun getireceği yatırım ortamındaki yatırımcının birinci tercihi ve yatırımcının risk alma açısından da ölçütü olan güvenin hangi noktalarda gerçekleştiğini çok iyi görmemiz gerekiyor.

Şimdi, Türkiye'ye adalet açısından baktığınızda, Dünya Adalet Projesi bir değerlendirmeden geçiriyor. Maalesef, olağanüstü hâl ve ona bağlı uygulamaların getirmiş olduğu, olağanüstü hâl kararnameleri içerisinde ekonomik kararların tartışılmadan bir gecede alınarak uygulamaya sokulduğu bir dönemin içinden geçerken Dünya Adalet Projesinde Türkiye maalesef 113 ülke arasında 101'inci sırada. Şimdi, bu sıralamaya baktığınızda Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri arasında bile karşılaştırdığımızda 13 ülkede en sonuncu durumda olan Türkiye. Diğer taraftan, üst ve orta gelirli ülkeler arasında karşılaştırılıyor, 36 ülke arasında bu karşılaştırma yapılıyor ve Venezuela bizden sonra geliyor, biz 35'inci sıradayız, arkamızda Venezuela var. Burada Hükûmet yetkileri üzerinde kısıtlamalar kategorisi Türkiye Zimbabve ve Venezuela'yla yarışıyor. Diğer taraftan da baktığımızda, güvenlik ve düzen kategorisinde de yine önemli gerileme gösteriyor. Yani biz gerçekleri bütün çıplaklığıyla ve bütün objektif olarak bakıp ona göre yasama açısından da baktığımızda nerelerde ne eksiğimiz varı doğru görmemiz gerekiyor ve yine söylüyorum bu güven faktörü açısından değerlendirdiğimiz zaman da Türkiye'nin maalesef pek çok başlıkta bu noktada sorgulanacak bir yönde, noktada olduğunu açıkçası tespit etmek gibi bir olumsuz noktaya geliyoruz.

Peki, biz bu torba yasayla ilgili çeşitli düzenlemeler yapıyoruz. Bu düzenlemeleri yaparken ekonomik göstergelerde neredeyiz? Yine başlıklar itibarıyla hukuk, adalet ve onun uluslararası göstergesi bu. Peki, ekonomik verilerde neredeyiz? Sayın Bakan dedi ki: "Yüzde 7 büyüme." Büyüme, ekonomik göstergeler içerisinde oldukça önemli bir gösterge. Ama büyümeyi bizim gibi gelişmekte olan ülkeler sadece büyümeyle değil kalkınmayla beraber değerlendirmek zorunda. Büyümenin gelişmiş ülkelerde büyüme rakamları üzerinden gelişmiş ekonomilerin test edilmesi, değerlendirilmesi gerçek bir bakış açısı ama bizim pozisyonumuzdaki ülkelerde kalkınmayla beraber değerlendirmek şart. Uluslararası Yaşam Endeksi açısından Türkiye'ye baktığımızda yani büyüme dışındaki diğer faktörlerle değerlendirdiğimiz zaman çok övündüğümüz sadece ve büyümeye bağladığımız ama kalkınmayla ve ona bağlı ölçütlerle karşılaştırmadığımız zaman maalesef görmemiz gereken bir gerçeğin de orada yattığını beraberde değerlendirmeliyiz.

Şimdi bakıyoruz, bu son büyüme dediğimizde, tabii ki bir destek, o desteğin getirdiği bolluk ve kredinin yarattığı bolluk, onun yanında vergisel düzenlemeler ve onun mali politikalarıyla sağlanan zemin ve ekonomik açıdan güçlenmesini istediğimiz ortam ama buradaki rakamlar, geçen seneki bütçe performansıyla ilgili rakamlara baktığımız zaman da rekortmenin yine ithalattan alınan KDV'nin olduğunu yani vergi açısından, KDV açısından önemli bir rekortmenin de ithalat olduğunu, ithalata bağlı olarak gelişen sürecin hem kur hem borçlanma hem cari açık yani bir ülkenin hem dış ticaret dengesindeki parametreler hem de dış ticaret finansmanı açısından ortaya çıkan riskler açısından bu da ufak bir gösterge ki onları da detayıyla inceleyebiliriz. Yani bizim bunları da düzeltmek için böyle yaraya pansuman yapacak düzenlemeler yerine gerçek iyileştirici düzenlemeler ve tedbirlerin alınmasına ihtiyaç olduğunu gözden kaçırmamamız gerekiyor.

