Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ç) Devlet Personel Başkanlığı d) Türkiye İş Kurumu e) Sosyal Güvenlik Kurumu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 17 .11.2017 |
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlar, sayın basın mensupları; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, ilk bütçeniz hayırlı olsun. Allah yardımcınız olsun. Başarılar diliyorum. İnsanın doğumundan ölümüne kadar hayatının her anında sorumluluğu olan bir bakanlıksınız. Bu açıdan, hakikaten zor bir görev. Başarılar diliyorum.
Sayın Başkanım, size de şunu ifade edeceğim: Bu Sayıştay raporları masalarımıza süs diye gelmiyor, değil mi? Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili olsun, Bakanlığınızla ilgili olsun bayağı madde var Sayın Bakanım yani bunların mutlaka görüşülmesi lazım, ki ben kabaca şöyle not aldım: Mevzuata aykırılıklar, hatalı işlemler, yanlış ödemeler, alacakların kaydedilmemesi, takip edilmemesi, tahsil edilmemesi, idari para cezalarının uygulanmaması, avans kapatılmaması gibi birçok hakikaten sıkıntılı konu var. Sayıştay da çalışmış, emek vermiş, buraya getirmiş. Ben Sayıştaya da teşekkür ediyorum. Bunu görüşmemiz lazım, kapatmamız lazım, neyse, üzerinde değerlendirmemizi yapmamız lazım Komisyon olarak.
Bir de bir şey dikkatimi çekti Sayıştay raporunda: 4.315 kişiye öldüğü hâlde GSS primi tahakkuk ettirildiği söyleniyor yani sistemimiz hâlen ölen kişiyi yakalayamıyor mu ya? Ben, bunu yadırgadım, geçmişte bu kurumlarda epey emeği olan birisi olarak yadırgadım. Ölen bir kişiyi hâlen bizim kaydımız yakalamıyorsa bu sıkıntılı, az da değil 4.315 kişi.
Önce, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili birkaç hususa ben de değinmek istiyorum, yoksa Sosyal Güvenlik Kurumu battı, çıktı, o konuda bir şeyim olmayacak ama şu tespiti de yapacağım: Geçmişte -çalışan arkadaşlar bilir- Dünya Bankasının bir raporu vardı, 1971 Zelenka Raporu diye anılırdı, "Eğer sistem böyle giderse açmaza girer." diye orada uyarılar vardı. Onun üzerine, epey bir müddet sonra rahmetli Özal sosyal güvenlik alanında ilk reformu gerçekleştirdi, 50-55 yaşı getirdi, daha önce emeklilik için yaş öngörülmüyordu fakat 1992 yılında bu tekrar kaldırıldı; ki tam 50-55 yaşa kademeli geçiş de tamamlanmıştı. Bu kaldırıldı. Bu, tabii sosyal güvenlik sisteminin, Sosyal Güvenlik Kurumunun belini kırdı. Hâlen şu anki açıklarda dahi bu erken emekliliğin faturası var. Daha da bunun yükünü çekeceğiz. Yani çok büyük bir hataydı, 1992 yılında çıkarılan kanunla bu yaşın kaldırılması Sosyal Güvenlik Kurumuna çok büyük bir darbe vurdu.
Tabii, taşın altına elini koyma meselesi olarak da dediğim gibi rahmetli Özal'ı sayabiliriz, sosyal güvenlik raporunu gerçekleştirdi; 57'nci Hükûmeti sayabiliriz, 1999-2002'de yaptığı düzenlemelerle. Yine Sosyal Güvenlik Kurumunu bir anlamda -bugünkü tabiriyle- batmaktan kurtaran düzenleme yapıldı ve AK PARTİ Hükûmeti 2008 yılında sosyal güvenlik reformunu gerçekleştirdi. Bunlar sayesinde, bana göre SGK batmaktan kurtuldu. Değilse, bu gerek 1999'da gerek 2008'deki kanunlar çıkmasaydı hakikaten çok büyük açıklar söz konusu olacaktı.
