KOMİSYON KONUŞMASI

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sayın üyeler ve bütün hazırunu saygıyla selamlıyorum. İyi akşamlar herkese.

Evet, enerji bağımlısı bir ülke olduğumuzu belirttik, hemen hemen bütün konuşmacılar bunu belirtti. Biz tam aksine enerji bağımlılığını daha çok artıran pratikler olduğunu görüyoruz ve yapılan sunumdan anladığımız kadarıyla yakın zamanda da enerji bağımlılığını ortadan kaldıracak bir vizyon sunulmadığını düşünmekteyiz.

Örneğin iki gün sonra duruşması görüşülecek bir davadan söz ederek başlamak istiyorum. Bu dava aslında bütün Türkiye'nin gündeminde. İki gün sonra Danıştay, ÇED olumlu raporuna yönelik yapılan itirazı karara bağlayacağı nükleer santrallerin yapımına yönelik, Akkuyu Nükleer Santrali için. Bu davada Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından bir rapor hazırlandı ve rapor Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına teslim edilmişti. Santralin ÇED olumlu kararının tersine Mersin 1. İdare Mahkemesi nezdinde konuyla ilgili dava açan bazı sivil toplum örgütleri, mahkemeden uluslararası Atom Enerjisi raporunun da temin edilmesini talep etti ve mahkeme bu talebi kabul etmişti. Ancak bildiğimiz, kadarıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bu raporu mahkemeye teslim etmeyi reddetmiş hâldedir. Ancak bu anlamda bütün Türkiye toplumunun Bakanlıktan ve Hükûmetten bir beklentisi var. Umarız nükleer enerji santrali açılmaz ama bu santralin açılması gelecek açısından, Akdeniz açısından toprak, su, bitki örtüsü, doğa ve bütün insanlık açısından, insanlar açısından da çok ciddi tehlikeler barındırıyor ve böylesi bir risk altında. Bu kadar çok istenmemesine rağmen neden bu kadar ısrarlı bir şekilde Bakanlık bu projenin arkasında, anlamakta güçlük çekiyoruz ve âdeta bir devlet sırrına dönüştüğünü anlıyoruz buna karşı direnci de.

Şöyle bir durum da olabilir. Umarız olmaz, umarız bu sefer Bakanlığınız mahkeme kararına saygı duyar. Eğer mahkemeden olumlu bir karar çıkarsa yapılmamasına yönelik, bu sefer Bakanlığın gerçekten de yeni bir torba yasa ya da yeni bir KHK'yla Danıştay kararını askıya alan bir düzenleme getirmemesini de umuyoruz. İki aşamalı bir beklenti içerisindeyiz. Bunu ifade etmek istedim.

Kabaca baktığımızda, Türkiye'nin birincil enerji tüketiminde doğal gaz yüzde 31, ham petrol ise toplamda yüzde 30 pay sahibidir. Fosil yakıtlar bakımından Türkiye -linyit hariç- zengin rezervlere sahip olmamasına bağlı olarak birincil enerji kaynaklarında tüketimin dörtte 3'ünü ithal etmekteyiz.

Doğal gazda yaklaşık yüzde 98, petrolde ise yaklaşık yüzde 91 oranında bağımlılıktan bahsediyoruz bu durumda. Bu, bir yandan değişken dış politikamız nedeniyle ciddi bir arz güvenliği riski oluşturmakta, öte yandan dünya enerji fiyatlarının artmasına döviz kurlarındaki yükseliş de eklenince müthiş bir maliyet çıkarmaktadır. Şöyle ki 2009'da düşmeye başlayan enerji fiyatları 2014'te yeniden artmış ve Türkiye'nin enerji ithalatı da yıllık ortalama 53 milyar dolara ulaşmıştı. Bu seneyi de çok ciddi bir faturayla kapatacak gibi görünüyoruz.

Öncelikle şunu öğrenmek isterim: Dış etkenler dolayısıyla 2018 yılında doğal gaz ve elektriğe zam gelecek midir?

