KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) - Sayın Başkanım, öncelikle uzun bir aradan sonra -neredeyse benim anımsadığım, sizin de ilk kez Başkanlık ettiğiniz 10 Haziran 2016'da toplanmıştı Komisyon- bu 2'nci toplantı. Arada bir 15 Temmuz hain girişimi, sonra "Fırat Kalkanı operasyonu" adını verilen El Bab operasyonu, ondan sonra hâlen devam etmekte olan İdlib operasyonu ve 15 Temmuzdan sonra 20 Temmuzda ilan edilen olağanüstü hâlle çok sayıda kanun hükmünde kararname çıktı. Özellikle benim izleyebildiğim ilk 10 KHK'nın yaklaşık 228 maddesi Türk Silahlı Kuvvetlerini yeniden düzenleyen KHK'lardı. Fakat bu süreçte her nedense daimî komisyon olan Millî Savunma Komisyonunun hiçbir şekilde görüşüne başvurulmadı. Örneğin, bu KHK'larla ordumuz, Türk Silahlı Kuvvetleri neredeyse 7 ayrı otoriteye bağlı bir ilginç sürece sokuldu. Yani Genelkurmayı Cumhurbaşkanlığına, kuvvet komutanlıkları Millî Savunma Bakanlığına, Jandarması ve Sahil Güvenliği İçişleri Bakanlığına, yargısı Adalet Bakanlığına, okulları Millî Eğitim Bakanlığına, hastaneleri, sağlık birimleri Sağlık Bakanlığına, Askerî Şûrası da bildiğimiz gibi Başbakanlığa bağlı; böyle 7 ayrı birime bölüştürüldü.

Sizin de az önce söylediğiniz gibi, tabii ki pek çok konu var ama ben öncelikle 10 Haziran 2016'dan bugün 1 Kasım 2017'ye kadar yaklaşık neredeyse on beş, on altı ay bu Komisyonun hiç toplanmamış olmasını ciddi bir eksiklik olarak görüyorum. Tabii ki bunda sizin ya da Komisyon üyelerinin bir dahli olduğunu düşünmüyorum. Genellikle bu süreç, 20 Temmuzdan itibaren bir olağanüstü hâl süreci. Bu süreçte zaten Büyük Millet Meclisine de doğrusu çok fazla başvurmadan ülke âdeta KHK'larla idare ediliyor.

Şimdi, bu Komisyonun bir üyesi ve Türk ordusunda da yirmi yıl hizmet etmiş bir eski askerî hekim olarak görebildiğim şudur: Özellikle ordunun komuta bütünlüğünün kalmamasının sıkıntılarını önümüzdeki süreçte milletçe çok çekeceğiz, böyle görüyorum. Bütün bu on beş, on altı ay içinde gözlemlediğim, örneğin Fırat Kalkanı harekâtı, El Bab'daki yaşananlar, şimdi İdlib'deki operasyon, belki burada hem Büyük Meclisinde hem de bu Komisyonda fikirlerimizi söyleme şansımız olsaydı belki milletimiz için, ordumuz için, ülkemiz için, cumhuriyetimiz için, demokrasimiz için daha faydalı hizmetler yapabilirdik diye düşünüyorum çünkü gerek İdlib operasyonu, bugün içinde bulunulan durum gerek Suriye'deki durum gerek Irak'taki durum gerek biz bir Kürt koridoru oluşumunu engellemek için uğraşırken güneyimizde oluşan Şii koridoru, "Haşdi Şabi" adı altında Şii milislerin Kerkük'teki varlığı, nihayet Astana'dan sonra yine İran güdümlü güçlerin neredeyse İdlib'e kadar yani 900 kilometre batıya kadar gelmiş olmaları bu Komisyonun ana konuları olmalıydı bu geçen süreç içinde.

Ben şunu çok önemsiyorum, birçok yerde söylediğim için burada her partiden sevgili Komisyon üyelerimizin de huzurlarında tekrarlamak istiyorum: 15 Temmuzu ben asla bir askerî darbe olarak görmüyorum, asla; çok daha vahim, çok daha ağır, doğrudan doğruya ordumuzu ve devletimizi çökertme amaçlı bir emperyal plan olarak görüyorum. Yani bir askerî darbe... Bunları yaşadık. Burada çok genç arkadaşlarımız var ama bizim yaşımız müsait. Yani 27 Mayıs bir askerî darbedir, 12 Mart bir askerî darbedir, 12 Eylül bir askerî darbedir, arada başarısız darbe girişimleri vardır, işte 22 Şubat 1962, 21 Mayıs 1963. "Darbe" dediğiniz, sonuçta hükûmeti devirmeye dönük bir girişimdir. Bu eğer başarılı olmuşsa gelir hükûmetin yerine oturur, başarısız olmuşsa siz, bu işin başını çeken 3, 4, 5 paşayı, generali yakalar, idam varsa idam edersiniz, yoksa hapse atarsınız, biter. Sevgili Başkanım, değerli arkadaşlar; oysa bizim burada karşılaştığımız tablo çok daha büyük bir iş. Yani bu, arkasında bir emperyal güç olmadan ve Türkiye içinde de bunun siyaset dışı ve siyaset içi destekçileri olmadan yapılabilecek bir iş asla değil. Yani bizim 15 Temmuz günü yaşadığımız şey böyle bir basit askerî darbe, "İşte yakaladık, tamam. Şunlar, şunlar..." bu, bu değil. Bunun etkilerini daha çok uzun yıllar yaşayacağımız bir büyük girişim bu. Arkasında mutlaka bir veya birden daha fazla emperyal güç var. Bunun yurt içi destekleri var ve mutlaka bir siyasi ayağı var. O siyasi ayak, nedendir bilinmez, şu ana kadar hiç ortada değil. Ama daha önemlisi, o girişim kullanılarak veya o girişim işte Allah'ın lütfu sayılarak veya o girişim fırsat bilinerek biz neredeyse artık Büyük Millet Meclisinin hiçbir kıymetiharbiyesinin kalmadığı bir süreci yaşıyoruz. Bakın, bunu söylüyorum, kayıtlara geçsin diye söylüyorum, arkadaşlarımız lütfen alınmasınlar, ben bu salonda bulunan hiç kimsenin böyle bir şeyden memnun olduğu kanaatinde de asla değilim ama ülkemiz çok önemli bir süreci yaşarken biz bu ülkenin seçilmiş milletvekilleri Büyük Millet Meclisinde ne fikirlerimizi söyleyebildik ne konuşabildik ne tartışabildik. İşte Meclise giriyoruz, grup başkan vekilleri karşılıklı neredeyse "dudak değmez yarışması" gibi böyle işte birbirleriyle konuşuyorlar, akşamın saat altısını, yedisini buluyor.

