| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b) Kültür ve Turizm Bakanlığı c) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ç) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü d) Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .11.2017 |
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Şimdi, öncelikle bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
Geçenlerde Filistin'e Ramallah'a Balfour Konferansı münasebetiyle bir ziyaret yapmıştık. Orada Sayın Büyükelçimiz Gürcan Türkoğlu'na, Sayın Büyükelçimiz Kemal Ökem'e ve Strazburg'daki ziyaretimizde bize iyi bir konukseverlik gösteren Sayın Büyükelçimiz Erdoğan İşcan'a ve oradaki başkonsoloslara teşekkür ediyoruz. Bunu neden diyorum? Çünkü pek alışık olmadığımız bir uygulama gibi sanki tekrar başladı, bizim de hoşumuza gitti. Umuyoruz bu devam eder. Ana muhalefetten gittiğimiz zaman bazen sıkıntılar yaşıyorduk ama bu teşekkürü bir borç biliyorum, kendilerine teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımız açıkladı, zaman da çok dar, ben hızlı bir şekilde gitmek istiyorum. İki tane ucu açık süreç var, ikisinde de ilerleme olmuyor. Bir tanesi Avrupa Birliğiyle ilgili ucu açık süreç. Şu anda Türkiye Avrupa Birliğine 1999 yılındaki müracaat gibi şu anda, 2017 yılında müracaat yapmış olsaydı muhtemelen Kopenhag Siyasi Kriterlerini karşılayamadığı gerekçesiyle belki de müracaatı reddedilmiş olacaktı. Avrupa Birliğiyle ciddi sorunlar yaşıyoruz. Bu sadece konjonktürel sorunların ötesinde bir şey. Türkiye'de 16 Nisan referandumu demokrasinin kurumsal olarak belini kırdı, Türkiye'yi daha otokratik bir yöne ve eğilime sürükledi ve bunun sıkıntısı da açıkça görülüyor. Bu konu değişmedikçe yani Türkiye'de demokrasi algısı değişmedikçe, demokrasiyle ilgili tekrar denge ve denetim sistemi gelmedikçe, ifade hürriyetiyle ilgili bir ilerleme olmadıkça ve tek adam rejimiyle ilgili algı değişmedikçe Avrupa Birliğiyle ilişkilerin bulunan noktadan daha ileriye gideceği sadece bir hayal olur. Biz önceden, bundan beş yıl, on yıl önce daha geri bir seviyedeydik ama tam üyeliği tartışıyorduk; şimdi üyeliğin durdurulması, dondurulması, askıya alınmasını tartışıyoruz maalesef.
İkinci bir konu, Rusya'yla. Biz ABD'yle sıkıntı yaşadığımız zaman Rusya'yla iyi ilişkiler götürdüğümüzü söylüyoruz. Tabii, Rusya'yla ilişkiler önemli, biz de önem veriyoruz. Yalnız şunu bilmeliyiz: Suriye konusu Rusya'yı Akdeniz'e indirdi ve Suriye'de önemli bir alan sağladı. Suriye konusu Rusya'nın bütün defolarını kapattı; Ukrayna'daki işgalini örttü, Kırım'daki ilhakını örttü, Osetya'yı, Abhazya'yı örttü. Şu anda Rusya Suriye'deki durumla ilgili konuşuluyor ve muhtemelen siyasi bir çözümde de Rusya ana aktördür; orada üsleri var, tarihinde ilk defa, çok istediği Akdeniz'de bizim rejim değişikliği sevdamız yüzünden bölge karıştı ve Rusya da oraya iyice yerleştikçe yerleşti.
Şimdi, Astana süreci deniyor, Astana süreci güzel, garantör ülkeyiz ama parça başı çözüm Suriye'de, gerçek manada siyasi ve kapsamlı bir çözümün olup olmayacağı tartışılıyor. Umarız kapsamlı bir çözüm olur ama toprak bütünlüğü ile yani bir ülkenin topraklarının bütün olması ile iç idari yapısında konfederal mi, federal mi, bölgelerin, otonomların olması mı, bunlar tamamen ayrı konular. Ülkelerin toprağı bütün olabilir Birleşmiş Milletler sistemine göre, şartına göre ama Suriye'nin iç sistemi değişecek, üniter yapı artık olmuyor, belli çünkü sizin PYD'yle ilişkilerinden rahatsızlık duyduğunuz ABD'yle... Rahatsızlık duyuyorsunuz ama mesela Rusya da PYD'yle gayet iyi geçiniyor ve Astana'da masaya koyduğu bir anayasa taslağından söz edildi, orada da kültürel otonomiden bahsediliyor yani Suriye artık üniter bir Suriye olmuyor ve artık Suriye'deki rejim değişikliği sevdası Suriye'yi parçalı bir yapıya sürüklüyor. Ayrıca, topraksal olarak bütün olsa da bundan sonra -Irak örneği ortada- ne kadar yaşayabilir, ne kadar sağlıklı bir sistem olabilir, o da tartışılır.
