| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı c) Türk Standartları Enstitüsü ç) Türk Patent ve Marka Kurumu d) Türk Patent Enstitüsü e) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu f) Türkiye Bilimler Akademisi g) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ğ) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .11.2017 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; görüşmekte olduğumuz Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2016 yılı kesin hesap ve 2018 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, görevlerinizde başarılar diliyorum.
Sözlerime, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, siz bilimi seçin." sözünü anımsatarak başlamak istiyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bilim ve sanayi adına çok büyük atılımlar yapılmıştır. Bugün gelinen noktada bu bilinçle yoluna devam eden bir ülke olmamız gerekmektedir. Bugün de burada bilimden, sanayiden, kalkınmadan söz edeceğiz.
Bilim, bir ülkenin çağdaşlığı, gelişmişliği, üretimi demek; sanayi üretimleri ve yatırımları demektir. Çağdaş bir eğitim, güven veren bir hukuk sistemi olmadan üretim olmaz, bilim de olmaz, özgürlükler de olmaz. Bugün ise ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi dar boğaz yatırımcıları ülkeden bir bir kaçırmaktadır. Güven ortamı olmadığı için yatırım yapmaktan imtina eden milyon milyon dolarları olan yatırımcıları yurt dışına naklettiğini görmekteyiz. Eğer yatırımları, üretimi, istihdamı destekleyecek politikalar üretemezsek, tüketime, borçlanmaya ve günü kurtarmaya yönelik politikalarla bu ülkeyi kalkındıramayız, hedeflerimizi de gerçekleştiremeyiz. Yani, yeni tedbirler alınmazsa bunun sonunda Hükûmet eliyle bir çöküş de kaçınılmazdır.
OECD'nin 46 ülke arasında yaptığı ulusal bilim ve inovasyon sistemleri karşılaştırmasında Türkiye'nin durumunu da ele alan çalışmalarda şu dikkati çekmektedir: Üniversiteler ve kamuda araştırma konusunda kamuda AR-GE harcaması en nitelikli 500 dünya üniversitesindeki payı, bilimsel makale yayını, uluslararası eser yazım ortaklığı, uluslararası ortak buluş, yükseköğrenim harcamaları, yükseköğrenim görmüş yetişkin oranı, 15 yaşındaki çocukların bilim performansı, bilim ve mühendislikte doktora mezuniyeti gibi temel verilerde OECD ortalamasının oldukça altındayız. Bütün bu veriler ne yazık ki durumun iyi olmadığını ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri; Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan Küresel Rekabet Raporu'nda da Türkiye inovasyon birleşeninde de 138 ülke arasında ne acı ki 75'inci sıradadır. Ülke olarak rapordaki sıralamamız, ülkemizin inovasyon kapasitesini bilimsel araştırma kurumlarının niteliğini, özel sektör AR-GE harcamaları, üniversite-sanayi iş birliği, yüksek teknolojilere yönelik kamunun satın alma politikaları bilim insanı ve mühendislerin mevcudiyetini göstermektedir. Rapordaki en dikkat çekici noktalardan biri de Türkiye'nin iddialı teşvik programına sahip olduğu inovasyon başında son iki yılda görülen değer kaybıdır. Türkiye 2014 yılında inovasyon kategorisinde 56'ncı sıradayken 2016-2017 yılı rekabet Endeksi raporu'nda 15 basamak gerilemiştir. Rekabet Raporu'nda Türkiye için öneriler şu şekilde sıralanmıştır: Önceki yıllara göre yükseköğretim bileşeninde artış olmasına rağmen, yetenekli iş gücünün kurulabilmesi için eğitim kalitesinin artırılması ve işbaşı eğitimine yatırım yapılması gerekmektedir. Esnekliği artırmak ve yetenekleri daha verimli kullanmak için iş gücü piyasasındaki zayıf noktaları acilen yapısal reformlar yoluyla ele almaktır. Daha dinamik iş ortamı yaratmak için yeterli rekabetin geliştirilmesi gerekmektedir. Ülkenin küresel değer zincirini yükseltecek sağlam bir inovasyon ekosistemi geliştirmek için yatırımlara acil ihtiyaç vardır. Bilimsel araştırma kurullarının düşen kalitesi acilen reformlarla yükseltilmelidir. Kamu kurumlarını daha verimli ve şeffaf hâle getirmek için reformlara da ihtiyaç duyulmaktadır. Bütün bu başlıklara gelişmişlik sağlayabilirsek asıl o zaman gerçek bir teknoloji ve bilim ülkesi olabiliriz.
