KOMİSYON KONUŞMASI

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Sayın Başkan, Değerli Bakanım, kıymetli milletvekilleri, değerli bürokratlar, kıymetli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bugün, Çin'den Avrupa'ya ulaşan tüm ticaret ve enerji yolları kuzeyde Rusya'ya, orta ve güney geçiş güzergâhlarında ise Türkiye'ye uğramadan artık geçemez. Bakü-Tiflis-Kars demir yolu, Pekin-Londra hattını kesintisiz hâle getiren tarihî bir proje olarak çok önem arz etmektedir. Güney enerji geçişleri TANAP'la, kuzey geçişleri Türk Akımı'yla sağlanıyor. Türkmenistan'dan Afganistan'a, oradan şimdi ateşin içinde olan Irak ve Suriye'ye kadar tüm bu sıcak coğrafya, bu ticari ve enerji geçişleriyle refaha ve barışa kavuşabilir.

Ekonomik gelişmeler ve artan refah seviyesinin sonucu olarak enerji sektörünün her alanında hızlı bir talep artışı olmaktadır. Türkiye, gelişmekte olan ülkeler içerisinde, geçtiğimiz on beş yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülkelerden olmuştur. 2003-2016 yılından bu tarafa, Türkiye, bu dönemde yıllık olarak yüzde 5,6 büyümüştür.

Enerji ve doğal kaynaklarda dışa bağımlılığın azaltılması, arz güvenliğinin sağlanması, öngörülen piyasa yapısının oluşması ve enerjimizin millî ve yerli teknolojilerle üretilmesi Bakanlığımızın önem verdiği konuların başında gelmektedir.

Ülkemizdeki cari açığın en önemli unsurunu dış ticaret verileri oluşturmaktadır. Ülkemiz üretiminde ithal girdi ihtiyacı yüksek seviyededir ve petrol, doğal gaz gibi enerji kaynakları da dışarıdan temin edilmektedir. Büyümek için sanayileşen ülkemizde üretimlerin artması, beraberinde ithalat artışlarını da getirmektedir. Cari açık seviyemize kalıcı çözümler üretmek, sürdürülebilir bir cari açık düzeyi yakalamak için atılacak adımların başında enerji gelmektedir.

Özellikle dünya genelinde, 2014 yılının başından bu yana enerji fiyatlarında önemli bir düşüş yaşanmıştır. Baktığımızda, Türkiye'nin, 2014 yılında 242,1 milyar dolar ithalat yapılırken enerji ithalat rakamı 54,8 milyar dolar olmuştur, yaklaşık yüzde 22'sine tekabül etmektedir. 2016 yılında 198,6 milyar dolar ithalat gerçekleşirken 27,1 milyar dolar enerji ithalatı gerçekleştirilmiştir, bu da yaklaşık yüzde 13'e tekabül etmektedir.

İçinde bulunduğumuz yıl itibarıyla da 148,9 milyar dolar ithalat gerçekleşirken 23,3 milyar dolar enerji ithalatı gerçekleşmiştir, burada da oranımız yine yaklaşık yüzde 15 seviyelerindedir.

Bu belirtilen verilerin de gösterdiği üzere, ülkemizde cari açık çözümü için ana noktaların başında enerji gelmektedir. O hâlde, ülke içerisinde alternatif kaynaklara verilen önemin artırılması yoluyla bir şekilde enerji ithalat seviyesinin azaltılması gerekmektedir.

Bugün, doğal gaz başta olmak üzere, ithal edilen enerji ürünlerinin kullanım amaçlarından biri elektrik üretimidir. Son dönemde, Enerji Bakanlığımız neredeyse bir seferberlik ilan ederek, elektrik gibi alanlarda ithal girdimizi bitirme noktasında önemli çalışmalar yapmaktadır. Bunun ülkemiz için en etkin yollarından biri rüzgâr enerji, (HES) hidroelektrik santraller, güneş enerji santralleri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen önemin artırılması, bir diğer yolu ise nükleer enerji kurulumudur.