Şunu ifade edeyim: Yani 38-43 yaşında emekliye dünyanın hiçbir ekonomisi dayanamaz, hiçbir ülke dayanamaz, hiçbir ülke kaldıramaz. Bunun çok büyük etkisini tabii hâlen bugün dahi görüyoruz. Daha da, gelecekte de göreceğiz.
Şimdi, sosyal güvenlik sisteminin iki temel sorunu, aktif-pasif dengesindeki bozulma ve sosyal güvenlik açığı. Sayın Bakanım da bilgi verdi. Ben 2002'yi de vereyim Sayın Bakanım. Baktığımız zaman, sosyal güvenlik sisteminin 2002 yılında 2,04 aktif-pasif oranı, 2016'da 1,91. Tabii daha da aşağı inmişti, 1,8-1,7'lere inmişti. Son yıllarda iyileşme var, onu ifade edebilirim. Ağustos 2017 itibarıyla da yüzde 1,92 ama bu yeterli mi? Kabul edilen, doğru olan 4'e 1 olsa. Tabii en ideali bu. Onu artık ne zaman yakalayabiliriz bilemiyorum.
Diğer konu, gelirleri giderlerini karşılayamadığı için açık veriyor. Tabii bütçe transferleriyle sosyal güvenlik açığını da karıştırmamak lazım çünkü Sosyal Güvenlik Kurumuna birçok görev veriliyor. Yani 5 puan işveren teşvikinden tutun da makam tazminatı ödemesine kadar varan, SGK'nın hazineden olan alacakları oluyor, onlar da bütçe transferi arasında yer alıyor. Esas açığa bakmak lazım. Baktığımız zaman da şunu görüyoruz: Son iki yılda açıkta bir artış var. Rakamları da vereyim. 2015 yılında 11,4 milyar lira, 2016'da 20,7 milyar liraya yükseliyor. 2017'nin sekiz ayında bir önceki yılın açığını aşan bir rakamla karşı karşıyayız. Bu açıklar neye rağmen Sayın Bakanım, onu da ifade edeyim. Devlet prim katkısına rağmen. 2016'da 46,5 milyar lira devlet prim katkısı -SGK'nın raporlarına göre- 2017 yılının ilk sekiz ayında 33,5 milyar lira. Millî gelire oran açısından baktığımız zaman, 2002 yılında yüzde 2,27 imiş bütçe açığının millî gelire oranı. 2016'da devlet katkısını dikkate almazsak 0,79'a inmiş görünüyor ama bu devlet primini dikkate almazsak 2,57 oluyor. Yani 2002'ye göre çok fazla olmasa da biraz daha kötü, yani 2,27'den, 2,57'ye gelmiş oluyor. Bu tespiti de yapmış olayım.
Tabii Sosyal Güvenlik Kurumunun en büyük sorunlarından birisi de bu prim alacaklarını zamanında tahsil edememesi ki Sayıştayın raporunda bir rakam dikkatimi çekti, 30 Kasım 2016 itibarıyla 45,2 milyar liralık alacak icra takibinde. Ayrıca, yine 2016 yılı sonu itibarıyla 45,7 milyar liralık alacak, kanunla hani sigortalılara tanıdığımız, yani bir anlamda da vazgeçtiğimiz alacak var. Sonradan ihya edilip diriltilebilir ama vazgeçtiğimiz alacak var, 45,7. Özellikle BAĞKUR'lular, sağlık yardımından yararlanamaz duruma düşmemeleri için borçlarını sildirebiliyorlar. Daha sonra tabii cari prim üzerinden tekrar diriltebiliyorlar.
Tabii bu sürekli yeniden yapılandırma düzenlemeleri bir anlamda alışkanlık hâline de geldi. Yani sigortalılar sürekli af beklentisine girdiği için düzenli prim ödeme alışkanlığına maalesef çok büyük zarar verdi. Şu anda da yine çok büyük miktarda kurumun birikmiş alacağı var.
