| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı c) Türk Standartları Enstitüsü ç) Türk Patent ve Marka Kurumu d) Türk Patent Enstitüsü e) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu f) Türkiye Bilimler Akademisi g) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ğ) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .11.2017 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri, kıymetli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; görüşülmekte olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2016 yılı kesin hesap ve 2018 yılı bütçesinin ülkemize ve doğamıza hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Dünya nüfusundaki hızlı artış, önlenemeyen göç, plansız kentleşme, rantçı imar ve sanayileşme beraberinde önemli çevre sorunları getirmektedir. Özellikle zararlı kimyasalların havaya, toprağa ve suya karışması ciddi sağlık problemlerinin ve çevre sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Çevre sorunlarının başında kuşkusuz kentsel çevre sorunu konut sorununun ülkemizde temel yaşam alanları gözetilmeden betonlaşma yoluyla çözümlenmesiyle ortaya çıkmaktadır. Düzensiz ve plansız kentleşme ise beraberinde altyapı sorunlarını, doğal afetleri, kirliliği meydana getirmektedir. Plansız kentleşme ve altyapı yetersizlikleriyle beliren çevre sorunları noktasında ortaya çıkan toplumsal sorunların kapsamı, içeriği ve sonuçları üzerine ülkemizde yeterli çalışma ve araştırma da yapılmamaktadır. Özellikle bu konuda çözüm odaklı girişimler yapması beklenen yerel yönetimler de yeteli inisiyatif alamamakta, çevre sorunlarının çözümlenmesi konusunda yeterli projeler üretmemektedirler. Belediyelerin üzerlerine düşen görevleri yerine getirmemeleri, en başta düzenli çöp depo alanlarının oluşturulmamış olması ve arıtma tesislerinin yetersizliği dikkat çekmektedir. Var olan arıtma tesislerinin normlarını uygunluğunu tartışılmaktadır.
İlimiz Tokat'ta birçok ilde olduğu gibi kırsal kesimin büyük bir bölümünün çöpleri alınamamaktadır. Dereler, su kaynakları çöplerle dolu, kanalizasyon arıtmaları yok, foseptik çukurları da dolup taşıp doğaya ve çevreye zarar vermekte.
En verimli ovalarımız sit alanı ilan edildi, çok memnun edici bir çalışmadır. Doğru ama akarsu kaynaklarını sanayi atıklarından bir türlü kurtarmayı başaramadık.
Artıma tesislerinin yönetilmesi, atık suyun alıcı ortamın kirlilik yükünü gözeterek arıtılması henüz mevzuatımıza girmemiştir. Bu nedenle derelerimizdeki, denizlerimizdeki kirlilik artarak devam etmektedir.
Sorunların çözümü için ülkemizde ekosistem odaklı atık su yönetimine odaklanılmalı, her alıcı ortamın (dere, göl, deniz gibi) kendi özgün koşulları değerlendirilerek alıcı ortam esaslı deşarj standardına mutlak geçilmelidir.
Plansız kentleşme beraberinde plansız sanayileşmeyi getirmektedir. Yeterli altyapısı ve çevresel etki kontrolü yapılmadan kurulan endüstri ve sanayi alanları önemli çevre kirlilikleri -Dilovası'nda, Sakarya'da, Kocaeli'de, Bursa'da en son Trakya'da görüldüğü gibi- insan sağlığını tehdit eden boyutlarda yaşanmasına neden olmaktadır. Bu alanlardan çıkan atıkların imha ve denetimlerindeki sorunlar her geçen gün büyümekte ve giderek çözümlenemez hâle gelmektedir.
Bugün özellikle büyük kentlerimizde evlerde, araçlarda ve üretim alanlarında kalitesiz yakıt kullanımından dolayı hava kirliliği büyük boyutlara ulaşmaktadır. Özellikle sanayiden kaynaklı hava kirliliği alarm durumundadır.
