Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Maliye Bakanlığı b) Gelir İdaresi Başkanlığı c) Kamu İhale Kurumu, ç) Özelleştirme İdaresi Başkanlığı d) Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 24 .11.2017 |
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, kıymetli bürokratlar, sayın basın mensupları, kıymetli hazırun; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, öncelikle kapsamlı sunumunuz için teşekkür ediyorum. Biz bizatihi çok tafsilatlı, ayrıntılı bilgi vermenizden, bu kitapçıktan dolayı teşekkür ediyoruz.
Türkiye ekonomisi büyümede istikrarsızlığın devam ettiği, makroekonomik hedeflerin tutturulamadığı, döviz kurlarında aşırı sıçramalar ve oynaklıkların yaşandığı, Türk lirasının aşırı değer kaybettiği, faizin, enflasyonun ve işsizliğin çift hanelerde dolaştığı, yeniden yükselen cari açığın yanı sıra bütçe açığının da sıçrama yaptığı, borçlanmada yüksek artışların yaşandığı bir durumdadır.
Uzun süredir devam eden başarısız ekonomi politikaları ülkemizi uzun ve orta vadeli hedeflerinden hızla uzaklaştırmıştır. 2023 hedefleri ve 10'uncu Kalkınma Planı hedefleriyle son açıklanan OVP hedefleri birlikte karşılaştırıldığında bu durum açıkça görülecektir.
10'uncu Kalkınma Planı hedeflerinin çok gerisinde kalınmış, 2023 hedefleri ulaşılması mümkün olmayan hedefler hâline gelmiştir. Bütün bu ekonomik kötüleşmenin temelinde, Türkiye'nin meselelerinin iyi tanımlanamaması, günübirlik politikalarla işlerin yürütülmeye çalışılması, ekonominin ihtiyaç duyduğu reformların sürekli ertelenmesi yatmaktadır.
Ülkemizin kalkınması ve milletimizin hak ettiği refah seviyesine ulaşılması için günübirlik politikalarla ekonomiye yön vermekten vazgeçilmelidir. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yapısal reformlara bir an önce başlanılmalıdır.
Sayın Bakanım, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak şunu da görüyoruz: Darbe girişimiyle, terör örgütleriyle, terörle istedikleri sonucu alamayanların şimdi ekonomide Türkiye'yi sıkıştırmak istediklerini, kriz, kaos yaratmak istediklerini biliyoruz. Bunlarla mücadelede biz gene Hükûmetin yanındayız. Getireceğiniz yapısal reformlara gerekli desteği biz vereceğiz.
İktidar temsilcilerinin büyüyen bir Türkiye ekonomisi olarak lanse ettiği süreç, Türkiye açısından sağlıklı ve nitelikli büyüyemediği bir süreçtir. Bu büyüme sanayi payının giderek azaldığı, Türkiye'nin işsizlik sorununu çözemediği bir büyümedir. İşsizlik rakamları uzun bir süredir çift hanede seyretmeye devam etmektedir. Özellikle genç işsizlik, eğitimli işsizlik çok yüksek oranlardadır.
Büyümenin nimetleri vatandaşa yansımamıştır. İşsizlik ve gelir dağılımı adaletsizliği konusunda kayda değer bir iyileşme sağlanamamış, hatta daha da kötüleşmiştir. Türkiye, kişi başı gelirde 2008 yılında yakaladığı 10.931 dolar seviyesinin altına düşmüştür.
Türkiye ekonomisinin en güçlü yanı olan kamu maliyesinde bozulma dikkati çekmektedir. Bütçe açıkları yüksek oranda artış göstermektedir. 2016 yılında yüzde 22 artışla 29,9 milyar lira gerçekleşen bütçe açığının 2017 yılında yüzde 106 artışla 61,7 milyar liraya yükselmesi beklenmektedir. Bütçe açığının hem çok yüksek oranda artacağı hem de hedeflerin çok üstünde gerçekleşeceği görülmektedir. 2018 yılı bütçe açığının ise 65,9 milyar lira olacağı tahmin edilmektedir.
Ekonomik programların başlangıç tarihi olan 2000 yılından beri 2009 krizi haricinde ilk kez program tanımlı bütçe dengesi 2016 yılında millî gelirin yüzde 0,5'i oranında açık vermiş, bu açığın 2017 yılında yüzde 1, 2018 yılında yüzde 0,6 olacağı öngörülmektedir. Bu olumsuz gelişme, kamu maliyesi üzerinde hassasiyetle durulması gerektiğini göstermektedir.