Sosyal Güvenlik Kurumu bütçesini yine ağırlaştıran bir unsur da sağlık harcamaları. 2002 yılında 7,6 milyar, 2016'da 68 milyar liraya çıkmış, Kurumun kayıtlarına göre. Tabii bu sağlık harcamalarındaki artışlarla ilgili sigortalılara, emeklilere çıkarılan bir de fatura var, katılma payları. Bir anlamda bu yük çalışanlara ve emeklilerin üzerine fatura edilmiş durumda. Yani sağlık sistemi bir anlamda paralı hâle getirilmiş durumda.
Sayın Bakanım, emeklilerle ilgili şunu söyleyeceğim: Emeklilerimizin ve asgari ücretlilerin çoğu açlık sınırının altında. TÜRK- İŞ'in en son yayınladığı araştırmaya göre, baktığımız zaman, açlık sınırı 1.544 lira, yoksulluk sınırı 5.030 lira. Bu rakamlara baktığımız zaman asgari ücretlilerin tamamının, emeklilerin de büyük çoğunluğunun açlık sınırı altında olduğunu söyleyebiliriz. Yoksulluk sınırına hepsi giriyor zaten. 2018'de verilecek maaş artışlarına baktığımız zaman, kamu çalışanları ve emeklileri boyutuyla, yüzde 4+3,5. Yani çok beklentileri karşılamayan bir oran. Ki en son torbada biz vergilere çok yüksek oranda artışlar getirdik. MTV'ye yüzde 50. Sayın Maliye Bakanımıza teklifte de bulundum: Bu artışın yarısını emekliye, çalışana verelim, biz de destekleyelim MTV'nin artışını dedim. Ki yeniden değerleme oranına baktığımız zaman, diğer vergi harçların güncellendiği rakama baktığımız zaman 14,47. Bunun da altında yani emekliye ve çalışanlara verilecek olan rakam bunun da altında.
Bir de asgari ücretle ilgili, Sayın Bakanım şunu söyleyeceğim: Bu yıl 1.300'den 1.404'e çıktı asgari ücret, yüzde 7,9. Maalesef enflasyonun altında kalmış durumda. Yani asgari ücretli bu yıl enflasyona ezdiriliyor. Yani bunu da tespit etmiş olayım. Tabii emeklilerimiz, asgari ücretliler ay sonunu getiremiyor, çoğu borç batağına girmiş durumda. Bugün gerek asgari ücret gerekse emekli aylıkları milyonlarca vatandaşımızın tek gelir kaynağı. Yani bu paralarla geçinmek mümkün değil Sayın Bakanım. Bu konuda biraz daha emeklilerimizle ilgili, çalışanlarımızla ilgili gelir artışı sağlayacak düzenlemeler yapmamız gerekiyor. Şimdi, ekonomi büyüdü, millî gelir arttı diyoruz da işte siz "Reel artış yaptık." dediniz, 2002'ye göre mukayeseler yaptınız. Tabii enflasyon hesabının içinde her şey olduğu için yanıltıyor Sayın Bakanım. Tamamen emeklinin ve çalışanın tükettiği ürünler bazında bir hesaplama yapılırsa hiç de öyle olmadığı çok açık olarak görülecektir.
