| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 20 .11.2017 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli hazırun; tabii, hem dünyanın hem de ülkemizin en önemli başlığı olan enerji konusunda bir bütçe görüşmesi gerçekleştiriyoruz. Yaşanmış olayların dile getirilmesi ve onun akabinde de geleceği planlayacak, eğer hatalar varsa doğruların nasıl yapılması gerektiğini de, uyarıcı nitelikte söylemleri de hep beraber paylaşmak çok önemli diye düşünüyorum.
Mahatma Gandi'nin bir sözü var Sayın Bakan, diyor ki: "Dünya herkesin ihtiyacını karşılayacak kadarını sağlar ama herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı bulamaz."
Şimdi, baktığımızda "enerji" deyince de bölgesel olarak dünyadaki dağılımından çok kullanıcı olarak ve onun üzerindeki elde edilmeye çalışılan güç savaşlarının bu hırsı hiçbir zaman karşılayamadığını ve her geçen gün, her geçen ortamda farklı farklı bölgesel bir durumla karşı karşıya kalındığını, gerek enerji kaynakları açısından gerek kullanıcıları gerek sahipliği gerekse o sahipliğin üzerinden vekâlet savaşlarına kadar giden birçok kullanımın veya tercihin kendini gösterdiği bir dönemden geçiyoruz.
Şimdi, öyle baktığımızda da, tabii enerji açısından değerlendirdiğimizde enerjinin hem farklı sektörleri ilgilendiren ekonomik değeri var, bir de tabii ki sağlık, temiz su, ısınma, birçok şeyle direkt olarak baktığınızda vatandaşın yaşam kalitesini etkileyen yönü var ve öylece düşünüldüğünde, bir ulusal enerji politikası oluşturulduğunda bunun bütüncül bir ulusal enerji politikası noktasına dönüşmesi ve iki yönün de hem sektörel açıdan hem de vatandaş açısından bakıldığında çıkarların birinin lehine dönüşüp diğerinin olumsuz şartlar içerisinde karşılaşmasını getirmemelidir. Bu hassasiyet çok önemli olduğunu ve bu politikalar oluşturulduğunda da ön plana alınması gerekiyor çünkü bizim ülkemizde maalesef planlama hor görülen bir kavram hâline geldi ve "planlama" kavramının da bence en önemli, en hassas noktada enerji sektöründe olması gerekiyor ve enerji sektöründe belki dünya, ülke, bölge ve kendi il ölçeğinde bile enerji politikaları kaynakları belirlenerek hem hepimizin şikâyet ettiği dışa bağımlılığın azaltılacağı hem de fosil yakıtlar ve onunla beraber alternatif olarak ortaya konulan kendi iç kaynaklarımızdan bizi bağımlılıktan kurtaracak tercihleri bu planlı bakış açısı içinde gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Şimdi, aslına bakarsanız, tabii, "yenilenebilir enerji", "kaynaklar", "depolama" bu başlıklarda açıklamalarınız olmuş. Ancak şöyle, 2012'ydi sanırım, dünyada da bir kömür yılı ilanı söz konusu oldu ve Türkiye'deki kömür yapısına baktığımızda, dünyada linyit kömürleri ve taş kömürü açısından dağılımın haritasını Türkiye'yle karşılaştırdığımızda, maalesef, Türkiye'nin linyit ve taş kömürü dağılımı açısından dünyanın tersine bir dağılım ortaya koyduğunu görüyoruz. Yani biz şu anda hem taş kömürü rezervi açısından baktığımızda 1,5 milyar ton civarında ama linyit açısından 15 milyar ve biz kömüre bağlı, yerli kömüre bağlı üretim dediğimizde, maalesef, ısı, kalori açısından bakıldığında düşük bir kaloriyle hedef olarak ortaya koyduğumuz üretim açısından problem yaşıyoruz. Böyle yaşandığı zaman da biz yine kömüre bağlı diyoruz ama kömüre bağlı diye düşündüğümüzde, taş kömürünün üretimini, taş kömürünün rekabet gücünü... Çünkü taş kömürü sadece elektrik açısından değil, taş kömürü bir de çelik sektörünün yüzde 70'lik girdisi açısından düşündüğümüzde çok önemli bir kaynak ve taş kömürüne bakarken, biraz önce "planlı" dediğim zaman, sadece elektrik üretimi açısından enerji sağlayıcı değil, en önemlisi dünya çelik sektörü ve çelikteki gelişmelerle bakmak lazım. İşte, Türkiye'ye bakıldığında çelik sektörü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Çok çabuk oldu, on dakika olmadı daha.