Şimdi bakın, geçen sene bütçe açıklandığı zaman 47 milyar civarında bir bütçe açığı hedeflenmişti. Daha sonra orta vadeli program açıklandı. Orta vadeli programda bu bütçe açığının 62 milyar liraya ulaşacağı yönünde bir hedef belirlendi. Ondan sonra bir torba yasaydı yine geldi, dendi ki: "Açığımız 62 milyar olacak, şimdi borçlanma da gerçekleşti, bize yeni bir borçlanma yetkisi verin. Çünkü kanunla ihtiyaç duyulan finansman miktarının tanımı kanunda bellidir ve ona göre bir finansman imkânı tanıyacak, borçlanma imkânı tanıyacak bize yetki verin, biz borçlanacağız." Rakam çıktı 89 -yanılmıyorsam- milyara. Ama sonra geldik, bütçe açığını reel olarak açıkladınız 47,4 milyar. Şimdi orta vadeli program, bundan yıl sonundan üç ay önce açıklanan orta vadeli program hazırlanırken elinizde bütçe gerçekleşmelerinin son üç ayını net görecek ve doğru rakamsal belirleyecek bir veri yok muydu? Bu 62 milyarı orta vadeli programa bütçe açığı olarak koyarken neler bunun içindeydi veya son gerçekleşmelerde tekrar 47,4'e düştüğümüzde bu düşüş yani aşağı yukarı geçmişteki ilk hedeflenene doğru geri gidişi sağlayan faktörler neler olmuştur? Sayın Bakan, bu konuda bir açıklamanız olursa... Çünkü OVP'deki açığa göre borçlanma imkânı alıp Hazine borçlandı ama reel açık 62 değil 47,4 milyar çıktı. Açık çıkmadı diye tabii ki bizim için pozitif ama neden yıl sonuna üç ay kala biz bu kadar büyük bir sapmayla karşı karşıya geldik? Sonucun böyle çıkmasının temel nedenleri nedir?