Sayın Bakan, yenilenebilir enerji kaynakları bakımından şanslı bir ülkeyiz. Bunu şu nedenle söylüyorum, fosil yakıtlar maliyetli olduğu kadar doğaya da zararlı yakıtlardır.

Bakın, geçtiğimiz günlerde Almanya'da gerçekleştirilen bir konferansta ülkelerin İklim Değişikliği Performans Endeksi açıklandı. 56 ülkenin değerlendirildiği listede Türkiye 47'nci sırada yer alarak fosil yakıt üreticilerinin olduğu en kötü ülkeler arasında yer aldı.

Açıklamada, Türkiye'nin bir taraftan beton ve asfaltla iklim felaketlerini hızlandırırken diğer taraftan da daha pahalı ve iklimi değiştiren fosil yakıtları ithal etmeyi sürdürdüğü ifadeleri yer aldı.

Diğer yandan nükleer enerji santralleri gündeminizde. Bunu biliyoruz ve biz de buna karşı çıkıyoruz. Bunu da biliyorsunuzdur. Neden karşı çıktığımızı anlatalım. Burada aslında diğer konuşmacılar da belirtti. Siz lütfen olumlu tek bir tarafını bize anlatın.

Sayın Bakan, diğer tüm enerji santralleri gibi nükleer santrallerin de atıkları var ve bunlar radyoaktiftirler. Bu atıkların çevreye, bitki örtüsüne, sulara ve bizlere ulaşımı engellenebilecek midir?

Bakanlığınız nükleer enerji ihtiyacını şöyle tarif ediyor: "Gelecekte enerji arz güvenliğinin sağlanması için yeni kaynaklara ihtiyaç duyulacaktır. Bu kaynakların her an kullanıma hazır bulunmasının yanı sıra ucuz, çevre dostu ve güvenilir olması da gerekmektedir." Bütün bu özellikleri, Bakanlığınıza göre, nükleer enerji taşımaktaymış. Yani anlatılan, web sitesinde belirtilen tanıma göre.

Ancak yapılan çalışmalara göre,

nükleer reaktörlerin çalışması sırasında atık olarak ortaya çıkan plütonyum üst düzeyde zehirli ve kanser yapıcıdır. Doğada bulunma ömrü iki yüz elli yıldır.

Açığa çıkan bir diğer radyoaktif madde olan stronsiyum yağış yoluyla bitkilere, oradan da hayvanların sütüne geçerek insanlara bulaşır. Kan kanserine yol açar ve iki yüz seksen yıl ömrü var.

Sezyum ve iyot da besin yoluyla insan vücuduna girer ve tiroit bezi kanserine, çocuklarda büyüme aksaklıklarına ve genetik bozukluklara neden olur.

1986 yılında Çernobil'de meydana gelen nükleer patlama sonucu etki alanına giren bölgelerde radyasyonun zararlı etkilerine uzun yıllar rastlanmıştır.

Sayın Bakan, bu riskler bilindiği için mi Akkuyu Nükleer Enerji Santrali için hazırlanan Uluslararası Atom Enerjisi raporunu mahkemeye vermiyorsunuz?

Öte yandan, ben, fosil yakıtlara ya da nükleer enerjiye yatırım yapılması için tek bir olumlu neden göremiyorum. Yerli otomobilde örneğin şu yapıldı: "Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok." dendi ve doğrudan elektrikli otomobil yapımı için çalışmalara başlandı. Aynı tercih neden enerji alanında yapılmıyor? Dünya, fosil yakıtları ve nükleer enerji terk ederken Türkiye yatırımlarını bu alanlara değil yenilenebilir enerji kaynaklarına pekâlâ yapabilir.

Artık kömür, nükleer, doğal gaz ya da petrol kullanımının artırılmasına yönelik tüm çalışmaların geleceğe dönük olarak durdurulması gerekiyor. Çalışmalarınız var ama yeterli değil. O nedenle yenilenebilir enerjiye, depolama ve şebeke altyapılarına daha fazla yatırım yapılmalıdır. Bunların haricindeki tüm çalışmaların halka fatura edilerek gereksiz maliyetlere ve küresel ısınmanın artmasına katkı sunulmasına neden olacağını hepimiz biliyoruz.