BAŞKAN - Hızlı bir şekilde geçti vakit.
Buyurunuz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Hiç öyle değil yani, bakıyorum, gözüm orada.
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, buyurun lütfen.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Çelik üretimi açısından Türkiye, maalesef, mesela çelik yapılanımı açısından ark ocakları ağırlıklı bir yapıdadır ve yıllarca Ereğli Demir Çelik Fabrikaları açısından düşündüğünüzde, bir kere, çelik üretimindeki, demir çelik üretimindeki planlama yanlış, kullanılan kaynak tabii ki yanlış boyutlarda ve açık yaratacak şekilde. Ereğli Demir Çelik Fabrikalarının kamu hisselerinin satılması düşünüldüğünde yabancı çelik fabrikaları gelip Türkiye'deki bu işletmeyi alıp kapatmayı düşünüyordu. İşte, bir İtalyan'dı ve yaşananlar çok açık görülüyor. Şimdi baktığınızda, çok enteresandır, taş kömürü ocaklarıyla yani çeliğin ham maddesini oluşturacak ocaklarla ilgili birtakım düzenlemeler getiriyorsunuz. İşte, özelleştirme noktasına gidecek çünkü havza bazındaki planlamanın dışında ve buralara taliplerin de, yine bu çelik sektöründen tekelleştirmeyi oluşturanların talepleriyle karşı karşıya geldiğini görüyoruz. O zaman, demek ki Türkiye'deki kömürün rezerv yapısı yani linyit, taş kömürü ve ısı, kalori açısından yapısı, etkilediği sektörler ve üretimi açısından projelendirmede birtakım hatalar yaşıyoruz. Bu hataları düzeltecek veya bu planlamayı yapacak tercihlerin bir an önce gerçek anlamdaki bir enerji stratejisinde kendini göstermesi gerektiğine inanıyorum.
Diğer taraftan, ben siber güvenlikteki özellikle son iki yıldır gelişmeleri dikkate aldığımda ve bunun enerji sektörü için önemli tehdit... Yani arz güvenliği kadar siber güvenliğin de çok önemli olduğunu düşünüyorum ve özellikle şu son altı, yedi aya baktığınızda sayıları artan binlerce saldırılarla karşı karşıya kalındı ve bölgesel olarak hangi ülkelerden hangi sektörlere ki enerji de bunların başında gelen... Bu konuda hangi AR-GE faaliyetleri gerçekleştiriliyor? Yani özel AR-GE faaliyetlerinin gerçekleştirilip bununla ilgili de çeşitli yatırımlara öncelik verilmesi gerektiği konusunda bir uyarıyı da paylaşmak isterim.
