KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli hazırun; ben de bu seneki bütçenin, 2018 bütçesinin hayırlı olması dileğiyle sözlerime başlamak istiyorum ve Sayın Bakanın sunumunu dinlediğimde ve kitabı okuduğumda gerçekten çok önemli bir hedef var; yani "Bizim hedefimiz, bilim merkezi, teknoloji üssü ve ileri sanayi ülkesi bir Türkiye inşa etmektir." Bunu gönülden desteklememek, bu hedefe hep beraber kilitlenerek bir yürüyüş içinde olmamak mümkün değil ama tabii, bu hedefi burada yazılı olarak ortaya koyduğumuz zaman uygulama aşamasında da bunu destekleyen uygulamalarla tamamlanması ve hedefin... Biz birçok plan, program hedefleri ortaya koyuyoruz, bir ay geçmeden program ve plan hedeflerinde değişiklikleri çok hızlı yaşıyoruz. Orta ve uzun vade için güzel ama bunun için atılacak adımların da güçlü olacağı bir süreç işlemesi gerekiyor. Çünkü bilimden uzaklaşıldığı zaman bunun bedelini çok ağır olarak tüm toplum ödüyor ve bu bedeli ödememek üzere de toplumsal olarak, temel olarak ortaya koyduğumuz gelecek oluşturma hedeflerimizde bilimin yol göstericiliği, bilimin desteği ve bilime yapılacak olan hem altyapı yatırımları hem bununla beraber en önemlisi insanî bilgi yatırımları, güçlü bir beyin portföyünün oluşturulması gerekiyor. Bunun için de tabii, ayrı ayrı ortaya konulacak olan tercihler, uygulamalar ve onun sonucunda alınacak olan pozitif sonuçlar var.

Şimdi, Sayın Bakanım, Türkiye'deki teorik olarak Fizik ve Matematik Araştırma Enstitümüz vardı bizim Gebze'de. Bu kapatıldı ve getirilip Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojileri Araştırma Merkezinin içerisine dâhil edildi. Netice itibarıyla teorik olarak böyle bir çalışma içinde bulunan enstitü ile birleşen bir yapı değil ve bu tercih neden ortaya çıktı ve neden kapatıldı?

Diğer taraftan, tabii çok önem verdiğim, gerçekten bilimsel olarak hem Türkiye'nin sanayisinde, ekonomisinde, Türkiye'nin uluslararası rekabetinde ve ortaya koyacağı çalışmalarla bilimin üretildiği, öğretildiği ve savunulduğu bir merkez olarak gördüğümüz TÜBİTAK.

TÜBİTAK, maalesef ve maalesef özellikle bu FETÖ terör örgütünün yuvalandığı yer olarak baktığımızda öyle zamanlarda karşımıza çıktı ki yani bir taraftan, işte bu böcek soruşturmaları, Ergenekon ve Balyoz'la ilgili, askerî casuslukla ilgili üretilen birtakım bilgilerin merkezi olması açısından bakıldığında TÜBİTAK'la ilgili ortaya çıkan o misyon ve stratejik önem maalesef çok farklı kullanımların veya tercihlerin emrine dâhil oldu ve böyle bir hatıra zihinlerde var.

Şimdi, TÜBİTAK'ın tekrar kendi asli, vizyonel görevini yerine getirecek tercih ve o tercihlerin getirdiği uygulamaları yaşatmasına ihtiyaç var ki tarih, ders alınırsa tekerrür etmeyecek olan bir süreçte işleyebilsin.

Diğer taraftan, tabii maalesef ülkemizde akademik kriterlerin gittikçe erozyona uğradığını görüyoruz. Yani bir taraftan, işte bir üniversite araştırması yapılmış, ciddi bir ulusal yani dünya sıralamasında bir üniversitede araştırma yapılmış ve orada yüksek lisans ve doktora tezlerindeki ağır intihal olayları yani bu bilimin hırsızlığı olayının oransal olarak yüksek olduğu sonucuyla karşılaşılmış. Şimdi, bu, tabii diğer üniversitelerde nedir, ne değildir ama bilimin... Ya, bir de sahte bilime değil gerçek bilime ihtiyaç var ve bunu da ortaya koyan bilim insanlarının tercihlerine ihtiyaç var gibi gözüküyor.

