| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b) Savunma Sanayii Müsteşarlığı c) Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletmesi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 22 .11.2017 |
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri; öncelikle, içinde bulunduğumuz ortamda genel bir risk değerlendirmesinin yapılmasının faydalı olacağını düşünüyorum.
Türkiye'nin savunma ihtiyacı bir taraftan küresel ölçekte meydana gelen risk artışlarının ve klasik konvansiyonel savunma ihtiyacının bir gereği olarak ortaya çıkmakta; ayrıca, buna ilave olarak, Türkiye'ye yönelik olarak içinde bulunduğumuz bölgede, bu bölgeden kaynaklı saldırı ve güvenlik risk artışları nedeniyle, ilave bir savunma ihtiyacı söz konusu olmaktadır. Bir başka ifadeyle, Türkiye'nin şu anda karşı karşıya kaldığı problem sadece terörle mücadele problemi değildir; realize edilme biçimi itibarıyla terör saldırılarının defedilmesi çabası gibi gözüküyor ama esas itibarıyla bunları vekâlet savaşlarının bir parçası olarak değerlendirmek gerekiyor.
Bugün PKK'nın, DEAŞ'ın ve FETÖ'nün taşeron örgüt olarak kullanıldığı çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu yeni bir durum değildir ama ortaya çıkması, anlaşılması açısından, bugün tartışmasız bir şekilde taşeron örgütler özellikle küresel ölçekli projelerin -piyon olarak- bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bakın, bu noktada, bazı terör örgütlerinin -veya terör organizasyonlarının diyelim- ve terör organizasyonlarının beklentileri, hedefleri ve menfaatleri ile küresel ölçekli bu projeleri gerçekleştirmek isteyenlerin amaçları arasında bir kesişme, bir örtüşme söz konusu olabilmektedir. Esasında, Şark dosyası yeniden açılmıştır; belki hiç kapanmadı ama aktive edilmesi bu döneme denk geldi. "Bu dönem" derken içinde bulunduğumuz yılları kastetmiyorum; esas itibarıyla düğmeye basılması 1990'lı yılların başında gerçekleşti, özellikle Irak'a yapılan harekâtla.
Bu projenin temel hedefi, bölgenin daha kolay yönetilebilir hâle getirilmesini temin amacıyla devletlerin, siyasi organizasyonların yeniden şekillendirilmesidir; bunun başında da Türkiye gelmektedir. Türkiye'nin, bu hâliyle, bu anlamda, istenildiği şekilde, kolayca yönetilebilen, yönlendirilebilen bir ülke olmadığı anlaşılmıştır ve o hâle getirilmeye çalışılmaktadır. Yani, hem coğrafi olarak küçültülmekte hem de diğer bütün güçlerden muaf bir şekilde, hayatiyetine istenildiği çerçevede devam ettirilmesi hedeflenmektedir.
Esasında bu şekillendirme çalışmaları ve çabalarının bunu yapmak isteyenlerin hedeflerinin gerisinde kaldığını da söylememiz gerekiyor, yani çok daha önceki yıllarda bunların sonuçlandırılması gerekiyordu; Türkiye, bu anlamda, oyunu bozan ülke olmuştur. Yani, işte, biraz önce gündeme gelen barış, kardeşlik, vesaire, bunlar ayrı, bunlar büyük fotoğrafın çok detay ayrıntıları ama büyük fotoğrafta bu var, yani büyük fotoğrafta bizi, Türkiye'yi ilgilendiren, Türkiye'nin de toprak bütünlüğünün kaybedilmesi sonucunu doğuracak şekilde bir çalışmanın, ciddi bir çalışmanın olduğudur. Terör örgütleri de, bu çerçevede, bu amaca yönelik olarak hizmet eden, paravan organizasyonlardır. Bir kısmıyla, küresel ölçekteki hedefler ile kendi projeksiyonları arasında bir örtüşmenin, bir yerde bir çakışmanın olduğunu da söylememiz mümkün, öyle anlaşılıyor. Daha doğrusu, terör örgütü etnik yapı üzerine kurulu bir siyasi organizasyon, bir devlet yapılanmasıyla oluşması hedefi ile küresel ölçekte bölgenin daha kolay yönetilebilir hâle getirilmesi hedefi arasında bu noktada bir örtüşme söz konusudur. Daha doğrusu, bu etnik yapı üzerine kurulu devlet ve diğer, başka devletler oluşturarak bunlar üzerinden bölgenin güçsüzleştirilmesi, Türkiye dâhil, daha kolay yönetilebilir hâle getirilmesi hedeflenmektedir ve bütün bu gelişmeler Türkiye'nin çok ciddi anlamda bir güvenlik riskiyle karşı karşıya kaldığını aynı zamanda ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, savunmaya ayrılan kaynakların artırılması bu anlamda son derece önemlidir, kaçınılmazdır ve yerindedir.
Ayrıca, işin bir başka boyutu da şu: Türkiye uzun yıllar savunma ihtiyaçlarını, savunma talebini karşılayacak ürünleri geliştirme noktasında maalesef, şu veya bu nedenle çok istekli davranmamıştır. Özellikle, içinde bulunduğumuz savunma ittifakı ve Batı bloku tarafından ihtiyacımız olan savunma sistemleri çok ucuza rahatlıkla uzun bir süre sorunsuz olarak verilebilmiştir Türkiye'ye, bazen bağış, hibe, yardım şeklinde, bazen de bedel ödenerek ama ulaşımda, erişimde herhangi bir problem sağlamamıştır. Ha, bu şekilde bir savunma konseptiyle bu toprakların savunulmasının mümkün olup olmadığı konusu ayrı bir tartışma konusu. Bana göre değildir çünkü silah tamamen onların kontrolünde. Bunun en somut örneği de aslında Suriye kaynaklı hava saldırı tehdidine karşı koymak amacıyla, onu nötralize etmek amacıyla NATO'dan talep ettiğimiz hava savunma füze sistemlerinin kontrolünün, atış yetkisinin tamamen onlarda, o ülkelerde, o sistemlere sahip olan ülkelerde olduğu gerçeği dikkate alınırsa aslında bunun ne kadar kırılgan bir yapı olduğu ve savunma ihtiyacımızı tam olarak karşılamaktan uzak olduğu görülür. Yani, biraz önce soru olarak da gündeme geldi. Aldığımız S-400'lerin kontrolü tamamen Türkiye'dedir, Türkiye'de olacaktır ve ayrıca dost-düşman tanıma sistemi de değiştirilecektir. Ona ilişkin yazılım değişiklikleri şu anda başlamıştır aslında, Türkiye de oraya aktif bir şekilde katılmaktadır ama bütün tasarruf yetkisi -nerede konuşlanacağı, ne zaman kullanılacağı- bunlarla ilgili tüm tasarruf yetkisi Türkiye'de olacaktır. NATO çerçevesinde aldığımız veya Türkiye'ye konuşlandırılan o sistemlerden en büyük farkı da budur ki biliyorsunuz, İtalya ve İspanya hariç, diğerleri de bu sistemleri daha sonra götürdüler.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama yeniden talep etmediler.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Almanya ve Amerika bu konuşlu Patriot'ları geriye götürdüler. O zaman da bu tartışmalar yaşanmıştı. Hatta birtakım sinyaller ve mesajlar vardı yani bunu Türkiye'nin istediği zaman değil, sahibi olan ülkelerin takdiri çerçevesinde onların uygun görecekleri veya gördükleri zamanda ve ortamda kullanacakları şeklinde birtakım tartışmalar da kamuoyuna yansımıştı, açık kaynaklarda bu tartışmaları da görmek mümkün. Çok açıkça söylemek gerekirse, bizim karşı karşıya kaldığımız hava saldırı tehditlerini bertaraf etmekten kesinlikle uzaktı, hâlen de öyle, bu özelliği devam ediyor yani NATO çerçevesinde Türkiye'ye yerleştirilen hava füze savunma sistemleri için söylüyorum. Ayrıca, S-400'leri biz bu çerçevede aldık, tamamen kontrolü bizde olacak. Ayrıca, ikinci fazı, ikinci etabı teknoloji transferini de içerecek şekilde birlikte geliştirmeyi de kapsıyor.