Belki de günümüzün en büyük sorunlarının başında beslenme ve gıda sağlığı gelmektedir. Hastalık vakalarındaki ciddi artışın en temel kaynağının bu olduğu söylenmektedir. Bu da tarım alanlarında düzensiz ve fazla ilaç kullanımı, toprak kirliliği, GDO'lu ürünlerin yaygınlaşmasıyla açıklanmaktadır.
Her konuda olduğu gibi bilinçlenme ve eğitim bu konuda da temel bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Geri dönüşümün yaygınlaştırılması, dönüşümü ve doğada yok olması zor olan plastik maddeler, cam ürünleri ve metalik maddeler gibi katı atıkların kullanımının azaltılması yönünde yeterli adımlar atılmıyor.
Biliyorsunuz çevre sorunu sadece ülkemizi ilgilendiren bir mesele değil, bu sorun küresel ölçekte tüm dünyayı tehdit etmektedir. Küresel ısınmayı önlemek için karbon salınımlarının sınırlandırılmasının büyük önem arz ettiği bilinmektedir.
Sayın Bakanım, ülkemizin Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemine dahli noktasında hangi aşamadayız? Bu konuda nasıl bir strateji izlemekteyiz?
Türkiye toplam karbondioksit salınımında Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırıldığında ne yazık ki ilk sıralarda yer almaktadır. Sanayi sektörü salınımda ise durum daha da vahimdir.
Türkiye 2016 yılında imzaladığı Paris İklim Anlaşması dâhilinde 2013 yılında öngörülen 1 milyar 170 milyon ton karbon emisyonu değerini 929 milyona düşüreceğine dair taahhüt vermiştir.
Kuşkusuz son yıllarda doğalgaz kullanımının artmasıyla olumlu anlamda gelişmeler yaşandı ancak özellikle enerjideki dışa bağımlılığımız elektrik üretiminde 2030 yılına kadar artan kömür kullanımının bu verileri daha da yükseltebileceği ön görülmektedir. Dolayısıyla enerji üretimden doğa dostu olarak değerlendirilen rüzgâr ve güneş enerjilerine yönelik yatırımların artırılması önem arz etmektedir.
Ülkemizde üretilen tehlikeli atık miktarı ne yazık ki belirsiz. Bu konuda sağlıklı verilere ulaşmak da mümkün değil. Hâlihazırda sanayi alanında üretilen ve kullanılan kimyasallar ve ortaya çıkan atıkların niteliğiyle ilgili envanter çalışması ya hiç yok ya da çok yeterli değildir.
Ülkemiz biyoçeşitlilik açısından oldukça şanslı konumdadır ancak bunu yeterli ve verimli bir biçimde değerlendiremiyoruz. Toprağın bozulması ve doğal kaynakların yok olmaya başlaması yüzünden biyoçeşitliliğimiz tehdit aftındadır. Ülkemizde koruma altına alınan alanların oranı sadece yüzde 1 olması durumun vahametini göstermeye yeter.
Önemli bir diğer çevre sorunumuz ise erozyondur. Erozyon yüzünden her yıl 500 milyon ton verimli toprak kaybedilmektedir. Her yıl 80-100 bin dönüm orman da yanmaktadır. Özellikle son yıllarda orman yangınlarındaki artış dikkat çekici seviyeye ulaşmıştır. Orman alanlarımız sadece yangınla değil bu alanların imara açılmasıyla, rant oyunlarıyla da yok edilmektedir.
Çevre sadece maddi bir varlık olarak da ele alınamaz. O, insan yaşamının olmazsa olmazıdır. Dolaysıyla burada yaptığımız değerIendirmeler son kertede vatandaşlarımızın yaşam kaliteleri ve sağlıklarıyla doğrudan ilişkilidir. Amerika Birleşik Devletlerinde yayınlanan bir araştırmaya göre kirli hava ve kirli su gibi çevre kirlilikleri her yıl dünya genelinde tüm savaşlardan, tütün kullanımından, açlıktan ve doğal afetlerden daha fazla insanın ölümüne neden olmaktadır.