Şimdi, tabii, bir ülkenin uluslararası rekabette ilerleyebilmesi için üç tane ana faktör ve kaynak var. Bunlardan birisi gıda ve tarım -yani bundan sonraki süreçte rekabet gücünü elde edecek ve götürecek yapıda- ikincisi enerji ve doğal kaynaklar, üçüncüsü de bilim, teknoloji. Yani bu üçlünün olmazsa olmazlığı içerisinde gidilecek bir yol haritasında rekabetin artacağı güçlü toplumu oluşturma imkânı gerçekleşecektir. Ama şimdi baktığımızda biz, Türkiye'de buna yatırım yapıldığı takdirde güçlenme olacak dediğimizde, kendi imalat sanayi ihracatımızın yapısına baktığımızda veyahut imalat sanayimizin geçirdiği son dönemde gelişmeye baktığımızda -belli kriterlerle dikkate alıyorum ben- şimdi, mesela Türkiye özel sektör borçlanması artıyor. Özel sektör borçlanmasında eskiden imalat sanayi, genel krediler içerisinde aşağı yukarı yüzde 28'lik bir kredi payı alırdı ama bu oran şimdilerde yüzde 12'lere düştü, onun yerine inşaat ve inşaata bağlı üretimin, üretim de değil de gömülen paranın payı hızla yükseldi ve diğer taraftan, şu en yakın geçmişte imalat sanayisinde makine, teçhizat ithalat büyümesine baktığımızda son beş çeyrekte ortalama yüzde 5,5 küçülüyor. Yani bizim bu hedefleri kurgulayacak olan yapı taşlarını doğru ve temellerini güçlü bir şekilde örmemiz gerekiyor ve bunun için de envanteri de doğru olarak görmek gerekiyor.

Şimdi, biz sanayi 4.0'ı, birkaç senedir üzerinde konuşuyoruz. Sanayi 4.0 ile ilgili TÜBİTAK bir çalışma yapmış yani şu anda anladığım kadarıyla Türkiye'deki bir envanteri görmek veya teknolojik durumu görmek için bir araştırma yapmış ve Türkiye'nin sanayi, teknoloji karnesini çıkarttırmış. Bu karneyi de incelediğim zaman gördüğüm şey de bir kere mevcuttaki firmaların yeni sanayi devrimine sadece yüzde 22'si tam olarak vâkıf ve bir genel kulak dolgunluğu var o da aşağı yukarı yüzde 60, bir de hiç bilgisi olmayan yüzde 19. Maalesef ortaya çıkan sonuçta yüzde 80'e yakın bir şirket yapısı sanayi 4.0'la tam olarak vâkıfiyet konusunda problem yaşıyor. Tabii kendi yatırımları, otomasyon kontrol sistemleri, inovasyona bağlı tercihleri, bilgisayar ve ona bağlı alternatifler, makine ve ekipman aynı şekilde böyle baktığımız zaman mevcut karneyle yürüyeceğimiz sanayi 4.0 noktasındaki yol alışı ne kadar güçlendirecek, onu sorgulamak lazım.

Diğer tarafta, tabii, endüstri 4.0, sanayi 4.0 varken bir de toplum 5.0 var. Yani ikisi beraber yürüyen, iki ayaklı yürüyen bir gerçeklik ve bu da artık süper akıllı toplum. Yani sanayinizi 4.0'a getiriyorsunuz ama onun yanında da toplumunuzu bilgi toplumundan süper akıllı topluma getirmek zorundasınız. Süper akıllı toplumu oluşturmak için baktığınızda biraz önce teorik olarak işte, fizik ve matematik araştırma merkezini tercihimiz ortada. Biraz sonra da sizinle aslında şeyi de paylaşmak istiyorum. Yani teknoloji, mühendislik ve buna bağlı eğitimlerle ilgili Türkiye OECD ortalamasındaki mezuniyet oranları ve bunların geliştirilmesi, vaktim kalırsa bununla ilgili gereklilikleri de paylaşmak istiyorum. Ama eğer toplum 5.0'ı oluşturacaksak... Yani dün daha TEOG'la ilgili okul seçme çıktı. Yani evine yakın hangisini bulursan ona git mantığıyla veyahut... Buradaki eğitim sisteminde sadece o başlıkta değil, köklü bir eğitim sisteminde, bilim insanı yetiştirecek noktadaki altyapıyı oluşturacak bir tercih çıkması lazımken biz bunu ne derece... Yani süper akıllı toplumu hazırlayacak neler yapılıyor diye bakmak gerekiyor. Çünkü Japonlara baktığınızda yani öyle şeyleri dikkate alıyorlar ki, tabii, o süper akıllı toplumu oluştururken kendi içlerindeki yaşadıkları doğal afetleri, coğrafyadaki bütün bu riskleri alıyorlar, çevre kirliliğini alıyorlar ve enerji maliyetlerini de birleştirerek kendilerine oluşturacakları yeni bir geleceğin mimarisini ortaya koyuyorlar. Tabii, şimdi, baktığımızda bizim de ülke olarak o toplum 5.0'a geçerken oradaki 5-6 tane sanırım vazgeçilmez kriter var. Bunlardan birincisi, hukuk sistemindeki engeller bunların kaldırılması; bu dijitalleşecek ortamla ilgili ortaya çıkan engeller, bilimsel boşluklar; kalifiye personel eksikliği; sosyal politik ön yargılar ve bir de tabii toplumsal direnç.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tamayligil, buyurun.