Şimdi, bu noktada -yine soru olarak da gündeme geldi, sanıyorum Sayın Kuşoğlu sormuştu- bir taraftan S-400'leri satın oluyoruz, bir taraftan Eurosam'la yine aynı fonksiyona sahip sistemleri birlikte geliştirmek için bir çalışma başlattık. Yine, aynı şekilde, Patriot'larla ilgili bir teklifimiz var. Ayrıca, Türkiye tamamen kendi millî imkanlarıyla geliştireceği bir platformun, bir hattın çalışmasını başlattı aynı anda. Hepsine başlayabilirsek... Şu anda başladığımız Eurosam var yani birlikte geliştirme, anlaşma aşamasına geldiğimiz Eurosam var. Henüz hem S-400'ler için hem Patriot'lar için görüşmeler devam ediyor, bu aşamaya gelmiş durumda değil. Gelebilir, önemli değil. Eğer gelirse de biz bütün bu çalışmaları ayrı ayrı birlikte yürüteceğiz. Kendilerine de söyledik. Aynı soruyu aslında Eurosam da bize sordu. "Yani, siz Rusya'yla bir S-400 alımı yaptınız ve eğer şartlar uygun olursa teknoloji transferini de içerecek şekilde geliştirme çalışması da düşünüyorsunuz. Aynı şekilde, Patriot'lara bir teklif yapıldı. Dolayısıyla hangisini yapacaksınız?"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - "Hangisini yürüteceksiniz? Yani, bizimle yaptığınız bu anlaşma ne kadar samimi ya da ne kadar ciddi?" şeklinde doğal olarak bir soru yönelttiler. Biz de kendilerine gerekirse hepsiyle birlikte götüreceğimizi söyledik. Bunun birçok nedeni var yani birkaç açıdan önemli. Birincisi şu: Tek bir firma ve ülkeyi yürüttüğünüz zaman -bunlar uzun vadeli projeler- projenin belli bir aşamasında çok zayıf konumda kalıyorsunuz. Hem parasal anlamda hem de teknik, teknoloji transferi anlamında âdeta mahkûm oluyorsunuz o firmaya ya da o ülkeye. Ondan sonra istediği şartları kabul ettirebiliyor. Bunu biz yaşadık geçmişte, başka ülkelerde tecrübe edildi. Dolayısıyla tek bir yere bağımlı olmanın ortaya çıkaracağı riskleri ortadan kaldırmak amacıyla aynı şekilde birlikte başka ülke ve sistemleri de aynı amaca yönelik olarak yürütme noktasında bir irade ortaya konuldu. Bu doğru bir stratejidir kesinlikle. Tek bir ülkeyle yürüttüğünüz zaman, işte, projenin belli bir aşamasında proje durabilir, yürümeyebilir şu veya bu nedenle veya çok yüksek maliyetler oluşturacak şekilde bir rakamla sonuçlanabilir ama eğer o projeyi başka ülke ya da ülkelerle de yürütme durumu söz konusuysa bir bağımlılık durumu ortadan kalkacağı için projenin sonuçlandırılması, başarılması daha kuvvetle ihtimal dâhiline girmekte, ayrıca maliyetleri de düşmektedir. Başlangıçta sanki aynı konunun üç ayrı kanaldan veya iki kanaldan yürütülmesi maliyetleri artıracak gibi gözüküyor ama geçmiş tecrübelerden yola çıkarak söyleyebiliriz ki tam tersine bu yöntem hem ulaşmada daha kesin bir sonucu garanti etmekte hem de kesinlikle maliyetleri düşürmekte. Ayrıca, hepsine ihtiyacımız var. Yani, yine bir soru olarak gündeme geldi "S-400'leri nereye konuşlandıracaksınız?" diye ihtiyacımız olan her yere konuşlandıracağız. Ki S-400'ler bu anlamda ihtiyacımızı da karşılamıyor yani hepsinin birlikte gelmesi hâlinde bile -çünkü sınırları ve tehdit alanları çok geniş olan bir ülkeyiz- hepsinin kullanılması mümkün rantabl olarak. Dolayısıyla bu anlamda bir israf söz konusu değil.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - NATO sistemiyle uyumlaştırılmayacak ama, öyle diyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Yok, hayır, teknik olarak NATO sistemiyle uyumlaştırılmıyor, gerek de yok ona çünkü birçok NATO ülkesinin NATO konsepti içerisine dâhil etmediği, tamamen kendi ulusal düzeyde sahip olduğu silah sistemleri var. Bunların bir kısmı uyumlu, bir kısmı uyumlu değil. Dolayısıyla bu mümkün yani Amerika için de geçerli, İtalya için de geçerli, diğerleri için de geçerli. Dolayısıyla özellikle şu anda büyük oranda Rus -eski Sovyet daha doğrusu- silah sistemlerini kullanan Doğu Avrupa ülkeleri var. Yani, hepsinde şu anda Rus silahları söz konusu. Bunların NATO üyesi olan var içlerinde, olmaya aday olanlar da var, herhangi bir sorun teşkil etmiyor, onları kullanıyorlar ve ayrıca NATO içerisinde de oraya tahsis edilmiş silah sistemleri veya güçler söz konusu. Dolayısıyla, bu anlamda entegrasyon mümkün değil yani S-400'lerin NATO sistemine entegrasyonu mümkün değil ancak risk olarak değerlendirilmesi de mümkün değil çünkü dost-düşman tanıma sistemleri değiştirileceği için kullanılmaya başlamadan önce, böyle bir risk durumu kesinlikle söz konusu olmayacaktır.
Tehdit... Biraz önce aslında ifade etmeye çalıştım, genel olarak dünyada bütün ülkelerin karşı karşıya kaldığı artan bir risk tehdidi söz konusu. Yani, bu terör odaklı, orijinli olabilir, başka saikler olabilir. Mesela, şu anda bakın, bugün belki çok yakın bir tehdit olarak gözükmüyor ama bir örnek olsun diye söylüyorum, belki uç bir örnek olarak söylüyorum hatta yani. Kuzey Kore'nin, biliyorsunuz şu anda bir balistik kapasitesi var ve yani kıtalar arası ulaşımı sağlayabilecek düzeyde bir balistik kapasitesi var. Bu anlamda bakıldığında bizim coğrafyamız da, sadece Türkiye değil bütün bu bölge bu kapsama giriyor. Örnek olarak söylüyorum, en uç örnek olarak söylüyorum. Bugün bu tehdit çok yakın bir tehdit değil ama yarın bunun olup olmayacağını bilemiyorsunuz.
Ayrıca, şunu da biliyoruz ki uluslararası ilişkilerde her zaman bu tür yapılanmaların zemin değiştirdiği, yeniden şekillendiği, yeniden belirlendiği zamanlar olabiliyor; geçmişte de bu oldu, bugün de var, gelecekte de olacak. Her ülke kendi menfaati açısından bunları yeniden şekillendiriyor ve dizayn ediyor. Dolayısıyla mutlak dostluklar, çok istisnalar dışında, mutlak düşmanlıklar yok. O anda ülkenin çıkarı, menfaati neyi gerektiriyorsa o çerçevede bu yapılanmalar, bu ittifaklar, bu organizasyonlar yeniden oluşabiliyor ya da dağılabiliyor, zayıflayabiliyor, güçlenebiliyor. Bu anlamda bakıldığında risk her yerden gelebilir, her yerde olabilir.
Yine geçmişe baktığımızda Türkiye -biraz önce siz de söylediniz- bugün ittifak içerisinde olduğumuz birçok ülkeyle mücadele içerisinde olmuştur. Yani bunların... Bugün öyleyiz ve biz NATO içerisinde etkili bir üyeyiz, NATO ittifakına da elbette bağlıyız, kalacağız, onda bir problem yok, öyle bir tartışma söz konusu değil; o ayrı bir konu ama bir de gerçek var. Baktığınız zaman tarihe bunun, bu şekildeki değişimlerin sayısız örneklerini görebilirsiniz. Bunu teorik tartışma olarak söylüyorum, ha, reel olarak baktığımızda, reel politikanın bir unsuru olarak baktığımızda, biz NATO ittifakının bir üyesiyiz ve o şekilde kalmaya da devam edeceğiz ve bugüne kadar bütün yerine getirdiğimiz taahhütleri bundan sonra da bu anlamda yerine getirmeye devam edeceğiz. Bu başka bir şey ama işin teorik tartışmasına bakıldığında risk inanılmaz yüksek ve artmaya da devam ediyor.
Ayrıca, bir şey daha var. Geçtiğimiz günlerde Amerika Birleşik Devletleri'nin Polonya'ya 11,5 milyar dolar değerinde bir Patriot satışı gerçekleşti, basına da yansıdı. Hava savunma sistemi olarak, sadece hava savunma sistemi, balistik saldırılar için hava savunma sistemi olarak 11,5 milyar dolar Polonya için.
Şimdi bakın, Polonya'nın -tabii, ülke ismini zikretmeye gerek yok yanlış anlaşılmalara yol açabilir- risk algılamasını biliyoruz, nereden kaynaklandığını. Onu tolerize etmek, nötralize etmek amacıyla bu savunma sistemi Amerika'dan satın alınıyor ve tamamen satın alma, tamamen satın alma.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Hibe yok mu? Bir kısmında hibe var galiba.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hibe kısmını bilemiyorum ama...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teknoloji transferi...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hayır, hayır, yani geliştirme değil, o anlamda söylüyorum. "Satın alma" derken, teknoloji transferi yok yani onu demek istiyorum.
Şimdi, bakıldığında tabloya bunu başka ülkeler için de görebilirsiniz. İşte, Rusya da birçok ülkeye onlarca milyar dolarlık satışlar yapıyor, Çin için de geçerli bu.
