KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli muhalefet grubu ve iktidardan Cemal Bey, kıymetli bürokratlar, basın mensupları, sivil toplum örgütlerinin saygıdeğer temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bütün muhalefetle tek başıma baş ederim.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Bugün, tabii, yine torba yasa vesilesiyle Komisyonda toplandık. Sayın Bakandan da yarın bunu hayata geçirdiğimiz zaman Parlamentoda, bir dokunuşla ülkemizin KOBİ'lerinin çehresinin değişeceğine inandığımız da bir sunum aldık. Ancak bu torba yasa geleneği şunu gösterdi ki Hükûmetin anlık önlemleriyle, aklına gelen işleri yapmasıyla bu ülkede olumlu değişim ve gelişimler olmuyor çünkü birçoğu bileşenlerle bir araya gelip sivil toplumu önemseyip, onların görüşlerini alarak, tarafları... Böyle bir çalışma da yapılmıyor. Ancak Hükûmetin alışkanlığı şu: Kendine yakın insanlardan dinledikleriyle ve bürokratların yönlendirmeleriyle birçoğunun ayağı yere değmeyen, alanda sonuç vermeyen, yeteri kadar da etki analizi yapılmayan birçok yasayı hızlı bir şekilde hayata geçiriyoruz. Bunun hemen bir çarpıcı örneğini vereyim: Bakın, iki gün önce Komisyonumuzda görüştüğümüz tasarıya -sayısı öyle hızlı oldu ki, çok hatırlayamadım- yanılmıyorsam 5 ya da 6 madde ilaveyle, torba yasaya alelacele ilaveler yapmak durumunda kaldık ve yaşayarak göreceğiz ki salı günü maddelere geçtiğimizde de burada da birçok değişiklik ya da ilaveler yapmak durumunda kalacağız. Bunun altında yatan temel neden sivil toplum örgütlerini ve işin bileşenlerini yok sayma ve önemsememe; bu da iktidarın güçlü olmasının verdiği, güç zafiyetinden kaynaklanan ama bir türlü de tedavi edilemeyen bir hastalık olsa gerek.

Sayın Bakanım, hemen bir örnek vereyim size: Yöremizde birçok HES yapılıyor. Size bir video getireceğim, bizzat izleteceğim. İşte yapılan HES'ler, korumuşlar kanallarının kenarını, bir geyiğin kendini tel örgüye çarpıp suya ulaşmak için verdiği mücadelenin de kısa bir videosu var, onu da size getireceğim.

Sivil toplumda, toplumdaki gönüllüler, etrafımızdaki bu bileşenleri yok saydığımız zaman yaptığımız çalışmalar ayağına oturmuyor. O gönüllüler bir adım öne çıkarsa, sizin diktiğiniz o ağaçları koruma noktasında illa orman muhafaza müdürlüğünün ya da orman işletmesinin yaptığı çalışmaya gerek yok, sıradan bir yurttaş sorumluluk duyup bu ülkenin yurttaşı olarak oraya el koyacak ve bunun gereğini yapacaktır. Bu noktada Hükûmete düşen görev de oldukça yüksektir.

Bilimden, sanayiden, kalkınmadan, yatırımlardan söz ediyoruz. Bilim, bir ülkenin çağdaşlığı, gelişmişliği, üretimi demektir, sanayi üretimi de yatırımları demektir. Çağdaş bir eğitim, güven veren bir hukuk sistemi, özgürlükler, bilim olmadan üretim ve gelişmişlik de olamaz. Bugün, ülkemizde güven ortamı olmadığı için yatırımcı gelmiyor, gençler umutsuz, emekliler geçinemiyor ve işsizlik en büyük sorun hâline gelmiş durumdadır. Torba yasalarla geçici çözümler üretmenin ötesine maalesef geçemiyoruz.

Yatırımları, üretimi, istihdamı destekleyecek politikaları planlı üretemezsek tüketime, borçlanmaya ve günü kurtarmaya yönelik politikalarla bu ülkeyi asla kalkındıramayız. Yeni tedbirler alınmazsa bunun sonunda Hükûmet eliyle bir çöküş de kaçınılmazdır. Yoksulluğu sonlandırmak değil oy devşirip yönetme hesabını yapmaktan artık iktidar geldiği on altı yıl sonunda acilen vazgeçip terk etmelidir.