Yerli otomobil meselesi bugün de konuşulmakta. Takip ediyor, heyecanla bekliyorum üretim aşamalarını. Biz, millî üretimin her zaman yanındayız, yanında olmaya da devam edeceğiz. Fakat sadece otomobil üretince teknoloji ülkesi olamıyoruz, bunu da bilmemiz gerekiyor. Üretmek, ürettiğimizden kâr elde etmek, tanıtmak ve rekabet etmek gerekir. Teknolojisi, bilimi gelişmiş bir ülke olmak için önce altın değerindeki doğal ürünlerimizi işlemeyi bilip fındık, bor, şeker pancarı, pamuk, incir, üzüm gibi birçok değerimizi dünya markası yapmak durumundayız. Dünyada rekabetsiz tek kale maç yapacağımız ürünleri dahi doğru tanıtamıyor, eğer bunları dünyaya pazarlayamıyor, o pazarı da muhafaza edemiyorsak daha çok alacağımız yol olması gerektiğini biliyoruz. AR-GE merkezleri kuralım, mühendislerimizi yetiştirelim.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım; Bilimde Dönüşüm Programı konusunda açıklamalarınız oldu. Program kapsamında, millî robottan AR-GE merkezlerine, teknik okullardan millî yazılımlara birçok alandaki projeye 12 milyar liralık kaynak aktarılacak. Bilimde Dönüşüm Programı'nın kapsamı tam olarak nedir? Burada dönüşüm programı anlatacak mısınız? Bu program için ayrılacak bütçe miktarı nedir? Bilimde neleri hedefliyor bu projeler?
Sayın Bakanım, geçtiğimiz yılki sunumunuzda bazı notlar almış, şimdi bunları da sormayı istiyorum ve sizin de yanıtlarınızı oldukça merak etmekteyim. Avrupa Birliği Katılım Öncesi Yatırım Aracı Programı birinci dönemi kapsamında ülkemizin birçok şehrinde şehirlerin sosyoekonomik yapılarını kuvvetlendiren önemli projeler yürütülüyor. Mesela, Mardin'de "Sürdürülebilir Turizm Projesi", Giresun'da "Fındık Altına Dönüşüyor Projesi" ve böyle birkaç projeyi sayabiliriz, çayla ilgili olan da vardı. Bunların ne durumda olduğunu oldukça merak ediyorum. Bu programın kapsamına ülkemiz için cumhuriyetin ilk yıllarının bir kalkınma dinamiği, aynı zamanda da sosyal bir projesi olan şeker pancarının neden alınmadığını merak etmekteyiz. Ayrıca, Türkiye Şeker Kurumuyla ilgili sunumunuzun 26'ncı sayfasında aynen şöyle denilmektedir: "Bakanlığımızın ilişkili kuruluşu olan Şeker Kurumu, genel bütçeden pay almamakta, tüm giderlerini kotalı şeker şirketlerinden aldığı katılım paylarıyla karşılamaktadır." Sayın Bakanım, bunu yanlış anlıyorsak şöyle bir düzeltelim. Yani bu ülkede insan sağlığını tehdit eden, birçok Avrupa Birliği ülkesinde kotaları sıfıra düşmüş nişasta bazlı şeker üreticisi firmaların önünü açıp "Siz bizim ülkemizde bol bol üretin, biz de sizin kotalarınızı her yıl artıralım, siz de oradan bize verin.", böyle bir bütçe oluşturuyoruz." gibi bir algı var. Bunu açıklarsanız sevinirim. Tabii, şeker pancarı ülkemizde, günümüzde moda olan, eti halka ucuza yedirme noktasında da önem arz etmektedir. Bazen dört yılda, bazı bölgelerde üç yılda bir ekilen bir münavebeli üründür. Sadece şeker pancarı üretilmez bundan; ispirto, melas, küspe ve talaş gibi hayvancılığı besleyen önemli de bir yem bitkisidir sanayinin yanı sıra. Şeker pancarı üretimi birçok ilimizin can damarıyken, binlerce insan şeker pancarından ekmek yerken siz geçen yıl şekerden sadece bir cümleyle söz ettiniz Sayın Bakanım. "Şeker