| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c) Türkiye Adalet Akademisi ç) Anayasa Mahkemesi d) Yargıtay e) Danıştay f)Hâkimler ve Savcılar Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 23 .11.2017 |
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli katılımcılar, değerli basın mensupları; yargıda ciddi sorunlar yaşadığımız bir gerçek. Dünyadaki bütün anayasalarda mahkemelerin, yargının bağımsız ve tarafsız olduğunu yazar. Bu, Kuzey Kore Anayasası'nda da yazar, Suriye Anayasası'nda da yazar, bütün anayasalarda yazar, yazmak zorundadır. Çünkü bir devlet ya hukuk devletidir ya da hukuk devleti değilse ancak bir mafya organizasyonu olarak kabul edilebilir, onun için yazmak zorundadır. Ama Anayasa'da "bağımsız ve tarafsız" yazmakla maalesef yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı gerçekleşmiyor. Bu da bir gerçek. Hele hele Yüksek Seçim Kurulunun açıkça yasaya aykırı kararıyla şeklen yürürlüğe sokulan Anayasa değişikliğinden sonra artık yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı maalesef tamamen ortadan kalktı. Çünkü Cumhurbaşkanı partisinin Genel Başkanı oldu, Parlamentoda 316 milletvekiliyle birlikte yasama ve yürütmenin başı oldu, doğal olarak HSK'nın 6 üyesini kendi belirleyerek, 7 üyesini de Parlamentodaki çoğunluğuyla belirleyerek bir yerde yasama, yürütme, yargı tek elde toplanmış ve egemenlik maalesef şahsileşmiş oldu. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin ünlü 16'ncı maddesini hepimiz biliyoruz, "Kuvvetler ayrılığının olmadığı toplumlarda anayasa yoktur." diyor. Evet, şeklen anayasalı bir devlet olabiliriz ama anayasal hukuk devleti olmak tabii ki başka bir konu. Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nden istatistikler verildi, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde maalesef İran, Tanzanya, Kazakistan, Bulgaristan gibi ülkeler bile bizim çok çok üzerimizde, iyi durumda. Gana 44'üncü sırada, biz 99'uncu sıradayız. 113 ülke arasında 99'uncu sıradayız maalesef. Çok daha çarpıcı bir istatistik, iktidar üstünde en az denetimin olduğu ülkelerde 6'ncı sıradayız, burada üst sıralardayız. Üst sıralarda olmamız gereken yerde değiliz, üst sıralarda olmamamız gereken yerde 6'ncı sıradayız. Evet, iktidar üzerinde en az denetimin olduğu ülkelerde maalesef üst sıralardayız.
Anayasa Mahkemesinin, Yargıtayın, Danıştayın değerli temsilcilerinin gerçekten Hükûmet bölümünde oturmaları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştayın başkanlarının yürütmenin başı da olan, aynı zamanda bir siyasi partinin de Genel Başkanı olan Sayın Cumhurbaşkanının yanında el pençe divan durmaları, maalesef yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını da zedeliyor. Çünkü yargıçlar bağımsız ve tarafsız olmak zorundadır, aynı zamanda da bağımsız ve tarafsız gözükmek zorundadır. Bu evrensel ilkeyi biz de Türkiye olarak kabul ettik ama maalesef uygulamada çok yanlış şeylerle karşı karşıya kalıyoruz.
Tabii, bunların sorumluluğu Sayın Adalet Bakanında değil. Sayın Adalet Bakanı yeni göreve geldi. Sayın Adalet Bakanı bir avukat, hukukçu. Örneğin yargıda silahların eşitliği, inanıyorum ki kendi döneminde bu konuda çalışır. Adalet bakanlarının tamamı avukat olmasına rağmen yargıda bugüne kadar sağlayamadığımız çok önemli bir konu: Silahların eşitliği. İddia makamı ile savunma makamı eşit değilse, iddia makamı hâlâ daha kürsüde karar organıyla birlikte yan yana oturuyorsa ve aşağıda savunma makamını temsil eden avukat duruşma süresince bir asker gibi sürekli ayağa kalkıp konuşmak zorundaysa ve sürekli ayağa kalkıp oturuyorsa, biz bunları dahi çözememişsek yargıda maalesef işte o adaletin sac ayağı, demokrasinin sac ayağı... Demokrasinin sac ayağı yasama, yürütme, yargı; adaletin de sav, savunma, karar. Bu sorunların üzerine ciddiyetle eğilmek zorundayız.