Burada tabii, önce ciddi bir tehdit algısı oluşuyor ülkelerde, tehdit algısı oluştuğunda da silahlanması gerekiyor ya da daha doğrusu "savunma" diyelim "silahlanma" demeyelim de. Bu saldırı ihtimaline karşı ülkenin savunma potansiyelinin artırılması gerekiyor. Onların kanalları da bellidir, kaynakları da bellidir ve bu dünya sistemi kurulduğundan beri de her zaman tehdidi körükleyen ve bunun sonucunda belli ülkeleri belli yerlere kanalize eden bir yapı üzerine kurulmuştur; bugünün meselesi değildir bu.
Şimdi, burada iki tip yapı var ülkeler açısından bakıldığında. Bir tanesi, sürekli almak durumunda kalan, çok ciddi bedeller ödeyen ve aynı zamanda aldıkları sistemin, onun da ne kadar işe yarayıp yaramayacağı belli olmayan ülkeler var ki işte biraz önce söyledim, yani geliyor sistem ama kullanım yetkisi bizde değil. Ayrıca, teknolojinin geliştiği bugünkü seviye itibarıyla o ülkelerin tasarrufuna bırakılsa bile daha sonra her türlü müdahaleyle, teknik, teknolojik müdahaleyle bunların çok başka amaçlar için kullanılabileceği de mümkün ve böyle bir risk de söz konusu.
Yani neyse, sonuç itibarıyla iki tip ülke var. Ha, bir de üç var; üç, alamayanlar, yani o ayrı, alma imkânı olmayanlar ama bir, bunları sağlayanlar, diğeri de çok ciddi bedeller ödeyerek bunları alanlar. Mesela en son Amerika'nın, biliyorsunuz, yine, Suudi Arabistan'la yaptığı birinci aşamada 180 milyar....
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - 117 milyar...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Neyse, esas rakam 310 milyar dolardan... Neyse, yani 150 milyon dolarlık, 200 milyar dolarlık anlaşma, Katar'la 12 milyar dolarlık anlaşma; bunları çoğaltmanız mümkün.
Bir, bunları sağlayanlar var, bir de bunları satın alanlar var. Yani bu ihtiyaç reeldir, gerçektir, her zaman vardır, geçmişte de olmuştur yani savunma ihtiyacı bundan sonra da olacaktır.
Şimdi, Türkiye olarak biz konumumuzu seçmek durumundayız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Silah alarak...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Yani ya sürekli olarak bu tehditler...
Bir de tehditlerin ortaya çıkışını Türkiye'nin yönlendirmesi söz konusu değil ya da engellemesi tek başına. Ne tehditlerin olduğu dünya... Küresel ölçekte söylüyorum. O yapıya da sahip değiliz yani şu an itibarıyla bakıldığında elimizde bulduğumuz tehdit unsurlarıyla mücadele etmeye çalışıyoruz.
Burada ya sağlayan ülke konumunda olacaksınız... Tabii bu, aynı emperyal yaklaşımla değil elbette yani o ayrı bir konu. Ama bizim kesinlikle ikincil, ikinci statüden çıkmamız gerekiyor. Yani sürekli kaynakların önemli bir bölümünü savunmaya ayırmak ve onu da yurt dışından almak, yurt dışına aktarmak durumunda olan bir ülke, sürekli edilgen bir ülke, sürekli bağımlı bir ülke ve bu yapıyla da zaten uzun dönemde, uzun vadede de toprak bütünlüğünü korumak da mümkün değil.
Şöyle söyleyelim: Bakın, eğer Türkiye, son on beş yılda geliştirdiği bu silah sistemlerine sahip olmamış olsaydı, millî olarak, yerli olarak geliştirdiği silah sistemlerine sahip olmamış olsaydı bugün çok büyük bir ihtimalle toprak bütünlüğümüzü savunmakta en hafif ifadeyle çok zorlanırdık ya da çok daha büyük bedeller ödemek zorunda kalırdık her açıdan, bunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Belki küresel ölçekli biraz önce tanımlamaya çalıştığımız o hedeflerde daha kısa süre önce amaca ulaşabilirlerdi.
Dolayısıyla, ayrılan kaynaklar son derece önemlidir ülkenin özgürlüğü, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün savunulması için elbette, tabii ki yerinde kullanılması şartıyla, yani olabildiği en uç noktada yerinde kullanılması şartıyla bu kaçınılmazdır. Onun için, bu ayrılan kaynakların hiçbir şekilde gereksiz olduğu gibi bir değerlendirmeye katılmamız mümkün değil ve doğru da değil.
Yine, bakın, yeni bir bilgi; Romanya'ya 3 milyar dolarlık Patriot satıyorlar yeni, 3 milyar dolar bir kalemde.
Şimdi, gerçekleşme konusuna gelince bazı bilgileri tabii paylaşamıyoruz maalesef ama bütün bu saydığımız alanlarda ve saymadığımız alanlarda biz şu anda çok önemli çalışmalar yapıyoruz, bunu söyleyebilirim, yani önemli de mesafe aldık ama bu kadar söyleyebilirim.
GARO PAYLAN (İstanbul) - S-400'lerle ilgili mi söylüyorsunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Genel olarak, genel olarak yani gerçekten savunma ihtiyacımızı etkili bir şekilde karşılayacak, aynı zamanda bizi...
Tabii, esas hedefimiz küresel oyuncu olmak falan değil o anlamda yani silah satan bir ülke değil ama ülkenin savunulması için kendi millî imkânlarınızla geliştirdiğiniz zaman otomatik olarak o hâle geliyorsunuz zaten, kaçınılmaz olarak o hâle geliyorsunuz. Yani şu anda bile, bakın, şunu söyleyeyim, son birkaç ülkeyle yaptığımız görüşmede bizden SİHA satın almak için çok yoğun talepler söz konusu, bizzat bana yöneltilen talepler söz konusu ki ülke ismi vermeyeceğim ve başka ürünlerimiz için de geçerli. Yani, Boralar, Fırtınalarımız için geçerli, zırhlı araçlarımız için geçerli, çok parçacıklı mühimmatımız için geçerli, akıllı mühimmatlar için geçerli, ilk aklıma gelenleri söylüyorum. Ciddi de bir şey var ve önümüzdeki dönemde inşallah bunların satışına yönelik de, ihracatına yönelik de daha büyük rakamların ortaya çıkacağını tahmin ediyoruz.
Şimdi, Sayın Temizel'in okullarla ilgili hem değerlendirmesi hem de sorusu oldu. Önce şunu söyleyeyim, okulların kapatılması gibi bir durum söz konusu değil, olan şu sadece: Örgüt askerî okullara öğrenci alımında bütün sistemi tamamen ele geçirmiş ve aldığı öğrencilerin de tamamına yakını kendi süzgecinden ve kontrolünden geçerek alınmış öğrencilerdi maalesef, tablo buydu.
MUSA ÇAM (İzmir) - İstihbarat yok muydu? İşe girerken bile insanların yedi sülalesi aranıyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - O tartışmayı -bilmiyorum yani uzun sürebilir- yapabiliriz edebiliriz, konuşabiliriz ama ben size bir durumu söylüyorum, sonucu söylüyorum. Sonuç buydu, kesinlikle sonuç buydu. Yani sağlık raporlarını düzenleyen ekipten tutun da sınav komisyonuna kadar, hepsi, tamamı örgütün kontrolünde son dönemde ve öğrencilerin tamamı da maalesef örgütün süzgecinden geçerek alınmış olan öğrenciler.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamamı mı?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Tamamı, evet, aynen öyle, tamamı.
Şimdi, böyle bir mücadelede, böyle bir tablo karşısında yapabileceğiniz tek bir şey var, başka bir şey yok. Yani biz kimseyi suçlamıyoruz, öğrencileri suçlamıyoruz ama böyle de bir durum söz konusu. Biz kapatmadık aslında.
Önce şu konsept değişikliğinin -siz de sordunuz Bülent Bey, sanıyorum- esas bu değişikliğin altında yatan şey şu: Türk Silahlı Kuvvetleri sadece harekât, askerlikle ilgili konulara yoğunlaşsın, onun dışında ihtiyacı olan personel temini ve lojistik sağlanması, bütün alanlarda tedarik Millî Savunma Bakanlığı tarafından karşılansın. Aslında bu ayrıma geldik. Teorik bazda bu ayrım, doğru bir ayrım. Yani geçmişte Kara Kuvvetleri, işte, diyelim ki erzak alımı, malzeme alımından tutun aklınıza gelen bütün alanlarda mesaisinin, personelinin önemli bir bölümünü oraya hasrediyordu, yönlendiriyordu veya işte, silah sistemlerinin geliştirilmesi gibi konulara.