Diğer taraftan, tabii, şimdi, baktığımızda, etrafımızdaki politik gelişmeler ve enerjinin her zaman birbiriyle çok yakın ilişkisi var. Son yaşadığımız dönemde Irak'taki gelişmeler veya IŞİD terör örgütünün o bölgede ortaya koyduğu yıkım ve o yıkımın sonrasındaki tekrar yapılanmada sahip oldukları enerji varlığının bizim gibi komşu ülkelere sağlayacağı diğer ticari, ekonomik bağlantılardaki ön alıcılığını ne derece değerlendiriyoruz? Yani, şimdi baktığınızda, Irak ve İran arasında özellikle Irak'ta -bu ay içindeydi- İngilizlerle beraber bir ekonomi toplantısı yapıldığında karşımıza çıkan tabloda çok önemli anlaşmalar var. Tabii ki enerji, Avrupa Birliği, Rusya, Orta Doğu ve onun bağlantılı yolları ve kaynaklarıyla değerlendirdiğinizde de orta vadeli ortaya çıkacak olan oyun planında yepyeni bir tabloyla da karşı karşıya olduğumuzu yadsımamak gerekiyor. Çünkü artık dünyadaki ekonomik gelişme, o gelişmiş G20'deki ülkelerle beraber gelişme içinde olan, bir de tabii gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik atılımlar ve onunla beraber tüketim ve yeni sektörelleşmeyle beraber de değerlendirilecek olan başlıklarda... Mesela 2040 enerji hedeflerini gerek OECD açısından gerek OPEC açısından, Dünya Enerji Teşkilatı açısından, hepsine baktım ve öyle gördüğüm zaman da artık gelişmiş ülkelerden çok, gelişmekte olan ülkelerin hedefsel genişlemeleri ve ona bağlı kurulacak olan dış politika ve güç gösterimleri ve oyun teorileri kendini gösteriyor. Biz bunları okumakta ve ön almakta planlama açısından çok etkin olmak zorundayız çünkü şimdi, bugün içinde olduğumuz durum, işte kömürde bağımlıyız, artık bağımlı noktaya geldik, zaten doğal gaz, petrol ortada. Ama azıcık petrolümüzü bile yeterince -geçmişten bugüne baktığınızda gerilemiş ama onu bile- aramıyoruz veya işte EPDK'mız var, herkes sorguluyor, acaba siyasi etki ne kadar, bağımsızlık ne kadar diye. Bunu daha bir ulusal, daha bir serbest karar verecek ve düzenleme yapacak noktaya nasıl taşıyabiliriz, ruhen nasıl taşıyabiliriz diye bunların arayışları var.
Onun ötesinde de çeşitli başlıklarda dile getiriyorsunuz. Mesela, biraz önce dediniz ki, kitabınızda da okudum -planlama diyorum ya- "Biz kömürle ilgili bütün kamulaştırma, bütün izinleri alacağız, kömür sahası karşılığında en ucuz elektriği kim üretecekse ihaleyi o firmaya vereceğiz." Şimdi, "Kim ucuz üretecekse ihaleyi o firmaya vereceğiz." dediğiniz anda çok büyük bir sorunla karşı karşıya geliyorsunuz. Yani gidiyorsunuz, işte yaşadık, Balıkesir'de yaşadık, şimdi bizim Çerkezköy ve o bölgede ortaya çıkan tercihlerle ve tabii, bu... Biraz önce "Bütünsel bir yaklaşım olması gerekir." dediğimde zaten o bütünsel yaklaşımın temelinde bunlar da var. Böyle bir tercihi bütünsel bir yaklaşımla ortaya koymuyorsunuz çünkü öyle bir değerlendirme söz konusu olsaydı eğer, bir kere, ısıl değeriyle baktığınızda, kalori değeriyle baktığınızda, hangi kömür kullanılacak, onun yanına da ne tip kazan olacak, hangi yanma teknolojisi kullanılacak veya onun için yapılan bu üretimde hangi koşullar değerlendirilecek ve gerçek anlamda bu bütüncül, hem sektörü hem de vatandaşı beraberce koruyacak, dengeleyecek, sadece çok ucuz diye gidilen bir tercih mi doğrudur? Bunu da sorgulamak gerekiyor.
Çünkü bunun ötesinde, baktığımızda, tabii, ben depolama konusunda ve yenilenebilir enerji konusunda da iki konuyu paylaşmak istiyorum: Bir kere, yenilenebilir enerjide, işte, güneş enerjisi ve diğer taraftan rüzgâr enerjisi dediğimizde tamamen her aşamasında yerli ve millî olabilecek üretimi AR-GE çalışmalarımızda ön alacak bir değerlendirmede olunması gerekiyor AR-GE faaliyetleri açısından da çünkü zamanında Güney Kore'ye "Çelik üreteceğim." dediği zaman herkes engel olmaya çalışmış ama Güney Kore'ye bugün baktığınız zaman, çelik üretiminde geldiği konum açısından, hem de geliştirilmiş katma değeriyle, dünya rekabetiyle neyin nereden nereye gelinebildiğini gösteriyor. Zamanında Güney Kore bizden çok daha alt ligdeydi, şimdi nerelere doğru yükseldi, çok açık. O yüzden bizim de bu tür planlamaları bu perspektifte yapmamız lazım.
