| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b) Kültür ve Turizm Bakanlığı c) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ç) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü d) Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .11.2017 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, Sayın Başkanım, kıymetli bürokratlar ve basınımızın güzide temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyor, Dışişleri Bakanlığı bütçemizin ülkemize ve bölgemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Türkiye, dış politikada son on yıldır ardı ardına yapılan yanlışlar nedeniyle bugün bir çıkmaz sokaktadır. İçinde bulunduğumuz darboğazdan kurtulmak için kurumsal ve yapısal değişimlerin ötesinde bir zihniyet değişikliğine acilen ihtiyaç vardır. Doğru tektir, eğer doğruyu doğru zaman söylerseniz haklı çıkarsınız. Bazen haklı çıkmak da yetmez, çünkü bir şeyleri zamanında da yapmak lazım, haklı çıkmak sadece, tek başına bir değer olarak olmuyor. Özde kararlı, üslupta yumuşak, diplomasinin değişmez bir kuralı yaşam tarzımız hâline gelmek durumundadır.
2002 yılında iktidara gelen AK PARTİ, dış politikanın her alanında geleceğimiz için büyük bir tehlike arz eden bir enkaz yarattı. Bu enkaza yol açan temel nedenler de şunlardır: İdeolojik, mezhepçi saplantılarla Türkiye'nin askerî ve diplomatik kapasitesi arasındaki büyük makası göz ardı etti. Hariciyecilerimizin birikimlerini hiçe saydı. Yine ülkemiz bölgede bir barış ve istikrar merkezi olarak komşularına örnek ağabey olacakken bölgesel ve küresel dengeleri akıl merkezli okuyamadı. AK PARTİ Genel Başkanı Erdoğan'ın ve yetkililerin sıkça bugünkü sınırlarımıza olan memnuniyetsizliklerini belirttikleri demeçler ve Türkiye Cumhuriyeti'nin tapu senedi olan Lozan Anlaşması'na yönelik eleştiriler birer örnek olarak verilebilir. Ülkemiz dış politikası AK PARTİ hükûmetleri döneminde liyakatten uzak, ilkesiz ve tutarsız iktidar kadrolarının elinde AK PARTİ öncesi dönemden tamamen ayrışacak bir şekilde yeniden formatlanmış, olumsuz anlamda bir eksen değişikliğine uğramıştır. AK PARTİ'nin dış politikası huzur, barış, refah ve istikrar değil, gerginlik, çatışma, ayrışma, göç ve yoksulluk üretmiştir.
Türkiye, güneyimizde yeni Osmanlıcılık, bölgede düzen kuruculuk, küresel güç gibi olmayacak hayallerin peşinde koşan, komşularının iç işlerine karışmayı alışkanlık hâline getiren maceracı ve güven vermeyen bir ülke durumuna savrulmuştur.
Bütün bu diplomasi ve ülkemizin temel dış politik çizgilerinden uzak yaklaşım ülkemizin kaynaklarını da heba etmiştir.
AK PARTİ iktidarının komşularla sıfır sorun, stratejik derinlik, yumuşak göç ve bölgede düzen kuruculuk gibi gösterdikleri dış politika hedefleri ülkemizi bugün komşularının topraklarında savaşır konuma düşürmüştür.
Ülkemizi, kapasitesinin üstünde güç kullanabilecek bölgesel bir aktör olarak görenler, bugün içinde bulunduğumuz tehlikeli yalnızlığın ve edilgen durumun yegâne sorumlularıdır.
Türk dış politikası, belirli bir çizgi ve ilkeler bütününden, uzun erimli planlama kabiliyetinden, öngörüden ve nitelikli istişareden yoksun bir yaklaşımın ve laiklikten uzak bir anlayışın doğal sonucu olarak bugün, tek kişiye bağlı bir karar mekanizması, günü birlik kararlar, fevri çıkışlar ve kurumsal erozyondan muzdariptir.