82 maddelik torba yasanın bütünüyle incelendiğinde işverene bol destek vermenin ötesinde, işçiyi, emekçiyi, emeklileri, köylüyü ilgilendirmekten,halkın isteklerine cevap vermekten uzak bir torba yasa olduğu ortadadır. Bugün, her çıkan torbaya umut bağlayan emeklilikte yaşa takılanlar, intibak yasası için bekleyen emekliler, engelliler, atama bekleyen binlerce öğretmen, sosyal hizmet uzmanları, ziraat mühendisleri, veteriner hekimler, sayısı binlerce işsiz genç, hiçbir olumlu düzenlemeden nasibini alamamaktadır. İşverene teşvik primi verilerek işsizliğin önlenemeyeceğini defalarca söyledik ve birlikte gördük. İstihdam seferberliğinin işsizlik oranını düşürmediğini hepimiz de gördük. İşverene prim desteği geçici bir çözüm olmanın ötesine de geçemeyecektir. Ayrıca, bu prim desteği yine işçiye ait hakları, halk için ayrılan fonlar kullanılarak verilecekse zaten bunun adı işçiden alıp işverene vermek oluyor. Bizim işçi çalıştıracak üretimimiz, yatırımımız yoksa teşvikle de bu işi yürütemeyiz. Kamuya ait kaynakların prim desteği olarak aktarılması da yasal ve doğru değildir. Küçük işletmeler kepenk kapatırken, kredi borç batağındayken istihdam için teşvik verilmesi neyi kurtaracak çok merak etmekteyiz.

Yine, kadın istihdamının artırılmasına yönelik yapılan kreş düzenlemesi var ama biz kadınları şiddet ve kadın cinayetlerine karşı koruyamadıktan sonra zaten yaşatamadığımız kadınların çalışma hakkı da ortadan kalkmış durumdadır. Sadece 2017 yılında 409 kadın cinayete kurban gitmiş. Ortada temelde düzeltilmesi gereken sorunlar varken bunları sürekli görmezden gelmekteyiz.

Madenlerde iş kazalarına engel olamazken, her şirkete kolayca ruhsat verilirken, maden sahalarını yandaş şirketleri zenginleştirmek adına ihalesiz tahsis ederken, kaybettiğimiz madencinin ailesine kadro verilmesi, bunu da süre sınırlaması yaparak veriyorsak bu da çözüm değildir. Bu düzenleme, madencilerin ölümlerinin diyeti değildir. Tabii ki haklar verilsin ama önce iş kazalarını önlemek adına neler yapılıyor, ona bakmalıyız. Ölüm, madencinin kaderi olmaktan da çıkarılmalıdır.

"Ücretli öğretmenlere kadro hakkı düzenlemesi getiriyoruz." diye düzenleme koyuyorsunuz. "Ücretli öğretmen" teriminin eğitime ve Anayasa'ya aykırılığından bihaber durumdayız. Sayısı 450 bini aşan atanamayan öğretmenler için umut yok ama ısmarlama torba yasayla sınırlı sayıda kişiye kadro vereceğiz diyorsunuz. Bu, öğretmenler ve Türk millî eğitimimiz için büyük bir hayal kırıklığıdır.

OHAL sırasında gazeteler kapandı. Gazeteciler hapse atıldı, onlarca televizyon kanalı kapatıldı. Sansürde son noktaya geldik. Kimse özgürce yazamaz, konuşamaz hâle geldi. Bu ortamda internet haberciliği, internet üzerinden yapılan televizyon yayınları sansürsüz haber alma ve yararlanma hakkı hâline gelmişken, o da bitirilmektedir. Şimdi, önce Diyanetten bir ısmarlama bir açıklama geliyor, sonra bahaneyle internet yayınlarına sansür imkânı tanıyacak düzenlemeyi de torbaya koyuyorsunuz. Artık sansürün dokunamayacağı alan kalmayacak anlaşılan.

Basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede demokrasi büyük yaralar almaya devam ediyor. Yasalar düzen sağlamak için çıkarılır, düzen bozmak için, varlıklarımızı, çevremizi, haklarımızı törpülemek için çıkarılan yasalar insan haklarına ve evrensel hukuka da aykırıdır.

Ülkemizde yaşanan kaos ortamı, sınır komşularımızdaki olaylar, istikrarsız Hükûmet politikaları, ülkenin gelişmesine ve uluslararası rekabette ilerlemesine engel teşkil etmektedir. Can çekişen turizmin bu sene de savaş hâlinde olan ülkemizin durumu göz önüne alındığında, yine o yöreler için hayal ve zor bir yaz olacağını görmezden gelemeyiz.

Rekabet edemeyen, büyüme sağlayamayan, işsizlikle mücadele edemeyen bir ülkede ticaret de yeteri kadar gelişmiyor. Ülkeler global büyümedeki yavaşlama ve yüksek işsizlikle mücadele etmek için verimliliklerini artırmak zorundadır. Rekabet gücünü artırmadaki

başarısızlık, durgunluk ve diğer şoklara karşı dayanıklılığı da tehlikeye sokmaktadır.

Mantar gibi çoğalan, köylere, kasabalara kadar inen AVM ve süpermarketler küçük esnafı, bakkalı, manavı da bitirdi, kalan da can çekiştiriyor. Küçük esnaflar yok olmaya başlayınca AVM'lerin gerçek yüzü de ortaya çıkmaya başladı.

Ülke nüfusu 81 milyon seviyesine çıkmışken esnaf ve sanatkârın sayısının artmaması düşündürücü ve üzücü değil mi? Yüz binlerce iş yeri olması gerekirken esnaf her geçen gün bir bir yok olmakta ama esnafa söz verdiğimiz AVM yasası bir türlü bu torbaların içine girmemektedir.

AK PARTİ'nin ekonomi politikası KOBİ'leri de bitirmeye devam ediyor. 315 bin KOBİ icralık. KOSGEB'in onayladığı KOBİ'lerin çoğu, borç sorunları nedeniyle bankalardan eli boş dönüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Lale Hanım da bana on dakika vermişti az önce.

BAŞKAN - Buyurun.

KOSGEB Başkanı bankalara çağrıda bulunsa da KOBİ'lerin yüksek borcu bankaların kredi verme koşullarını zorlamaktadır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu verilerine göre ocak ayıitibarıyla KOBİ'lerin icra takibine düşen kredi miktarı 22 milyar 19 milyon liradır. Bir sivil toplum örgütünün açıklamalarına göre, bugün KOBİ'ler ülkemizde ihracatın yüzde 55'ini, istihdamın yüzde 73'ünü, ithalatın yüzde 38'ini, cironun da yüzde 62'sini yapmaktadır. Türkiye'de ticaretin, ana unsuru KOBİ'ler üzerinden yürüdüğünü hepimiz biliyoruz ama ne yazık ki ekonomi için büyük bir öneme sahip KOBİ'lerimiz kan kaybının da artık ötesindedir.

Türkiye genelinde Ocak 2017'de, Ocak 2016'ya göre 88 sektörde artış görülmesine rağmen 43 sektörde sigortalı ücretli çalışan sayısı azalmıştır. Bu rakamlar karşısında teşvik verseniz ne fayda! Bugün yasada yaptığınız düzenlemeyle küçük işletmelere de istihdam teşviki veriyorsunuz ama işletmelerin işçi çalıştıracak durumu var mı? Bir başka vaka, esnaf kepenk kapatırken AVM'lerin yatırımları da yaklaşık olarak 53,5 milyar dolar değerine ulaşmıştır. AVM'ler büyürken, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun verilerine göre 2016'nın tamamında 101.614 esnaf iş yerinin kapısına kilit vurmak zorunda kalmıştır.

