Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 20 .11.2017 |
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım, kıymetli bürokratlar, sayın basın mensupları; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, sunum için teşekkür ediyorum ve başarılar diliyorum bundan sonraki çalışmalarınızda.
Her ülke doğal kaynaklarını nasıl değerlendireceğini, ham madde açıklarını nasıl gidereceğini ve buna yönelik plan ve stratejilerini önceden belirlemektedir. Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki önemi fazla miktarlarda üretilip yurt dışına ham madde olarak satılıp döviz elde edilmesinde değil, yerli sanayiye düşük maliyetle ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Ülkemizi madencilikte ham madde üretip satan bir kaynak ülke olmaktan çıkarıp sanayiyle entegre olmuş, dünya pazarlarında katma değeri yüksek, uç ürünlerde söz sahibi bir ülke konumuna getirmek ana hedefimiz olmalıdır. Bunun için başta bor, soda, krom, mermer, demir gibi madenlerin üretimleri ile bunları uç ürünlere dönüştüren sanayi sektörü bir bütün olarak düşünülmeli, planlamalar bir bütün olarak yapılmalı, bu kapsamda millî bir madencilik politikası ve stratejisi oluşturulmalıdır. Bu çerçevede, madencilik sektörünün planlamasında ülke sanayi sektörleriyle entegrasyon ön planda tutulmalıdır.
Madencilik sektörü ülke ekonomisi açısından taşıdığı büyük önemine rağmen, bugün millî gelir içerisindeki payı binde 8 gibi son derece düşük bir düzeydedir. Madencilik ürünleri, demir-çelik, metalürji, seramik, kimya, cam, boya, enerji, döküm, çimento gibi birçok sektörde birincil ham madde girdisi olarak kullanılan madenlerimiz vardır. Madencilik sektörünün girdi sağladığı sektörlerde birincil ürün bazında yarattığı hasılanın millî gelir içerisindeki payı yaklaşık yüzde 5 civarında olup bu da sektörün ekonomideki gerçek boyutunu ortaya koymaktadır.
Madencilik ürünleri üretimini artırmak, şirketlerin üretim maliyetlerini düşürmekten geçmektedir. Bunun için ucuz finansman imkânları, teknolojiyle üretim yapmak ve devletin aldığı gelir vergisi, devlet hakları ve harçları düşürmek önemli faktörlerdir. Tamamen ülkemiz öz kaynaklarını kullanan madencilik ve doğal taş sektörüne yeterince destek ve teşvik sağlanmalıdır. Gerekli desteklemeyle ülke ekonomisi için önemli katkılar sunacağı açıktır. İthal zorunluluğu olan madenlerde arz güvenliğini sağlamak amacıyla özel sektörün Türk cumhuriyetleri başta olmak üzere, yurt dışında yatırım yapması desteklenmelidir. Altın, toryum, bor ve benzeri kıymetli madenlerin işlenmeden cevher olarak satılması yerine, yüksek ileri teknoloji kullanılarak katma değerli, yeni ürünlere dönüştürme suretiyle satılması, bu amaçla AR-GE faaliyetlerine daha fazla kaynak ayrılması gerekmektedir. Arama faaliyetlerine tahsis edilen kaynaklar artırılmalı ve özel sektörün arama faaliyetlerine girmesini sağlayıcı tedbirler alınmalıdır. Arama ve işletme faaliyetlerinde teknoloji transferine önem verilmelidir. Üretim maliyetlerini düşük tutmak amacıyla, kabul edilebilir madencilik tekniklerinden ve mali denetimden uzak bir şekilde faaliyet gösteren maden işletmeleri yakın takibe alınmalı, sektörde kayıt dışılık önlenmelidir. Redevans uygulamaları gözden geçirilerek redevansçı firmaların denetimi etkin bir şekilde yapılmalıdır. Türkiye'nin cari açıkta önemli bir paya sahip olan enerji ithalatını belli bir seviyede tutabilmesi için hem arz üzerinde hem de talep yönlü tedbirleri hayata geçirmesi zorunluluk arz etmektedir. Talep tarafında enerji verimliliğinin yükseltilmesi, bunun için kapsamlı programlar yürütülmesi gerekmektedir. Arz tarafında ise yerli kaynakların enerji üretimindeki payının artırılması, ayrıca yurt içi ve yurt dışında fosil yakıt arama çalışmalarına ağırlık verilmesi temel politikalar olmalıdır.
Yenilenebilir enerji alanında özellikle güneş ve rüzgâr enerjisi Türkiye ekonomisi açısından önemli fırsatlar sunmaktadır. Avrupa'nın en yüksek güneş enerjisi potansiyeline sahip ülkelerinden biri olan Türkiye, bu potansiyelinin çok düşük bir oranını üretime yönlendirebilmektedir. Son iki yılda önemli bir ivme, önemli bir performans görülüyor ki sunumunuzda da gerekli bilgileri verdiniz. Hele ki bu YEKA GES ve YEKA RES ihalelerinde tarihî bir başarı sağlanmış görünüyor. Sağlanan fiyat anlamında üçte 1'e varan, daha düşük maliyetle bir alım gerçekleştirilecek. Bu konuda da tebrik ediyorum.