Artan dünya nüfusuyla birlikte, her yıl dünya enerji tüketimi de artmaktadır. Artan taleple birlikte fosil yakıtlar hızla tüketilirken, bu tüketim hızıyla beraber petrol rezervlerinin yaklaşık kırk yıl, kömür rezervlerinin yaklaşık yüz yirmi yıl, doğal gaz rezervlerinin ise en iyi ihtimalle altmış yılda büyük ölçüde tükeneceği tahmin edilmektedir. Dolayısıyla, tüm dünyada olduğu gibi bizim de yenilenebilir enerji yatırımlarına daha fazla eğilmemiz, üzerlerinde daha fazla mesai harcamamız gerekmektedir. Bu konuda son dönemde Bakanlığımızın yaptığı çalışmaları takdirle izlemekteyiz.

Yenilenebilir enerji kaynaklarından güneş enerjisine baktığımızda, dünya toplamında yüzde 25,9'luk payla Çin ilk sırada yer almaktadır. Çin'i Japonya, Almanya ve Amerika takip etmektedir. Burada, özellikle Çin'in 2010 yılından itibaren kurulu gücünü neredeyse 90 kat artırarak bir anda ilk sıraya yükseldiğinin altını çizmek istiyorum.

Dünya sıralamasında ilk dört sırada yer alan bu ülkelerin kurulu gücü, dünyadaki toplam kurulu gücün yaklaşık yüzde 67'lik kısmını oluşturmaktadır. Bu veriler dünyanın güneş enerjisi santrallerine oldukça önem verdiğini göstermektedir.

Ülkemize bakıldığında ise, dünyada güneş enerjisi kapasitesi bakımından 1.753 megavatlık kapasitesiyle 30'uncu sırada yer almaktadır. Potansiyelimize göre oldukça gerilerde olduğumuz gerçektir. Ancak 2019 yılına kadar güneş enerjisine dayalı kurulu gücün 3 bin megavata, 2023 yılında da 5 bin megavata ulaşılması konusunda hedeflerimiz vardır.

Bu konudaki potansiyelimize bakacak olursak, coğrafi konumu nedeniyle oldukça şanslı olduğumuzu söyleyebiliriz. Hükûmetimizin de yine bu konuda genel teşvik kapsamında sunduğu KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti ve gelir vergisi stopajı desteği gibi birçok destek bahse konu güneş enerjisi santralleri potansiyellerden yararlanmak oldukça cezbedici etkenlerdir.

Bir diğer yenilenebilir enerji türü kaynağı ise rüzgârdır. Dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgi zamanla arttıkça rüzgâr enerjisi yatırımları da giderek artmıştır. Yaklaşık yarısı üç ülkede yer almakla birlikte, ilk sırada yer alan Çin dünya rüzgâr enerji santrallerinin kurulu gücünün yüzde 34,7'lik kısmına sahiptir. Bunu, yine, Amerika, Almanya ve Hindistan takip etmektedir.

Ülkemiz yine bu alanda da oldukça yüksek bir potansiyele sahiptir. Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası verilerine göre Türkiye'nin rüzgâr enerjisi potansiyeli 48 bin megavat olarak belirlenmiştir. Mevcut durumda ise 2002 yılında 18,9 megavat olan, ki yok denecek kadar bir rüzgâr enerjisi kurulu gücü özelikle 2007 yılından itibaren hızlı bir ivmeyle artan rüzgâr enerjisi santrallerinin toplam kurulu gücü, Temmuz 2017 itibarıyla 6.484 megavata yükselmiştir. Hedefe bakıldığında ise, 2015-2019 stratejik planına göre 2019 yılına kadar bunun 10 bin megavat olması, 2023 yılında ise 20 bin megavat olması hedeflenmiştir.