Türkiye, bir zamanlar bölgesinde fikrine başvurulan, arabuluculuğu talep edilen, saygın ve tarafsız bir ülkeydi. Bu özelliklerini "Yurtta barış, dünyada barış." anlayışı çerçevesinde geliştirdiği, komşularının iç işlerine karışmama prensibine, sorulmadığı zaman fikir beyan etmeme yaklaşımına, gelişmekte olan demokrasisine, laik toplum yapısına ve yüzünü Batı'ya dönmesine borçluydu. Ancak AK PARTİ iktidarının bölgede yürüttüğü dış politika nedeniyle Türkiye, bölgesel ve küresel ölçekte dostlarının birçoğunu kaybetmiş, cihatçı örgütler gibi meşru olmayan devlet dışı aktörlerle yakın ilişkiler geliştirmiş, komşularının topraklarında işgalci konumuna düşmüş ve saygınlığını azaltmıştır. AK PARTİ'yle dış politikamız Türkiye için başlı başına bir güvenlik tehdidi hâline gelmiş, ülkemizin geleceği yer yer ipotek altına alınmıştır. Fetihçi bir zihniyetle ve toplumu dinci, milliyetçi bir hat üstünde teyakkuzda tutmak ve "El Bab'ı alırız.", "Menbiç'e gireriz.", "Afrin'i vururuz.", "Rakka'yı bize bırakın.", "Musul ve Halep aslında bizim." gibi gerçekle bağlantısı olmayan hezeyan ve sayıklamalar AKP'nin dış politikasının iç politikaya ne kadar alet edildiğinin aleni göstergesidir. Türkiye ve El Kaide uzantılı cihatçı örgütler arasında yakın ilişki uluslararası basının ana gündeminden birisi olmaya devam etmektedir. Sınır güvenliğini etkin bir şekilde sağlayamaz hâle gelen Türkiye'nin sınır boyları ne acı ki Pakistanlaşmakta, Hatay'da da Peşaverleşmektedir. Dış politika yanlışlarını yeni Osmanlıcılık olarak tarif eden ve karar vericiler, bugün milyonlarca yurttaşımızı bir zamanlar el üstünde tutuldukları, o eskiden Osmanlı hâkimiyetindeki birçok bölgeye ne acı ki seyahat edemez hâle getirmiştir. Batı'yı şeytanlaştırmayı, içeride oy devşirmeyi amaçlayan yaklaşımlar 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yoğunlaşmış, Batı karşıtlığı ne yazık ki dış politikamızın belirleyici özelliklerinden biri hâline gelmiştir. AK PARTİ'nin Batı'yla ilişkilerimizi sıkça dinî ve milliyetçi referanslara başvurarak soğutması ve son zamanlarda, Alman ve Amerikan vatandaşları başta olmak üzere Batılı ülkelerin vatandaşlarına yönelik izlediği rehine siyaseti Türk dış politikasının tarihsel bir kanadını kırarak Türkiye'nin Avro-Atlantik camiasındaki konumunu zedelemiştir. Başka bir ifadeyle, Batı karşıtı siyaset Türk dış politikasının ana sorunlarına büyük darbeler vurarak Türkiye'nin, bölgesindeki olaylara müdahale gücünü, saygınlığını ve bununla beraber de aktör olma rolünü azaltmıştır. Türkiye'nin dış politikası, AK PARTİ iktidarının iç politikadaki yönelimlerine denk düşecek şekilde tasarlanmakta ve uygulanmaktadır. Bunun sonucu olarak Batı değerlerinden kopuşu hızlanan Türkiye'nin yüzü AK PARTİ eliyle Avrasya kampına dönmeye başlamıştır. Türkiye artık Nisan 2017'de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin siyasi denetimine aldığı Avrupa Parlamentosunun Haziran 2017'de üyelik müzakerelerini dondurma çağrısı yaptığı ABD'nin de Ekim 2017'de vize kısıtlamasına gittiği bir ülke hâline gelmiştir.
İzlenen dış politikanın Türkiye'ye kazandırdığı dostlar şunlardır: Müslüman Kardeşler, Hamas, Nusra Cephesi, Ahrar El Şam, Nurettin Zengi Tugayları, Sultan Murat Tugayları, Özgür Suriye Ordusu. Bunların dışında ülkemizin bölgede karşılıklı güven ilişkisi tesis edebileceği sağlam bir müttefiki de kalmamaktadır.
AK PARTİ Türkiye'nin dış politika yapım araçlarını ve kurumlarını da sakatlamıştır. Niteliksiz kadrolarla doldurulan Dışişleri Bakanlığı birbiriyle kadro savaşı yapan tarikatların mücadele sahalarından biri hâline gelmiştir. AK PARTİ'nin dış politikasının mimarı Dışişleri eski Bakanı ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Ali Sarıkaya'nın 7 Haziran 2016'da seçimler sonrasındaki sözleri hepimizin hafızasındadır. "Dışişlerindeyken yüz tane vakfa haber edip eleman alacağımızı duyuruyorum, 5 isim gelmiyordu. Gelenlerin de ya puanı eksik oluyordu ya da puanı olmuyordu. Fakat cemaat yüz kişilik dört dörtlük bir liste yollayabiliyordu." gibi bu ülkedeki dış politika geleneğine hiç yakışmayan sözleri de ne acı ki duyduk. 15 Temmuz sonrasında Dışişleri Bakanlığından yüzlerce diplomat FETÖ'cü oldukları iddiasıyla ihraç edildi, bir kısmı da hâlen tutukludur. Bu kişilerin nasıl Bakanlık personeli oldukları açıktır. Sınavlarda hakları yenen yüzlerce gencin vebal ve sorumluluğu kimin üzerindedir, sizlere bırakıyorum.