Şimdi, bu düzenlemeden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri özellikleri tam olarak tanımlanmış personel ihtiyacını bildiriyor ve o personel Millî Savunma Üniversitesi vasıtasıyla Bakanlık tarafından sağlanıyor, subay için, astsubay için, hepsi için geçerli. Aynı şekilde, diğer ihtiyaçlarını, ihtiyacı olan silah sistemlerini en ayrıntılı şekilde Millî Savunma Bakanlığından talep ediyor, Millî Savunma Bakanlığı da bunları kuvvetlerimizin talebi ve ihtiyaçları çerçevesinde... Biz bakanlık olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını belirlemiyoruz, hiçbir şekilde belirlemiyoruz yani "Sen şu özelliklere sahip silah alacaksın ya da şu özelliklere sahip subay yetiştireceksin." demiyoruz, onların talebini biz karşılıyoruz, o işlerle biz uğraşıyoruz. Destek aslında, lojistik destek... Dolayısıyla böyle bir konsept söz konusu yeni dönemde, ayrım bu. Diğer başka faktörler de var elbette yani. Yine gündeme geldi, demokratik denetimin biraz daha etkinleştirilmesini -bu ifadeyi böyle kullanalım, sivilleşme kavramını ben çok tutmuyorum yani burada- demokratik denetimin daha görünür hâle gelmesini, daha işlevsel hâle gelmesini bunlardan bir tanesi olarak söyleyebilirsiniz ama esas altında yatan temel neden, biraz önce söylemeye çalıştığım gibi, bu konseptten ayrılması. Kuvvetler, Bakanlığımıza bu çerçevede bağlıdır, harekât açısından Genelkurmaya bağlıdır. Kuvvetler, ihtiyaçları açısından, diğer personel temini veya silah sistemleri vesaire o açıdan Bakanlığımıza bağlı ama harekât, savaş yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin temel misyonu olan konularda Genelkurmaya bağlıdır, Genelkurmaydan emir alır, ona göre yürütür. Dolayısıyla bu anlamda teorik bazda bir şey yok yani felsefi anlamda bir sıkıntı yok.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Bakanım, kuvvet komutanları yanınızda otururdu adı konmuş olsa, o konsept değişikliği olsa. Profesyonel orduya geçtik mi biz? O anlamda sordum ben.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Şöyle: Yani onun çok fazla bir önemi, anlamı yok yani yanında oturdu, oturmadı... Bu tartışmalar doğru tartışmalar değil yani Türk Silahlı Kuvvetleri bizim, milletin. Bu anlamda, yetkiler de çok net olarak bellidir, herkesin yetkisi de bellidir. Böyle bir tartışmamız da yok, olamaz da zaten.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Yetkiyle ilgili değil ama yani ne yaptığımız belli değil, adını bile koyamıyoruz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - İşte, anlatmaya çalışıyorum. Burada, askeri, Türk Silahlı Kuvvetlerini esas yoğunlaşması gereken alana, uzmanlaşması gereken alana bırakalım -şu andaki sistem- diğer ihtiyaçlarını da Bakanlık karşılasın. Yani bir yemek ihalesinden tutun da elbise teminine kadar, subay teminine kadar, silah sistemlerinin, onların yapılmasına edilmesine kadar, o işlerle Türk Silahlı Kuvvetleri niye uğraşsın?
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bunlar aslında tanımın içerisinde mündemiç Sayın Bakanım. Asker yetiştiriyorsunuz yani öğrencilerin alınmasından itibaren geçen süreç bunun bir parçası zaten.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Biz onu şöyle düşünüyoruz: Asker savunma ve savaş için var. Yani yetiştirme ikincil plan, yetiştirme yan unsur, destek; esas o değil, esas dediğim gibi yani... Yetiştirmek dünyanın her yerinde de daha doğrusu büyük oranda da böyle zaten, dünyanın bir çok yerinde de bu şekilde, kesinlikle. Asker malzeme almaz, yemek işleriyle uğraşmaz, silah sistemlerinin geliştirilmesiyle uğraşmaz. O neyi isteyeceğini talep eder, ne istediğini talep eder, onu Bakanlık ya da Hükûmet sağlar, yerine getirir. O anlamda, yani bizce doğru konseptin bu olduğunu düşünüyoruz açıkçası, onda da yani bir sıkıntı yok.
Ayrıca, okulların kapatılması gibi bir durum da söz konusu değil. Okullar açık, hiç de boşluk kalmadı. Kapatılmasından hemen sonra - o öğrenciler işte biraz önce söylediğim gerekçeyle ihraç edildikten sonra- yabancı öğrenciler vardı, onlarla devam etti yeni sistem, boşluk da hiç olmadı. Yani misafir öğrenciler vardı Türkiye'de, onlarla devam etti. Şu anda da hazırlıkta 1.663 öğrenci, 1'inci sınıfta 3.701 öğrenci, 2'nci sınıfta 781 öğrenci, 3'üncü sınıfta 238 öğrenci ve 4'üncü sınıfta 146 öğrenci var. Üniversitelerin ara sınıflarından da öğrenci aldığımız için hiçbir kesinti söz konusu olmadı ve kaliteden de taviz verilmesi hiçbir şekilde mümkün değil.
Bakın, sınav konuları itibarıyla bakıldığında, bir yazılı sınav esas alınıyor, KPSS ve LYS'nin belli bir oranı baz alınıyor, ön fiziki kontrol, fiziki yeterlilik testinden geçiyor, ayrıca, mülakat yapılıyor, sağlık muayenesi ve güvenlik soruşturması; bütün bu aşamalardan geçtikten sonra kabul ediliyor. Ve bütün aşamalarında da kuvvetlerimizin katılımı söz konusu, bütün aşamalarında, Millî Savunma Üniversitesindeki eğitim aşaması da dâhil olmak üzere. Orada bir de alay komutanları var, sınıfların alay komutanları. Çünkü orada müdahil olmaları gerekiyor. Çünkü gerçekten istedikleri standartta yetişip yetişmediklerini temin noktasında ve bir de askerî eğitimlerinin verilmesi için mutlak surette kuvvetlerimizin müdahil olması gerekiyor ve öyle zaten. Yani şöyle değil: Bütün eğitim sadece Millî Savunma Üniversitesinde siviller tarafından veriliyor değil kesinlikle. Orada da komutanlık var, alay komutanlığı var öğrencilerin başında, askerî eğitimleri onlar tarafından veriliyor. Karma bir yöntem var. Dolayısıyla orada da ayrıca...
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Yani şu andaki binaları falan kullanılıyor musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Tabii, kullanıyoruz. Perşembe günü yemin töreni var. Kullanılıyor, bütün binalar kullanılıyor, hepsi aynen kullanılıyor. Sadece lise kısmı kaldırıldı, biliyorsunuz, o kapatıldı. Bundan sonra askerî liseler eğitim sistemimizden çıkarıldı. Onun dışında, aynı binalar, hepsi kullanılıyor, aynı şekilde kullanılıyor. Ondan yana hiçbir problem söz konusu değil.
Bir de "15 Temmuzdan sonra mı alındı bu öğrenciler?" diye soru gelmişti. Evet, 15 Temmuzdan sonra alındı bu 868 subayımız, yarın yemin törenleri var, teğmen olarak nasbediliyor. Onlar 15 Temmuzdan sonra acil ihtiyacımızı karşılamak amacıyla dört yıllık üniversite mezunları arasından yine aynı şekilde, biraz önce söylediğimiz, o konsept içerisinde sınava tabi tutularak, elemelerden geçirilerek alındı ve yaklaşık on aylık bir eğitimden sonra teğmen olarak nasbediliyor yarın. Ayrıca, bunların sınıf eğitimleri başlayacak. Teğmen olarak nasbediliyor ama yaklaşık sekiz dokuz ay da sınıf eğitimleri alacaklar. Biraz hızlı eğitim gibi gündeme gelebilir ama şu da çok net -kuvvetlerimizin o konudaki düşünceleri, kanaatleri elbette son derece önemli, ona itibar ediyoruz- ihtiyaçlarını karşılayacak standartlara sahipler. O hâle getirip öyle nasbediyoruz yani kesinlikle oradan en ufak bir taviz verilmiyor.
Bir de şöyle düşünmek lazım: Aslında askerî eğitim olarak bu süre yeterli ama bunun tabii dört yıla yayılmış olarak verilmesi başka bir şey, bir de biraz daha sıkıştırılmış şekilde verilmesi... Aradaki tek fark budur yoksa harp okullarında da biliyorsunuz verilen süre kadar askerî eğitim veriliyor, diğer kısmı mühendislik eğitimleri ağırlıklı olarak veya diğer eğitimler. Yine şu anda da öyle, geçmişte de öyleydi, çift diploma veriliyor yani hem mühendislik diploması veriliyor hem de subay diploması veriliyor. Eğitimin aslında önemli bir bölümü askerlik eğitimi yaklaşık yüzde 25-30 civarında, geriye kalan diğer alanlarda yani...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Mühendislik gibi diplomaları sivilden aldılar ama değil mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Tabii, tabii, sivilden aldılardört yıllık üniversitelerde mezun olanlar arasından sınavla, işte bu sınav sistemiyle alınıp... Şu anda da 2.500, hatta Kara Kuvvetlerinin talepleri artırılarak 3 bine çıkarıldı. Bu kapsamdaki 3 bin subayın sınavları tamamlandı, astsubay sınavları da devam ediyor. Astsubaylar da var. Sanıyorum önümüzdeki yıl da bu şekilde alım yaparak bu 15 Temmuz olaylarının ortaya çıkardığı açığı da bu şekilde kapatmış olacağız, ondan sonra normal sistem devam edecek, ki biraz önce rakamları da söyledim, normal sistemimiz de yine kesintisiz devam ediyor.