Yalnız, bu konuda ifade edeceğim bazı hususlar var, benim seçim bölgemi de ilgilendiriyor Sayın Bakanım. Şimdi, biliyorsunuz, mart ayında bu ihale yapılmıştı. Basında da sizin açıklamalarınız, Karapınar'da yaptığınız açıklamalar yer aldı. Ne diyoruz? Bu YEKA projesiyle 1,3 milyar doları aşan bir yatırım gerçekleşecek. 1.000 megavat kapasiteli güneş enerjisi santrali kurulacak, "güneş tarlası" diyoruz biz Konya'da buna. 1.500 kişilik istihdam sağlanacak ki ilk 500 megavatta yüzde 60, ikincide yüzde 70 yerleşme öngörülüyor. Yani, ne tarafından bakarsak bakalım, gerçekten çok önemli, ülke ekonomisi için çok büyük önem arz eden bir proje.
Ağustos ayında basınımızda, ulusal basında genel olarak bir haber yer aldı Sayın Bakanım, diyor ki: "İlk yerli güneş paneli fabrikası Ankara'ya kuruluyor." Açıklamayı yapan da bu ihaleyi alan yerli firmamızın enerji grup başkanı. İşte "450 milyon dolar yatırım maliyeti bulunan, Türkiye'nin ilk entegre yerli güneş paneli üretim fabrikası ile AR-GE tesisi için prensipte mutabakat sağladıkları Başkent OSB yönetimiyle tesisin kurulacağı arazi için önümüzdeki günlerde ön anlaşma imzalanacak." diyor. Ben Konya Sanayi Odası Başkanımızla -organize sanayi bölgesinin de başkanı, hatta OBSÜK'ün de Başkanı Konya Sanayi Odası Başkanımız- kendisiyle görüştüm. "Ya, böylesi bir yatırım önemli bir yatırım. Niye yatırımın Konya'da -ki bol yerimiz, yerden çok şey yok Konya'da- yapılması öngörülmedi?" dedim. "Bizimle hiç temas kuran olmadı." dedi Memiş Kütükçü Bey, belki tanırsınız. İlginç, Sayın Bakanım, yani sözleşmede bu yatırımın istenilen yere yapılacağı herhâlde serbestlik var ki firma Ankara'da kuruyor bunu. Yine biliyorsunuz, Karapınar'da ta 2012 yılında enerji ihtisas sanayi bölgesi ilan ettiğimiz yer var, Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen yer var. Şimdi, Karapınarlılar, Konyalılar şöyle düşünüyor: "Ya, buraya 1,3 milyar dolarlık bir yatırım yapılıyor ama bize hiç kokusu bile gelmeyecek. Yani, sadece paneller başka yerde üretilip gelip Karapınar'a paneller kurulacak, enerji üretimi olacak. Yani, Karapınar'da, Konya'dakilerin istihdamıyla ilgili, Konya'ya bir getirisiyle ilgili önemli bir katkısı olmayacak." gibi bir düşünce hasıl oldu. Ben o açıdan soracağım yani sözleşmede firma ya da ihaleyi alan grup dilediği yerde kurmakta serbest mi yani Karapınar'da kurulması şartı yok mu, bunu soracağım.
Bir de Karapınar ihtisas bölgesiyle ilgili neler düşünüyorsunuz Sayın Bakanım? Yani, kurulalı beş yılı geçti, çok önemli bir mesafe kaydedilemedi, orada yapılan çok fazla bir çalışma yok. Ki biliyorsunuz, 60 milyon metrekare bir alan, 2.760 megavat üretebilecek kapasitesi olan bir alan. Yani, buranın cazibesini artıracak teşvikler, destekler mi gerekiyor? Yani, bu anlamda yatırımcıları buraya çekebilecek bazı destekler mi gerekiyor, bilemiyorum ama şu an için kurulalı beş yıl olduğu hâlde Konya'ya, Karapınar'a pek bir katkısı yok diyebilirim.
Biliyorsunuz -ki sunumunuzda siz de açıkladınız- Sayın Bakanım, bu yeni bulunan kömür rezerviyle ilgili, yakın bir alandadır o da. 1,8 milyar tonluk kömür rezervi, 5 bin megavatlık bir termik santrali otuz yıl besleyebilecek kapasitesi olan bir yer. Hani "Bölge enerji açısından üs olacak." deniliyor ama bu son haber Konya'da hakikaten bu konunun sorgulanmasına yol açtı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Ben yeri gelmişken, genel olarak sunumda ifade ettiniz ama bu termik santralle ilgili ne durumdayız? Yani somut olarak daha detaylı bir bilgi verebilir misiniz.