Dışişleri Bakanlığında yaşanan kurumsal çöküş ne yazık ki bunlarla da sınırlı değil. Meslek dışından büyükelçi atamaları da bu çöküşün önemli bir parçasıdır. Son yayımlanan büyükelçi atamaları kararnamesindeki birçok ismin az önce arkadaşlarımız örneklerini verdiler, Türk dış işleri geleneği buna uygun ve müsait değildir, daha fazla bu yapıyla oynayıp bozmayalım. Meslek dışındaki kişilerin büyükelçi atamaları Dışişleri Bakanlığının kurumsal yapısını bozmakta, Bakanlığın hafızasını zedelemekte, liyakat yerine biati öne çıkarmaktadır. Büyükelçilik, Sayın Erdoğan'ın dağıttığı bir ödüle dönüşürken istisnai memuriyetler de istisnai özelliklerini kaybetmiştir.
Yine, AK PARTİ'nin dış politika hataları artık tamir edilemez bir noktaya doğru da hızla ilerlemektedir. Türkiye Avro-Atlantik camiasındaki konumunu kaybetmiş, Orta Doğu'daki ağırlığını yitirmiş, Avrupa Birliğine tam üyelik hedefinden uzaklaşmış, kurumsal mekanizmaları erozyona uğramış, büyük devletler nezdinde izlediği denge siyasetini koruyamamış bir ülke konumuna gelmiştir.
AK PARTİ'nin saldırgan dış politikası Türkiye'nin bölgede Kürt sorununu çözme kabiliyetini giderek yitirmesine de neden olmaktadır. 2013 yılında IŞİD'in Suriye Kürtlerine saldırılarını "Kobani düştü düşecek." diye sevinçle karşılayanların, şimdi de kafayı Afrin'e taktıklarını ne yazık ki gözlemliyoruz. Bölgemizdeki Kürtlere yönelik düşmanlığın içeride de olumsuz yansımaları olacağı ve toplumsal barışımıza zarar vereceği hiçbirimizin dikkatinden kaçmamalıdır. Sürekli olarak genişlemekten bahseden ve komşu ülkelerin topraklarında gözü olduğu izlenimini uyandıran dış politika, Türkiye'nin sınırları ve güvenliği için yaşamsal bir tehdittir. Bizi yönetenler "ulusal çıkar" denildiği zaman AK PARTİ'nin çıkarını anlamakta, "devlet bekası" dedikleri zaman da artık kendi koltuklarının bekası olduğu akla gelmektedir.
Bu nedenle, Türkiye'nin dış politikası "Yurtta barış, dünyada barış." şiarı ekseninde, laiklik, çağdaşlık ve uluslararası hukuk çerçevesinde çağdaş kadrolarla baştan aşağı yeniden yapılandırılmalıdır. Türkiye, hamaset ve fevri çıkışlar yerine ölçülü, tutarlı, inandırıcı bir dış politika söylemine acilen sahip olmalıdır. Savunulmaya değer en büyük ulusal çıkarların birisi barışçıl bir dış politikadır. Diplomasinin savaş çığırtkanlığı ve her türlü askerî seçenek karşısında galebe çaldığını tarih bize göstermektedir. Dış politikayı iç politika malzemesi yapmak AK PARTİ'nin en başarılı olduğu hususlardan biridir. Dış politikadaki gelişmeleri, kitleleri milliyetçi, gerici hezeyanlarla teyakkuz hâlinde tutmak için kullanmak ülkemizi kutuplaştırmaktan başka hiçbir şey ifade etmiyor. Türkiye, AK PARTİ iktidarından önce dış politikadaki çıkarlarını hem Doğu hem Batı eksenli olarak muhafaza ediyor ve geliştiriyordu. Merkezinde ABD ve Avrupa Birliğinin yer aldığı Batı dünyasıyla ilişkilerimiz Rusya ve Orta Doğu'yu da gözeten bir dengeyle yürütülüyordu. Kısacası, çok yönlülük, Türkiye'nin geleneksel dış politikasının esas çizgisi olagelmişti. Bugün bu, çok yönlü olarak tanımlanamayacak ve dengeci bir perspektiften uzak dış politikamız ülkemizin bölgesel ve uluslararası ölçekte farklı zeminlere sağlam basabilmesini engellemektedir.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, 2018 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını, yaşanmışlıklardan ders alarak doğru bir rotaya gelinmesini diliyor, saygılar sunuyorum.