Orta Doğu yeniden şekilleniyor arkadaşlar, çok önemli günler yaşıyoruz, gerçekten çok önemli günler ve bu süreçte biz ordumuzun komuta bütünlüğünü tarumar ettik, ne yaptığımız belli değil, bir. İki, biz bunları -yani muhalifiyle iktidarıyla hepimiz bu ülkenin insanlarıyız, bu ülke için yüreğimiz çarpıyor- hiç tartışamadık, konuşamadık. 15 Temmuzun ne olduğu, arkasında ne olduğu bir söylendi. Hatırlayın, 15 Temmuzdan sonra bir sayın bakanımız çıktı "Bunun arkasında şu devlet vardır." dedi, arkasından bir Başbakan Yardımcısı çıktı "Yok öyle bir şey." dedi ve biz daha bu olayın ne olduğunu, nasıl bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu, bırakın Meclisi, bırakın şeyi, şu Komisyonda tartışamadık. Yani gerçekten ben çok merak ediyorum arkadaşlarımız nasıl görüyor. Şu mesele değil benim gördüğüm: "Fetullah Gülen diye bir adam..." Ee? "Aman efendim, ne güzel..." Evet, evet yani bunda bir tereddüt mü var? Fetullah Gülen'e biat ettiği düşünülen birtakım üniformalı hainler bu işin içinde, bunda hiç tereddüt yok ama bu, bu kadar gelişmiş yani on yıllarca ordu içinde bunlar yükselirken... Yani biz biliyoruz işte "Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı olunca rahatlayacağız." diye "tape"si var bu Fetullah Gülen denilen hainin. Bunlar hep yaşandı, geldi.

Şimdi, bunları şunun için çok önemsiyorum, sayın Komisyon üyelerimize ve Sevgili Başkanımıza da gerçekten bunları tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu yaşanan şey ve ondan sonra yaşadığımız... Yani 15 Temmuz tamam, oldu, bitti, on altı saat süren bir süreçtir. O süreçte işte Sayın Cumhurbaşkanının ayrıldığı otele dört saat sonra bir acayip baskın var mesela, ne olduğu belli değil. Sayın Cumhurbaşkanının kendi ifadeleri var "Dört ayrı yerde uçak bekletiyorduk." falan diye, Sayın Başbakanın söylemleri var. Biz o süreçte, Meclis bombalandı, bilmem ne oldu... Yani nasıl olur da bu kadar, böyle basit bir vaiz, "Kestanepazarı imamı" denilen bir adam böyle bir şeyi yaptı? Bunun arkasında -Allah aşkına- bir emperyal güç olmadan, uluslararası birtakım gizli servisler olmadan ve bunların dahli olmadan bu yapılabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Bunu ortaya çıkarmamız lazım. Bence bu Millî Savunma Komisyonunun varlık nedenlerinin en başında bu geliyor. Nedir bu? Biz bunun için ne yapabiliriz? Nasıl bir önlem alınıyor?

Benim endişem şudur arkadaşlar: Bu operasyonla Türkiye'nin ordusunu ve devletini çökertmek isteyen bu güç devam ederek farklı biçimlerde ve farklı gayretler içinde olacaktır, mutlaka olacaktır. Yani "Bu önlendi." Tamam, "Biz bundan sonra artık huzura kavuştuk." diyemeyiz.

Ben sözlerimi şöyle bitiriyorum: Tekrar, tabii, sizlerle bir arada olmaktan çok mutluyum Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlarıma da saygılarımı sunuyorum. Ama hepinizden istirham ediyorum gerçekten, samimiyetle, bu 15 Temmuz ve ondan sonra 20 Temmuzla yaratılmış olan bu OHAL düzeni, özellikle bu kararnamelerle Türk ordusunun ne durumda olduğunu ve bundan sonrası için ne yapmamız gerektiğini hep beraber tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.