Ülkemizin borç düzeyi sürekli artmaktadır. Türk ekonomisi borçlanma yoluyla geleceğini bağlamıştır. Temelde özel sektör kaynaklı olmak üzere, Türkiye'nin dış borcu 2002 sonundaki 129,6 milyar dolarlık seviyesinden 2017 ikinci çeyrek itibarıyla 432,4 milyar dolara çıkmıştır. Dış borçlar yüzde 233,6 oranında 302,8 milyar dolar artmıştır. Bu durum ülkenin dış kaynağa bağımlılığını artırmaktadır.
Türkiye, S&P'nin yayımladığı son raporda yeni bir kırılgan beşli listesi arasında yer almaktadır. İki sene önce ilk kez tanımlan kırılgan beşli arasında da yer alan Türkiye yeni listede yer alırken diğer ülkeler değişmiştir yani kadrolu hâle geldik bir anlamda.
Ülkemizin 2002 sonunda 16 milyar dolar olan kısa vadeli borç stoku 2017 üçüncü çeyrek itibarıyla 110,3 milyar dolara yükselmiştir. 2002 yılı itibarıyla Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli borçlara oranı yüzde 171 iken yani kısa vadeli borçlarımızın 1,7 katı kadar rezerve sahip iken mevcut rezervlerimiz kısa vadeli borçlarımızı karşılayamaz duruma gelmiştir. Türkiye'nin vadesine bir yıl ve daha az süre kalan dış borcu 170 milyar dolardır. Bu rakama yıllık döviz açığımızı da eklersek önümüzdeki bir yılda yaklaşık 205 milyar dolar döviz ihtiyacımız olduğu görülmektedir. Reel sektörün varlıklarıyla yükümlülükleri farkı yani net döviz pozisyon açığı 2002 yılında 6,5 milyar dolar iken 2017 Ağustos ayı itibarıyla 212,1 milyar dolara varmıştır.
Türkiye'nin uluslararası yatırım pozisyonuna bakıldığında, yükümlülüklerinin 665,5 milyar dolara yükseldiği görülmektedir. Bundan yurt dışındaki varlıklarımızı çıkardığımızda pozisyon açığı 2017 üçüncü çeyrek itibarıyla 440 milyar dolar olmaktadır. Bu durum kur artışlarına karşı ekonomimizi çok kırılgan hâle getirmektedir.
Milletimiz doludizgin borçlanmaktadır. 2002 yılında 6,3 milyar lira olan tüketici kredileri ve kredi kartı borçları Risk Merkezinin Eylül 2017 itibarıyla verilerine göre 514 milyar liraya fırlamıştır. Bireysel kredi ve kredi kartı borcu olan kişi sayısı 29 milyon 320 bine varmıştır. Bu durum, borçlanarak tüketme çılgınlığının boyutları hakkında bir fikir vermekte olup üretmeden tükettiğimizin acı bir göstergesidir.
Ekonomi, iç siyaset ve dış politikada giderek artan belirsizlikten dolayı yatırımcı önünü görememektedir. Oynak kur girdi maliyetlerini, belirsiz faiz kaynak maliyetlerini yükseltmekte, belirsizlik, istikrarsızlık ve güven kaybı, yatırımcıyı caydırmakta, yatırımlara darbe vurmaktadır. Özellikle, makine teçhizat yatırımları uzun süredir negatif gerçekleşmektedir. Ülkemizin yatırım ihtiyacı vardır ve yatırımların arttırılması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Daha fazla üretim, daha fazla ihracat, daha fazla istihdam ve daha fazla gelir için daha fazla yatırıma ihtiyaç bulunmaktadır.
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları artarak devam etmektedir. Türkiye ekonomi alanında hızla reform gündemi oluşturmalı ve bunu uygulamalıdır. Bir an evvel bu ülkede olumsuzlukları giderecek, iş dünyasına güvence verecek adımların atılması gerekmektedir. Ülkemizde en fazla büyüyen finans sektörüdür. Baktığımız zaman büyüme rakamlarına 2013'te 8,5; finans sektöründe yüzde 25,8; 2014'te 5,2 büyüme, finans sektöründe 10,2; 2015'te 3,2 büyüme, finans sektöründe 8,4. Ülkemizde en fazla kazanan, en fazla kâr eden de yine finans sektörü. Bu yıl kurumlar vergisi rekortmenleri listesinin ilk 10'u arasında 8 banka yer almıştır. Reel sektörün zor günler yaşadığı, işletmelerin iflasa sürüklendiği bu dönemde finans sektörünün 2017 yılı dokuz aylık dönem net kârı 37,2 milyar liradır, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 28,6 artış söz konusudur. Sadece kredi kartı ve tüketici kredilerine ödenen faiz 2002 yılında 2,5 milyar lirayken 2016'da 49 milyar liraya çıkarak yaklaşık 20 kat artmıştır.
Milletimiz gece gündüz bankalara çalışıyor, emeğini, alın terini, gelirini, kazancını bankalara faiz olarak aktarmaktadır; uygulanan ekonomi politikalarının bizi getirdiği sonuç budur. Faiz lobisi kazanıyor, rantçılar kazanıyor.
