KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, saygıdeğer hazırun; tabii, sabahtan itibaren hem sunum hem de genel değerlendirmeler açısından baktığımızda, gerçekten hem millî hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin yapı taşı olan bir bakanlığımızla ilgili eleştiriler, değerlendirmeler, uygulamalarla ilgili ortaya konulan bakış açısının uygunluğu konusundaki görüşlerin paylaşılması ki daha da geniş çaplı olur ama... Sayın Başkan, bugün çözemedim, siz böyle önemli bir bakanlıkta bu kadar katı kurallar içerisinde çalışma performansını ortaya koyduğunuz zaman... Acaba Bakanlığın bir şeyi mi oldu yani size "Konuşturmayın." mı dendi? Yani, ben sizi ilk defa bu kadar görüyorum.

BAŞKAN - Evet, Sayın Bakan özellikle rica etti "Bilhassa Bihlun Hanım'a da beş dakikadan fazla süre verme." dedi.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Vallahi ben ilk defa görüyorum. Hatta isterseniz sekiz dakikada da keseriz, zaten söyleneceği çok net olarak hep beraber paylaşabiliriz diye düşünüyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, 80 milyon küsur insanın yaşadığı bir ülke açısından baktığımızda, eğitimle ilgili yapılacak değişiklikler söz konusu olduğunda burada hem pedagojik temelli ve gerekçeleri pedagojik olarak da açıklanacak, onunla beraber de toplumsal uzlaşıya tabansal olarak bir imkân tanıyacak düzenlemeler yapılmak zorunda. Ama son dönemde baktığımızda, bir kere özellikle on beş yıllık performansa bir baktığımızda, bakanların hızlı değiştiği, her gelenin farklı farklı tercihlerle kendini isimlendirdiği ve bunların da uyumuyla beraber uygulama aşamasında yarattığı sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz ve yapılan emrivaki şeklindeki düzenlemeler -başta müfredatla ilgili düzenlemeler geldi, onun sonrasında sistemin bütünlüğü, teşkilat yapısıyla ilgili düzenlemeler geldi- bir karşılaştırma ihtiyacını da beraberinde ortaya çıkardı.

Anayasa'nın 42'nci maddesinde eğitim ve öğretimin ilkelerinin hangi doğrultuda olacağı çok açık: "Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitimin esaslarına göre devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz." Şimdi, öyle örneklerle karşılaştık ki, öyle hukuka yani yargıya da ulaşan örnekleriyle karşılaştık ki biz Anayasal uygulamada ne kadar onun temel, vazgeçilmez ilkesi olarak kendini göstermesini kabul ediyoruz? Diğer taraftan, bizim 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu'nda belirtilen eğitim şekli çağdaş, bilimsel ve laik eğitimdir. Şimdi, doksan üç yıllık eğitim birliğini bile ki bu eğitim birliği millî eğitim sisteminin dogmatik yapıdan demokratik yapıya geçişini sağlayan bir yapıyı tamamen değiştirebilecek tercihler ve onu bu cumhuriyetin getirmiş olduğu anlayışla karşılaştıracak farklı bir tercihin ortaya çıkmasını gelecek açısından, kala kala ki bilimin, ilimin, adaletin hâkim olması gereken bir eğitimde ne kadar tam olarak görüyoruz, onu bilemiyorum.

Tabii, "Ne kadar görüyoruz?"u ben bilemiyorum ama uluslararası kurum ve kuruluşlarda bize not veriliyor. Siz şimdi, öğretmenleri, öğretmen performansına bağlı öğretmen stratejisi oluşturup not vereceksiniz de Sayın Bakan, sizin Bakanlığa ve sizlere kim not verecek? O notu da bir şekilde almak lazım. Yani bugün ortaya çıkan tablo içerisinde karşılaştığımız sonuçların tek suçlusu öğretmen değil, tek suçlusu öğrenci de değil, aile de değil. Bir de sistematik açıdan bunu programlayan, süreci idare eden tercih ve karar mekanizmaları var. Onun ötesinde, baktığınızda, gerçekten durum birbirimizle paylaşmamız ve görmemiz gereken yani bir uygulama var, bunun sonucunda nereye gelmişiz?

OECD'nin İyi Yaşam Endeksi'ne bakıyorsunuz, eğitimdeki refahla beraber, maalesef, 10 üzerinden sıfır puanla Meksika'yla birlikte son sırada yer alıyoruz yani bu olamayacak bir şey ve diğer taraftan, eğitim refahında yine aynı şekilde sıfır puan alıyoruz. Bu OECD bizim içinde olduğumuz bir birlik. Onun ötesinde, şehirlere bakıldığında eğitimdeki refahın değiştiği yani ayrıştığı, hani diyoruz ya adalet vergide olsun, ekonomide olsun, gelirde olsun, her tarafta olsun ama eğitimde de adalette sınıfta kalmışız. Eğitimdeki adaletin bu kadar bozuk olduğu bir süreçte yine daha da bozacak tercihlerle sistem ortaya koyan bir değerlendirme oluyor.