Özellikle ceza yargılamamız can çekişiyor. Anayasa'mızın 153'üncü maddesinin son fıkrasını hepimiz biliyoruz. Burada hemen hemen herkes hukukçu. 153'üncü maddenin son fıkrası ne diyor? Anayasa mahkemesi kararları gerçek kişileri, tüzel kişileri, herkesi bağlar; yasama, yürütme, yargı organlarını da bağlar ama mahkemeleri bağlamıyor. Anayasa Mahkemesinin Engin Alan kararı, Mustafa Balbay kararı, Haberal kararı, bu kararlarda ne diyor? Milletvekilleri tutuklu yargılanamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erkek, lütfen toparlar mısınız.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Toparlıyorum, bir iki dakika müsaade lütfen.
Milletvekillerinin bir dosyada dokunulmazlığı kaldırılıyorsa yargılanabilir ama milletvekilleri tutuklu yargılanamaz. Yargılanır, hakkındaki hüküm kesinleşirse yine Anayasa'ya göre o hükmün Genel Kurulda okunmasıyla milletvekilliği düşer ama milletvekilleri tutuklu yargılanamaz. Anayasa Mahkemesi kararları da böyle diyor ama demek ki Anayasa Mahkemesi kararları mahkemeleri bağlamıyor Türkiye Cumhuriyeti devletinde. Yüksek yargı organları mensupları -temsilcileri burada olduğu için bunları belirtiyorum- bakın, 2010 referandumundan sonra "evet" çıktı, yargıyı bir yapıya teslim ettik. En son, 16 Nisan 2017 referandumunda "evet" çıktı.
MUSA ÇAM (İzmir) - Çıkmadı, "hayır" çıktı, YSK değiştirdi.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - İşte şeklen yürürlüğe sokuldu ve ne oldu? Kuvvetler ayrılığını, demokrasiyi yani demokratik hukuk devletini yıktık, iki referandum.
Sayın Bakan "Fetullah Gülen'in iadesiyle ilgili yedi kez iade talebinde bulunduk. Bir suçlu korunuyor." dedi. Çok haklı tespitler, çok doğru vurgular. Peki, biz Fetullah Gülen'in iadesi için bu kadar haklıyken niye Amerika'ya nota vermiyoruz? Reza Zarrab için iki kez verdik. Fetullah Gülen'in iadesi için verelim asıl bu notayı, o zaman yargımıza teslim edelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erkek, lütfen son cümlenizi alayım.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Son kez, tamamlıyorum.
Adalet olduğu için konumuz ve en mükemmel adalet de vicdanlarda oluğu için...
Bakın, evet, 15 Temmuz o hain darbe girişimini hep birlikte, milletimizle, Parlamentomuzla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Emniyet mensuplarının içindeki yurtsever unsurlarla bertaraf ettik, ettik ama bir şeyi de sormak zorundayız. Eğer 2002 yılında iktidar olduğu günden bugüne Fetullah Gülen cemaatiyle -o zamanki adıyla- bilerek ve isteyerek iş birliği yapılmasaydı, devletin kurumları onlara açılmasaydı, ciddi destek olunmasaydı biz 15 Temmuz darbe girişimini yaşamazdık.
BAŞKAN - Sayın Erkek, teşekkür ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Bitiriyorum efendim, son cümle.
Hükûmetlerin yönetenlerinin -bu kim olursa olsun, hangi parti olursa olsun- yaşadıklarımızda hukuki, vicdani ve siyasi sorumlulukları vardır. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.