Bu hastanelerle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan sağlık hizmetinin verilmesiyle alakalı veya buradaki değişiklikle alakalı soru ve değerlendirmeler geldi. Orada da, doğru, büyük oranda Sağlık Bakanlığına devredildi çünkü orası uzmanlık gerektiren bir alan, sağlık alanı ve Sağlık Bakanlığı doğal olarak bu alanda her zaman teknik olarak yeni gelişmeleri daha yakından takip etme ve adapte etme imkânına sahip, doğal olarak yani, diğeri daha dar kapsamlı bir sağlık hizmeti veriyor çünkü belli bir alana veriyor. Bu dönüşüm gerçekleşti. Geçişte tabii bazı sıkıntılar yaşandı, o da doğal. Ama şu an itibarıyla Silahlı Kuvvetlerimizin bütün alanlardaki sağlık ihtiyacını karşılayacak hizmet verilebiliyor, hatta bu çerçevede bazı hastaneler tamamen yine onların yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanımına bırakıldı. Sağlık Bakanlığına bağlı, terörle mücadele harekâtı bölgesinde dört hastane, Şırnak, Hakkâri, Van, Diyarbakır'ın tamamı, on hastanede ise gerekli güvenlik yine kuvvetlerimizin ihtiyacı, talebi çerçevesinde... On hastanenin ise güvenlik tedbirleri alınarak izole edilmiş bölümleri güvenlik güçlerine ayrıldı. Bunlar Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Hastanesi, Ağrı Devlet Hastanesi, Gaziantep Eğitim Araştırma Hastanesi, Elâzığ, Erzurum, Yüksekova, Kilis, Reyhanlı, Hatay Devlet Hastanesi ve İskenderun devlet hastaneleri. Ayrıca diğer bütün ihtiyaçları karşılayacak şekilde doktor ihtiyaçları Türk Silahlı Kuvvetlerinin emri altında, mesela denizaltıda, örnek olarak söylüyorum, gemide, diğer Hava Kuvvetlerimizin en yakın konuşlu birliklerinde ihtiyaç olan doktorlar da yine Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesi içerisinde sağlanıyor yani orada o hizmet o çerçevede verilmeye devam ediliyor, onu da belirtelim. Bu noktada en ufak bir eksikliğe müsamaha göstermiyoruz, gelen bütün talepleri anında yerine getiriyoruz, karşılıyoruz. Şu an itibarıyla hiçbir sıkıntımız yok yani tam bir mutabakat sağlamış durumdayız.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bir değişiklik söz konusu değil öyleyse.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Yok, yani zaten gerekli olanlar yapıldı. İşte biraz önce söylediğim o hastanelerdeki değişiklik o talepler üzerine yerine getirildi. Yani aslında biraz karma hâle gelmiş gibi oldu ama yine Sağlık Bakanlığı tarafından yönetiliyor sağlık hizmetleri açısından çünkü o gelişmelerin oraya aktarılması için böyle olması gerekiyor ama kullanımları askerî birliklerimiz tarafından yerine getiriliyor.
Yine, Sayın Temizel'in gündeme getirdiği bir konu vardı. Bu 29 Ekim törenlerinde askerî öğrencilerimizin yürüyüşüyle alakalı. O görüntü resmî bir yürüyüşü yansıtmıyor. Resmî yürüyüşten sonra rahat ortamda yapılan bir yürüyüş, kesinlikle.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Yok Sayın Bakanım, ellerini, kollarını, ayaklarını uydurmaya çalışan, her tarafa doğru giden insanlar...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Öyle, öyle. Bakın, tören yürüyüşü değil yani tören yürüyüşü bittikten sonraki yürüyüş yani serbest yürüyüş. Kesin, bunu tespit ettik biz, belgeli, ben size onların bütün belgelerin takdim ederim. Yani orada öyle bir şey olabilir mi? Kesinlikle... Yani orada...
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Yanlış anlaşılmasın, yüreğimiz yaralandığı için söylüyoruz. Öyle, bir yıllık askerlikle, dört aylık askerlikle, sekiz aylık askerlikle oralardan gerçek anlamıyla profesyonel asker yetişemeyeceğinin bilincinde olarak söylüyorum yoksa eleştirmek veya onları küçümsemek için değil. Yani umarız sizin şu andaki projeniz daha başarılı olur, daha iyi olur. Ancak endişemizi ortadan kaldıran gerçekten herhangi bir şey yok şu anda. Ben oranın varlığının ve işlediğinin farkında bile değilim çünkü her gün oradan geçiyorum ben, bir hareketlilik falan görmüyorum orada, eskiden orası nasıl hareketli olurdu. O nedenle...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Yarın bekleriz, yarın ilk yemin törenleri var.
Kesinlikle Silahlı Kuvvetlerimizin tam olarak tamamdır demediği hiçbir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, süremiz, kırk dakikamız doldu, son bir beş dakika vereyim, toparlayalım lütfen. Cevaplayamadıklarınızı da yazılı olarak alırız.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ama ben olabildiği ölçüde burada hani izin verirseniz...
BAŞKAN - Estağfurullah.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Arkadaşlarımızla yüz yüze şey olursa daha iyi olur eğer süre verirseniz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım, biz mutluyuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Teşekkür ederim.
Biz, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin her konuda tamam demediği -kalite olarak, personel için de geçerli hepsi için de geçerli- hiçbir şeyi kesinlikle aktarmıyoruz, öyle söyleyeyim, bunun için de geçerli, hepsi için geçerli. Zaten inşallah yarın... Bu yarınki tören 868 subayımızın 15 Temmuzdan sonra dört yıllık üniversite mezunları arasından alınan öğrencilerin yemin töreni. Orada yine yürüyüşleri olacak, vesaire. Yani eğer zamanınız olursa aslında bekleriz, öyle söyleyeyim.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerini hep birlikte oraya götürsün Başkan. Öneriyi aldınız mı?
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir daha alabilir miyim şu öneriyi lütfen?
Sayın Paylan, bir önerge vermiş. içinden çıkamıyoruz da onu düzeltmeye çalışıyoruz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Yarın 868 teğmen adayımızın yemin töreni var, bütün arkadaşlarımızı oraya bekliyoruz, söylediğim bu. Yani orada herkes gözüyle görme imkânına da...
BAŞKAN - Saat kaç gibi efendim?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sabah 11.00'de.
BAŞKAN - Biz Komisyondayız efendim, inşallah bir dahaki sefere.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - İnşallah.
Yine, Sayın Temizel'in sorularıyla alakalı. Bu 8 milyar liralık geçmiş yıllardan alacaklar... Bu, aslında tahakkuk eden yani biraz önce söyledim, vergi gelirleri biliyorsunuz bir bölümü aktarılıyor fona, orada tahakkuk etmiş ama henüz Maliye Bakanı tarafından aktarılmamış rakamlardı, sonra aktarıldı bunlar, onlar hesaptan çıktı, geçici bir hesap yani budur, başka bir şey yok, hesabın başka hiçbir şeyi yok.
Şimdi, bu geliştirme işini, SAGE de dâhil, Türkiye'deki bütün teknolojik yapıları kullanıyoruz değerlendiriyoruz daha doğrusu. Güzel de işler yapıyorlar gerçekten. Ayrıca bizim şu anda savunma sanayi şirketlerimizle doğrudan iş yapan 600 tane KOBİ ve KOBİ üstü özel sektör firması var, ayrıca, bunlara iş yapan toplam 3 binden fazla KOBİ var. Bir sistem geliştirileceği zaman, sipariş verildiği zaman savunma şirketine, savunma şirketi bütün parçaları, unsurlarını özel sektörün yapıp yapamayacağını onlara sorarak tespit ediyor. Özel sektör tarafından yapılabiliyorsa onlara sipariş veriyor, onların yapamadıklarını kendisi geliştiriyor ya da imal ediyor, sistemimiz bu. Bu, hepsinde uygulanıyor. Nitekim sayılar yani bu alanda faaliyette bulunan KOBİ sayısı hızla artıyor şu anda. Bu, önemli yani birçok açıdan önemli hem rekabetin de sağlanması için bu alanda maliyetlerin düşürülmesi, daha verimli ürünlerin elde edilmesi hem de özellikle daha katma değer yoğun yani sanayimizi katma değer yoğun ürünler üretmeye sevk etme açısından da son derece önemli. Orta gelir tuzağının inşallah aşılmasına da katkı sağlar diye düşünüyoruz.