Biraz da çalışma hayatıyla ilgili, sistemle ilgili bazı konulara değineceğim Sayın Bakanım. İş gücü piyasası ve çalışma hayatıyla ilgili çözüm bekleyen birçok sorun var. Bu çalışma hayatıyla ilgili yapısal sorunlara yıllardır duyarsız kalındığından sorun iyice çıkmaza girdi. Çalışanların motivasyonunu, verimini, çalışma barışını olumsuz etkiliyor bu durum. İşçilerin kıdem tazminatından esnek çalışmaya, işçi kiralamadan taşeronlaşmaya kadar birçok sistemde sorunlar var. Son yıllarda artan güvencesiz ve kuralsız çalışma biçimleri, kayıtsız çalışma ve uzun çalışma süreleri, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması, bunların ihmal edilmesi ve denetim ve yaptırım eksikliği çalışma barışının bozulmasında en önemli faktörler. O sebeple, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerekli gördüğümüz yedi reform alanlarından birisi iş gücü piyasası ve çalışma hayatıyla ilgili. İş gücü piyasası ve çalışma hayatı reformu üzerinde titizlikle durulması gerekiyor ve bir an önce gündeme alınması gerekiyor bu alanda yaşanan sorunlara acil çözüm getirmek açısından. Çalışma hayatının etkin bir şekilde, yeterince denetlenmesi, taşeron uygulamasının istisnai hâle getirilmesi, etkin bir sendika ve toplu sözleşme düzeninin kurulması gerekmektedir Sayın Bakanım.
Bugün itibarıyla, baktığımız zaman, ülkemizde en temel sorun işsizlik, yoksulluk, güvencesiz istihdam şartları, uzaklaşılan, piyasalaştırılan sosyal devlet anlayışı. Bugün baktığımız zaman, sendikal örgütlülük ülkemizde maalesef zayıflamış ve sendikalaşma oranı OECD ve Avrupa Birliği ülkelerine göre çok düşük. Sendikalar demokrasinin damarları. Sendikaların kan kaybetmesi, demokrasimiz açısından bir zaaf. İşçinin arkasında haklarını koruyan bir örgütün olmaması, işçiyi işveren karşısında daha güçsüz konuma getirmekte ve haklarını alamamasına neden olmakta. Bu itibarla, sendikalaşmayı zorlaştıran, sendikal örgütlenmeyi zayıflatan politikalar terk edilmeli, çağdaş normlarda endüstri ilişkilerinin tesisi için sendikalı işçilerin ve toplu sözleşmeli iş yerlerinin artırılmasına destek sağlayacak düzenlemeler getirilmeli. Çalışma hayatı, işçi ile işveren haklarının dengeli bir şekilde korunması yanında, işin korunmasını da dikkate alan politikalar çerçevesinde tanzim edilmeli.
İşsizlik 10,6; evet, son açıklanan ama baktığımız zaman, dört yıldır önemli oranda arttı ve çift haneye çakıldı kaldı ki 2018 beklentisi de ya da tahmini de çok düşük değil. Yani sadece geçen yıl ile bu yılı karşılaştırıp bu sorunu çözülmüş gibi göstermek doğru değil. İşsizlikte, özellikle genç işsizlikte son verilerde de artış var. Bu, hepimizin oturup düşünmesi gereken bir konu. Ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençlerimizin oranı üçte 1 düzeyinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kalaycı, lütfen toparlayın.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Çok konu var, hızlı hızlı gitmeye çalışıyorum.
BAŞKAN - Tabii, beş dakikanız daha var.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Tamam.
Sayın Bakanım, tabii, işsizliği önlemeye dönük bir politika uygulamadığımız gibi, özellikle kamuda bir sömürü düzeni de kuruldu yani baktığımız zaman taşeron işçisi, sözleşmeli, 4/C'li, vekil, geçici, fahri, İŞKUR elemanı statüsünde kamu hizmetlerini götürür hâle geldik. Ki çok ilginç bir şeyle de karşılaştım, önceki gün Genel Kurulda da gündeme getirdik; imamları bile yani İŞKUR kanalıyla çalıştırır bir duruma geldik yani temizlik işçisi statüsünde tahsis yapılıp imam olarak çalıştırıyoruz. Bunlar artık bir sömürü oldu. Aynı işi yapan, emsallerine göre çok düşük ücret ve hakları olan kişiler olduğu ortada. Bu alanda köklü bir reform yapılması gerekiyor.