Süre de çabuk geçmiş. Ben bir de elektrik faturalarına gireceğim Sayın Başkanım. Şimdi, biliyorsunuz, geçmiş yıllarda faturalarda açıkça gösterilen bu elektrik kayıp kaçak bedeli tüketim bedelinin içine konmuştu, daha sonra da ayrı bir "dağıtım bedeli" diye elektrik faturalarında yer alan bir kalemin içinde yer alıyor. Uzun uzun daha önceki komisyonlarda konuştuk, Genel Kurulda konuştuk yani yargı kararlarını, bu yargı kararlarının nasıl arkasında dolaşıp tekrar kanun düzenlemeleri yaptığımızı, uzun uzun girmeyeceğim ama en son EPDK Başkanımızın sunumundaki bir ifade dikkatimi çekti. Diyor ki başkanım: "Sorunlu bölgelerimizde kayıp ve kaçak elektrik enerjisi oranlarında iyileştirmeler sağlanmışsa da henüz tüm dağıtım bölgeleri birbiriyle kıyaslanabilir kayıp kaçak oranına sahip olması hedefine ulaşılamamıştır. Bu noktada, kayıp kaçak sorununun çok boyutlu bir sorun olduğunu ve salt tarife araçlarıyla çözülemeyeceğini belirtmek isterim." Yani, bu konuda sorunun çözümüne yönelik bir umut vermiyor Sayın Başkanım. Biliyorsunuz, bu özelleştirmeler yapılırken bu dağıtıcı firmalara hedefler verilmişti kayıp kaçak oranlarıyla ilgili. Bunları sağlayamadılar, kanunla tekrar bu süreleri uzatmaya gittik. Yani, bilmiyorum gücümüz mü yetmiyor Sayın Bakanım? Yani, bu ifade belki bir ağır bir ifade ama dağıtım şirketleri üzerinde, en son şu torbaya koyduğumuz bir madde bizi bu yöne sevk ediyor. Nedir o madde? "Eğer genel aydınlatma alanında bir direk eksikse ya da bir ampul eksikse, bunu değiştirmezse firma ceza vereceğim." diye kanuna madde koyduk "500 lira ceza vereceğim." diye. Yani, söz mü dinlemiyor bu firmalar, ben onu anlamıyorum. Yani, hep bu firmaların kollanması gibi bir durum söz konusu oluyor bu kayıp kaçak konusunda. Yani artık bu konuda hiçbir suçu, günahı olmayan vatandaşın bunun ceremesini çekmemesi gerekiyor. Yargıtay kararında da çok açık ki burada bende özeti de var, hemen ifade edeyim. Diyor ki Yargıtayı: "Elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ile kaçak kullanılan elektrik bedellerinin abonelerden tahsil yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşünceleriyle bağdaşmayacağı, öte yandan, nihai tüketici olan abonenin kayıp kaçak bedeli gibi dağıtım şirketi tarafından faturalara yansıtılan dağıtım bedeli, perakende satış hizmeti bedeli ve iletim bedelinin hangi miktarda olduğunu apaçık denetleyebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi eş söyleyişte şeffaf bir hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarıdır." diyor ve kayıp-kaçak bedelinin faturalara yansıtılamayacağını söylüyor, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir de yani ayrıca daire kararları var bu konuda alınmış. Ama biz bunu ne yaptık? Yine, kanunla aşma yolunu tercih ettik, yargı kararını. "Artık yeter." diyoruz hakikaten Sayın Bakanım. Yani, bu konuda nedir bizi sonuç almamaya iten nedenler nedir, faktörler nelerdir? Bu konuda hakikaten "Yeter, niye bunun yükünü ben çekeyim?" diyor vatandaş. Artık elektrik faturaları, biliyorsunuz, vatandaş için de sanayicimiz için de haneler için de yani önemli bir yük. Bu konuda kesin çözüm ne zaman sağlanacak, onu da ifade edeyim. Bu konuda, TRT payıdır, bilmem tüketim vergisidir, biliyorsunuz, birçok kalem elektrik faturalarında yer alıyor; bunların en azından bari bazılarından vazgeçmenin hem sanayimize rekabet gücünü artırma anlamında katkısı olur hem de hane halkının aile bütçesine önemli bir katkı olur diye düşünüyorum.
Son olarak, ben bütçelerimizin hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum.
Bir notumu gördüm Sayın Bakanım, bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Sorular sordum ama inşallah geçen yılki gibi olmaz. Elimde Mehmet Günal arkadaşımızın -bu sene Komisyonda değil- sorduğu bir soruya bir sene sonra gelen yazılı cevap var Sayın Bakanım, inşallah öyle olmaz diyorum.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, size de teşekkür ediyorum.