Bizim yine Fon'un kaynaklarının değerlendirilmesiyle alakalı bir soru gündeme geldi ve oradaki araçların Fon'un banka hesabının bulunduğu banka tarafından sağlanması, eleştiri oydu, Sayıştayın eleştirisi oydu.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Bedelli paralarının kullanıldığı...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Şimdi şöyle: Sadece o bedel değil, Fon'un bütün kaynaklarını kamu bankalarında muhafaza etmesi gerekiyor, öyle zaten, ayrıca...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Promosyon mu aldınız?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hayır. Ayrıca hangi faiz oranının uygulanacağı yetkisi Fon'da değil. O, biliyorsunuz hazine tarafından çıkarılmış bir genelge ya da ona benzer bir tebliğ var, o tebliğ çerçevesinde belirleniyor. Yani, o rakamın üzerinde ya da altında bir faize veremiyor; dolayısıyla orada Fon'un bu anlamda bankayla bu noktada değerlendirme biçimleri üzerinden bir kaynak elde etmesi mümkün değil çünkü ne fonları, kaynağını değerlendirebileceği bankayı seçebiliyor ne de faiz oranını ya da değerlendirme rakamları üzerinden bir tasarruf etme imkânı söz konusu değil. Dolayısıyla ikisi arasında bir illiyet yok yani. Onun dışında banka kendi inisiyatifiyle birtakım imkânlar sunuyorsa bunda da bir sıkıntı yok, eleştiriyor Sayıştay ama. Hani, hiçkimsenin herhangi bir durumunda, pozisyonunda kötüleşme olmadan, birilerinin pozisyonunda bir iyileşme varsa bu iyi bir şeydir "pareto optimum" dediğimiz, ekonomide. Olay budur yani bunda eğer ısrar edilirse onu da değerlendiriyoruz, bundan da vazgeçebiliriz. Yani veren de Ziraat Bankası kamu, alan da kamu. Bu mevduatların değerlendirilmesiyle alakalı bir şey de yok yani aralarında bir ilişki de söz konusu değil yani az verdin, çok verdin... Dolayısıyla yani bunun herhangi bir şeyi yok.
Tam bu noktada yeri gelmişken bedellliyle alakalı, bize de çok geliyor, yoğun... Şu anda Hükûmetimizin gündeminde bedelli konusu söz konusu değil, gündemimizde yok.
MUSA ÇAM (İzmir) - Kesin...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Dolayısıyla biz buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz, vakti gelen kardeşlerimiz yükümlülük çerçevesinde bu görevlerini ifa etsinler. Hele özellikle içinde bulunduğumuz böyle bir dönemde bu mücadeleye büyük zarar verebilecek bir düzenleme yapılması söz konusu değil, doğru da değil zaten çünkü öyle bir durumda doğal olarak bu hizmeti yapan kardeşlerimiz açısından birtakım ciddi soru işaretleri gündeme gelebiliyor. O ve başka nedenlerle şu anda gündemimizde bedelli askerlik söz konusu değil.
Sayın Haluk Ayhan Bey'in... Evet, NATO'yla ilgili değerlendirmelerine biz de katılıyoruz. Onunla ilgili kesinlikle peşini bırakmıyoruz. Orada da yine konuşuldu, işin felsefi, teorik bir tartışması yapılabilir. Yani gerçekten böyle bir organizasyonda böyle bir vahim hatanın yapılması basit, kişisel bir ihmalin neticesinde midir, yoksa son derece daha kurumsal, bilinçli bir mesaj yöntemi midir? Bunlar tartışılabilir yani tabii biz şu anda elimizdeki deliller çerçevesinde konuşacağız. Elimizdeki delil bellidir, işte yani o 2 kişi tarafından yapıldığı ortadadır, onun ötesinde başka bir -delil anlamında söylüyorum bakın- değerlendirme yapılabilir yani analiz edilebilir ayrı bir konu ama delil olarak elimizde bu... Bu deliller çerçevesinde yapılacak olanların tümü yapılmıştır şu an itibarıyla yani özürler, vesaire o anlamda söylüyorum ama elbette çalışma devam ediyor, biz de yapıyoruz o çalışmayı. Biz de ayrıca bir çalışma yapıyoruz ve arkasında başka bir güç ya da güç odakları var mıdır, başka bir amaç var mıdır onların tespitine yönelik çalışmalarımızı yapıyoruz. Elde edeceğimiz bulgular sonucunda onları da ortaya koyacağız.
Savunma harcamalarındaki gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 2'si taahhüdü, işte yine NATO çerçevesinde ortaya çıkan bir taahhüttür. Hedefimiz, 2024 itibarıyla o hedefe ulaşmaktır. Zaten olaylar ve gelişmeler de bize onu gösteriyor. Ayrıca savunma harcamalarındaki artışın nedenlerinden bir tanesi de ülke savunmasına etkili bir şekilde katkı sağlayacak ürünlerin yerli olarak geliştirilmesi projeleri için kaynak ihtiyacından kaynaklanıyor. Biz S-400'leri 2,5 milyar dolara satın alıyoruz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Kaç tanesini?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayıları vermeyelim, 2 sistem olarak şey yapıyoruz.
Dediğim gibi, ihtiyacımızı da...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - İki sistem mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - 2 sistem 2,5 milyar dolar.
İhtiyacımızı da karşılamıyor kesinlikle, onun gibi belki 10 taneye daha ihtiyacımız var. Bu ürünlerde, savunma ürünlerinin geneli için geçerli, rekabetçi bir fiyat söz konusu değil. Mesela, bu ürün, bu sistem için daha önce gündeme gelen fiyat çok farklı fiyattı ama söylemeyeceğim, speküle edilmesin. Rekabet yok, işin gereği yani monopol bir yapı söz konusu ve her ülkenin kendi silah sistemleri de "unic" yani kendine özgü. İşte Amerika'nın Patriot'u var, işte UROSAM'ın SAMP-T'leri var, Çin'in başka bir sistemi var. Her birinin özellikleri farklı. Bu açıdan bakıldığında S-400 en etkililerden biri, onu da söyleyelim. Karşılama mesafesi 360 kilometre, diğerlerine göre en yüksek olan bu. Yani, 360 kilometre kala balistik füzeyi karşılama ve imha etme...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Menzilleri ne Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - İşte, 360 kilometre. Bunlar saldırı füzesi değil savunma füzesi, gelen balistik füzeyi...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Ama yine de bir menzil var değil mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Tabii, en şeyi bu birliklerimiz arasında, en fazla hedefe 360 kilometre kala karşılayabiliyor ve imha ediyor ve bir de isabet oranı da çok yüksek; onu da söyleyelim.
Körfez krizi sırasında Patriot'lar ilk defa orada denendi, ilk versiyonları ve isabet oranının yüzde 13 civarında olduğu tespit edildi, sonra geliştirdiler tabii o şeyleri. Patriot'ların sistemi de temas üzerine kurulu yani gelen balistik füzeyle temas ederek onu patlatıyor. S-400 öyle değil, S-400 ona yaklaşmadan, temas etmeden bir patlatma yapıyor; onun içerisinden de patlayıcılar çıkıyor, belli bir alanda olan şeyi, hepsini imha ediyor. Yani bu sistem daha şey bir sistem. Bizim geliştirmeye çalıştığımız sistemde hep aynı yöntemi kullanıyoruz. Hani parçacık, mühimmat dedim ya biraz önce. Hem tankta da kullanılıyor, gemi savunmasında da kullanılıyor, yine uzay savunma sisteminde de hep aynı mantık; tabii boyutları farklı, içinde özellikleri farklı. Onlar kullanılıyor.
Vicdani retle ilgili herhangi bir çalışmamız söz konusu değil; onu da söyleyelim. Sayın Kürkcü'nün sorusuydu.
MUSA ÇAM (İzmir) - İntihar olaylarıyla ilgili...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - En son, bir intihar hadisesi dün ya da önceki gün yaşandı. Onunla ilgili olarak da biz idari açıdan çok kapsamlı bir inceleme başlattık şu anda, görevlendirdim ben 3 müfettiş arkadaşımızı. Ben de takip ediyorum, başladık. Ayrıca biliyorsunuz zaten savcılığın, yargının yürüttüğü bir çalışma söz konusu ama biz bunu çok kapsamlı, gerekirse bu inceleme heyetine başka uzman arkadaşları da alarak, akademisyen, psikolog, vesaire onları da alarak bu çalışmayı geriye de yürütecek şekilde, eski olan hadiseleri de kapsayacak şekilde kapsamlı bir çalışmaya dönüştürüyoruz; onu başlattık dün. Yani, olan biteni ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkaracağız, koyacağız. Zaten dediğim gibi onlarla ilgili dosyalar yargıda yeniden açıldı, o çalışmalar devam ediyor. Bununla bağlantılı aslında bir şey daha söyleyeyim: FETÖ'yle mücadele hâlen devam etmeli, etmeli bundan sonra da yani.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ve ona benzer yapılarla.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - O zaten... Önce şunu söyleyeyim de: FETÖ'nün bilinen, iz bırakan bütün bölümleri, boyutları ortadan kaldırıldı yani pasifize edildi bir şekilde ama bilinmeyen çok ciddi bir bölümünün olduğunu da tahmin ediyoruz. Neden tahmin ediyoruz? Şuradan tahmin ediyoruz: Daha önce hiçbir iz bırakmayan birçok FETÖ mensubunun, özellikle son zamanlarda artan etkin pişmanlıktan faydalanan kişilerin verdikleri bilgilerle tespit ettiğimiz inanılmaz sayıda isimler var.