Lütfen tamamlayınız.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Biz bunları aşarak ve bu noktada da kendi şu anda bulunduğumuz envanteri de iyi görerek. Yani "Biz nerede daha hâlâ sanayi 2.0'dayız, nerede sanayi 3.0'dayız, nasıl sanayi 4.0'a geçeriz ve diğer engelleri aşarak nasıl devam ederiz?"i iyi hesaplamamız lazım.

Şimdi, Sayın Bakanım, Türkiye bilindiği üzere hem bir kur riski altında hem de çift kademeli cari açık içerisinde ve açığı oluşturan en önemli konu da enerji, bizim enerji ithalatçısı olmamız ve bu enerji ithalatında da seçtiğimiz işte, doğal gaz veya fosil yakıtların yanında diyoruz ki: "Biz yenilenebilir enerji noktasında bir alternatif yaratalım ve bunu geliştirelim." Yine, bakıyorsunuz, Türkiye'de güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve diğer yenilenebilir enerjiler açısından biz bunların makine ve teçhizatını üretebilir miyiz noktasında bir değerlendirmeye. Şu anda orada da açık yani, şimdi yatırımlar başladı ama baktığınızda dünya ortalamasına göre biz yine oradaki ekipman açısından da maalesef şu anda net ithalatçı konumundayız yüzde 70'lere varan oranda. Bunu mesela bizim organize sanayi bölgelerimiz gerçekten... İşte Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Türkiye bir bilince ulaştı ve savunma sanayiyle ilgili yatırımlarında yönlendirici kararlar aldı. Bugün de yaşadığı ortada, bir açık olayı var ve bunu engelleyecek tasarrufundan tutun üretimdeki ortaya konulacak tercihe kadar, burada çalışmaların ve bilimsel çalışmaların belli bir odağa yönlendirilerek hem kalkınmayı hem de baktığınızda rekabeti artıracak noktada olması lazım. Ben organize sanayi bölgelerinde bu tür üretimlerin özellikle bu enerji... Çünkü baktığınızda güneş panelleriyle ilgili bizim hem teknokentlerde hem birçok şeyde elde edilen elektriğin miktarını artıran çok önemli çalışmalar olduğunu biliyorum. O yüzden bunu da kendi içimizde her konuyu millileştiriyoruz ama bununla beraber etkinleştirebiliriz.

Diğer taraftan da, tabii, bu çok önemli gördüğüm sanayi iş birliği projelerinde özellikle yerli üreticilerin tercihindeki ortaya çıkan rekabeti de dikkate alarak desteklenmesi. Burada çok önemli gördüğüm Sayıştay raporlarına girecektim. Siz KOSGEB vasıtasıyla Kredi Garanti Fonu'nun neticede ortaklarından birisisiniz. Yani bir payınız var ama burada son dönemde 200 milyar lirayı bulan Kredi Garanti Fonu kapsamında kredi kullanımı oldu. Bu kredilerin biraz önce ortaya... İşte, biz üretim reform paketi çıkardık ve o paketin gerektirdiği yönetmelik hazırlıkları herhâlde bitmek üzeredir ya da bitmiştir ama bununla beraber bu Kredi Garanti Fonu kapsamındaki kredilerin de ortaya koyduğunuz vizyonu sağlamlaştıracak tercihlerde oluşması lazım. Yani sadece sıkıntıda olanı bir nefes aldırma, can suyu kredisinden öte bu vizyonel yaklaşımı da destekleyecek noktada olması lazım. Bilemiyorum, birçok Sayıştay raporunda KOSGEB'in sorunu var, bunları tek tek inceliyordur arkadaşlarımız ama bu vizyonel bakışla da devam etmesinde önemli bir fayda olduğunu düşünüyorum.

Aslında daha uzatmak istemiyorum çok önemli konular var. Şuna inanıyorum: Üreten bir Türkiye çok önemli. Üreten Türkiye'de şu olması lazım: Tabii, ihracat önemli ama dış ticaret hadlerinin Türkiye'yi yoksullaştırmaması gerekli. Türkiye'nin büyümesi önemli ama büyümenin işsizliği körüklememesi gerekli. Bu dengeleri iyi kurarak sahip olduğu kaynakları ve içinde olduğu riskleri iyi görerek çözüm formülasyonlarının yaratılmasının gelecekte Türkiye mücadelesinde çok etkin olacağını düşünüyorum.

Çok teşekkür ediyorum anlayışınız için. Başarılar diliyorum.