2015 yılında gerçekleşen her 6 erken ölümden 1'i yani yaklaşık 9 milyon erken ölümün sebebi
toksiklere maruz kalma sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre akciğer kanserine bağlı ölümlerin yüzde 36'sı, kronik akciğer hastalıklarına bağlı ölümlerin yüzde 35'i, inmeye bağlı ölümlerin ise yüzde 34'ü ve kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin yüzde 24'ünün sorumlusu hava kirliliğidir.
Ülkemizde solunum sistemi hastalıkları nedeniyle ölümler tüm ölümlerin yüzde 11'ini oluşturduğunu belirterek ülkemizde hava kirliliği nedeniyle gerçekleşen ölümlerin trafik kazası nedeniyle gerçekleşen ölümlerden yaklaşık 2 kat fazla olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Kirliliğe bağlı ölüm, hastalık ve ekonomik kayıpların küresel ekonomiye toplam maliyetinin yılda küresel çıktının yüzde 6.2'sine karşılık gelen 4.6 trilyon doları bulduğu iddia ediliyor. Bu veriler aslında kirliliğin insanların göremediği ancak küresel ölçekte ve mutlak surette önlem alınması gereken bir sorun olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
İnsan doğasız yapamaz ama doğa insansız da var olabilir. İşte bu yüzden önceliğimiz doğayı korumak olmalıdır.
İklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen Paris Anlaşması tam bir yıl önce yürürlüğe girdi. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı bu kapsamda Almanya'nın Bonn kentinde başlayıp Konferansta Paris Anlaşması'nda belirlenen hedefler tartışılacaktır. Paris Anlaşması'nda küresel ısınmanın 2 derecenin altına düşürülmesini öngörülmektedir.
Paris İklim Anlaşması sürecinde Türkiye'nin pozisyonunun ise maalesef küresel hedeflerden ve tartışmalardan bir hayli uzakta olduğu görülmektedir. Paris Anlaşması öncesi Türkiye'nin ortaya koyduğu niyet belgesinde 2030 yılında emisyonlarını azaltan değil bugünkü seviyenin 2 katına çıkaran bir plan yer almıştı. Bu anlamda Sayın Bakanımıza da soruyorum: Türkiye'nin sera gazı emisyonlarını azaltmak için ne gibi adımlar atmayı planlamaktadır? Bu kapsamda Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'na bir an evvel taraf olması ve üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Bakanlık olarak bu konudaki yol haritanız nedir? Ne zaman Paris İklim Anlaşması'na taraf olacağız? Ne zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmayı planlıyorsunuz Değerli Bakanım?
ABD Başkanı'nın Paris Anlaşması'ndan çekilme kararı tarihî bir hata ve dünyaya bir ihanettir. İnsanlık tarihinin en yıkıcı faaliyeti olan iklim değişikliğinin sorumlularının baş aktörü olan bir ülkenin yönetiminin çözümden kaçınması kabul edilemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, tamamlar mısınız lütfen.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Ülkemizin bu yanlış tavra karşı yerini iklim değişikliğine karşı mücadele eden ülkelerin yerine konumlandırması da kaçınılmazdır.
Termik santral projelerinden vazgeçilerek en iyi enerji üretim biçimi olan enerji verimliliğine odaklanılmalıdır. Kentlerdeki hoyratça elektrik tüketimi azaltılmalıdır. sanayimizin üretim süreçlerinde enerji tüketimini azaltıcı yatırımlar teşvik edilmelidir. Döngüsel ekonomi süreci gündeme alınmalı, atıklar ve üretim bu perspektifle yönetilmelidir.
Sayın Bakanım, 18/10/2016 tarihinde bazı illerde çevre şube müdürlükleri kurulması planlandı. Bunlar ne kadar görevini yapıyor? Ne kadar aktif? Ne kadar yetkileri var? Bunu bilemiyoruz.
Yine Finike Denizaltı Dağları Özel Çevre Koruma Bölgesi'nde 28737 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı'yla ilan edildiği 16 Ağustos 2013 tarihinden bu yana ne gibi çalışmalar yapıldı? Bu alandaki doğal değerlerin korunması yönünde önümüzdeki dönemde planlarınız nelerdir?