Ayrıca byLock'un dışında bir başka haberleşme aracı kullanıldığını biliyoruz özellikle bu kontörlü telefonlar üzerinden ama orada çok daha ince çalışma yapılması gerekiyor. Kesinlikle, örgüt kripto elemanlarının -haberleşmeyi bu yolla- kullandığı yöntemlerden bir tanesi de bu. Şimdi, ona ilişkin de çok yoğun tespitler var ama orada hata yapmamak için yani yüzde yüz isabetle çalışmak için ayrıntılı bir çalışma yapılıyor şu anda çünkü bazen oran çok düşük olsa da o telefondan aile bireyleri tarafından aranmış olabiliyor. Çünkü o tür tespitlerimiz de var ama çok büyük oranda kripto amaçlı haberleşme yöntemi olarak kullanılmış. Oranı düşük de olsa onları tamamen ortadan kaldırmak, yüzde yüz kesinliğe ulaşmak için şu anda o çalışmayı yapıyoruz. Onlardan sonra bu operasyona devam edeceğiz. Bu mücadele bitmedi yani onu demek istiyorum, çalışma devam ediyor, her gün yeni ihraçlar söz konusu, açığa almalar söz konusu, sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinde değil yani sadece Millî Savunma Bakanlığında değil, bütün diğer kurumlar için de geçerli.
MUSA ÇAM (İzmir) - "Yağmurdan kaçarken doluya tutulmayacağız." diyebilir miyiz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Evet, bunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz. Tabii, hassas bir konu ama şunu söyleyeyim: Bakın, hep Cumhurbaşkanımızın altını çizdiği bir konu var...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Hep duyuyoruz "Şu bakanlığı bir cemaat ele geçirmiş." diye.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Cumhurbaşkanımızın altını çizdiği bir konu var, biz onu hayata geçiriyoruz, hani, bir insan bir sokulduğu yerden bir daha sokulmaz diye, bir Müslüman. Bu, dediğiniz konu için de geçerli. Bu kadar söyleyeyim. Başka... Yani orada da olabilir, sivil toplum örgütleri belli amaçlara yönelik olarak işte topluma nasihat etme, toplumun bu anlamda manevi duygularını güçlendirilmesine katkı sağlama vesaire bu ve buna benzer amaçlı elbette sivil toplum örgütleri -ismine ne derseniz deyin- olabilir.
MUSA ÇAM (İzmir) - Hep öyle geliyorlar zaten, yöntemleri o.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Olabilir, olabilir; onda hiç sorun yok.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Yumuşak yumuşak, "Allah" diyerek.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ama orada bir, ticareten; iki, siyaseten -yani siyasetten kastettiğimiz, siyaset yapma anlamında değil de özellikle devlete, kamuya adam yerleştirme anlamında söylüyorum- bu tür bir hedefi olmaması gerekir, olamaz da zaten. Yani tamam, öyle bir ulvi amaç için çalışmalarını yapsınlar, devlet de zaten her türlü desteği verir, onda problem yok ama çok geniş kapsamlı bir şekilde ticari ağ oluşturmak ve devlette pozisyon elde etmek gibi aynı zamanda eğer bir yapı içerisinde, bir çalışma içerisinde iseler bunlar özel olarak takip ediliyor. O kadarını söyleyeyim. Dolayısıyla buradan inşallah bir daha böyle bir tehdidin olması söz konusu değil. Bunu çok rahatlıkla söyleyebiliyorum.
Şimdi, soruların hepsinin cevabı var ama onları ben göndereceğim. Önemli olduğunu gördüğüm soruları isterseniz...
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Hepsi önemli.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Evet, hepsi önemli. O zaman ben cevaplandırırım, ben şey yapmam, eğer "tamam" derseniz cevaplandırırım hepsini.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Kumpas mağduru hayatını yitiren askerlerimiz şehit sayılmıyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Şimdi, tabii, "şehitlik" tanımını biliyorsunuz, onların kriterleri bellidir yani o kriterlerin değiştirilmesi söz konusu değil, doğru da değil zaten.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Hain bir tezgâha düşmüşler.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hayır, mağdur olma, mağduriyetini giderme, onlar ayrı şeyler ama o tanım içerisinde değerlendirmek söz konusu değil.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, son beş dakikanız. Lütfen...
Yani sorularda önceliği burada olan arkadaşlarımıza verirseniz sorun kalmaz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Arkadaşların hepsi burada, soru çok.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Bakanım, görevleri sırasında bir kumpas sonucu hayatını kaybediyor. Bunlar niye şehit statüsünde değil?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Şöyle söyleyeyim: Bakın, tanımı değiştirmeyeceğiz yani şu andaki tanım neyse, o tanıma uyuyorsa sorun yok.
BAŞKAN - Sayın Çakırözer, şu anki itibarıyla "şehit" tanımı çerçevesi içerisinde görülmüyor. Bunun üzerinde konuşulabilir ama sorunuzun cevabı bu.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Tanımı değiştirmeyeceğiz, giriyorsa o tanıma, zaten onunla ilgili yetkililer belli yani mesele yok.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Girmeyenlerin adına bir şey demek lazım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Şimdi, bir de bu "şehit" tanımı, daha doğrusu "gazi" tanımı ve onların bazı uygulamalarına ilişkin farklı uygulamaların standardize edilmesiyle alakalı bir konu geldi. Önce şunu söyleyeyim: Rehabilitasyon merkezi, rehabilitasyon açısından Bakanlığımıza bağlı, sağlık hizmetleri açısından Sağlık Bakanlığına bağlı. Orada şu anda ikili bir yapı var, bir sorun da yok. Biz gittiğimizde -ben iki veya üç defa gittiğimde- onların talebi, epeyden beri kendilerine hizmet eden oranın müdürünün değişmemesi şeklinde. "Tamam." dedik biz de yani onu istiyorlar. Şu anda hatırlayamıyorum, bir hanımefendiydi galiba, çok seviyorlar onu, çok güzel bir ilişki kurmuşlar. "Tamam." dedik biz de. Yani onun dışında bir problem yok, bir sıkıntı söz konusu değil.
Şimdi, gazilerle alakalı, 15 Temmuz gazileri ile diğer gaziler arasında şu anda hiçbir fark yok. Sadece 15 Temmuz gazilerine bir defaya mahsus olmak üzere verilen bir tazminat söz konusu, geçici, o bitti, uygulandı bitti. Onun dışındaki farklılıkların hepsini giderdik. Son olarak yine 15 Temmuzda şehit olanların yakınlarına iki istihdam imkânı verilmişti. Bu istihdam imkânı yükümlü olarak görevini ifa ederken şehit olanların yakınlarına da veriliyor. Diğerlerinin hepsi eşit hâle getirildi. Bir fark sadece şehitlerin çocuklarının askerlik hizmetlerinden muaf olmasıyla ilgili konuda var. O da yükümlü olan şehitlerimizin birinci derece yakınlarına askerlik muafiyeti var ama görev olarak bu işi yapanların şehit olmaları hâlinde -yani muvazzaf subay, astsubay, polis- onların birinci derece yakınlarına askerlikten muaf imkânı verilmiyor. Şimdi, onu sağlıyoruz, KHK'yla o düzenleme yapılacak.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan 15 Temmuz şehitleri, muadili kadrolara genel idare hizmetler ve eğitim durumlarına göre memur olarak geçebilme hakkını aldılar.
BAŞKAN - Sadece onlar almadılar. Olur mu efendim? O da yanlış bilgi. En son torba yasa aşağıda.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Şimdi, bakın, hepsi sağlandı.
BAŞKAN - 10.750 şu an kamuda çalışan gazimizin tamamına bu hakkı tanıdık.
HAYATİ TEKİN (Samsun) - Kore gazileri...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hepsi sağlandı.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, sıkıntı şurada...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hepsi sağlandı, sadece, bakın, tek fark...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, sıkıntı nerede biliyor musunuz? Sıkıntı şurada: Biz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde bu daire başkanlığını kurmamıza rağmen şu an 23 kanundaydı, aşağıdaki torba yasayla beraber şehit yakınları ve gazilerimize yönelik düzenlemeler 24 ayrı kanunda tanımlanmış vaziyette. Bir de şimdi KHK'lar devreye giriyor. Bunların hepsinin birleştirilerek bütüncül bir kod kanunun oluşturulması lazım. Bunu da üç yıldır konuşuyoruz ama...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Onunla ilgili çalışmalar var, yoğunlaştı ama KHK'yla yapılan düzenlemeler ilgili kanunu değiştirerek yapılıyor. Tek fark, çocukların, şehit olan muvazzaf subay, astsubay, polislerin şehit olmaları hâlinde onların çocuklarının askerlikten muaf olmamalarıyla ilişkin kuralı değiştiriyoruz, onlara da o muafiyet sağlanıyor. Onunla ilgili KHK düzenlemesi önerildi, hatta metin elimde şu anda. Oraya onları ilave ediyoruz yani muvazzaf subaylar ile subayların şehit olmaları hâlinde onların çocuklarına da askerlikten muafiyet getiriliyor; onu söyleyeyim.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Onların kamuda çalışanları...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Onda sorun yok, o çözüldü, daha önce çözüldü o, onda bir problem yok.