Şimdi, biz Katar ile Suudi Arabistan arasında bir sorun olduğu zaman Katar'ın yanında yer aldık ama sonra şunu gördük: Amerika Birleşik Devletleri bir noktada Suudi Arabistan'ı da provoke etti bu Katar krizinde. Sonra şunlar çıktı ortaya: Katar bir taraftan Yemen'de Suudi Arabistan'la operasyon yapıyor, diğer taraftan perde arkasından İran'la iş birliği tutuyormuş, diğer taraftan Müslüman Kardeşler'le, Hamas'la iş birliği içerisindeymiş. Sonra, şu andaki genel gidişata baktığımız zaman da bak, tekrar yeni bir sistem, yeni bir dinamik çıkıyor, o da Sünni dünya Suudi Arabistan'ın öncülüğünde bakıyoruz tekrar İsrail'e yanaşıyor ve ilk defa Orta Doğu'da İsrail'le daha yakın bir ilişki kurulmaya doğru bir eğilim var. Şimdi, tekrar biz İran eksenini engellemek için, İran'ın yayılmacılığını engellemek için, Orta Doğu'nun hem güneyinden hem de kuzeyinden İran'ın yayılmacılığını engellemek için Suudi Arabistan'ın böyle bir şey ve İsrail'in bu yönde biliyorsunuz kaygıları vardı ve Suudi Arabistan ile İran ilk defa benzer çizgiye kaymış durumdalar. Biz şimdi, Katar'la dönüp İran'a karşı ve "Pers milliyetçiliği" dediğimiz o olguya karşı tekrar Suudi Arabistan'la yeni bir süreç mi başlatacağız? Yani bu zikzak politikası, Katar, sonra Suudi Arabistan, sonra başka bir şey.
Şimdi, bakınız, biz Filistin'de Ulusal Birlik Hükûmetinin ortaya çıkmasından memnun oluyoruz, biz de memnun oluyoruz, zaten bu konuda çok zaman kaybedildi ama şunu bilmeliyiz: El Fetih ile AKP'nin ilişkileri çok sağlıklı olmadı, hep Hamas üzerinden bir okuma yapıldı ve umuyoruz bu düzeltilir, bu konuda bir rahatsızlığın olduğunu söyleyebiliriz. Tabii, bu da ideolojik bir bakış açısı çünkü Hamas'ın bulunduğu çizgi ile El Fetih'in daha seküler bir yapıda olması gerçeği bir tercihte bulunma zorunluluğunu belki ortaya çıkarmış olabilir parti için ama artık dinamik değişti çünkü şu anda El Fetih'in lideri Mahmud Abbas tanınan bir lider ve onun uhdesinde ilişkiler eğer bir çözüm yönünde bir gelişme olacaksa yani Orta Doğu barış sürecinin tekrar canlandırılması gündeme gelecekse ana aktör yine Mahmud Abbas ve bu konuda da bizim yeni bir anlayışla tekrar Mahmud Abbas'la ilişkileri daha sağlıklı bir zeminde düzeltmemiz gerekiyor.
Şimdi, Kıbrıs'la ilgili konuşuldu, Kıbrıs konusunun da ucu açık. Yani tamam, çözüm olmadı; Rum'u hep şikâyet ediyoruz, Rum masadan kaçtı, doğru. Peki, ne olacak yani diyalogla ne olacak? Bu zamana kadar kırk yıldır müzakereler gitti ve müzakere masasında kalındı ve biz de müzakereleri destekledik, hatta "Crans-Montana'da çökerse müzakereler biz başka B planı ortaya koyacağız." dendi. B planı da ortaya çıkmadı. Kaç aydır çökmüş, hiçbir şey olmuyor ve muhtemelen ocak ayında seçimler olacak, KKTC'de 7 Ocakta sanırım, daha sonra 28 Ocakta da Güney Kıbrıs'ta seçimler olacak. Peki, ondan sonra tekrar masaya dönülecek, iki üç ay, beş ay tekrar masada kalınacak, tekrar çökecek. Bu müzakere takvimi ve müzakere süreci, KKTC'nin egemenliğini sınırlıyor, topraklarını küçültüyor, Kıbrıs Türklerini daha azınlık noktasına sürüklüyor, Türk askerini şeytanlaştırıyor, garanti ve ittifak anlaşmasını sulandırıyor. Yani biz burada ne kadar kalacağız, ilanihaye burada KKTC'nin tamamen lime lime olmasını mı bekleyeceğiz? Artık bir karar vermek lazım.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Türk askeri nasıl şeytanlaştırılıyor? Bu nasıl bir ifade ya?