Su Kanunu Tasarısı Sayın Bakanım, neden uzun zamandır yasalaşamadı? Ne zaman yürürlüğe girmesi öngörülüyor? Kanunun uygulanması için gerekli ikincil mevzuat için hazırlıklar yapılıyor mu? Uygulanmasında hangi kurumlar birinci derecede baş aktör olacaklar?
Yine çevre etki değerIendirmesi; Sayın Bakanım, bu konu çok tartışılmaktadır. ÇED raporları üzerine ülkemizde çok ciddi doğa ve çevre tahribatları yapılmaktadır. Yaşadığım kentten bir örnek vereyim: Keçili HES projesi vardır, ekilebilir bir alan parasıyla kiralanıp üzerine moloz, atık ve hafriyat dökülmüştür. Defalarca da Amasya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne bu konuyu ihbar ettiğimiz hâlde gerekli önlemler alınmamıştır.
BAŞKAN - Sayın Durmaz...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Birtakım ÇED raporları eskiden Bakanlığınız bünyesinde ekranlardan görülebiliyor idi ama son zamanlarda görülemez oldu. Halkın katılımı mutlak sağlanmalı, halkın katılımıyla başlayan süreçteki yerel halkın söylemleri mutlak zabıtlara geçip o ekranlarda da gösterilmelidir.
Ülkemizin taraf olduğu çevre alanında onlarca uluslararası sözleşme var. Ramsar Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Bern Sözleşmesi ilk aklımıza gelen örnekler.
Söz konusu sözleşmelerin gereklerini yerine getiriyor muyuz? Bu konuda hangi adımları attık? Her bir sözleşme çerçevesinde atılan adımların raporlarını ve ilerlemelerin ne düzeyde olduğunu Komisyonumuza uygun görürseniz yazılı olarak, ayrıca da Türkiye Büyük Millet Meclisine de bilgi verilmesinin geleceğimiz açısından çok iyi olacağına inanıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Avrupa Birliği müzakereleri kapsamında çevre faslı 21 Aralık 2009 tarihinde Brüksel'de yapılan Hükümetler Arası Konferans ile açıldı. Aradan yedi yıl gibi bir süre geçti. Bu süreçte hangi ilerlemeleri kaydettik? Çevre faslına ilişkin 1 siyasi, 5 teknik olmak üzere 6 tane kapanış kriteri olduğunu biliyorsunuz. Bu kapanış kriterleri konusunda ne durumdayız? Faslın ne zaman kapanacağını öngörüyorsunuz?
Sizin de sunumunuzda arz ettiğiniz gibi Türkiye'nin henüz bir üst ölçekli mekânsal strateji planı çok uygulanabilir nitelikte yoktur. Örneğin Avrupa'da birçok ülkenin ve birliğin bu alanda yaptığı önemli çalışmalar vardır. Ne kalkınma planında ne orta vadeli planda ne de Hükûmet Programı'nda bir öngörü göremedik.
Avrupa Birliğinin 2050 yılı için bir mekânsal strateji planı ve vizyonu var. Makro ölçekte kentlerin ve bölgelerin nasıl gelişeceği, hangi bölgelerin hangi alanlarda nasıl uzmanlaşacağı, sektörlerin coğrafi olarak nasıl dağıtılacağı ve kümeleneceği belirsiz.
BAŞKAN - Sayın Durmaz, benim toleransımı...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Son iki cümlem.
BAŞKAN - Yok, lütfen.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Hemen toparlıyorum.
Bölgesel kalkınma ajansları kendi sınırları içinde bazı planlama çalışmaları yapsa da Türkiye geneli için üst ölçekli bir mekânsal strateji yoktur.
Çok önemli ve bölgeler arası gelişmişlik farkı Sayın Bakanım, hızla, kapanmayacak şekilde uçuruma dönüşmüştür. Bu kapsamdan yola çıkarak Bakanlığınıza bağlı olarak kurulan Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü ne zaman ve nasıl Türkiye için bir üst ölçekli mekânsal strateji planı hazırlayacaktır?
BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Durmaz.
KADİM DURMAZ (Tokat) - 2018 yılı bütçesinin ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum.
Teşekkür ediyorum.