Bir de bu uzman erbaşlara zati silahla ilgili, onu da yine bu KHK'ya koyuyoruz. Uzman erbaşlara da bu anlamda zati silah edinme imkânı getiriliyor. Bunları da buradan ifade etmiş olalım.
HAYATİ TEKİN (Samsun) - Kore ve Kıbrıs gazileri de eşitleniyor mu?
BAŞKAN - Muharip gaziler...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hayır, muharip gaziler için geçerli bu. Şu anda da birkaç tür gazi var biliyorsunuz yani...
BAŞKAN - Onların müstakil kanunları var Sayın Tekin.
HAYATİ TEKİN (Samsun) - Bir avuç kaldılar, onları da ayırmamak lazım artık.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ama onlar biraz farklı şey olarak.
HAYATİ TEKİN (Samsun) - Toplasan 500 kişi etmezler. Muzdarip o insanlar da.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Şimdi, Sayın Çiçek'in bu personel temini faaliyetlerinde fiziki yeterlilik... Biraz önce ifade etmeye çalıştım, orada hiçbir şekilde geriye gidiş söz konusu değil, hatta orada çok hassas davranıyoruz, kuvvetlerimizin tüm taleplerini karşılayacak şekilde o imkânları, o şeyi veriyoruz.
Mayın temizliği konusu yine Sayın Kazım Arslan Bey'in bir sorusu çerçevesinde. Şimdi, mayın temizliği de yapılıyor ama bu mayın temizliği bu şekilde çok uzun yıllar alacak. Onunla ilgili yeni bir çalışma başlattık. Bizim Türk Silahlı Kuvvetlerinde mayın temizleme birlikleri var, şu anda 3 tane Kara Kuvvetlerinde, 1 tane Jandarmada ve özellikle bu fiziki sınır güvenliği kapsamında yapılan duvarların yapıldığı yerlerdeki mayınların temizlemesini bunlar gerçekleştirdi, ÖMAT birlikleri. Bunların sayısını artırıyoruz, kapasitelerini ve güçlerini artırıyoruz, bunlar vasıtasıyla inşallah tüm mayın temizliğini tamamlamış olacağız. Uluslararası standartlara uygun şekilde yapacağız yalnız bunu yani akredite edilecek şekilde, aksi hâlde o temizleme işi geçerli olmayacak. Temizlendikten sonra da bunlar ilk önce, tabii, orada bulunan, bölgede yaşayan vatandaşlarımızın en iyi şekilde değerlendirmelerine sunulacak. Onun politikalarını ayrıca geliştireceğiz.
BAŞKAN - Artık ben teşekkür edeceğim Sayın Bakanım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Bir de şey konusu var, Sayın Ziya Pir sormuştu, o da önemli. Kendisi yok galiba burada.
Evet, bu F-35 meselesiyle alakalı... Bu gerçekten çok ilginç bir konu Bu A-400M'ler ve F-35'lerde biz çok söz sahibi değiliz üretiminde, onu söyleyelim. Teknolojinin tamamına Amerika sahip. Sadece biz değil, hiçbir ülke sahip değil. Her ülke bir bölümünü yapıyor, biz de işte gövdesini falan yapıyoruz ama beyin, esas teknoloji Amerika'da, bu kesin. Diğer ülkeler de sahip değil; Almanya'sı için geçerli, İtalya'sı için geçerli, Fransa'sı için geçerli. Bu böyle bir proje. Orada da aslında mutlak bağımlılık söz konusu. F-35... Biz bu ihtiyacımızı karşılamak üzere -sunumda söyledim- 2023'te inşallah, kendi millî savaş uçağımızı uçurmaya başlayacağız.
Ondan daha önemlisi şu: Muhtemelen pilotlu savaş uçağı F-35'ler son uçak konsepti olacak. Artık bütün çalışmalar, bütün ülkeler, daha doğrusu bu teknolojiye sahip sınırlı sayıdaki ülkeler insansız savaş uçağı projesi üzerinde çalışıyorlar, belli bir aşamaya da geldiler. Biz, insansız hava aracı konusunda dünyanın sahip olduğu teknolojiyi bir yerinden yakaladık, şu anda yakalamış durumdayız. Bu SİHA ve İHA'lar üretildi ve devam ediyor. Onun bir üst aşamasıyla alakalı ihalemizi önümüzdeki hafta yapıyoruz yani 4,5 tonluk insansız savaş uçağının bir öncesiyle ilgili ihalemizi önümüzdeki hafta yapıyoruz. Onu da o kadar söyleyeyim. Onların tüm unsurlarının yerli olarak yapılması... Yine bu bağlamda İHA'larla, SİHA'larla alakalı yüzde 96 yerlilik oranını söylemiştim. Onun hangi unsurlardan oluştuğu, motorun bir kısmına sahip değiliz, çiplerin de çok küçük bir bölümüne yani ticari, her yerden temini mümkün olanlara, her yerden, gelecekte hiçbir ambargo riskiyle karşı karşıya olmadığımız çipler, her yerden temin edebiliyorsunuz, hiçbir sıkıntı yok ticari olarak, onun dışında tamamı, bütün yazılımlar, hepsi yani öndeki o radar sistemi, hepsi, tamamı yerli, yüzde 96 olarak yerli. Zaten, komuta kontrol sistemleri ve yazılım konusunda biz çok iyiyiz, gerçekten. ASELSAN'ın ve HAVELSAN'ın bu konuda... Mesela, bakın, sadece bir örnek vereyim: Geçtiğimiz günlerde HAVELSAN, Katar'da, İtalyan helikopteri var A-139'un simülatörünü yaptı. İtalyanlardan daha iyi yapıyoruz simülatörünü. 49 milyon dolara simülasyonunu helikopteri yapan İtalyanlardan daha iyi yapıyoruz kesinlikle. Bunu oradaki kullanıcılar söylüyor. Hatta, helikopterin bazı fonksiyonlarını, kullanmadıkları bazı fonksiyonlarını HAVELSAN'ın yaptığı bu simülatör üzerinden öğrenmişler. Aslında var ama kullanmıyorlar, simülatörün kullanımında ortaya çıkarmışlar. Böyle de bir bilgi verdiler, bunu da çok fazla şey yapmayalım.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Bakanım, bu Rus uçaklarına Türk hava sahası açıldı, biliyorsunuz. Beşer Esad Türk hava sahasını kullanarak mı Moskova'ya gitti? Rus askerî uçaklarına, Hükûmete açıldı.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Yani, onu biz bilmiyoruz. Bizim, Rusya'yla ilişkilerimizin iyileşmesi çerçevesinde bu adımlar atıldı karşılıklı olarak.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Üzerimizden Esad'ın uçup uçmadığını bilmiyor musunuz efendim?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Şöyle, uçuş kuralları bellidir, bazı durumlarda yolcu bilgileri de verilir. O bilgilerde öyle bir isim, öyle bir şey söz konusu değil, verilenler çerçevesinde.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Uçmuş olabilir mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Yani, bilinmez üzerinden yorum yapmak... Böyle bir şey doğru değil yani ama dediğim gibi, onların kuralları bellidir, karşılıklı olarak herkes o kurallara uyar. Yolcu uçaklarında da yolcular biliyorsunuz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sistem kendi kendine kapattı.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Konya'da MPT-76'yı destekliyor musunuz? Giresun'u da destek...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Aslında hepsini destekliyoruz. Yine bakın, o desteğin...
Sayın Başkanım, son olarak şunu söyleyeyim: Özgün bir tabanca yarışması yapıldı, proje, bir firma kazandı. İkinci bir firma var. Türkiye'de bu işi yapan 4 ya da 5 firma var. Biz bütün siparişi 1'inci gelen firmaya vermedik ama ana şeyi ona verdik ve diğer firmalara da verdik, hepsine. Çünkü, sipariş vermeden gelişmeleri mümkün değil. Gelişme bizim açımızdan da şöyle önemli: Onları ayakta tutmalıyız ki rekabet ortamı sürekli canlı tutulsun dolayısıyla onu yapıyoruz zaten.
Yine biraz önce söyledim, mutlaka savunma sanayiindeki şirketlere iş veriyor bizim savunma şirketleri, onun altındakiler. Konya'yla alakalı, eğer MPT-76'yı yapacak kapasite iseler hemen siparişi veririz, hiç sorun yok çünkü onun fiyatı belli, o fiyattan, sabit fiyattan kapasitesi olan bütün firmalara veriyoruz ama bendeki bilgi o kapasiteye sahip olamadıkları şeklinde, biraz çalışma yapmaları gerekiyor.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Bakanlığı ziyaret ettiler diye biliyorum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Bizimle de görüştüler ama biz her türlü desteği veriyoruz, o noktada sıkıntımız yok, yeter ki üretebilsinler. Üretirlerse bundan sonra da biz onlara her türlü siparişi verebiliriz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, çok teşekkür ediyoruz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.