Türkiye'nin teknik olarak değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyeline baktığımızda da, dünya teorik potansiyelinin yüzde 1,5'u, Avrupa potansiyelinin yüzde 17,6'sıdır. Türkiye bu potansiyeliyle Avrupa ülkeleri arasında Rusya'dan sonra en büyük potansiyele sahip 2'nci ülke konumundadır. Teknik hidroelektrik potansiyeli geliştirme oranları ABD için yüzde 86, Japonya'nın yüzde 78, Norveç'in yüzde 72, Kanada'nın yüzde 56 ve Türkiye'nin yüzde 37,3'tür.

2017 yılı üçüncü çeyrek sonu itibarıyla Türkiye'de faaliyette olan HES sayısı 596, bunların toplam kurulu gücü yaklaşık 27 bin megavattır. 83 HES'in inşaatına ise devam edilmektedir. Söz konusu HES'lerin inşaatı tamamlanıp faaliyete geçtiğinde 5.424 megavat ek kapasite sağlaması beklenmektedir. 2002 yılında 12.241 megavat olan hidrolik kurulu gücümüz düşünüldüğünde yüzde 21 artışla bugün yaklaşık 27 bin megavata ulaşmıştır.

Yine, enerji mevzuatımızdaki güncel düzenlemeler ile yatırımların izin, ruhsat, onay, ön lisans, lisans prosedürlerindeki süreçler önemli ölçüde sadeleşmiştir. Bunun sonucunda da elektrik enerji üretiminde özel sektörün yatırım yapması konusunda önü açılmıştır. Örneğin, 2002 yılında özel sektörün payı yüzde 40,2 iken bugün yüzde 83 düzeyine ulaşmıştır.

Türkiye'de özel sektöre açılan elektrik üretimi sektöründe özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yürürlüğe konan yasal düzenlemelerin de etkisiyle Ocak 2017 itibarıyla HES yapmak amacıyla 238 santralde 6.800 megavatlık, rüzgâr santrali yapmak için 149 santralde 4.640 megavatlık, jeotermal santral yapmak amacıyla da 16 santralde 342 megavatlık olmak üzere yeni ilave kapasite EPDK'dan lisans almış durumdadır.

Türkiye'de yerli kaynaklara dayalı enerji...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Kavcıoğlu.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - ...üretim programı kapsamında 2014-2018 plan döneminde 10 bin megavatlık ilave hidrolik kapasitenin devreye alınması amaçlanmıştır.

Yine bir başka konu nükleer enerji konusu... Dünya elektrik enerjisi üretiminin yüzde 11'i nükleer santrallerden karşılanmaktadır. Bu oran OECD ülkeleri için yüzde 18, Avrupa Birliği ülkeleri içinse yüzde 27'dir. Mayıs 2017 verilerine göre dünya üzerinde toplam 392.116 megavatlık kapasiteye sahip 449 adet nükleer reaktör bulunmaktadır. 60 reaktör ise yapım aşamasındadır. Biz her "nükleer enerji" dediğimizde hop oturup hop kalkan birçok ülke bu nimetten faydalanmaktadır.

Dünyanın gelişmiş ülkelerine şöyle bir baktığımızda, en fazla nükleer reaktöre sahip olan ilk üç ülke sırasıyla ABD, Fransa ve Japonya.

Bölgelere göre bakıldığında ise sırasıyla Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Uzak Doğu Asya en fazla nükleer reaktöre sahip üç ülke.

Toplam elektrik üretiminde nükleer enerjinin payında yüzde 77'yle birinci durumda olan Fransa, bu ülkeyi takip edenler ise yüzde 56'yla Slovakya ve yüzde 53'le Macaristan. 34 adet OECD ülkesinden 18 tanesinde nükleer santrallerden elektrik enerjisi elde edilmektedir. Bu ülkelerde üretilen elektriğin yaklaşık üçte 1'i nükleer santrallerden karşılanmaktadır. Ülkemiz ve yakın coğrafyamızdaki bazı ülkeler -özellikle İran- bu konuda sorgulanırken muhalefetin de bu ülkelerle ilgili, diğer nükleer enerji santralleri olan ülkelerle ilgili eleştiri getirmezken, bizim ve yakın coğrafyadaki bu ülkelerle ilgili eleştirileri manidardır. Nükleer santrallerin silah üretmek amacıyla kurulduğu konusundaki eleştiriler de gerçek dışıdır.