Biyokütlesel olarak baktığımızda, hem yeniden üretim aşamasında yenilenebilir enerji açısından özellikle düşük kalorileri, linyiti de belki bir noktada değerlendirebilecek bir sistemin var olduğunu düşünüyorum. Bu da nedir? İşte biz çöp, atık gibi ürünlerin alınarak, bunların ayrıştırılarak bu ayrıştırma sonucunda ortaya çıkan, toprağa atılıp toprağa gömülen o dışta kalan kısmın neticede tekrar buharlaştırılması ve oradan gelecek olan güçlü bir enerji üretimi diye düşündüğünüzde farklı yönlerden de farklı etki ve tasarrufu beraberinde getireceğini görüyoruz. Bunda da iki tane yöntem söylüyorlar. Ben işin uzmanı değilim ama biri dolaşımlı akışkan yatak, diğeri de entegre gazlaştırma diye. Bu biyokütleyle ilgili geri dönüşümün sağlanması hem baktığınızda yerelde hem de ülke ekonomisi ve tasarruf açısından da çok önemli olarak bir süreç işletimini beraberinde getirecektir diye gözüküyor. Bu konuda yaptığınız çalışmalar nedir? Ve bu konuda gelinen bir şey var mıdır? Çünkü artık dünyada özellikle bir alternatif yenilenebilir enerji başlığı olarak biyokütle çok öne çıkıyor.
Bir de pompaj depolamalı hidroelektrik santraller. Yani bizim Silivri ve Tuz Gölü'nün altındaki doğal gaz depolamalarının yanında yine birçok yerde ortaya çıkan bu, pompaj depolamalı hidroelektrik santral konusunda sizin de Bakanlık olarak araştırma yaptığınızı ancak şu anda gelinen bir nokta olmadığını ama dünyada özellikle önümüzdeki sürece baktığımızda depolama açısından çok etkin bir süreç olarak öne çıktığını görüyoruz.
Tabii, bir de lisanssız üretim açısından düşündüğümüzde; enerjiyi, biz elektriği üretim, dağıtım, iletim diye düşündüğümüzde özellikle dağıtım noktasındaki depolama ve onun sunumu noktasından bir arz güvenliği için nasıl bir projelendirmeniz var, onu açıkçası bilmek isterim.
Tabii, arkadaşlarım yaz saatiyle ilgili olarak değerlendirmeleri rakamsal olarak da dile getirdiler ama benim bu noktada da altını çizeceğim bir diğer konu Türkiye'nin özellikle ihracat açısından baktığınızda, dış ticaretinde özellikle saat kavramları ve o saatlere göre ortaya çıkan iş görüşmeleri, toplantılar ve onlarla karşılaşılan sorunlar da sektörün pek çok temsilcisi tarafından dile getiriliyor. O yüzden yani bu kadar... İşte en başta insani yönüyle çocuklar, diğer taraftan ortada çok avantaj olmayan rakamlar, diğer taraftan da karşımızda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Son bir cümleyle bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Tamaylıgil.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Yani böyle bir süreçte illa yaz saati demenin gerçek anlamda sağlamış olduğu, sizin değerlendirmelerinizde sağlamış olduğu fayda nedir diye gerçekten açıklama imkânınız olursa çok mutlu olurum.
Her zaman biz ekonomiyle ilgili, cari açığımız ne oluyor diye baktığımızda -işte açıklanan son rakamlarda 30 milyarı geçtik, 40 milyara doğru gidiyoruz- en büyük kalemi enerji. Diğer taraftan, bakıyorum Türkiye'de özel şirketlerin, finans dışı şirketlerin borcuna, 216 milyar dolar. Büyük bir pay öncelikle imalat sanayisi ama yüzde 16-17'si de enerji sektörü. Onun için Türkiye'nin hem kırılgan ekonomisinde var olan yapısı hem de Türkiye'nin gelişimi ve büyümesi için temelini oluşturduğu için enerji sektörünün çok iyi bir planlama ve kaynakları iyi görüp iyi değerlendirmeyle gelişeceğini düşünüyorum.
Ben 2018 yılı bütçesinin de hayırlı olmasını düşünüyorum. Çünkü enerjiyle beraber dünya siyasetinde de çok önemli bir mücadelenin kaynağı yaratılacaktır. Ya bağımlı ya da tam bağımsızlık için bir mücadelenin bayraktarlığını sağlayacaktır.
Teşekkür ederim.