Şimdi, maddelerde çok detay konuşacağız ama bu tabii ki Hazineyle ilgili olarak yani tek hesap uygulamasıyla ilgili olarak bir düzenlemeniz var. Baktığınızda tabii bu tek hesap uygulamasıyla ilgili düzenleme açıkçası, işte bütün... Zaten siz şu anda elinizdeki muhasebat hesapları ve merkezî bütçe içindeki bütün kuruluşların alacak, nakit her şeyini çok rahatlıkla Maliye Bakanlığı olarak görüyorsunuz. Ben bu Hazine tek hesap uygulamasının biraz sanki özel bütçeli kuruluşlar ve bunun içinde de özellikle İşsizlik Fonu'ndaki rakamın oluşan nakit açığındaki finansman dengelerini sağlamak üzere bu dengeler içerisinde o tek hesabın içine alınarak kullanılma noktasındaki bir düşüncenin karşılığında oluşan bir yapılanma diye açıkçası düşünüyorum. Çünkü baktığınızda yani buradaki kaynakların nereden... Borçlanma derseniz borçlanma açısından Türkiye'nin durumu -bilmiyorum birçok arkadaşımız muhakkak inceliyordur- 2002'den 2017'ye geldiğimiz sürede bakın borçlanma yani borç çevirme oranı bir tek 2008 yılında yüzde 100'ün üzerine çıkmıştı. O da dünya krizinin olduğu dönemdi, yüzde 105. Onun haricindeki yıllar yüzde 80, yüzde 90 borç çevirme oranı varken, bugün özellikle referandum sürecinden sonra hızla artan ve borç çevirme oranının yüzde 125'lere geldiği günlerdeyiz. Bakın, rakamları çok iyi okumamız lazım. Düzenlemeler yaparken şu an hangi konumdayız bunu çok iyi görmemiz lazım. Türkiye'nin borç çevirme oranı yüzde 125'lere ilk defa bu kadar çok çıkarken on beş-on altı yıllık süre içinde, diğer açıdan baktığınızda borçlanma vadeleri iç ve dış açısından baktığımızda özellikle dış kaynak yaratma açısından önemli problem taşıyor Türkiye. Bakın, 35 milyara yakın bir para geldi 2017 yılında ve bunun 25 milyarı sıcak para yani faiz için gelen paraydı. Doğrudan yatırım 9 küsur milyarlarda kaldı ve böyle bakıldığında ki bu rakamın içinde de daha çok gayrimenkule bağlı olarak yatırım amaçlı gelmemiş bir kaynak vardı. Sermaye ve finansman açısından problemler yaşadığımız bir dönemdeyiz. Yani bir kanun yaparken torba yapalım yani altıda mı bitirelim, beşte mi bitirelim? Sabah beşte de bitirelim ama Türkiye bugün bir taraftan baktığınızda yaşadığı, içinde bulunduğu Silahlı Kuvvetleri açısından halkın sürekli aklının takipte olduğu, gönlünün takipte olduğu bir süreci yaşıyor. Bir taraftan bakıyorsunuz kendi dünyadaki o büyük emperyal güçlerin kurguladığı bir siyasi projelendirme var ve bunun içinde Türkiye açısından biz işte "Onu da yaptık, bunu da sağladık," kısa dönemli, palyatif tedbirlerle bir Türkiye için tedbir yasaması yapmak yerine burada geliyoruz, yine, bana göre herhangi bir çözüm yaratmayan, bu gerçeklerle ilgili ortaya çıkan tablodaki iyileştirmeyi gerçekleştirmeyen bir tercih içinde oluyoruz. İşte, ortak hesap yapıyoruz İşsizlik Fonu'nu koyuyoruz. İşsizlik Fonu'na bakıyorsunuz, geçen 2017 yılında 103 küsur milyar liralık İşsizlik Fonu'nda -yüzde 12 enflasyon olmuş- yüzde 8 getiri sağlanmış. Kim yönetiyor bu İşsizlik Fonu'nu? Kimin parası yönetiliyor? Enflasyon karşısında eriyor. O yetmiyor zaten, şimdi bunu bir kaynak olarak farklı farklı yerlerde nasıl kullanırızın hesabı yapılıyor.

Şimdi, eğri oturup doğru konuşmak gerekirse hep beraber Türkiye gerçeğine bakalım. Vergilerde ne alıyoruz? KDV tahakkuku ne kadar oluyor? KDV'nin tahakkukundan tahsilatımız ne kadar oluyor? Kim, nerede, neyi, ne kadar kullanıyor bütün bunları incelemek zorundayız. Bütün bunlar üzerinden eğer ki vergi düzenlemesiyle ilgili bir yasa yapacaksak bunların ortaya koyduğu gerçekleri doğru bir şekilde değerlendirmeliyiz diye düşünüyorum.

Diğer taraftan, Özelleştirme Kanunu'yla ilgili, amacını değiştiriyoruz. Yani nedir? Eskiden özelleştirmenin amacı: "Sermayenin tabana yayılması, üretim faktörü hâline dönüştürülüp daha çok, ekonomiye güç kazandırması amacıyla özelleştirme yapılır."