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Lütfen kesmeyin, benim zamanım az. Siz iktidar partisisiniz, zamanınız çok.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Açıkla ama yani.
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Lütfen zamanımızı kesmeyin de ben konuşayım.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Böyle ifade olur mu kardeşim ya, ayıp ya!
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Siz bir kere dış politikanın "d"sinden anlamazsanız kimin şeytanlaştırdığını da anlamazsınız.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Anlamadın ne dediğini.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Kimlerin o gözle baktığının uyarısını yapıyor, kendi düşüncesini söylemiyor, daha dikkatli dinleyin.
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Şimdi, Sayın Bakanım, şunu söyleyelim: Bizim B planımız hâlâ müzakerelere dönmekse, izolasyonların kaldırılması konusuna odaklanmaksa bu, B planı değil; bu, A planının devam etmesi anlamına geliyor. B planı, tanıtmaktır çünkü biz devleti kurdurmuşuz ve tanıtmamışız doğru dürüst ve bu konuda herhangi bir şey de yapmamışız. Artık yapılması gereken, tanımayla ilgili bir özel temsilci atamak ve tamamen bu konuya yoğunlaşmaktır. Bizim sürekli müzakere masasında kalarak elde edebileceğimiz bir şey yok, sürekli geriliyoruz. 2008 yılından sonraki müzakerelerin seyrine baktığınız zaman evet, her konuda anlaşma olmadığı sürece hiçbir konuda anlaşma olmamış olur ama her bittiği noktadan bir sonra tekrar o noktadan başlıyoruz ve bizim bu dinamiği değiştirmemiz gerekiyor. "Efendim, bize KKTC'de bir şey olmaz." anlayışı, dolayısıyla "Biz müzakere ediyoruz, işte, bir süre sonra tekrar başlıyoruz ama çözüm olmadığı noktadan devam ediyoruz." Bu yanlıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, süreniz doldu, lütfen son cümlenizi...
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Efendim, bitireyim, bitireyim.
BAŞKAN - Bitirdiniz zaten, on dakikanız bitti, son cümlenizi alayım.
Buyurun.
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Arkadaşın kestiği süreyi bana verirseniz Sayın Başkan çok memnun olurum.
BAŞKAN - Lale Hanım, üç dakika daha vereyim mi sizden?
LALE KARABIYIK (Bursa) - Verin efendim.
BAŞKAN - Peki.
Buyurun.
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Teşekkür ediyorum.
Şimdi, ABD'yle ilişkiler... ABD'yle ilişkiler konusunda da keza bütün medya üzerinden ve daha ziyade iç politikaya dönük burada ifadeler kullanılıyor. Şunu bilmeliyiz: ABD'yle ilişkiler konusunun düzeltilmesi yönünde esasen ilişkilerin bu şekilde devam etmesini kimse istemiyor ama düzeltilmesi yönünde gerçek manada, ciddi manada engeller var. Zarrab dosyası, nereye gideceği belli değil; Halk Bankası dosyası, nereye gideceği belli değil. Belli ki bu dosyalar son derece tedirginlik yaratıyor burada da. Bizim bu konularla ilgili, Sayın Bakan, özellikle Zarrab dosyasıyla ilgili ve Halk Bankasıyla ilgili çünkü Halk Bankasıyla ilgili bir işlem başlaması durumunda Türk bankacılık sisteminin ciddi manada zarar göreceği açık, bunun daha nerelere yayılacağı bilinmiyor. Sizin elinizde yani bu dosyalarla ilgili, iki dosyayla ilgili elinizde ne var, onu bilmiyoruz ama biz şahsen yapılan açıklamalardan şunu görüyoruz: Ciddi bir tedirginlik var, rahatsızlık var ama çözüm yönünde de herhangi bir çözüm de görmüyoruz. Ayrıca, ABD'yle Suriye konusunda, özellikle Suriye'nin bütünlüğü konusunda mecburen bir diyalog başlatmak zorundayız. ABD PYD'yi himaye ediyor, doğru; YPG'yi himaye ediyor, doğru ve Fırat'ın doğusunda bir devletçik yapılanmasına gittiği de doğru ama Rusya'nın da PYD konusunda çok fazla farklı bir çizgide olmadığını da bilmemiz gerekiyor.
Saygılar sunuyorum.