Sayın Bakanım, bu rant meselesini ben de hatırlatmak istiyorum. Bir önceki Hükûmetin eylem planında da yer almıştı, "İmar planı değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan değer artışından kamunun pay alması sağlanacak." denmişti ama bugüne kadar maalesef bu konuda bir düzenleme getirilmedi.
Sayın Cumhurbaşkanımız da sürekli dert yanmakta faiz konusunda ama Hükûmet bu konuya duyarsız kalmakta yani ya Sayın Cumhurbaşkanımız anlayamamakta çünkü burada gündeme getirdiğimiz zaman özellikle ekonomiden sorumlu bakanların verdiği cevaplar sanki olağanmış gibi bir tablo ortaya koyuyor. Burada, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcımız dedi ki: "Hazine kârlılığına bakmak lazım, öz kaynak kârlılığına bakmak lazım, dönem net kâr artışına değil." gibi ifadeler kullandı. Yani, bu konu gerçekten iyi analiz edilmeli, bu konuda bankalara gücümüz mü yetmiyor, niye bu kadar yüksek oranda kâr elde ediyorlar? Ki bu konuda anlatacak çok şey var. Yani, kredi kullanımında alınan faiz dışı bankacılık hizmetleri, ücret, komisyonlar bunlar da çok büyük rakamlara baliğ oldu. Bu konularda bazı tedbirlerin alınması gerektiği açıktır.
2018 bütçesi umut vermemektedir. Yükselen enflasyon ve işsizlik, büyüyen bütçe ve cari açıkla birlikte artan hayat pahalılığı vatandaşlarımızın önümüzdeki süreçte ekonomik olarak daha da zor durumda kalacaklarının âdeta ilanıdır. Hükûmetin hazırladığı 2018 yılı bütçesinde başta çiftçi, esnaf, işçi, memur, emekli olmak üzere dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın refahına yansıyacak bir gelişme öngörülmemekte, 2018 yılının da çok zor geçeceği görülmektedir.
Kamu görevlilerinin mali ve sosyal hakları biliyorsunuz, toplu sözleşmeyle belirlenmektedir. Aslında, toplu sözleşme adı altında bir tiyatro oynanmaktadır. Toplu sözleşme masası dışında verilen kararlar kamu çalışanlarına dayatılmaktadır. Toplu sözleşme gereği, kamu çalışanlarının aylık ücretlerine Ocak 2018'den geçerli yüzde 4, Temmuz 2018'den geçerli olarak üzere yüzde 3,5 oranında artış yapılacaktır. Eski adıyla Emekli Sandığı emeklilerinin aylıklarındaki artış da aynen memurlara uygulanan oranlar üzerinden yapılacaktır. SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıkları ise gerek ocak ayında gerekse temmuz ayında son altı ayın enflasyon oranında artırılacaktır.
Sadece yeniden değerleme oranında artırdığımız maktu vergi oranına baktığımız zaman bile yüzde 14,5; çalışanlara ve emeklilere yapılacak artışların ne kadar düşük kaldığını ortaya koymaktadır.
Sayın Bakanım, Sayıştay raporlarında yine, Maliye Bakanlığımızın, Gelir İdaresi Başkanlığımızın önemli eksiklikleri, tespitleri Sayıştay tarafından tespit edilmiş durumda. Daha önceki bütçelerimizde de ben hep ifade ettim yani Maliye Bakanlığı olarak bizim diğer kamu idarelerine aslında örnek olmamız gerekiyor yani gerek muhasebe kayıtları gerek muhasebe kayıtlarının takibi, 5018 sayılı Kanun'a uyum noktalarında. Bilmiyorum, Sayıştayın raporlarıyla ilgili ayrı bir konuşma yapacak mıyız çünkü epeyce bir madde var. Bu konularda ben Sayın Bakanımızın hassas olacağına inanıyorum, düşünüyorum, Sayıştayın önerileriyle ilgili titizlikle üzerinde gerekli çalışmaları yapacağına inanıyorum.
Son olarak Sayın Bakanım, bu Gelir İdaresi ve Maliye çalışanları biliyorsunuz...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Destekliyoruz.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Destekliyorsunuz.
Şimdi, aldığımız habere göre hani o büyük torbayı bitirdik, bütçeyi de bitirdik, tam artık biraz dinleneceğiz derken "Bir torba daha geliyor." dediler grup başkan vekilleri.
BAŞKAN - Çarşamba günü başlayacağız, evet.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Bakanım, hiç olmazsa o sınavı o torbaya getirelim yani 5 bin çalışanımız, belki de daha fazla bilmiyorum, bu gelir uzmanlığı sınavını bekliyor, bu konuda biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerekli desteği vereceğiz.