Şimdi, özelleştirmenin amacını müflis tüccar gibi "Neyin varsa sat." noktasına getiren bir düzenleme yapıyoruz. Yani bunu yapmak bile bizim kendi açımızdan, kendimize güven ve durumumuzu ifade eden çok ağır bir tanım hâline dönüştürüyor. Yani "Benim işim çok kötü ne bulursam satarım, nasıl olursa, hiçbir incelemesini yapmam, onun karşılığına bakmam ne bulursam satarım." ki ne kaldıysa artık satılacak. Bir taraftan da Sayın Bakan, bu altın ithalat ve ihracatı ve Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı bugün açık rakamını konuşuyoruz, yaklaşık 10 milyar dolarlık bir altın ithalatımız var. Ne oldu, biz her şeyimizi altınla mı yapmaya karar verdik ya da altınla mı borçlanacağız veya gelen altın şimdi Türkiye'de ne işe yarıyor? Bununla ilgili siz bir araştırma bir inceleme yaptınız mı? Yani geçen sene on bir ayda artı pozisyonu olan altın ihracat ithalat işleminin bugün aşağı yukarı ilk on bir ayda 9 milyar açığı var net olarak. Niye geldi bu altın? Baktığınızda bir ülkeden ağırlıklı olarak geliyor. Bunun üzerinde sorular, sorgular, soru önergeleri... Doğru dürüst bir cevap gelmiyor. O yüzden bu konuda da eğer bir katkı veya bir değerlendirmeniz olursa çok sevineceğim.

Diğer taraftan -bitiriyorum, belki de çok uzattım ama- şimdi bakıyorsunuz eleman patrondan çok vergi ödüyor gelir vergisiyle beraber. Biraz da şu elemanları düşünmekte fayda var ama onun ötesinde şimdi futbol kulüpleriyle ilgili düzenleme yaptınız, Türkiye'de futbolcuyla bizim işçi, memurun ödedikleri vergi oranlarına baktığım zaman gerçekten içim sızladı. "Ya madem, futbolculara bu kadar vergi avantajı veriyoruz, bari Türk futboluna ne kadar katkısı da var veya futbol açısından dünyada öncü olan ülkelerin vergi oranları nedir?" diye karşılaştırdığımda bir rapor çıktı. Bakın, işte Belçika, Fransa, Portekiz; bunlar benim bildiğim kadarıyla -çok da uzak değilimdir- futbol açısından dünya literatüründe güçlü olan ülkelerdir. Aldıkları vergi oranı yüzde 56 ile yüzde 57 arasında değişiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Şimdi, biz yüzde 15 stopaj uyguluyoruz. Bizim gibi Bulgaristan, Dubai ve Romanya uyguluyor. Şimdi biz neye hizmet ediyoruz, kime hizmet ediyoruz? O zaman şunu düşünüyorum, işte bu iddialar middialar, hangi yabancı hangi takımda oynuyor, ne yapar ne eder, bunun üzerinden de önemli vergiler alınıyor. Türk futbolu sportif o fair playin getirdiği mantıkla değil üzerinden oyun oynanan bir spor dalı şeklinde değerlendirilip vergiyle de bu alan genişletilip teşvik ediliyor diye düşünüyorum. O yüzden neyin hangi amaçla yapıldığı çok önemlidir diye belirtmek isterim ve son sözüm de şu: Bu lisanslamayla ilgili sosyal medya, internet üzerinden şimdi RTÜK Başkanımıza bir soru soracağım, herhâlde o da açıklar. Siyasi partilerin de kendi bünyelerinde, kendi televizyonu gibi yayınladıkları faaliyetlerini gösteren, halkla paylaşılan şeyleri var. Bunlara da mı lisans vereceksiniz Sayın Başkan? Bunlar da mı lisanslaşılacak?

BAŞKAN - Başkan daha çalışmadı. Şu an Hükûmet böyle bir yetkilendirme yapıyor, onlar altı ay sonra çalışacaklar, o zaman bu cevapları verecekler, bugün değil.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Kendi bünyelerindeki yayın yapan... Zaten YSK ve RTÜK dengesiz, adaletsiz, siyasi parti propagandalarında ilgili düzenlemeyi geçtiğimiz süreçte yaptılar bir de bunlarla kesilsin; o zaman demokrasinin sesini, demokrasinin nefesini güzelce ortadan kaldıran uygulamaları başarmış olarak tarihe yazılır diyorum.

Çok teşekkür ediyorum.