AKP'nin öngörüsüz, sürdürülebilirlikten uzak politikaları nedeniyle iş yerleri bir bir kapanırken KOBİ'lerde çalışan sayısı da hızla düşmektedir. Sigortalı sayısındaki düşüş... 2016 ve 2017 yılları arasındaki işsizlik de 330 bin kişi artarak 3 milyon 225 bin kişiyi bulmuştur. İşsizlik oranı ise 0,8 puanlık bir artış ile yüzde 10,2 seviyesinde gerçekleşmiştir. Genç işsizliğimiz ise yüzde 20'leri aşmıştır.

İstihdamda seferberlik bu rakamların neresinde, merak etmekteyiz.

Sivil toplum örgütlerini yok saydığımızda, hak, hukuk, adalet ve özgürlükler olmayınca, "Bu ülkede IMF'ye borç verecek durumdayız." dediğiniz sözlerin dünyada da ülkemizde de inandırıcılığı yoktur.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - 5 milyar dolar...

KADİM DURMAZ (Tokat) - Vallahi, biz listelere baktık, iflas etmiş Yunanistan'ın adı geçiyor ama bizim adımız yok Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -Tokat'a yatırım için karar verdik.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Peki. Yetmez, fotoğrafın büyüğünü...

Ülkemizin on beş yılda yüzde 313 artarak 857 milyar dolara ulaşan iç ve dış borcu malum. Millete anlattığınız IMF'ye borç veren Türkiye, gerçekte, geliri borcuna yetmeyen bir ülkedir ve bu da ne yazık ki on altı yıldır ülkeyi tek başına yöneten AK PARTİ iktidarının getirdiği bir durumdur.

2017 yılının Küresel Servet Raporu'na göre, Türkiye'de serveti 500 milyon doları aşanların sayısı 76'ya çıkmış. Dünyanın 17'nci büyük ekonomisi olan Türkiye, dünyanın en çok ultra zenginine sahip 10 ülkesinden biri olmuştur. Diğer taraftan, Türkiye, 29 milyon vatandaşı iki günde bir sofrasına bir kap et yemeği koyamayan yurttaşlardan oluşmaktadır. 19 milyon vatandaşımız soğuk kış günlerinde evini standarda uygun ısıtamamaktadır.

Son on beş yılda vatandaşın borcu 4 milyar dolardan 129 milyar dolara çıkmış, 30 kattan fazla artmış. 17 milyon yurttaşımız "Borcumu ödemekte zorlanıyorum." diye figan etmekte. İktidar üyelerinin çeşmesinden su içmekle övündüğü şair "Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye de bir pul." diyor.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri; makroekonomik istikrarın yanında, sosyal ve siyasal istikrar ve güvenilir yargı sistemi, hak ve özgürlükler korunursa ülke ekonomisi gelişebilir, işsizliğe de çözüm üretilebilir. Hukuk sistemi, tarafsız yargı, demokratikleşme, özgürlükler olmadan güven ortamı da oluşturulamaz.

Geriye doğru on altı yılın muhasebesi yapıldığında, OHAL'le yönetilen, gazetecileri cezaevinde olan, eğitimcileri, memurları, bilim adamları sorgusuzca işten atılan, çiftçisi kan ağlayan, emeklisi geçinemeyen, içeride mutsuz dışarıda itibarsız bir ülke konumuna geldik.

Bizim Türkiye'nin tüm yurttaşları olarak, bir an önce, saydığımız eksiklikleri gidermek için getireceğiniz altyapısı olan, etki analizi yapılmış, bu ülkenin varlıklarına varlık, yurttaşına mutluluk getirecek her türlü yasaya destek vermeye hazır olduğumuzu az önce Sayın Başkanımızın ağzından dinlediniz ama ne yazık ki hiçbir veri, attığınız hiçbir adım bizim uzattığımız eli tutmuyor, görmüyor Sayın Bakanım. Yine de bu ülkede bütün olumsuzlukları el birliğiyle düzeltmenin hepimizin görevi olduğuna inanıyorum.

Bir kez ama bir kez daha, bazı maddelerin gözden geçirilerek ortak bir anlayışla katkı sunalım diyorum.

Teşekkür ederim.