Diğer taraftan, bir olumsuzluk yani not veren bir uygulama da UNICEF'ten gelen bir rapor var. Bu UNICEF raporuna göre baktığınızda da Türkiye, eğitim kalitesi kategorisinde -yani Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun değerlendirmesinde- ne yazık ki sonuncu sırada. Yani bu PISA'lar, oradaki sonuçlar, işte, fen ve matematik konularına girmiyorum. "Çocuklar ve zengin ülkelerde sürdürülebilir kalkınma hedefli" başlıklı bir rapor dâhilinde bu değerlendirmeler yapılıyor ve çocukların yaşam koşullarına yönelik kategoride Türkiye, 41 ülkede 36'ncı, eğitim kalitesiyle ilgili baktığımızda da dediğim gibi, ne yazık ki 41 ülke arasında 40'ıncı.

Yani şimdi, "Biz eğitimde okul açtık, okullaşmayı artırdık, şu kadar öğretmen oldu, bu kadar ilerledik. İşte, on beş sene önce şöyleydi, vay, Cumhuriyet Dönemi..." Eğitimde bu kadar sayısallıktan öte nitelik çok önemli. Okulları artırdık, öğretmeni artırdık da benim babamın yetiştiği dönemdeki mühendis ile bugünkü mühendise baktığım zaman arada dağlar kadar fark var. Benim kendi çocuklarım üniversiteyi bitirdi ama maalesef ve maalesef, oturup onların bilimsel açıdan eğitimle ilgili geldikleri noktaya baktığımda çok üzülüyorum, çok üzülüyorum yani destekle belli bir noktaya gelmediyse.

Çünkü bizim dünyayla rekabetimizde diyoruz ki -dün Bilim, Sanayi Bakanlığını konuştuk- bilimi ilerletmemiz lazım, işte, yüksek teknolojili ürünler geliştirmemiz lazım. Bunun için ne lazım? Öncelikle bizim bunları gerçekleştirecek kişileri geliştirmemiz lazım. Onların bu bilimsel gerçeklerin içerisinde üretmesi lazım, rahatça düşünmesi lazım. Yani TÜBİTAK'a lise talebesi bir çocuğumuz şeker hastalığının tedavisiyle ilgili bir keşfini yolluyor, TÜBİTAK kabul etmiyor, dünya sıralamasında ödül alıyor. O zaman şunu düşünüyorsunuz: Bu çocuk onu değerlendirenden çok daha önde. Değerlendiricileri de değerlendirmek, notlandırmak lazım. Öyle baktığımızda, maalesef ama maalesef, biliyorum...

Çok konuşmayacağım şimdi.

Severim ben Başkanı, baştan takıldığım da o, sevdiğim için takıldım.

BAŞKAN - İnanmayın, mobbinge maruz kaldım ben, onun için ağzımı açamayacağım.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sevgili Bakanım, bu Sayıştay raporlarını çok fazla, zaten önemli başlıkları paylaştı Bülent Bey de, YÖK ve ÖSYM'deki belli kayıtlarla ilgili ama benim sizin bu Sayıştay raporunda önemsediğim performans, stratejik planın değerlendirilmesi bölümü. Bakın, performans programında 2016 için 43 adet performans hedefi belirlenip 78 -katrilyon eski parayla- milyar küsur liralık bir kaynak kullanılması öngörülmüş ama yıl sonuna gelip de incelendiğinde bu kaynağın -bu performans programındaki 43 tane hedef var ya- sadece ve sadece yüzde 14,88'i performans hedefleri için kullanılmış, geri kalan da genel yönetim giderleri için harcanmış.

Sayın Bakanım, siz vizyonu, stratejiyi ve geleceği oluşturup ona göre eğitimin temelini atacak olan kişisiniz, Bakanlıksınız ve sizin burada gerçekleştireceğiniz o işte, hedefimiz, biz uzay hedeflerinde ortaya çıkan rekabeti gerçekleştirecek Türkiye mi olacağız, yoksa kendi yağımızla kendi içimizde kavrulacak Türkiye olarak mı kalacağız noktasında burada performans, stratejik plan ve çok önemli performans hedefleri ortaya konuluyor ama göstergelerle birbirini tutmuyor. Yani öyle enteresan tespitler var ki lütfen, rica ediyorum, özellikle Bakanımız olarak bu Sayıştay raporunu yakınınızda, beraber çalıştığınız arkadaşlarımızla beraber bir daha görün. Yani bir tarafta kriter ve performanslar birbirine uymuyor, onun yanında göstergeler ile kriterler birbirini tutmuyor. Bu nasıl bir çalışmadır ve bunu gerçekleştiren Millî Eğitim Bakanlığıdır, buna da şaşırıyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

Hayırlı uğurlu olsun diyorum.

Lütfen "Erken evlendirmek örftür." diye veya "Kocaya itaat etmek ibadettir." diye kız çocuklarına öğretmek yerine kadın-erkek eşittir, birlikte mücadeleyle Türkiye'yi eğer ilk 10 ekonomiyse, dünyadaki sözü geçen ekonomisiyle hep beraber getireceğiz diye kabul edip ona göre eğitim vermek faydalıdır diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Kadın bir adım öndedir.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Ben eşitliğe razıyım Sayın Bakan, öne geçmekten öte eşitliğe razıyım, önce eşit hâle getirelim de...

Şurada Bakanlıktaki -yani Garo yok, onun yerine ben söyleyeyim- 1 değerli hanımefendi arkadaşım var, nerede Millî Eğitimde kadınlarımız? Bir de ne diyoruz, eğitimin temeli annelerden geçer, Millî Eğitimde de kadınlarımızın daha ağırlıkta olması lazım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, Sayın Tamaylıgil sonuna kadar haklı genel görüntü itibarıyla, bu hakkı teslim etmek lazım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Evet efendim.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, anlaştık.