Bir diğer konu kaçak elektrik meselesi. Evet, bu, Bakanlığınız açısından bir sorun alanıdır. Ancak bana göre faturalarda kayıp-kaçak bedelinin bulunması ve elektrik şirketlerinin zararının yurttaşlara ödettirilmesi sorunun devamına yol açıyor.

Elektrik dağıtımının özelleştirmesiyle kaçak elektrik kullanımı sorununun büyüdüğünü açıkça görüyoruz. Özelleştirmeyle çok daha adaletsiz yapılanmalara evrildi bu konu. Kaçak enerji kullanan şirketlerin yanında bir de kaçak enerji bedellerini yurttaşların faturalarından tahsil eden şirketlerin oyunlarıyla mücadele sorumluluğu doğmuştur. Özelleştirmelerin kaçak elektrik kullanımını sonlandıracağı iddiası şu an çökmüş durumdadır. Amacın kaçak elektrik kullanımını sonlandırmak değil, özelleştirmeye gerekçe ve birtakım şirketlere kaynak aktarımının argümanı olarak geliştirildiği ortaya çıkmıştır. Bu nedenlerle başta doğu ve güneydoğu kentlerinde özellikle yaz aylarında artan ve elektrikli aletlerin bozulmasına neden olan elektrik kesintilerinin de kaçak elektrik kullanımının da nedeni aslında dağıtım şirketleridir. Çünkü bu şirketler, yargının aksi yöndeki kararlarına rağmen zararlarını faturalardaki bedel nedeniyle peşinen alıyorlar ve altyapılarına etkili yatırımlar yapmıyorlar.

Sayın Bakan, elektrik dağıtım şirketleri sürekli olarak kayıp ve kaçak enerji hedeflerini yükselterek, faturalar aracılığıyla halktan kaynak tahsilatı yapıyorlar. Bu konuda Enerji Piyasaları Denetleme Kurulu ne yapıyor? Biz yanıt istiyoruz.

Bir yandan kaçak enerjinin sanayideki kullanımının üstü örtülüp, sadece hanelerde kaçak elektrik kullanılıyormuş gibi bir görüntü oluşturuluyor ve zihinlerde şöyle bir algı var nedense. Söyleyeyim: "Kaçak elektriği Kürtler kullanıyor" şeklinde bir algı var. Bu anlamda bölgede biz bunun ağır baskısını çok ciddi anlamda hissediyoruz. Böyle bir algı...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yok öyle bir şey.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Bu sorunu güncel olarak yaşadığımız için hatırlatma gereği duydum Sayın Aydemir.

MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) - Bunu reddediyoruz. Öyle bir şey olmaz.

BAŞKAN - Arkadaşlar, süre bitti, lütfen müdahale etmeyin.

Son on saniye...

Buyurun.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Son cümleme devam edeceğim kusura bakmazsanız.

Kaçak elektrik belli bir bölgede olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika lütfen...

Toparlayalım lütfen.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bizim Erzurum'da mesela elektriği en çok hakkıyla kullanan ve ödeyen buradaki insanlar. Burada kimseye haksızlık yapmamak lazım.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Hayır, bölgesel eşitsizlikten de bahsetmek isterim. Evet, böyle bir algıdan bahsettim ben.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Böyle bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Teşekkür ederiz bunun için.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Bu konu toplumsal bir sorun aynı zamanda.

Evet, bu sorunu şirketlerin lehine ekonomik bakış açısıyla çözmek bize göre mümkün değil. Öncelikle elektrik kullanımında kamu yararı dikkate alınmalıdır, eşitlik ve adalet gibi ilkeler gözetilmelidir ve enerji kullanımının bir insan hakkı olduğu düşüncesiyle hareket edilmelidir diyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. İyi akşamlar.