Taşeron işçilikle ilgili -uzun uzun anlatmama gerek yok- geldiğimiz durum itibarıyla baktığımız zaman Sayın Bakanım, hani "Yıl sonuna kadar bu düzenleme yapılacak." diye zatıalinizin de Sayın Başbakanımızın da Maliye Bakanının da açıklamaları oldu ama torba kanuna bakıyoruz, bir madde var, yardımcı işlerle ilgili kamu kurumlarının ihaleye çıkmadan önce ücret ve sayı itibarıyla o gün görüş almasını arıyoruz. 1/1/2018'den sonra, torba maddede yer alan husus. Yani yardımcı işlerde çalışanlara kadro vermeyecek misiniz ya da sözleşme mi yapacaksınız, vermeyecek misiniz? Ki bir önceki, benim de hemşehrim olan Sayın Başbakanın AK PARTİ'nin grup toplantısında yaptığı konuşma var, "Asıl da yardımcı da hepsini kamuya alacağız." diye açıklaması var. Ama torbaya böyle bir madde gelince sanki yardımcı işlerde çalışanlar kapsam dışında bırakılacakmış gibi bir intiba oluşturuyor yani bu konuya bir açıklık getirirseniz. Yani tüm taşeron işlerde çalışan insanımızın tamamını kapsayacak bir düzenleme mi getiriyorsunuz, şartları ne olacak, bu konuda sizden Komisyon olarak bilgi alırsak memnun olurum.
Yine, geçici mevsimlik işçiler var, onların da beklentileri var. Bugün yine kamu kurumlarına baktığımız zaman beş ay, 29 gün çalıştırılan; başta Ormanda, Çay İşletmelerinde, Demiryollarında, daha sonra ara verilen çalışanlarımız var ama onları çalıştırmadığımız dönemde ne ilginçtir ki taşeron eleman çalıştırıyoruz ya da İŞKUR elemanı çalıştırıyoruz. Hâlbuki yıllardır orada çalışan, tecrübeli çalışanlar bunlar. Yani onların çalışma süresiyle ilgili kısıtlamayı açsak ya da onları sürekli işçi hâline getirsek devlet de kârlı çıkacak, o çalışan da kârlı çıkacak bu işten ama her ne hikmetse onların bu sorunu aşılmış değil. Geçen yılki toplu sözleşmeyle ilgili protokol törenindeki -ki Çankaya'da Başbakanlık konutunda bu tören yapılmıştı- yine bir önceki Sayın Başbakan, Sayın Davutoğlu Sendika Başkanıyla birlikte işçilerin huzurunda "Bu kısıtlamayı aşacak yani sürekli çalışmalarını sağlayabilecek düzenlemeyi yapacağız." diye... Protokole de kondu bu hüküm ama bu konuda da maalesef bugüne kadar bir sonuç alınmış değil.
Tabii, kamuyla ilgili söylenecek çok şey var. Ben sadece şunu söyleyip konuşmamı bitireyim: Yani Adalet ve Kalkınma Partisi on beş yıl önce iktidara geldiği zaman "Yeni bir personel rejimi ve ücret rejimini süratle hayata geçireceğiz." demişti ama bugüne kadar maalesef o anlamda gerekli reform düzenlemeler yapılmadı yani kamu çalışanlarının personel rejimi ve ücret rejimiyle ilgili reform maalesef... Ki yapılan çalışmalar var, Devlet Personel Başkanımız bilir, geçmişte bu konuda çok yoğun çalışmalar yapıldı ama her ne hikmetse Meclise gelen bir düzenleme bir türlü olmadı; tam tersi, personel rejimi ve ücret rejimi karmakarışık, delik deşik hâle geldi, içinden çıkılmaz hâle geldi ki bir taşeron işi bile işte yıllardır, aylardır uğraştırıyor. Bu anlamda -geleceğimiz açısından- kamu çalışanlarının gerek ücret rejimi gerekse personel çalıştırmayla ilgili rejimi düzenleyen reformlar bir an önce gerçekleştirilmeli diyorum.
Ben sözümü burada tamamlayacağım. Bütçemizin hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.