Kurumu, nişasta bazlı şeker üretimini kontrol eden kurumdur." dediniz ve bıraktınız. Bugün, şeker konusunda en önemli sorun Şeker Kurumuna atama yapılmaması nedeniyle Şeker Kurumunun fiilen çalışamıyor olması. Cumhurbaşkanlığı modeline geçiş aşamasında Şeker Kurumu gibi düzenleyici otoritelerin kaldırılacağı da açıklanmıştı. Bir buçuk yıla yakın süredir kurul olmaması, deyim yerindeyse, bu kaldırmanın fiilen hayata geçirilmesi anlamına gelmektedir. Karar organından yoksun olduğu için kurum hiçbir şey yapamıyor. Bu yıl ilk kez nişasta bazlı şeker kotası artırılmamış olsa da bunu iyiye yormak da mümkün değildir. Zira, şu anda tıpkı bir gece ansızın Şeker Kurumunun Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılmasında olduğu gibi, denetimsizlik nedeniyle sektörde izinsiz, kaçak işlemlerin arttığı kanısı yaygındır. Nişasta bazlı şeker şirketlerini kimler denetleyecek, ne kadar üretim yapıp sattıklarına kim bakacak? Bu durum şeker pancarı sektörünü zora sokacak başlıca bir sıkıntıdır.
Sektörün nişasta bazlı şeker kadar önem kazanmaya başlayan bir diğer sorunu da yapay tatlandırıcılardır. Son yıllarda kullanımı giderek artan yapay tatlandırıcılar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, iki dakika ek süre veriyorum.
Toparlayın.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum.
Yine ülkemizde, cumhuriyetin 4'üncü şeker fabrikası Turhal'da Sayın Bakanım; 78 bin üyesi, Türkiye bazında 25 fabrikayla birlikte 35 bin çalışan işçisi var. Bunların birkaç kategoride çalışanları var, hiçbirinin sorunları da çözülmüş değil.
Yine, organize sanayi bölgeleri ülkemiz bazında da çok önemli bir sorun. Bunların birçoğunda boş parseller var. Bir bölümü depolar hâlinde kullanılıyor. Bunları çok net, kişilerin ve kuruluşların inisiyatifine bırakmadan üretim yapmayanların, taahhüdünü yerine getirmeyenlerin bir an önce ellerindeki arsaların alınarak gerçek üreticilere verilmesi ve bunların yakınlarında bulunan, gelişmekte olan organize sanayi bölgelerine bitişik hazine arazilerinin organize sanayi bölgelerine devredilmesi; yine, organize sanayi bölgelerinde kadın işçi sayısı özellikle yöremizde Türkiye'nin muhtelif yerlerinde olduğu gibi tekstil bazlı ağırlıkta, buralarda kreş yapımının çok acil hızlandırılarak pilot değil, ülke geneline yayılması; bazı organize sanayi bölgelerinde hava kirliliğini azaltma adına Türkiye'nin de altına imza attığı uluslararası sözleşmeler gereği doğal gazın bir an önce getirilmesi... Yine, hepimizi üzen yangın faciaları olmakta, buralar belediyelere bırakılmış durumda, belediyeler mesafeli olan yerlerde geç gelmekte, geç müdahale edilmesi can ve mal güvenliği açısından son derece tehlikelidir. Bakanlık bünyesinde bu organize sanayi bölgelerinde itfaiye teşkilatları da mutlak kurulmak durumundadır.
Yine, Tokat'ın da arasında olduğu 9 ilde kent içerisinde kalıp hava kirliliğine yol açan küçük sanayi bölgelerinin kent dışına çıkarılması söz konusu, Isparta, Kastamonu, Düzce, Malatya, Elâzığ, Rize, Sivas, Bursa ve Tokat gibi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Bunların 2018 yılı içerisinde hayata geçirilip geçirilmeyeceği konusunda şahsınızdan da bir söz bekliyoruz.
Teşekkür ediyoruz.