Gelecek senaryolarına göre 2030 yılında dünya elektrik üretiminin yüzde 8,6 ile yüzde 11,3 arasında bir oranda nükleer santrallerden karşılanması beklenmektedir. 2030 yılında ağırlıklı olarak en fazla nükleer gücün Doğu Avrupa ülkelerinde yer alacağı düşünülmektedir. Bu ülkelerde elektrik üretiminin yüzde 20'nin üzerinde nükleer santrallerden karşılanacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla bir an evvel bu enerji türünden ülkemizin de faydalanması gerektiğine olan inancımız tamdır.

Hükûmetimiz bu konuda birçok çalışma yürütmektedir. Halihazırda Rusya'yla iş birliği çerçevesinde devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali için inşaat aşamasına gelinmiş olup Sinop'ta kurulması planlanan nükleer santral içinse hükûmetler arası anlaşma imzalanmıştır.

Önümüzdeki on yıl için yıllık enerji artışının yüzde 3-4 olacağı öngörülen ülkemizde mevcut nükleer santral projeleri tamamlanınca elektrik kurulu gücünün yüzde 10'u nükleer santrallerden oluşturulacaktır.

Tüm bu veriler dikkate alındığında, ülkemiz ekonomisi, gerek ithal bağımlılığı azaltılması gerekse bu ithal ürünlerden kaynaklı risklere karşı çözüm olması sebebiyle yenilenebilir enerji kaynaklarına olabildiğince destek olmamızın altını çizmek istiyorum.

Ayrıca, nükleer enerjiyi burada noktalardan doğal gazla ilgili Türkiye'de Sayın Bakanım, hemen hemen bildiğim kadarıyla bütün iller doğal gaza -en son Tunceli'ydi galiba- kavuştu. İlçeler konusunda da çok yoğun bir çalışma olduğunu biliyorum.

Biz hafta sonu Bayburt'taydık. Sayın Cumhurbaşkanımız da Bayburt'a geldi, il kongremizi yaptık. Çok büyük bir coşkuyla bir karşılama oldu. Hem biz Cumhurbaşkanımıza yakışan bir şekilde karşıladık, sağ olsun, Cumhurbaşkanımız da Bayburt'a olan sevgisini yatırımlar konusunda verdiği talimatlarla gösterdi. Ben sizin de Bayburt'a yaklaşımınızı biliyorum. İlçelerimizdeki nüfus probleminden dolayı doğal gaz bizim oralara gelmiyor, şehirde var ama ilçelerde yok. Bizim oralarda ilçelerin nüfusunun 20 bin olma şansı hiçbir zaman yok, 10 bin olma şansı bile yok. BOTAŞ projesi TANAP bizim ilçelerimizin çok yakınından geçmekte. Bu konuda sizin pozitif ayrımcılık yaparak Bayburt'un 2 ilçesine doğal gaz getirmenizi rica ediyoruz. Çünkü ancak nüfusu o şekilde tutabileceğiz, yoksa 10 bin olmasını, 20 bin olmasını beklemek hayal. Bu aylarda mesela, ekim, kasım oldu mu, havalar soğudu mu Bayburt'tan bütün insanlar İstanbul'a, büyük şehirlere göç ediyorlar, özellikle ilçelerden ve köylerden. Dolayısıyla bu konuda sizden yardımlarınızı ve desteklerinizi bekliyoruz.

Ben bu vesileyle 2018 yılı bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.